Yeni Üyelik
17.
Bölüm
@apricitass1

İki hafta geçmişti. Efnan’ın durumu her geçen gün biraz daha kötüleşmişti, ama bunu umursamıyordu.

Günler geçtikçe Efnan’ın yüzü daha da solgunlaşıyor, gözlerinin altındaki mor halkalar belirginleşiyordu. Deniz ve Alp onun bu durumuna kayıtsız kalamıyor, bir şeylerin yolunda gitmediğini anlıyorlardı. Efnan ise her fırsatta kendisini iyi hissettiğini söyleyip onların endişelerini geçiştiriyordu.

Deniz, bir akşam odasına girdiğinde, Efnan’ı yatağında yorgun bir şekilde otururken buldu. Hafifçe gülümsedi ve yanına yaklaştı. “İyi misin, abiciğim?” diye sordu, sesine sakladığı endişeyi bastırmaya çalışarak.

Efnan, gözlerini kaldırıp Deniz’e baktı ve zoraki bir tebessümle başını salladı. “İyiyim abi, merak etme. Sadece biraz yorgunum, o kadar.”

Deniz, kardeşinin söylediğine inanmak istese de yüzündeki yorgun ifade ve halsiz duruş gözünden kaçmadı. Bir süre sessizce onu izledi, sonra yanı başına oturdu. “Biliyorum, her şey yolundaymış gibi davranmak istiyorsun. Ama senin böyle olman... içimi hiç rahat ettirmiyor.”

Efnan, derin bir nefes aldı ve omuz silkti. “Beni böyle görmeye alışman gerekecek belki de,” dedi hafif bir sesle.

Deniz bir an duraksadı, ne diyeceğini bilemedi. İçindeki endişeyi ve çaresizliği saklamaya çalışarak, elini Efnan’ın omzuna koydu. "Ne olursa olsun buradayız. Tamam mı? Ne zaman istersen."

Efnan başını hafifçe salladı ve gözlerini kaçırarak fısıldadı, “Abi… bana sarılır mısın?”

Deniz, bir an gözlerine baktı ve sonra sessizce yanına yaklaştı. Yavaşça sırtını sedyeye yaslayarak Efnan’a sarıldı, onu kollarıyla sarmalayarak başını omzuna yasladı.

Efnan, uzun süredir bastırdığı hislerin ağırlığıyla yavaş yavaş ağlamaya başladı. Gözyaşları yanaklarından sessizce süzülürken, omuzları hafifçe titriyordu. Deniz, kardeşinin bu sessiz hüznünü kalbinde hissediyor, onun acısını hafifletmek için daha da sıkıca sarılıyordu.

İkisi de bir süre öylece kaldılar; Efnan’ın sessiz gözyaşları ve Deniz’in onu sakinleştirmeye çalışan sıcak dokunuşları, odadaki derin sessizliğin içinde yankılanıyordu.

Deniz, Efnan’ın saçlarını okşadıktan sonra hafifçe elini tuttu ve elinin üzerine bir öpücük kondurdu. Artık Efnan abisine olan sevgisini göstermekten çekinmiyordu; saçlarını bile göstermişti.

Yumuşak bir sesle, “Ne olduğunu anlat abim, içini dök bana,” dedi.

Efnan derin bir nefes aldı, gözlerini yere dikerek fısıldadı, “Bilmiyorum… Sanırım ailemi özledim.” Gözleri buğulanmıştı. Başını kaldırıp Deniz’e baktı, “Sahi abi, benim annemle babam nasıl biriydiler?”

Deniz, Efnan’ın gözlerinde gördüğü masum ve merak dolu bakışla yutkundu. Annesiyle babasını hatırlamak ona da zor gelse de, Efnan’ın ihtiyacı olan şeyin bu olduğunu biliyordu. Hafif bir gülümsemeyle, “Annemiz çok nazik, babamız ise koruyucuydu,” diye başladı. “Annemin sesi huzur verirdi, babam ise kendini yanında güvende hissettirirdi… Senin gibi.”

Efnan, Deniz’in anlattıklarını dinlerken gözyaşları yeniden yanaklarına süzüldü. Annesi ve babasını hatırlamasa da, onların sevgisini yüreğinde hissettiği o an, kendini bir nebze de olsa onlara yakın hissetti. İçindeki boşluk, Deniz’in sıcak sözleriyle bir nebze olsun dolmaya başlamıştı.

Gülce geçen haftalarda yanına uğradığında sözde babası olan kişinin geleceğini söylemişti. Ama o hala gelmemişti. Zaten gelmesini de istemiyordu. Deniz her şeyi anlatmıştı kardeşine hatta Efnan, Efe eniştesi ve Sevda halasıyla konuşmuş sonrasında yanında kaldığı kişilerin dayısı ve yengesi olduğunu öğrenmişti. Efnan artık nüfusunu bile değiştirmişti. Artık o Efnan Akçay değil Efnan Kamer'di.

Efnan, Deniz'in sözleriyle biraz rahatlayıp gözlerini kapadı ve kısa sürede derin bir uykuya daldı. Deniz, Efnan’ın yorgun yüzüne son bir bakış atıp usulca odadan çıktı. Adımlarını sessiz tutarak hemşirelerin oturduğu bölüme doğru ilerledi ve Zeynep’i buldu.

“Zeynep,” dedi yumuşak bir sesle.

Zeynep, Deniz’i görünce gülümsedi ve yanına yaklaştı.

Onu boş bir odaya çekerek kapıyı kilitledi. Deniz’in Gözlerinde biraz yorgunluk, biraz da anlayış vardı. Deniz'in gözlerine bakarak ona hafifçe dokundu, gözlerini öptü ve “Burası da kaldı,” diyerek şefkatle yanaklarından öptü.

Deniz, etrafa kısa bir bakış atarak hafifçe fısıldadı, “Bir gören olacak, Zeynep…”

Zeynep ise gözlerinde bir parıltıyla gülümsedi, “Görsünler,” dedi aldırmaz bir tavırla. “Belki de görmeleri gerekiyordur.”

Deniz, Zeynep’in bu rahat tavrına hem şaşırıyor hem de içten içe gülümsüyordu. İkisi de birbirlerinin yanında, en zor anlarında bile güç bulduklarını fark ediyorlardı.

 

Alp, haftalardır Efnan’ın durumunu düzeltmek için çare arıyordu. Her gün hastaneye gelir, onun yanında kalmaya çalışır, durumunun düzelmesi için dua ederdi. Ancak, Efnan’ın sağlığı giderek kötüleşiyor, gülümsemesi azalıyor, hayata olan bağlılığı sarsılıyordu. Bu durumu izlemek Alp’in içini acıtıyordu.

Bir yandan Efnan’a olan derin duygularını kabullenmeye başlamıştı. Onun yanında geçirdiği her an, içinde bir şeylerin değiştiğini hissettiriyordu. Efnan’a bakarken, onun sadece bir arkadaş değil, kendisine ait bir parça olduğunu düşünmeye başlamıştı. Gözlerindeki o derin hüzün, Alp’in kalbinde büyük bir boşluk açıyordu. Efnan’ın sağlığına dair hissettiği kaygı ve ona olan hoşlantısı, iç içe geçmişti.

 

Sabah olunca, Deniz ve Zeynep, Efnan’ın odasına geldiler. Zeynep, Efnan’ın sağ tarafına oturdu, Deniz ise sol tarafına yerleşti. Efnan, onların yanı başında olmasını hissettiğinde, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi ama içindeki huzursuzluk devam ediyordu.

“Dökülün bakalım" dedi Efnan, merakla bakarak.

Deniz, Efnan’ın bu talebine karşılık vermekte tereddüt etti. “Tefeddal, kardeşim,” diye başladı Deniz.

Efnan, hafif bir gülümsemeyle, “Diyorum ki, günaha giriyorsunuz. Cehennemde cayır cayır yanacaksınız,” diye yanıtladı.

Ardından, daha ciddileşerek ekledi, “Eğer istiyorsanız, seviyorsanız, artık bir yola mı girseniz? Bir konuşun, anlaşın. Canım abim, Zeynep’im bu böyle gitmez.”

Deniz ve Zeynep, Efnan’ın sözlerini duyunca şaşırdılar. Zeynep, “Efnan, biz… aramızda bir şey yok,” diye başladı, ama Efnan onu durdurdu.

“He canım he bende yedim, açık olun” dedi Efnan.”Bakın belli ki birbirinizi seviyorsunuz ki zaten yıllardır tanışıyorsunuz e yaşınız da geciyor" diyerek ikisine baktı

Deniz, içten içe ne kadar zor bir durumla karşı karşıya olduğunu düşündü. “Efnan, sen biliyorsun ki Alp ve ben çocukluktan beri birlikteyiz. Kardeşi için hissettiklerimi nasıl söyleyeceğim? Eğer yanlış anlar ya da beni reddederse?” diye endişelendi.

Efnan, Deniz’in gözlerine bakarak, “Orayı ben hallederim siz gidin konuşun anlaşın öpmeden sarılmadan ama sonra kararınızı söyleyin" diyerek ikisini de odadan kovdu.

Deniz ve Zeynep, Efnan'ın bu ısrarlı tavrına ne diyeceklerini bilemeden odadan çıktılar.

Bir süre sonra, hastane bahçesindeki bir bankta oturdular. Deniz, uzun bir süre sessiz kaldı. Sonra derin bir nefes alarak, "Zeynep, ben..." diye başladı, ama cümlesini tamamlayamadan Zeynep sözünü kesti.

"Deniz, ben seni seviyorum," dedi yumuşak bir sesle. "Ben yıllardır seni sevdim ve eğer senin icin de uygunsa Efnan haklı."

Deniz, Zeynep'e bakıp gülümsedi. "ben aile hayatını kısa bir süre gördüm ailem yoktu siz bana aile oldunuz yeri geldi çok güzel bir kardeş cok güzel bir dost oldun bana seni seviyorum Zeynep benimle bu yolda var mısın" dedi. İkisi de heyecandan kelimeleri birbirlerine karıştırmışlar ve utanarak birbirlerine bakıyorlardı. Zeynep " Ay Efnan tembih etti ama" diyerek Deniz’e sıkı sıkaya sarıldı. Deniz ise " kafamızı kıracak vallahi ayarlarımla oynadın be kızım" diyip başından öptü. Bir süre oturduktan sonra ikisi de kalkarak Efnan’ın odasına doğru gittiler.

 

Efnan, ilerleyen saatlerde Alp'i aradı ve " Çabuk gel ölüyorum" diyerek yüzüne kapatmıştı. Alp ise onun odasına gelmiş ve karşısındaki sandalyede oturuyordu. Odada sessizlik hakimdi. Efnan oflayarak Alp'e döndü ve konuşmaya başladı."Alpciğim," dedi, "Biliyorsun, iki insan birbirini sevebilir, sayabilir ve evlenebilir."

Alp, şaşkın bir ifadeyle, "Ee, Efnancığım," diye yanıtladı, "Neden bahsediyorsun?"

Efnan, yüzünde bir gülümseme belirdi ve pat diye Alp’e "Zeynep ile Deniz birbirlerini görmüşler, sevmişler ama senden korkuyorlar." dedi.

Alp, Efnan'ın söylediklerine şaşırarak, "Ne diyorsun sen? Kesinlikle olmaz!" dedi, odanın kapısına yönelirken.

Tam gidecekken, Efnan onu kolundan tutup oturttu. "Tüü! Senin yüzünden günaha girdim," dedi Efnan, alaycı bir ifadeyle. "Otur şuraya, ciddiyiz."

Alp, yüzünde bir kararsızlıkla oturdu, Efnan'a baktı. "Efnan, sen ciddi misin?" diye sordu, hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamıştı.

Efnan, ona ciddi bir şekilde yanıt verdi. "Evet, Zeynep ile abimin birbirlerini sevdiğini bilmiyor musun? Biraz destek olmalısın."

Alp, hala kafasını kaşırken "Bilmiyorum, Efnan. Bu biraz... tuhaf," dedi.

Efnan, sabırsızca "Tuhaftan öte! Onların mutluluğu için bir şey yapmalısın," dedi.

Alp, biraz düşündükten sonra, "Peki, annemler ne diyecek?" diye sordu, hâlâ tereddütlüydü.

Efnan, omuz silkerek, "Bilmiyorum ama halamla konuştum. Yarın beni de götürüyorsunuz. Hem halamla tanışacağım hem de konuyu enişteme açacağım" dedi, kararlı bir ses tonuyla.

Alp, Efnan’ın sözlerine şaşırarak, "Gerçekten mi? Yani bu kadar ileri gideceksin?" diye sordu.

Efnan, gülümseyerek, "Evet," dedi.

Alp, başını salladı. "Öff baştan söyleyeyim o Deniz’in benden çekeceği var"

Efnan ona dönerek" Abimi rahat bırak seni de evlenince göreceğiz inşallah evlendiğin kişinin de abisi olur o da seni süründürür" dedi. Alp ise sadece tebessüm ederek Efnan’ın kontrollerini yapmaya başladı.

 

Derya akşamın zifiri karanlığında elindeki çiçeklerle mezarlığa doğru yürüdü. Kapıyı açıp kardeşinin mezarının yanına gelip oturduğunda derin bir nefes aldı. "Ben geldim, Enfalim," dedi hüzünle. Gözleri doldu, ama içinde bir rahatlık hissetti.

"Bir şey söylemek istiyorum sana. Biliyor musun, ben namaza başladım. Efnan sayesinde," diye devam etti. "Birbirinize çok benziyorsunuz. O da senin gibi çokça dini bilgilere sahip, harama bakmıyor. Bana kur'an öğretmeye başladı hatta." diyerek burnunu çekti.

" Alp'i tanıyorsun o var ya Efnan'ı seviyor neredeyse içine düşecek, ama Efnan onu umursamıyor bile." diyerek tebessüm etti. " Hatta ne oldu biliyor musun Deniz ile Zeynep harama daha fazla bulaşmamak için bir yola girdiler o da Efnan sayesinde oldu"

Derya, sözlerini söylerken Enfal’in ruhunun yanında olduğunu hissetti. "Bazen düşünüyorum, sen de onun hayatında olsaydın, ne güzel olurdu. Bilmediğin bir çok şeyi öğretirdi sana, o tedavi ederdi seni. "Kardeşinin mezarına çiçekleri bıraktı ve Efnan’ın ona öğrettiği gibi sessizce dua etti.

Derya, mezarın yanında oturmuş düşüncelere dalmışken, Kerem yanından geçerken hafif bir sesle, "Selamünaleyküm," dedi. Derya, başını kaldırmadan, biraz da dalgın bir şekilde, "Aleykümselam," yanıtını verdi. Kerem, merakla ona bakarak, "Kardeşin mi?" diye sordu.

Derya, başını hafifçe salladı. "Evet," dedi. Gözleri bir an mezara kaydı, içindeki özlem tekrar kabardı. Kerem, Derya’nın yüzündeki hüzünlü ifadeyi fark etti ve bir adım daha yaklaşıp, "Allah rahmeteylesin" diye ekledi. Derya, içten bir gülümsemeyle Kerem'e döndü, " Allah razı olsun" dedi. Kerem ise bu ıssız karanlıkta onu yalnız bırakmamak adına az ötede onu bekledi. Derya ise,kardeşiyle geçirdiği anıları düşünürken, Kerem’in yanındaki duruşu ona bir nebze de olsa teselli verdi.

Loading...
0%