Yeni Üyelik
14.
Bölüm
@apricitass1

Efnan, yedi yaşında, ailesiyle birlikte yeni bir mahalleye taşınmak üzereydi. Evde hummalı bir hazırlık vardı, her şey toparlanıyor, kutular üst üste diziliyordu. Akşam olduğunda, annesi Alev ona seslendi:

"Efnan!"

Efnan, annesinin sesindeki sert tonu duyduğunda ürperdi ve çekingen bir tavırla, “Efendim, anne?” diye cevap verdi. Ancak annesi hızla yanına gelip Efnan’ın saçını çekmeye başladı

“Ben sana kaç kere dedim, bana anne deme diye!” diye bağırdı ve onu sert bir şekilde yere itti. Efnan acı içinde yere düşerken, Alev öfkeyle eğilip, "Seni aldığımız güne lanet olsun," diye ekledi.

O sırada içeri babası Ali girdi. Alev hemen ona sarılarak, "Ali, benim yüzüğümü çalmış," dedi. Efnan zorlukla ayağa kalkıp, “Ben yapmadım baba, yemin ederim ben yapmadım!” dedi, sesi titreyerek.

Ama Ali ona inanmadı ve sinirle bir tokat attıktan sonra kapıyı çarpıp evden çıktı. Efnan, gözyaşları içinde annesine bakarken, Alev yeni kaynattığı çaydanlığı eline aldı. Soğuk bir ifadeyle, “Gel bakayım buraya. Beni yalancı çıkarıyorsun ha, aptal çocuk!” dedi ve çaydanlığı Efnan’ın sol tarafına doğru eğdi. Sıcak suyun acısı Efnan’ın yanağında yankılanırken, küçük kız acı dolu bir çığlık attı.

Efnan acıyla yere yığılmıştı. Yanağında yanık izinin acısı gitgide artıyordu, gözlerinden süzülen yaşlar ağrısını hafifletmeye yetmiyordu. Gözlerini sıkıca kapatıp elleriyle yüzünü kapadı, sessizce kendi kendine dayanmak için güç toplamaya çalışıyordu. Ancak Alev, sanki yetinmemiş gibi yeniden üzerine eğildi.

"Sakın birine anlatmaya kalkma!" dedi soğuk bir sesle, “Babanı bile sakın karşıma alma. Seni burada kimse istemiyor; unutma bunu.”

Efnan, annesinin sözleri altında eziliyordu. Tek kelime edemedi; çünkü ne söylese duyulmayacağını, onu daha da zor durumda bırakacağını biliyordu. Sessizce odasına gitmek üzere doğrulmaya çalıştı ama başı dönüyordu. Birkaç adım sonra güçsüz bir şekilde yere çöktü.

Gözleri bulanıklaşırken, üstündeki giysiler yanağına değdikçe yanık yeri daha da acıyordu ama o ağlamamak için dudaklarını sımsıkı kapattı.

Gece boyunca Efnan'ın uykusu yoktu. Gözlerini kapatsa bile annesinin yüzü ve acı dolu anlar zihninde tekrar tekrar canlanıyordu. Göğsünde büyüyen korku ve umutsuzluk, onu çocuk yaşında derin bir sessizliğe sürüklüyordu. O gece, yeni bir mahallenin ve yeni bir evin ona huzur getirmeyeceğini fark etti.

Yeni eve taşınma vakti gelmişti. Evde eşyalar toparlanıyor, her şey karmaşık bir sessizlik içinde ilerliyordu. Efnan sessizce bir köşede oturmuştu; gözleri yere bakıyor, kalbinde yeni eve dair küçücük bir umut bile taşımıyordu. Dün gece babası eve geldiğinde ne olduğunu sormuş o ise her şeyi anlatmıştı. Ama babası buna inanmayarak onu odaya kilitlemiş ve anca şimdi gidecekleri zaman kapıyı açmıştı.

Yeni eve gelinmiş eşyaların hepsi yerleştirilmişti. Bir süre sonra Alev, kızına doğru bakarak alaycı bir gülümsemeyle, "Dışarı çık, evi toplayacağım, uğursuz!" dedi. Efnan, içindeki korkuyla yavaşça kapıya yöneldi ama tam kapıdan çıkarken annesinin sesi yeniden yankılandı.

"Gerçi..." diye devam etti Alev, alay dolu bir tınıyla, "Bu yüzle seni kim nasıl oynatacaksa artık." Ardından kahkahalar atarak gözlerini Efnan’ın yüzüne dikti. Bu sözler, Efnan’ın kalbine bıçak gibi saplanmıştı. Yanığının izleri henüz kabuk tutmamışken, annesinin bu sözleri yarasını daha da derinleştirdi.

Efnan sessizce dışarı çıktı, gözlerini yere dikip sokakta tek başına kaldı. Elini yüzüne götürdü, yanağındaki yanık izini hissederken annesinin o sözleri kulaklarında yankılanmaya devam ediyordu.

Alp, Deniz ve Kerem büyük bir heyecanla mahallede koşturuyorlardı. Ayaklarının altındaki toprak yoldan çıkan toz, kahkahaları arasında dağılıyordu. Birbirlerini geçmeye çalışarak mahallede bir tur daha atmaya karar verdiler.

Tam o sırada Alp, nar ağacının olduğu köşeden hafif bir hıçkırık sesi duydu. Duraksadı ve etrafına bakındı. Arkadaşlarına eliyle sessiz olmalarını işaret ederek, "Şşş, biri ağlıyor galiba," dedi, fısıltıyla. Deniz ve Kerem de merakla Alp’in durduğu yere doğru yaklaştı.

Nar ağacının gölgesinde küçük bir figür vardı; başını dizlerine yaslamış, sessizce hıçkırıyordu. Alp, yavaşça yaklaşıp eğilerek, "Merhaba... İyi misin?" diye sordu.

Küçük kız başını kaldırıp ona baktığında gözlerinde koca bir keder saklıydı. Efnan, yalnızlık ve korku içinde, yüzündeki izlerin ağırlığıyla Alp’e bakıyordu.

Kerem, Efnan'ın yüzündeki izleri fark edince istemsizce, "Senin yüzüne ne oldu?" diye sordu. Efnan şaşkınlıkla irkildi, bakışlarını yere indirdi ve kısık bir sesle, "Özür dilerim," dedi, kalkmaya çalışarak.

Deniz, Efnan’ın kalkmaya çalıştığını görünce elini omzuna koyup onu yavaşça tekrar oturttu. "Bekle burada, bir yere gitme," diyerek ona güven verici bir bakış attı. Ardından, kararlı adımlarla Sevda Hanım’ın evine doğru yöneldi.

Deniz, Efnan’ın yüzündeki derin üzüntüden etkilenmişti. İçinde beliren koruma içgüdüsüyle daha hızlı adımlarla Sevda Hanım’ın kapısına doğru yürümeye başladı.

Deniz, nefes nefese kapıdan içeri girerken, "Hala... yanık kremin var mı?" diye sordu. Sevda Hanım, şaşkın bir ifadeyle, "Var oğlum, ne oldu?" dedi.

Deniz, yüzünde ciddi bir ifadeyle, "Hala, lütfen verir misin?" diye rica etti. Sevda Hanım bir şeylerin ters gittiğini hissedip hemen dolaba yöneldi. Kremi alırken, Deniz’in bu acelesinin sebebini anlamaya çalışıyordu.

Deniz, yanık kremini alıp hızla Efnan’ın yanına döndü. "Alp, al bunu. Sür," dedi ve kremi ona uzattı. Efnan, gözleri büyük bir merakla kremin ne olduğunu sordu.

Alp, "Yanık kremi, merak etme. İyi gelecek," dedi ve hemen sürmeye başladı. Kerem, etrafa bakınarak, "Kim yaptı?" diye sordu. Efnan, başını eğerek, "Yanlışlıkla oldu," diye yanıtladı.

Alp, Efnan'ın yüzüne kremi sürerken, Efnan ona teşekkür etti ve yavaşça kalkmaya çalıştı. Kerem, gülümseyerek, "Bu sende kalsın," dedi. Efnan hemen karşı çıktı, "Olmaz!" dedi. Deniz ise, "Sürersin, bizim evde çok var," diye ekledi. Efnan, bu teklife kayıtsız kalamayarak, "Tamam," dedi ve oradan ayrıldı.

 

Deniz, test sonucununa bakakalmışken dünyasının alt üst olduğunu hissetti. Kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atıyordu. Hemen hastaneden ayrıldı ve arabasına bindi. Direksiyonu sımsıkı kavrayarak gaz pedalına bastı. Aklı karışıktı. Tüm hayatı boyunca bildiği her şey bir anda değişmişti. Efnan'ın abisi olmak... Bu duyguyu tam olarak anlayamıyordu. Halası haklıydı peki o nasıl anlamıştı? Efnan'la ilişkileri nasıl değişirdi? Bu sorular kafasında dönüp duruyordu.

Efnan, Deniz'in aniden ortadan kaybolmasıyla daha da endişelendi. Pastanın tadı artık ağzında kalmamıştı. Kalanını çöpe atarak odasına çekildi ve yatağına uzandı. Tavanı seyrederken, acaba 'Deniz'e karşı kötü bir şey mi yaptım?'diye düşünmeye başladı. Belki de Deniz'i kırmıştı. Alp demişti ona o kutlamıyor, sevmiyor diye gözlerinden yaşlar süzülürken, ayağa kalkıp sehpasındaki ilaçlardan içip geri uzandı bir süre sonra ise uykuya dalmıştı.

Deniz, kapıyı çaldığında Zeynep hemen açtı. Karşısında, gözleri kıpkırmızı ve şiş görünüşüyle Deniz duruyordu. Zeynep, Deniz’in halini görünce endişe içinde sordu: “Ne oldu, Deniz? Neden böyle görünüyorsun?”

Deniz’in sesi titriyordu. “Zeynep…" dedi, sesinin titremesi daha da belirginleşti. Tam o anda, Sevda Hanım ve Alp de odadan çıkıp geldiler. Sevda Hanım, Deniz’in halini görünce panikle yaklaşarak, “Ne oldu, oğlum?” diye sordu.

Deniz, gözyaşları içinde kelimeleri zorla çıkararak, “Hala, sen haklıymışsın! Efnan… Efnan benim kardeşimmiş!” dedi.

Alp, bu cümle karşısında şaşkınlıkla bağırdı: “Ne!"

Deniz, “Test yaptırdım test sonucu...” diye yanıtladı, kelimeleri arasında boğuluyormuş gibi görünüyordu. Gözlerinde korku ve belirsizlik vardı; zihninde hızla dönen düşünceler, kelimelerinin önüne geçiyordu.

Sevda Hanım, durumu kavrayamadan Deniz’in omzuna elini koyarak, “Sakin ol, oğlum gel hadi,” dedi. Ancak Deniz’in içindeki fırtına dinmek bilmiyordu.

Sevda Hanım, Alp’i de yanında götürerek iceri gecti. Deniz ayakkabılarını çıkarmış kapıyı kapatmıştı. Zeynep o dogruldugunda hızlıca ona sarılmıştı. " Her şey iyi olucak tamam mı bi tanem" dedi. Deniz ise ona daha sıkı sarılarak Zeynep’in saçlarından öpüp geri çekildi

Deniz’in kalbi hâlâ hızla atıyordu. Zeynep’in sıcak kollarında kendini daha güvende hissetti ama hissettiği karmaşa yine de dinmek bilmiyordu. “Bilmiyorum Zeynep,” dedi, sesi hâlâ titrek. “Efnan’ın benim kardeşim olması... Her şey bir anda değişti. Testi yaptıracağım zaman bu kadar korkmamıştım. İkimiz arasındaki her şey nasıl olacak?”

Zeynep, Deniz’in elini sıkıca tuttu. “Bu iyi bir şey, Deniz. Kardeş olmak, paylaşmak demek. Efnan’la daha yakın olacaksın, onun yaralarını saracaksın, o senin yaralarını saracak" dedi. Ama kendi içinde de belirsizliklerin olduğunu biliyordu. Deniz’in bu durumu nasıl kabulleneceği konusunda endişeliydi.

" Ya beni istemezse" diye sordu Deniz bir çocuk edasıyla Zeynep ise Deniz'in boyundan ötürü başını kaldırıp konuşmaya başladı. " Zaman tanımalısın ona eminim onunda sana ihtiyacı var ve senin de ona" diyerek içeriye geçti. Deniz ise onun peşinden odaya geçmiş yere oturmuştu bile. Sevda Hanım, Zeynep’in odasından fotoğrafları alıp geri koltuğa oturdu.

" Ne için geldiğini tahmin edebiliyorum oğlum her şeyi baştan sona anlatacağım sana size" diyip gözündeki yaşı sildi.

Sevda Hanım, Deniz’in gözlerinin içine bakarak derin bir nefes aldı. “Kardeşinin mezarı hiç olmadı, oğlum,” dedi, sesi yavaşça titriyordu. “Efe enişten o gün geçirdiğiniz kazanın kasıtlı olduğunu ve peşine düştüklerini söylemişti. Çünkü siz arabadan çıkarılırken Efnanım yoktu. Sen büyüdün, sormaya başladın, biz de memlekete gömdük demek zorunda kaldık.”

Deniz bu sözlerle sarsıldı. İçinde bir şeylerin paramparça olduğunu hissetti. “Ama neden?” diye sordu, sesinde bir çaresizlik vardı. “Neden böyle bir yalan söylediniz?”

Sevda Hanım, yüzünde derin bir hüzünle, “Bunu söylemek çok zor, ama seni korumak için başka çaremiz yoktu. O zamanlar yaşananlar çok karmaşıktı, bir koruma mekanizmasıydı. Belki de en iyi bildiğimiz yol buydu,” dedi.

Deniz burnunu çekerek gözlerini halasına dikti. "Peki nereden anladın, O gün gördüğünde Efnan’ın kardeşim olduğunu" dedi. Sevda Hanım oturduğu koltuktan kalkıp fotoğrafları Deniz’in önüne koydu.

"Zeynep'im o gün bu fotoğrafları getirdiğinde yavrumu tanıyamadım yüzü yanıktı o zamanlar bir türlü aklımdan çıkmıyordu o yüz, o kadar kötüydü ki yavrucağın yüzü" diyerek ağlayan Sevda Hanım ile Zeynep'te ağlamaya başlamıştı. Hatırlıyordu Efnan’ı işte biliyordu onu.

Alp ise sadece yere çökmüş olanları dinliyordu. " Hayal meyal birini hatırlıyorum anne. O gün bir ağacın altındaydı ağlıyordu silik silik her şey" dedi Alp. Bisikleti ile kaza yapmasaydı şuanda belki daha iyi hatırlayacaktı Efnan’ı

Gözlerini silerek zorlukla devam etti Sevda Hanım " O gün yavrumu hastanede gördüğümde ismini sordum. Efnan, Sare'ye çok benziyor yavrum ben bilirim Saremi huyunu suyunu bakışlarını bilirim, Efnan aynı onun gibi." dedi. Artık konuşmakta zorlanıyordu. Zeynep derin bir nefes çekerek annesinin yanına oturup ona sarıldı. Alp ise Deniz’in yanına geçip onu kolunun altına aldı. Deniz ise sadece ağlıyordu.

Deniz’in gözyaşları, içindeki derin acıyı ve karmaşayı bir türlü dindiremiyordu. Efnan’ın bir zamanlar var olduğunu öğrenmek, ona hem bir umut hem de büyük bir boşluk hissettiriyordu. “Yani Efnan benimle her zaman birlikte olabilirdi… ama onu kaybettik,” diye fısıldadı.

Sonrasında ise "Neden hala neden bizi ayırdılar, ne istediler benim ailemden ne istediler bizim mutluluğumuzdan, ne istediler benim Efnan'ımdan" diyerek daha çok ağlamaya başladı. Alp ise artık gözyaşlarını tutamamıştı.

O gece herkes büyük bir sessizlik içinde gözyaşı döktü. Herkesin yüreğindeki acı, sözlere dökülmeden havada asılı kaldı. Sevda Hanım, Zeynep ve Alp, Deniz’in etrafında toplanarak ona destek olmaya çalıştı, ama ne yaparlarsa yapsınlar, bu acının ağırlığını hafifletmeleri mümkün olmuyordu. İçten içe yanan bir hüzün, odanın her köşesine yayılmıştı. Efnan’ın yokluğu, bir zamanlar dolup taşan anılarının ardında bıraktığı boşluk, hepsinin kalbinde bir yara açmıştı. Ve o an anladılar ki, birlikte olmak, birbirlerine destek olmak, bu acıyı paylaşmak belki de en büyük güçleriydi.

 

Alp, derin bir nefes alarak ayağa kalktı. “Ben Efnan’ın yanına gidiyorum. Ulaşamıyorum ona,” dedi kararlı bir şekilde. Deniz, gözleri dolmuş bir şekilde ona baktı. “Ben onu öylece bıraktım,” diye fısıldadı, içinde bir suçluluk duygusu taşırken.

Alp, Deniz’e dönerek, “Gider bakarım. İçim rahat etmiyor zaten,” dedi. Sevda Hanım, endişeli bir ifadeyle oğluna baktı. “Dikkat et, oğlum,” diye uyardı.

Alp, annesinin sözlerini duymadı bile. Hızla dışarı çıktı ve arabaya bindi. Zihninde Efnan’ın yalnız olduğunu düşünmek, onu daha da hızlandırıyordu. Hemen hastaneye doğru yola koyuldu.

Hastaneye vardığında, kalbi hızla atıyordu. Efnan’ın odasına çıkmak için merdivenleri hızla tırmandı. O an, Efnan’ın başına bir şey gelmiş olabileceği düşüncesi, içindeki kaygıyı artırıyordu. Odanın kapısına geldiğinde, derin bir nefes alarak kapıyı açtı. Efnan’ın odasında sessizlik hâkimdi.

Alp, Efnan’ın yatakta yattığını görünce içi bir nebze olsun rahatladı, ama içindeki endişe hâlâ duruyordu. Efnan’ın yüzünde bir huzur aradı, ama bu huzur, Alp’in kalbindeki kaygıyı dindirmeye yetmeyecekti.

Alp, Efnan'ın yanına oturduğunda gözü hemen yanındaki sehpanın üzerine konmuş ilaç şişelerine takıldı. Antidepresanlar ve ağır psikolojik ilaçlar, tıbbi olarak en etkili ve riskli olanlardan bazılarıydı. Bu ilaçların varlığı, Efnan’ın durumunun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne seriyordu.

Alp, şişeleri dikkatle inceledi. "Bunlar neden burada?" diye düşündü. İlaçların yanındaki reçeteleri de gördü; doktorun tavsiyeleri, Efnan’ın ruh halinin ne kadar zorlayıcı olduğunu gösteriyordu. İçinde bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu. Efnan’ın bu ağır ilaçlara ihtiyaç duyması, Alp için yıkıcı bir haberdi.

Efnan’ı daha yakından incelemek için yanına oturdu. "Neden bu kadar zorlanıyorsun?" diye mırıldandı. Gözleri, Efnan’ın yüzünde huzursuz bir ifadeyle sabitlenmişti. Onun acısını ve yalnızlığını hissetmek, Alp’in yüreğini paramparça ediyordu. Onu daha fazla rahatsız etmemek adına odadan sessiz adımlarla çıkıp eve geri geçti. Efnan'ı görmek Alp’i rahatlatmıştı ve içindeki huzursuzluk bir an olsun dinmişti.

 

Sabah güneşi, odanın penceresinden içeri sızarken, Deniz, “Yapamayacağım, gidemem ben,” dedi. Sesindeki kararsızlık, Zeynep ve Alp’in gözlerine yansıdı. Zeynep, onun bu durumunu görünce içini ısıtan bir kararlılıkla, “Olmaz, hadi. Bu hasret bitsin artık, hem değil mi?” diyerek yanıtladı. Alp ise " Git oğlum Efnan en fazla iki trip atar sonra yumuşar söyle de kurtul pişman olma sonra" dedi. Deniz, Alp ve Zeynep'in sözleri ile endişesini biraz hafifletse de içindeki korkuyu tamamen yok edemedi.

Deniz, derin bir of çekerek içeri adım attı. Odanın köşesinde, Efnan’ın huzur içinde uyuduğu yatağı görünce kalbi sıcacık bir sevgiyle doldu. Ancak etraftaki tıbbi aletler ve Efnan’ın üzerine bağlı serum, Deniz’in içindeki kaygıyı tazelemişti. Hastane odasının soğuk havası, düşündükçe daha da boğucu hale geliyordu.

Hesna, Efnan’ın yanına yaklaşarak ilaç bağlamaya devam ediyordu. O sırada Deniz, Efnan’ın ellerine odaklandı; her şeyin doğru gitmesini, Efnan’ın bir an önce iyileşmesini istiyordu. Hesna, işini tamamlayıp odadan çıkarken Efnan, başını yavaşça kaldırıp Deniz’in yüzünü gördü. Gözlerinde bir parıltı belirdi, “Abi,” dedi, sesi hâlâ uykulu ama sevgi doluydu.

Deniz, içindeki duyguları bastırarak, “Özür dilerim, dün…” demek istedi, ama kelimeleri boğazında düğümlendi. Efnan, gözleri dolarak, “Ben özür dilerim,” diye yanıtladı. Deniz, Efnan’ın bu ifadesine dayanamayarak, “Abim, vallahi isteyerek olmadı, lütfen dolmasın gözlerin,” dedi. Gözleri, Efnan’ın acısını daha fazla hissetmemesi için yalvarıyordu.

Efnan, Deniz’in endişeli bakışlarını görünce, “Dinliyorum abi kıvranıp durma bir şey söyleyeceksin” dedi. Deniz derin bir nefes alarak " Bu hiç iyi olmadı ah ah niye anlıyorsun be kızım" dedi kendi kendine. Sonrasında cebindeki kağıdı çıkarıp Efnan’ın önüne bıraktı. Efnan, kağıdı açtı ve okumaya başladı; her kelime, içindeki duyguları daha da derinleştiriyor, Deniz’in yüreğini sıkıştırıyordu.

Odanın sessizliği, sadece Efnan’ın kağıdı okurken duyduğu seslerle doldu. Deniz, Efnan’ın okudukça değişen yüz ifadesini dikkatle izledi; bu an, hem geçmişin yüklerini hem de geleceğin belirsizliklerini taşıyordu.

Sonunda Efnan, titrek bir sesle, “Sen benim öz abim misin?” dedi. Bu soru, odadaki tüm duygusal gerilimi aniden yoğunlaştırmıştı. Deniz, gözlerinin dolmasına engel olamayarak, “Evet” diye yanıtladı. Efnan’ın gözlerindeki merak ve sevgi, Deniz’in kalbinde bir umut ışığı yaktı.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%