@apricitass1
|
Efnan, karşısında duran kişinin söylediklerini duyduğunda sanki dünya bir anlığına durmuştu. Sözler, zihninde yankılandı, kalbine saplandı. Şaşkınlıkla açılmış gözlerinden yaşlar süzüldü, ancak kendini ifade etmekte zorlanıyordu. “Ben… ben istemiyorum!” dedi, kelimeler adeta boğazında düğümlenmiş gibiydi. Sesi, acıyla titriyordu. Ona yaklaşmaya çalışan Deniz, çaresizce, “Efnan, yapma böyle… lütfen,” diyerek onun yanında olmaya çalıştı. Ancak Efnan’ın yaşadığı duygu seli, her ikisini de sarıp sarmalamıştı. Deniz’in ona dokunma çabası, Efnan’ın tüm o acısını yeniden yüzeye çıkardı. O an, içinde patlayan bir fırtına ile “Dokunma!” diye bağırdı. Sesi, odayı doldururken derin bir kriz geçirmekte olduğunu anlamak zor değildi. Deniz, gözlerinden akan yaşları silerken bir yandan Efnan’ı sakinleştirmeye çalışıyordu; ama Efnan'ın acısı, kendisini savunmasız bırakmıştı. Efnan, nefesi sıklaşarak Deniz’e baktı. Gözlerinde acı ve öfke iç içe geçmişti. Sesi titrerken fısıldadı: “Gider misin... lütfen.” Deniz, şaşkınlıkla bir adım geri çekildi. Ona bir şeyler söylemek istiyor, ama doğru kelimeleri bulamıyordu. Efnan, gözlerini yere dikmiş, derin bir nefes alarak tekrar konuştu: “Ben… bana zaman ver. Git buradan…” Deniz, çaresizce bir an daha duraksadıktan sonra ağır adımlarla odadan çıktı. Kapı kapandıktan sonra Efnan’ın içindeki tüm acı ve öfke dışarı fırlamaya başladı. Gözlerinden yaşlar süzülürken kontrolünü kaybetmiş halde odadaki eşyaları birer birer fırlattı. Masa üzerindeki kitapları yere savurdu, vazoyu duvara çarptı. Sinir kriziyle sarsılırken her fırlattığı eşya, içinde birikmiş çaresizliği biraz daha dışa vurmasına yardımcı oluyordu. Sonunda, gücü tükenmiş bir şekilde yere çökerek dizlerine sarıldı. Yalnızlığın içinde boğulurken odada sadece onun hıçkırıkları yankılanıyordu. Deniz, odadan gözleri yaşlı bir şekilde çıkarken koridorda Alp ve Zeynep’i gördü. İkisi de endişeyle ona baktılar, gözlerinden yaşlar süzülmeye devam ederken derin bir nefes aldı. “İstemedi…” dedi Deniz, sesi kısık ve acıyla doluydu. “Yanında olmamı istemedi, beni uzaklaştırdı.” Alp, Deniz’in omzuna elini koyarak destek olmaya çalıştı, yüzünde kardeşinin acısını paylaşan bir ifadeyle. Zeynep ise gözlerinde üzüntüyle Deniz’e baktı. Sessizliği Zeynep bozdu: “Deniz abi... belki de sadece zamana ihtiyacı vardır. Onu böyle bırakmak istemediğini biliyor, ama bazen acıyla başa çıkmak için yalnız kalmak isteyebilir.” Deniz başını öne eğdi, derin bir nefes alarak gözyaşlarını bastırmaya çalıştı. "Haklısın," dedi titrek bir sesle. "Ama o böyle perişan olurken ben nasıl dışarıda bekleyebilirim?” Deniz, gözlerinde yaşlarla Zeynep'e baktı, sesi titrek ve acılıydı. “Zeynep… onun yanına git. Kendine zarar vermesin, canı daha fazla yanmasın,” dedi, içinde biriken endişe ve çaresizlikle. Zeynep başını hafifçe sallayarak ona güven veren bir bakış attı. "Merak etme," dedi, yumuşak bir ses tonuyla. Ardından, derin bir nefes alarak Efnan’ın odasına doğru yöneldi. Kapıyı yavaşça açtı ve içerideki dağınıklığı, kırılmış eşyaları, yere saçılmış parçaları gördü. Efnan, köşeye sinmiş, elleriyle başını tutarak sessizce ağlıyordu. Gözlerindeki acı ve öfke her halinden belliydi. Zeynep yavaşça yanına yaklaşıp dizlerinin üzerine çöktü, sesini mümkün olduğunca sakin ve yumuşak tutarak, "Efnan, buradayım," dedi. "Yalnız değilsin, seninleyim." Zeynep, Efnan’ın titreyen ellerini tuttu, onun yüreğindeki karmaşayı derinden hissediyordu. Efnan hıçkırarak, Zeynep’e sıkıca sarıldı. “Ben… ben ne yapacağım, Zeynep?” dedi, sesi çaresizlikle doluydu. Zeynep, Efnan’ı sarmalayarak ona destek olmaya çalıştı. “Efnan,” dedi yumuşak bir sesle, “Zaman tanı kendine sadece zaman bir şey yapmana gerek yok tamam mı sakin ol" Efnan, Zeynep’in sözleriyle biraz olsun rahatladı ama gözlerindeki endişe tamamen geçmemişti. Zeynep, “Yanındayız. Her adımında destek olacağız. Deniz seni anlıyor, seviyor. Sadece kendine biraz zaman tanı, olur mu?” diye ekledi. Efnan, Zeynep’in yanındaki desteğiyle biraz sakinleşti. Kalbindeki fırtına yavaşça dinmeye başlamıştı ama içindeki boşluk hâlâ acı vericiydi. Sedyeye oturarak, titreyen elleriyle yanındaki ilaç kutusunu açmaya başladı. İlaçların ambalajı, parmaklarının arasında kayarken, Efnan’ın zihnindeki karanlık düşünceler yeniden belirmeye başladı. Zeynep, Efnan’ın bu hareketini fark etti ve derhal yanına yaklaştı. “Yapma, Efnan!” diye fısıldadı, gözlerinde korku ve kaygı vardı. “Bunlar sana yardım etmez. Lütfen, bırak bunları.” Efnan, Zeynep’in gözlerindeki çaresizliği görmesine rağmen, derin bir nefes alarak, “Bırak, Zeynep,” dedi. Sesindeki kararlılık, onun içindeki çatışmanın bir yansımasıydı. Zeynep, Efnan’ın yüzüne baktı. Acısını hissediyor, onunla birlikte ağlamak istiyordu. Ama Efnan’ın bu kararlı tavrı, onu durduruyordu. “Anlıyorum ama bu… bu çözüm değil. Kendine zarar verme. Ben buradayım, sana yardım edeceğim,” dedi, sesini daha yumuşak bir tonla yükselterek. Efnan, Zeynep’in sözlerine aldırış etmeden, ilaçları yavaşça ağzına alıp sonrasında sehpadaki su ile yuttu. Her bir yudum, içindeki boşluğu dolduracak gibi hissettiriyordu. Ama bu, bir anlık kaçıştan başka bir şey değildi. Sonra, ilacı içtikten sonra başını geri eğdi ve gözlerini kapadı. Zihni karışık düşüncelerle doluydu. Karanlık bir denizin derinliklerinde kaybolmuş gibiydi. Efnan, derin bir nefes alarak, yalnızlığın ona sunduğu huzura dalmaya çalıştı. Zeynep, Efnan’ın bu hali karşısında çaresiz kalmıştı. “Efnan, lütfen gözlerini aç,” dedi, elini onun omzuna koyarak. “Seninle konuşmaya devam etmeliyiz. Bu, yalnızca geçici bir çözüm.” Efnan gözlerini kapalı tutarken, Zeynep’in sesi derinlerinde yankılanıyordu. Ama içindeki karanlık, onu daha da derin bir uykunun kollarına çekmek istiyordu. “Zeynep, sadece bir süreliğine… Lütfen, beni yalnız bırak,” diye mırıldandı. Zeynep, Efnan'ın gözlerinin kapalı olmasının ardından, onun istediği gibi odadan çıkmaya karar verdi. Kapıyı yavaşça kapatarak dışarı adım attı. Efnan’ın içindeki karanlık, onu sarmalamış ve gözlerini kapatmışken, Zeynep’in kalbinde bir ağırlık kalmıştı. Efnan’ın yanında olamamak, ona dayanılmaz bir acı veriyordu.
İki gün boyunca Efnan, odasında yalnız kalmıştı. Zeynep, Deniz ve Alp, her gün Efnan’a uğramış ama ona yaklaşmaya çalışırken, Efnan’ın savunmacı tavrı yüzünden çoğu zaman hayal kırıklığına uğramışlardı. Efnan, gözlerini kapalı tutarak, düşüncelerinin derinliklerinde kaybolmaya devam etti. Zihninde yankılanan düşünceler, bir türlü dinmek bilmiyordu. İlk gün, sadece uyuşuk bir halde geçerken, ikinci günde Zeynep ve diğerleri Efnan’ın odasına girmeye cesaret edemedi. O, kendini daha da yalnız hissettikçe, içindeki karanlık daha da derinleşiyordu. Dış dünyadan kopuk, yalnızca kendi içsel savaşını veriyordu.
Alp odasında dosyaları düzenlerken Deniz ona yardım ediyordu. İkisi de yoğun bir şekilde çalışıyordu; Alp, hasta raporlarını gözden geçirirken, Deniz de yanındaki dosyaları düzene sokuyordu. O sırada Alp’in telefonu çaldı. Başhekim arıyordu. “Efnan’ın sonuçlarını yolladım,” dedi başhekim. Alp, “Tamam,” diyerek telefonu kapattı. Deniz, Alp’in yüzüne bakarak merakla sordu, “Ne oldu?” “Efnan’ın tomografi sonuçları gelmiş,” diye yanıtladı Alp, gergin bir ifade ile. Deniz, yanına gidip onunla birlikte sonuçları incelemeye başladı. Alp, ekranı kaydırdı ve sonuçları dikkatle okudu. Bir an için gözleri genişledi. “Tümör...” dedi, sesi titriyordu. Deniz’in yüzü soldu. " Hem de çok riskli bir tümör" diye devam ettirdi.Kelimeler boğazında düğümleniyormuş gibi zorlukla döküldü. Gözleri dolmaya başladı; Efnan’ın durumu giderek daha da ağırlaşıyordu. Alp, derin bir nefes alarak açıklamaya başladı. “Bu tür tümörler genellikle hızlı büyür. Efnan’ın beyin dokusuna yakın bir yerde konumlanmış, bu da ameliyat riskini artırıyor. Sinir uçlarına zarar verme ihtimali yüksek.” Deniz, Alp’in söylediklerini dinlerken elini saçlarına geçirmişti. “Anlamıyorum, neden bu kadar hızlı gelişti?” dedi. Gözleri, kaygı ve çaresizlikle dolmuştu. “Bazen belirti vermeden büyüyebilir,” diye yanıtladı Alp. “Ama bu durumda en kısa sürede müdahale etmemiz gerekiyor. Efnan’a bu durumu nasıl anlatacağız bilmiyorum.” Deniz ise " sen git açıkla beni istemiyor zaten" diyip odadan çıkarken kapıyı sertçe kapattı ve koridorda hızla yürüdü. Kalbi hızlı atıyordu, zihninde Efnan’ın durumu sürekli dönüp duruyordu. “Neden?" diye mırıldandı kendi kendine. Yüzünde beliren kaygıyla, gözleri dolmuştu; gözyaşlarını tutmakta zorlanıyordu. Alp, Deniz’in ardından bakarak derin bir nefes aldı. Efnan’ın durumu gerçekten kritik ve karmaşık bir hal almıştı. Oda içinde kalmış olan dosyalarla, karmaşık düşüncelerle baş başa kaldı. Deniz’in üzgün yüzü aklında dönüyordu. “Onun için en iyisi bu,” diye düşündü, ama içindeki belirsizlik onu huzursuz ediyordu.
Efnan namazını kıldıktan sonra pencereden dışarıyı izlemeye başladı. İki gündür sürekli aklındaki karışık düşünceler arasında kaybolmuştu. En sonunda düşünüp tartmıştı. Deniz'in bir suçu yoktu, fazla tepki göstermişti. Deniz’den acilen özür dilemesi gerekti. Alp, odaya girdiğinde Efnan’ın derin düşünceler içinde olduğunu fark etti. “İyi misin?” diye sordu, sesi yumuşaktı. Efnan, başını çevirerek Alp’e baktı, ama cevap vermedi. Sonrasında yatağa oturarak "Sonuçlar geldi değil mi?" diye sordu. Alp ise sadece başını sallamakla yetindi. Efnan ellerini soyarcasına kaşıyordu. " Sonuç ne Alp" dedi büyük bir cesaretle. Alp ise nefes alarak " Tümör, riskli bir tümör" dedi. Efnan ise baş sallamakla yetindi. Az çok sonucu tahmin edebiliyordu zaten. " Tamam" dedi Efnan sonrasında ise " Alp, Deniz abimi çağırabilir misin?" diye sordu. Alp, Efnan’ın isteğini duyduğunda, yüzünde kararsız bir ifade belirdi. “Tabii,” dedi ve odayı terketti. Efnan, odanın sessizliğinde yalnız kaldı. Kalbi hızla çarpıyordu, bu durumla başa çıkabilmek için hazırlıklı hissedemiyordu. Deniz’in gelmesi, belki de kendini daha iyi hissetmesine yardımcı olacaktı. Bir süre sonra kapı açıldı ve Deniz içeri girdi. Yüzündeki endişe, Efnan’la karşılaştığında daha da belirginleşti. “Nasılsın?” diye sordu, sesi titrek ama samimiydi. Efnan, Deniz’in gözlerindeki kaygıyı görünce biraz daha cesaret buldu. “Sonuçlar… Alp söyledi,” dedi, sesi boğuk bir şekilde. “Riskli bir tümör varmış.” Deniz, derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. “Evet" dedi, sesi kırılgandı. Efnan ona dönerek bacaklarını yataktan sarkıttı sonrasında ise " yanıma gelir misin abi" dedi. Deniz, Efnan'ın çağrısını duyduğunda, kalbinde bir ağırlık hissetti. Kardeşinin yanında oturmayı çok isterdi ama önce duyduğu korku ve endişeyi yenmesi gerekiyordu. "Tabii, geliyorum," diyerek yavaş adımlarla Efnan'ın yanına oturdu. Efnan, Deniz’in yanına oturmasını görünce içindeki kaygı biraz olsun hafifledi. "Ben çok korkuyorum abi" dedi. "Bu kadar büyük bir şeyle nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum." Deniz, Efnan’ın ellerini avuçlarının içinde tuttu. "Korkmak doğal," dedi, sesi yumuşak ve destekleyiciydi. "Ama sen güçlü birisin. Beraber atlatacağız bunu. Yanında olduğumu unutma." Efnan derin bir nefes aldı, ama içindeki sıkışıklık geçmedi. “Beni bırakmazsın değil mi?" dedi. Efnan Deniz’in gözlerinin içine bakarak. Deniz ise onun yazmasından öpüp " Bunca sene ayrı kalmışız daha da ayırmam seni yanımdan. Buradayım, hep burada olacağım, Allah'ın izniyle" dedi. Efnan ise gülümseyip Deniz’e sarıldı. Sarılır sarılmaz Gözünden yaşlar akmaya başlamıştı bile. “Sana bir şey söylemek istiyorum,” dedi Efnan, sesindeki titremeyi bastırarak. “ O gün o kadar tepki göstermemin sebebi korkmamdı. Ben hiç sevgi görmedim ki hep dövüldüm, hep terk edildim, hiç sevmediler beni ya sende beni sevmezsen diye korktum, sende beni bırakıp gidersen korktum." dedi. Sonrasında ise " özür dilerim abi zor günlerinin üstüne bir de ben zorluk çıkardığım için" diyip daha sıkı sarıldı abisine. Deniz, Efnan’ın sarılışını hissederken kalbindeki ağırlığın biraz daha azaldığını fark etti. Efnan’ın gözlerindeki korku, onun için yürek burkucuydu. “Özür dilemeni gerektirecek bir şey yok,” dedi Deniz, Efnan’ı kaldırarak. “Asıl ben özür dilerim. Bunca yıl seni öldü bilip bir kere bile araştırmadığım için…” Efnan, ellerini abisinden çözüp, “Buraya yaslansana,” dedi. Deniz, yanına yaslanınca Efnan onun omzuna başını koydu. “Bana neler yaşadığını anlat, abiciğim, Anlat da bunca yıl neler yaptığını bileyim,” dedi Deniz Deniz, Efnan’ın kollarını sıyırarak, “Bu izleri kimin yaptığını da bileyim" dedi ve yaralarına nazikçe öpücükler kondurdu. Efnan, “Bugün anlatmasam kafam çok karıştı benim,” diye yanıtladı. Deniz gülümseyerek, “Tamam, abim,” dedi. Sonrasında Efnan abisinin omzuna geri yatıp abisinin parmaklarıyla oynamaya başladı. Efnan, abisinin parmaklarıyla oynarken, “Biliyor musun abi? Keşke başka ailem olsaydı da bu aileden olmasaydım diyordum. Sevmiyordum onları hep bir yanım eksikti. Ben o yaşadığım pis yerde hep bir umutla yaşadım. Kurtulma umudu, sevilme umuduyla." Efnan, bir an duraksadı ve ardından, “Ama lütfen, beni hiç bırakma, olur mu abi? Çünkü yoruldum,” diye ekledi, sesi hafif titreyerek. Deniz, Efnan’ın bu sözlerine kayıtsız kalmadı. “Sana söz veriyorum, Efnan. Ben buradayım, seni hiç bırakmayacağım,” dedi. Gece boyunca Efnan, Deniz’in omzuna yaslanarak ağladı. Deniz, onu sadece dinledi, gözyaşlarını silerek onun acısını paylaşmaya çalıştı. Efnan’ın içindeki yükü hafifletmesine izin verdi. Bu an, kardeşliklerinin gücünü bir kez daha ortaya koydu; birlikte geçirdikleri zamanın ve birbirlerine olan desteklerinin kıymetini hissettikleri bir anı oldu. Efnan, yavaşça gözlerini kapatırken, Deniz’in sıcaklığını ve güvenini hissetti. “Teşekkür ederim, abi,” dedi, yavaşça uykuya dalarken. Deniz de onun yanındayken gözlerini kapattı; kalpleri birbirine bağlı, geleceğe umutla bakarak uykuya daldılar.
|
0% |