@apricitass1
|
Zeynep, sabah günlük kontrolleri yapmak için sessizce Efnan’ın odasına girdi. İçeri adımını attığında, Deniz’in duvara yaslanmış bir şekilde,Efnan’ın yanında uyuyakaldığını fark etti. Efnan, Deniz’in omzuna yaslanmış, derin bir uykudaydı. İkisinin de yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Zeynep, bu anı bozmak istemedi; gülümseyerek telefonunu çıkardı ve fotoğraflarını çekti. Sonra sessizce odadan çıkarken bir anda Alp’le çarpıştı. “Ah! Abi, yavaş!” diye sitem etti Zeynep. Alp tebesssüm etti ardından yüzünde hafif bir telaşla devam etti, “Deniz’i bulamıyorum, bir türlü odasında yok.” Zeynep, hafifçe gülümsedi. "O mu? Merak etme, Efnan’ın yanında, nöbetçi gibi başında uyuyakalmış," dedi. Zeynep, Alp’in kolundan tutarak onu sessizce Efnan’ın odasına doğru götürdü. Kapıyı aralayıp içeriyi gösterdiğinde, Alp’in yüzüne bir gülümseme yayıldı. Alp, bu manzarayı görünce başını hafifçe sallayıp kıkırdadı. “Konuşmuşlar belli ki,” diye mırıldandı. “Ne dersin, çıkalım mı? Onları rahatsız etmeyelim,” dedi alçak bir sesle. Zeynep başını sallayarak odadan usulca geri çıktı. Kapıyı sessizce kapattılar ve kahvaltıya yöneldiler.
Deniz gözlerini aralayarak yavaşça uyandı. Etrafına bakındığında Efnan’ın hâlâ omzuna yaslanmış olduğunu fark etti ve yüzüne tatlı bir gülümseme yerleşti. Efnan’ın yüzünde huzurlu bir ifade vardı, sanki tüm dünyadan uzakta, kendi güvenli köşesinde dinleniyordu. Deniz’in aklına dün geceki konuşmaları geldi. Efnan’a her şeyin yoluna gireceğine dair söylediklerini hatırladı; onunla geçirdiği o sakin anları düşündü. Efnan’ın gözlerindeki tedirginliğin yerini güven dolu bir bakışa bırakması, Deniz’e içten bir huzur vermişti. O an, Efnan hafifçe kıpırdanarak uyanmaya başladı. Gözlerini açıp Deniz’i görünce hafifçe gülümsedi. Deniz, "Günaydın uykucu," diyerek ona seslendi. Efnan hafifçe esneyip, "Günaydın, abi," dedi, gözlerinde hala uykunun tatlı rehaveti vardı. Deniz, "İyi uyudun mu?" diye sordu yumuşak bir sesle. Efnan başını salladı."Dün gece konuştuklarımızdan sonra kendimi daha iyi hissediyorum." Deniz, gülümseyerek Efnan’ın başını hafifçe okşadı. "Ne zaman istersen yanındayım," dedi. "Unutma, hiçbir şeyle tek başına mücadele etmek zorunda değilsin." Efnan, yüzündeki minnet dolu ifadeyle Deniz’e bakarken birden hafif bir baş ağrısı hissetti. Ağrıyı fark ettirmemeye çalışarak usulca yerinden kalktı ve "Ben lavaboya gidip geleceğim abi" diyerek lavaboya girdi Lavaboya girdiğinde başındaki ağrının biraz daha arttığını fark etti, ama Deniz’i endişelendirmek istemediği için derin bir nefes aldı ve aynada kendine bakarak toparlanmaya çalıştı. Bu sırada Deniz’in telefonu çalmaya başladı. Telefonu hızla açarak "Efendim?" dedi. Hattın diğer ucundan, hastanedeki bir hemşire aceleyle konuşmaya başladı: "Deniz Bey, acil bir durum var, hemen gelmeniz gerekiyor." Deniz, bir an duraksadı ve hızla Efnan’ın durumunu gözden geçirdi. Lavabodan hala dönmediğini fark edince hafif bir endişe hissetti ama profesyonelce toparlanarak cevap verdi: "Tamam, hemen geliyorum." Telefonu kapattıktan sonra, lavabonun kapısına yönelip hafifçe kapıyı tıklattı. "Efnan? İyi misin? Gitmem gerekiyor ama çıkmadan seni görmek istedim," diye seslendi. Efnan, başındaki ağrıyı bastırarak gülümsemeye çalıştı ve kapıyı açıp Deniz’e baktı. "İyiyim, sen merak etme. Gitmen gerekiyorsa bekleme," dedi. Deniz, Efnan’ın yüzüne dikkatlice baktı, sanki bir şeylerin yolunda olmadığını hissediyordu, ama Efnan’ın sakin tavrını görünce kendini ikna etti. Hafifçe ona sarılarak, "Tamam, sen dinlen. Bir şeye ihtiyacın olursa Arda veya Hesna yanına gelir," dedi ve ardından hızlı adımlarla odadan ayrıldı. Efnan, Deniz’in gidişini izlerken başındaki ağrının bir süre daha süreceğini hissediyordu, ama içinde bir sıcaklıkla onun desteğini her zaman yanında hissetmenin huzurunu yaşıyordu. Efnan odaya dönüp yatağına oturduğunda, Derya ve Zeynep içeri girdiler. Zeynep, meraklı bir gülümsemeyle ona bakarak, "Ee, anlat bakalım... Sen ve Deniz nasılsınız? Her şey yolunda mı?" diye sordu. Efnan hafifçe gülümsedi ve utangaç bir şekilde, "Evet, yolunda..." dedi. Derya, bu tatlı konuşmaları izlerken Efnan’ın bacağına dikkatlice baktı ve "Hadi, fizik tedaviye gidelim. Bugün kaslarını biraz çalıştırmamız lazım," dedi, kararlı bir tonla. Efnan ise yüzünü buruşturarak, "Bugün hiç yapasım yok ki," diye itiraz etti. Yorucu geçen günün birkaç günün ardından biraz dinlenmek istiyordu. Derya, gözlerini devirerek hafifçe güldü. "İşte o yüzden kalkman gerekiyor. Kasların da tembelliğe alışmasın!" dedi, şefkatle onu motive etmeye çalışarak. Zeynep, gülerek Efnan'a bakıp destekledi. "Derya haklı, hem belki moralin de düzelir," dedi. Efnan, ikisinin de ısrarına dayanamayarak iç çekti ve başını salladı. "Peki, teslim oluyorum," diyerek gülümsemeyle ayağa kalktı. Fizik tedavi sonrası Efnan, yorgun adımlarla Derya ve Zeynep'in yardımıyla odasına geri döndü. Yatağına oturduğunda derin bir nefes aldı ve ikisine bakarak, "Of, gerçekten yoruldum! Hepsi sizin yüzünüzden," dedi, şakayla karışık bir sitemle. Derya, gülümseyerek omzunu silkti. "Ama bak, şimdi kendini daha güçlü hissediyorsun, değil mi?" dedi. Zeynep de ona destek vererek, "Aynen öyle. Birkaç seans sonra çok daha iyi hissedeceksin, bize güven," diye ekledi. Efnan, gözlerini dinlendirirken Zeynep’in telefonu çaldı. Zeynep, telefondaki konuşmayı dinledikten sonra aceleyle toparlanmaya başladı. "Benim hemen gitmem gerekiyor," dedi hafif bir telaşla. Derya, Zeynep’e dönüp, "Ben de seninle geleyim," dedi ve Zeynep'in ardından kapıya yöneldi. Tam o sırada, Efnan elini uzatıp Derya’nın kolunu tuttu. Hafif endişeyle ona bakarak, "İyi misin?" diye sordu. Derya, bir an duraksadı; bakışlarında bir şeylerin onu düşündürdüğüne dair bir ifade vardı. Ama kendini toparlayarak hafifçe gülümsedi ve "İyiyim, merak etme," dedi, ancak sesinde bir durgunluk seziliyordu. Derya, Efnan’ın elini nazikçe bırakıp Zeynep’le birlikte odadan çıkarken, Efnan onların ardından düşündü. Derya’daki bu farklılığı anlamıştı ama üstelemedi, onun anlatmasını beklemeye karar verdi.
Derya, Zeynep’le birlikte koridorda yürürken bir yandan da telefonuna bakıyordu. Dalgın adımlarla ilerlerken aniden sert bir şeye çarptı. Çarpmanın etkisiyle dengesini kaybedip geri çekildi, “Ahh, kafam!” diyerek alnını tuttu. Zeynep, hemen endişeyle ona döndü, “Derya abla, iyi misin?” diyerek alnına baktı. Zeynep, Derya’ya yardım etmek istercesine onun alnını kontrol ederken, Derya’nın çarptığı kişiye dönünce tanıdık bir yüzle karşılaştı. Gözleri kocaman oldu ve şaşkın bir sesle, “Kerem abi!” diye haykırdı. Kerem, hafif bir gülümsemeyle “Dur bakalım bücür,” dedi Zeynep’e, ardından kibarca Derya’ya dönerek, “İyi misiniz hanımefendi?” diye sordu. Derya, gözlerini hafifçe kaçırarak, “İyiyim, özür dilerim... Dalgındım,” dedi. Kerem başıyla onaylayarak, “Sorun değil,” deyip bir adım geri çekildi. Derya, yüzünde hala bir mahcubiyet ifadesiyle oradan hızla uzaklaşarak geri dönüp Efnan’ın odasına girdi. Efnan, onun yüzündeki mahzun ifadeyi görünce endişeyle sordu, “Ne oldu kız?” Derya, kendini daha fazla tutamayıp Efnan’a sarılarak, “Of ya! Hödüğün biriyle çarpıştım… Zaten hastayım,” dedi ve burnunu çekerek gözyaşlarını sildi. Efnan, Derya’nın bu hali karşısında hafifçe gülümsedi ve onu sakinleştirmek için sırtını sıvazladı. “Geçer, merak etme. Yine de dikkat et kendine, tamam mı?” dedi, içten bir tonla. Derya derin bir nefes alarak kendini toparlamaya çalıştı, ve Efnan'ın yanında, huzurlu bir an için sakinleşti. Sonrasında telefonun çalmasıyla Efnan’ın yanağını öperek odadan çıktı.
Alp, tümörü analiz ederken yüzünde ciddi bir ifade vardı. Bilgisayar ekranında, Efnan’ın MR sonuçları titizlikle inceliyordu. Tümörün pozisyonunu ve çevredeki dokulara olan yakınlığını dikkatle değerlendiriyordu. Deniz de masanın diğer tarafında, elleriyle saçlarını geri atarak raporlara bir kez daha göz attı ve Alp’e dönerek, “Bu boyutta bir tümör, beyinciğe bu kadar yakınsa, minimal invaziv bir yöntem kullanarak burayı çıkarmayı düşünmemiz gerekiyor,” dedi. Alp, gözlerini bilgisayardan ayırmadan başını salladı. “Teorik olarak doğru ama pratikte… Bu çok büyük bir risk. Sinirlere en ufak bir zarar versek bile motor fonksiyonları etkileyebiliriz,” diye yanıtladı. Deniz, çaresizce alnını ovuşturdu ve bir başka hasta dosyasını Alp'e göstererek, “Bak, buna benzer bir vakada endoskopik cerrahiyle başarılı sonuç alınmış. Riskleri var ama Efnan’ı kaybetme riskimiz de var,” dedi, sesinde hafif bir titreme hissediliyordu. Alp, bir an duraksayarak Deniz’e baktı. “Deniz, bu vakada tümör çok daha küçüktü. Efnan’ın durumu çok daha ciddi. Beyin sapına zarar vermeden bu operasyonu gerçekleştirmek gerçekten zorlu bir iş,” dedi, sesinde endişe ve kararlılık vardı. Deniz, elindeki dosyaları masaya sertçe bıraktı ve bir adım geri çekilerek nefes aldı. “Delireceğim şimdi! Bu kadar umutsuz olmamalıyız. Mutlaka bir yol bulmamız gerekiyor,” dedi, sinirle başını iki yana sallayarak. Alp, Deniz’in bu öfkesini anlayarak ona sakin bir sesle yanıt verdi, “Biliyorum, bu yüzden zaten bu kadar detaylı düşünüyoruz. Ama Efnan’ın hayatı söz konusu. En ufak bir hatada onu kaybedebiliriz,” diyerek arkadaşına güven verici bir bakış attı. Deniz, derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalışarak Alp’e yaklaştı. “Tamam, o zaman tümörün pozisyonunu yeniden gözden geçirelim. Beynin fonksiyonel bölgelerine olan mesafesini dikkatle hesaplayalım ve operasyon sırasında olası bir komplikasyonla karşılaşırsak hızlıca müdahale edebileceğimiz bir plan hazırlayalım,” dedi, daha kararlı bir tonda. Alp, bu öneriyi onaylarcasına başını salladı. “Evet, riskleri minimize etmeliyiz."dedi. Sonrasında ise " onu kaybetmek istemiyorum,” diye mırıldandı, gözlerinde bir kararlılık belirmişti. Kerem, sessizce odaya girdiğinde Deniz ve Alp onun gelişini fark etmedi bile. Kendi aralarında konuşurken, birden Kerem’in sesini duyunca irkilerek ona döndüler. "Kerem!" diye şaşkınlıkla seslendi Alp. Dört aydır görevde olan Kerem’in aniden karşılarında durması ikisini de şaşırtmıştı. Deniz de ona doğru bir adım attı. “Lan, ne zaman döndün?” diyerek merakla gözlerinin içine baktı. Kerem gülümseyerek omuzlarını silkti. "Birkaç saat önce geldim, ama önce sizi görmek istedim," dedi. Kerem, Deniz ve Alp’in karşısındaki koltuğa oturup ikisini dikkatle inceledi. Suratlarında endişeli bir ifade olduğunu fark edince kaşlarını çattı. Hafifçe gülümseyerek, "Hayırdır, ikinizin de yüzünden düşen bin parça. Ne oldu bakalım? Anlatın hele," dedi. Deniz ve Alp kısa bir an bakıştılar, ne söyleyeceklerini düşünerek. Kerem'in sıcak, samimi bakışları altında biraz rahatlasalar da, ikisinin de kafası karmakarışıktı. Alp, derin bir nefes alıp sessizliği bozdu. “ Efnan yüzünden biraz gerginiz. Hastanede olanlar... ve son zamanlarda yaşananlar,” dedi, cümlesini tam bitiremeden gözlerini yere indirdi. Kerem, “Efnan mı?” diyerek şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Dört aydır görevde olduğu için yaşananlardan habersizdi. Deniz'in yüzündeki ciddi ifadeye baktı, ama hâlâ durumu anlamamıştı. Deniz, derin bir nefes alıp gözlerini Kerem’e dikti. “Efnan… benim kardeşim,” dedi sakin ama duygulu bir sesle. Kerem bir an afalladı. Gözlerini kısarak Deniz’e baktı, ardından Alp’e döndü. “Lan bir dakika, kafam çorba oldu! Senin kardeşin… ölmemiş miydi?” diye şaşkınlıkla sordu. Deniz, Kerem'in şaşkınlığını bekliyordu ama yine de bu soruyu duyduğunda derin bir hüzün çöktü içine. Sessizce başını sallayarak “Biz de öyle sanıyorduk…” diye mırıldandı, sonra Kerem’in yüzüne bakarak ekledi, “Ama yaşıyor. Efnan yaşıyor ve şimdi burada, bizimle.” Deniz’in sözleri Kerem’i şaşkınlıkla karışık bir sessizliğe sürükledi. Derin bir nefes alıp Efnan’ın yaşadığını sindirmeye çalışırken, kaşlarını çatıp düşündü ve sordu, “Peki, o yaşıyor ama… Gerçek ailesinin Sare teyzeyle Ömer abi olduğunu biliyor mu? Ya da bu zamana kadar yaşadığı yerin, hayatının bir yalan olduğunu?” Deniz, Kerem’in sorusuyla gözlerini yere indirdi. O an, Efnan’ın hissettiği yükün ağırlığını omuzlarında hissetti. "Efnan, fiziksel olarak çok yıprandı, Kerem," dedi alçak bir sesle. “Bacağı hâlâ toparlamaya çalışıyor, yürümesi bile yeni yeni normalleşiyor. Daha ötesini… kaldıramayacak gibiydi. Psikolojik destek görüyor, ağır ilaçlar kullanmak zorunda kaldı. Zaten en başında istemedi beni. Az çok anlamıştır bir şeylerin olduğunu ama konusunu açmak istemiyor." Kerem, Deniz’in gözlerindeki endişeyi fark etti ve başıyla anlayışla onayladı. "Peki ne olacak şimdi?" Deniz omuz silkerek, yavaşça, “Bilmiyorum. Şu an hayata tutunmaya çalışıyor. Belki ilerde kendini daha güçlü hissettiğinde konuşuruz. Ama şimdi zamanı değil,” dedi.
Akşama doğru, hastane odasına hafif bir loşluk çökmüştü. Efnan, günün yorgunluğunu hafifletmek için bir süre gözlerini kapamış, ardından yeniden Alp'in getirdiği Kur’an-ı Kerim'i açarak okumaya başlamıştı. Sayfaların arasında kaybolmuş, kendini huzur dolu bir sessizliğe bırakmıştı. Aniden kapı sertçe açıldı, ve bu beklenmedik gürültü Efnan'ı yerinden sıçrattı. Başını kaldırdığında, kapının eşiğinde Gülce’yi gördü. Gülce'nin yüzünde sert ve ifadesiz bir bakış vardı; gözleri, Efnan’ın elindeki Kur’an’a dikilmişti. O an odada garip bir gerginlik oluştu, Efnan Gülce’nin bu ani gelişinden rahatsız olmuştu. Efnan, Gülce’nin bakışlarındaki meydan okumayı fark ettiğinde kendini toparlayarak sert bir ses tonuyla, “Ne istiyorsun?” diye sordu. Gülce hafif bir gülümsemeyle, Baban gelicek iki güne Efnan. Bittin sen. Bir göreyim dedim," diye karşılık verdi, sesinde tehditkar bir tını vardı. Efnan, öfkesini zor dizginleyerek Gülce’ye dik dik baktı ve alaycı bir tavırla, “Dua et hamilesin. Karnındaki can yüzünden sana dokunmuyorum,” dedi. Ardından elini kapıyı işaret ederek, “Çık git, defol buradan!” diye ekledi. Gülce, Efnan’ın kararlılığı karşısında kısa bir an tereddüt etti, fakat soğuk bir ifadeyle kapıdan çıktı. Oda, onun gidişiyle birlikte tekrar sessizliğe büründü, ama Efnan’ın içinde fırtınalar kopuyordu. O gün Gülce’nin onu zehirlemeye çalıştığını hatırladı. Selim ile olan ilişkisini anlamıştı ve bu çocuğun da Selim’den olduğunu fark etti. Selim'den nefret ediyordu. Ama doğacak çocuk için üzülüyordu. Efnan derin bir nefes alarak düşüncelerinden sıyrılmaya çalıştı. Gülce’nin gidişi, odada bıraktığı soğuk havayla birleşince, kendini daha da yalnız hissetti. Selim’in oyunu ve Gülce’nin aldatmacası arasında sıkışmıştı. Ama bir şey değişmişti; artık pes etmeyecekti. Kapı yavaşça açıldı ve Alp içeri girdi. Elinde bilgisayarı tutuyordu. Gülce’nin gidişinin ardından odada bir anda beliren boşluk, Alp’in varlığıyla dolmaya başladı. Efnan, Alp’in sıcak gülümsemesini görünce biraz olsun rahatladı. Alp, Efnan’ın ayaklarının yanına oturdu. “Ne düşünüyorsun?” diye sordu, sesi yumuşaktı. Efnan ise " Bir şey düşünmüyorum, kapıyı aralık bıraksaydın ya" dedi. Alp ise unuttuğuyla bilgisayarı Efnan'ın dizlerinin üzerine koydu sonrasında ise kapıyı aralık bırakarak geri efnanın ayaklarının yanına oturdu. Efnan, bilgisayarın kapağını açıp başlatma tuşuna bastı daha sonrasında ise Alp'e dönüp “Ne oluyor, sen niye geldin?” diye sordu, sanki Alp’in burada olmaması gereken bir anı yaşamış gibiydi. “Görmeye gelemez miyim? Allah Allah,” dedi Alp sonrasında ne dediğinin farkına varınca Efnan’a döndü. Efnan ise onu dinlemiyormuş gibi işlerle uğraşıyordu. Alp, Efnan'ın bu haline gülümsedi, “Sıkılmışsındır diye bilgisayarı getirdim,” dedi. “Ayrıca, birkaç şey konuşmalıyız.” Efnan, Alp’in söylediklerini duyduktan sonra kafasını Alp’in gömleğine çevirdi. Bu adam sporlarını aksatmamış herhalde o ne yigidim dedi içinden sonrasında düşündüklerinden sonra kafasını iki yana sallayıp tövbe etti. "Benim abim nerede?” dedi birden, sesi biraz endişeliydi Deniz bugun yanına sadece bir kere uğramıştı onda da aceleyle gitmek zorunda kalmıştı. “Ameliyata girdi, gelir birazdan,” diye yanıtladı Alp, gözleri Efnan’ın gözlerinin derinliklerinde kaybolmuştu. Efnan bir an için derin bir nefes aldı. “Tamam,” dedi Alp’in yanında olmak ona güven veriyordu; ama abisinin durumu onu endişelendiriyordu. Abisi geldiğinde kesinlikle duygu sömürüsü yapmalıydı. “O zaman konuşalım,” diye ekledi, Alp’in bilgisayarından tomografinin sonuçlarını açarak. Alp bu yaptığına şaşırsa da üstelemeden her şeyi teker teker anlattı Efnan’a ama Efnan'ın aklı bu adamın neden gün geçtikçe bu kadar yakışıklılaştığını çözümlemeye çalışıyordu. |
0% |