Yeni Üyelik
20.
Bölüm
@apricitass1

Efnan, 10 yaşında, okuldan eve döndü. Okulun yorgunluğu üzerine çökse de, içinde bir heyecan vardı. Sınav notunu annesine göstermek için sabırsızlanıyordu. Üstünü hızla değiştirip, heyecanla oturma odasına doğru koştu. “Anne!” diye haykırarak, odanın kapısını açtı. Fakat dikkatsizliği sonucu masaya çarptı. Masanın üzerindeki vazo, bir anlık sessizlikten sonra yere düşüp parçalandı. Camların odanın her köşesine savrulmasıyla birlikte içindeki heyecan bir anda korkuya dönüşüverdi.

Alev, Efnan’ın yaptığını görünce deliye döndü. Gözleri öfkeyle parlıyordu. “Allah senin belanı versin!” diye bağırdı. Efnan, annesinin öfkesini görünce kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Alev, ayağa kalktı ve vazonun cam parçalarını Efnan’a fırlatmaya başladı. “Yaptığını beğendin mi, lanet çocuk!” derken sesi odanın dört duvarında yankılandı. Efnan, çaresizlikle geri çekildi, Alev Efnan’ın yanına giderek saçından tuttuğu gibi onu yere fırlatarak tekme atmaya ve bağırmaya başladı. Efnan elleriyle yüzünü kapatmış dizlerini kendine çekmişti acıdan bağırarak “Vurma anne, acıyor!” diye feryat etti, ama sesinin tınısı ne yazık ki annesinin öfkesini dindirmedi.

Alev, gözlerindeki kinle Efnan’a yaklaştı, sanki ona bir şeyler öğretmek istercesine. Efnan, annesinin sert bakışları altında daha da küçüldü. Sonunda, annesi ona “Defol git evden!” diye haykırdı ve bir tekme daha atarak Efnan’ı dışarı çıkmaya zorladı. Efnan, yanındaki cam parçasını alarak kendini dışarıda buldu. Yüreği hızla çarpıyor, gözlerinden sıcak yaşlar dökülüyordu.

Her zamanki nar ağacının yanına doğru koştu. Bu ağaç, onun her zaman sığındığı bir yerdi. Dışarıda herkes neşeliyken, o içindeki karanlıkla baş başa kalmıştı. Camı elinin içinde tutarak kollarını, annesinin ona olan öfkesini dindirmek için kesmeye karar verdi. “Anne, lütfen affet, bak cezamı ben kendim verdim” diye fısıldadı kendine, ama derin bir acı içinde kaybolmuştu. Her bir kesik, ona bir tür rahatlama sağlıyor gibiydi; belki annesinin sevgisini geri kazanma umuduyla, belki de bu acının ona sunacağı geçici bir kaçışla.

Gözleri buğulandı, her şey bulanıklaştı. Nar ağacının altında dizlerinin üstüne çöküp, içindeki fırtınayı dindirmeye çalıştı. Annesinin onu affetmesi için, bu acıya katlanmanın gerektiğini düşündü. Hayatının en zor anlarından biriydi; kaybolmuşluk ve çaresizlik içinde, annesinin gözündeki öfkeyi dindirmeye çalışarak kendini bulmaya çalışıyordu.

Alp,okuldan dönerken bir kedinin peşinden koştuğunu gördü. Gözleri, kedinin minik ayaklarıyla çimenlerde nasıl zıplayarak ilerlediğini takip ederken, bir an için hayatın sıradanlığından uzaklaştı. Kediyi izlerken, birden nar ağacının gölgesinde tanıdık bir silueti fark etti. Efnan’ı gördü. İçindeki kaygı, aniden yerini endişeye bıraktı.

“Efnan!” diye seslenerek o tarafa ilerledi. Efnan, Alp’in sesini duyunca başını kaldırdı ve sanki bir anda içindeki karanlıktan sıyrılıp geri döndü. “Özür dilerim, hemen çıkıyorum buradan,” dedi ve kalkmaya çalıştı. Alp ile arkadaşları Deniz ile Kerem hep burada otururlardı. Ama Alp, onun kollarına doğru uzandı, endişeyle “Kolların!” diye haykırdı.

Efnan, kollarını çekerek geriledi. İçinde bir şeyler çatırdarken, Alp onu elinden tutarak tekrar oturttu. Alp, Efnan’ın kollarındaki derin yaralara bakarken, içindeki acı sanki ona da sıçradı. “Sen mi yaptın bunları?” diye sordu, sesi titriyordu. Efnan gözlerinden akan yaşları tutamayarak başını eğdi, gözyaşları yanaklarından süzüldü.

Alp, hemen çantasını açtı. Annesinin ona öğrettiği gibi hızlıca ilk yardım malzemelerini çıkardı. Kalbi hızla atarken, “Neyse ki çok fazla kesilmemiş. Yapabildiğim kadar yapacağım merak etme,” dedi, Efnan’ın kollarına gerekli malzemeleri sürerken işini bitirince küçük bandajı cıkarttı. Her bir bandajı sarması, ona Efnan’ın içinde bulunduğu acıyı ve çaresizliği hissettiriyordu.

İlk yardım işlemini bitirip Efnan’ın bileklerinden tutarak onu kaldırdı. “Bana bak, küçük hanım. Bir daha kendine zarar vermeye kalkışma. Bu çok günah bir şey,” dedi, gözleri Efnan’ın gözlerinin derinliğine dalmışken. Efnan, “Ama senin benim elimi tutmanda günah,” diye yanıtladı, sesindeki hüzün yürek burkucuydu.

“Çok günah olmuş mudur Alp böyle olması” diye sordu Efnan. Alp ise " Eğer bir daha yapmayacağına dair söz verirsen ve Allah'tan af dilersen cok olmaz sanırım" dedi. Efnan ise, “Bilerek isteyerek yapmadım ki,” diye yanıtladı, sesi içindeki derin yaralarla yankılanıyordu.

Alp, Efnan’ın elini sımsıkı tutarak kaldırdı. “Kalk, hadi. Nar toplayalım, Keremlerde birazdan gelir yeriz beraber” dedi. Efnan, Alp’in elini tutarken kalbinde bir sıcaklık hissetmeye başladı. Sanki Alp’in elindeki sıkı tutuş, onu tüm karanlıktan ve yalnızlıktan koruyacak bir kalkan gibiydi. Nar ağaçlarının altında, birlikte geçirecekleri her anın, ona yeniden umut vereceğini düşündü. Alp’le birlikte geçirecekleri zamanın, onu yeniden hayata bağlayabileceğine inanıyordu. Her şeyin biraz daha iyi olmasını sağlayacağına dair bir inanç, içini dolduruyordu.

 

Efnan'ın durumu günden güne kötüleşiyordu. Yaşama karşı ilgisini tamamen yitirmişti ve tedaviye yanaşmıyordu. Deniz, onun bu inatçılığı karşısında her seferinde çaresizce öfkeleniyordu. Artık Efnan’ı böyle görmek, onun direnciyle savaşmak Deniz’i de tüketiyordu.

Deniz odaya girdiğinde, Efnan’ı yastığa yüzünü gömmüş, nefes almakta zorlanırken buldu. Uyuyormuş gibi yapmaya çalışıyordu ama nefesi düzensizdi. Deniz daha fazla dayanamadı ve patladı.

"Efnan, ne yapıyorsun? Kendine zarar veriyorsun, bunu görmüyor musun?" dedi, sesindeki öfke kontrol edilemez bir hale gelmişti. Efnan başını yastıktan kaldırdı, gözlerinde sert bir ifade vardı.

“Beni rahat bırak, Deniz,” dedi sakin ama yorgun bir sesle, sanki onu duymaya bile tahammülü yokmuş gibi.

Deniz'in sabrı iyice tükenmişti. “Rahat bırakmak mı? Sen her şeyi bırakmışsın zaten, Efnan! Neden kendine bunu yapıyorsun? Biz seni burada iyileştirmeye çalışırken sen köstek oluyorsun!”

Efnan acı bir gülümsemeyle Deniz’e baktı, bu gülümsemede derin bir kırgınlık vardı. “İyileşmek mi? Neden iyileşeyim ki? Ne için? Sen benim ne yaşadığımı bilmiyorsun!” diye bağırdı. Sesi titriyor, gözleri doluyordu ama gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu.

Deniz de artık kendine hâkim olamıyordu. "O kadar bencilce davranıyorsun ki! Hepimiz senin iyiliğin için buradayız ama sen sadece vazgeçmeyi seçiyorsun!"

Bu sözler Efnan’ın sinirlerini iyice bozdu. Derin bir nefes alıp yataktan kalktı, gözlerinde öfke vardı. “Bencil mi? Ben sadece kurtulmak istiyorum, her şeyden ve herkesten! Senin bu sahte ilginden de, beni iyileştireceğini düşündüğün boş çabalardan da bıktım!” diye bağırdı. Sesi yükseldikçe nefesi daha da daralıyordu ama durmak istemiyordu, içindeki her şeyi bir anda boşaltıyordu.

Deniz de ona aynı şekilde bağırarak karşılık verdi: “Sen benden nefret etmeyi seçiyorsun ama bu kendine zarar vermene engel değil, Efnan! Kendi hayatını hiçe sayıyorsun. Kendine de, bize de eziyet ediyorsun.”

Efnan, içindeki öfkeyi artık tutamıyordu. Deniz’in sert sözleri, içinde birikmiş her acıyı, her öfkeyi yüzeye çıkarmıştı. Etrafındaki her şey bulanıklaşıyor, zihni kontrolsüzce kararıyordu. Bir anda bağırarak, “Rahat bırak beni, Deniz! Yeter artık, rahat bırak!” diye haykırdı.

Eliyle yanında duran bardağı kaptı, sinirle sıkarak kırdı. Cam parçaları eline batarken acıyı umursamadan, odada bulduğu her şeyi etrafa fırlatmaya başladı. Vazo yere düşüp parçalandığında, odada yankılanan ses, tüm bu karmaşaya ayrı bir şiddet katıyordu.

Efnan, öfkeyle titreyerek Deniz'e baktı. Gözleri dolmuş, sesi boğuk ve kırılgandı ama içinde biriken tüm acıyı dışa vurmak istercesine yükseltti. "Çık git! Bir daha bana tedavi deme, istemiyorum!" diye bağırdı. "Ben zaten bir kere o şerefsiz insanların elinde öldüm! Ruhum öldü, bedenim öldü, ben öldüm, Deniz! Sen bunu anlamıyorsun, anlamıyorsun işte!"

Sesi çatallandı, gözleri boş bir noktaya bakarken derin bir nefes aldı. "Bu saçma sapan tedavilerle bir daha ölmek istemiyorum. Anlıyor musun? Artık yoruldum, bitkinim!,Ben zaten çoktan öldüm artık hicbir şey yapamam "

Deniz ise sadece onu izliyordu. Efnan'ın bu sözleri, Deniz'in içini sızlatıyordu ama ona ulaşmak, onu ikna etmek artık neredeyse imkansızdı. Efnan kendini böyle duvarlar arkasına hapsetmişken, Deniz'in yapabileceği tek şey onu olduğu gibi kabul etmekti.

Alp, koridorda yürürken Efnan’ın odasından gelen sesler dikkatini çekti. İçeriden kırılan camların yankısı, Efnan’ın çaresizlik dolu haykırışları duyuluyordu. Adımlarını hızlandırarak odaya yaklaştı. Tam o sırada, kapıdan çıkmakta olan Deniz’le karşılaştı. Deniz’in gözleri dolmuş, yüzünde derin bir hüzün vardı; göz yaşlarını gizlemeye bile çalışmıyordu.

Alp, endişeyle ona yaklaşıp elini omzuna koydu. "Ne oldu oğlum?" diye sordu, sesi yumuşak ama telaşlıydı.

Deniz, başını iki yana sallayarak zor nefes aldı. Gözleri hala odaya, Efnan’ın olduğu tarafa kayıyordu. “Abi... Efnan... Kendini tamamen kapatmış. Yardım etmek istiyorum ama ona ulaşamıyorum artık,” dedi, sesi titriyordu.

Alp, derin bir nefes alıp Deniz’in sırtını sıvazladı. "Sen elinden geleni yaptın," dedi, Efnan’ın içerideki acısını anlayarak. "Biraz da bana bırak, tamam mı? Senin bu kadar yıpranmanı istemiyorum."

Deniz, gözyaşlarını silerek başını eğdi. Efnan’a yardım edememenin verdiği çaresizlikle sarsılsa da Alp’in orada olması ona güç veriyordu.

Alp, Deniz’in yüzündeki çaresizlik ifadesini görünce içi burkuldu. Bir an düşünmeden Efnan’ın odasına doğru ilerledi. Kapıyı açtığında, karşısına çıkan manzara yüreğini dağladı. Efnan, cam kırıklarının arasında çökmüş, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Her nefesi derin ve hıçkırıklarla doluydu; görünüşü adeta bir yıkımın resmiydi.

Hızla yanına gitti ve nazikçe Ellerini onun yüzünden çekmeye çalıştı. Efnan’ın gözleri Alp’in bakışlarında kayboldu. Hüzünle dolu gözleri, Alp’in içindeki endişeyi okur gibiydi.

“Bırak beni, Alp!” diye haykırdı Efnan, ellerini geri çekerek. “Beni bırak, lütfen!” Ama Alp, kararlılıkla onun ellerini tutmaya devam etti. “Hayır, seni bırakmam." dedi.

Efnan, bir an duraksadı, Alp’in sıcak elleri onun yüzünü kavramışken içindeki fırtına bir anlığa da olsa dindi. Gözleri, Alp’in gözlerindeki umudu aradı. Ama derinlerde bir yerde hâlâ bir kopukluk vardı.

Alp, Efnan’ın gözlerindeki umutsuzluğu görünce içindeki acıyı daha da hissediyordu. Bir an bile düşünmeden, onu kaldırmaya karar verdi. “Efnan, kalk,” dedi yumuşak ama kararlı bir sesle. Efnan, direndi ama Alp’in gücü karşısında başaramadı. Sonunda onu kaldırmayı başardı.

Efnan, yorgun bedenini Alp’in omuzuna yaslayarak yürümekte zorlandı. Alp, onu dikkatlice yatağa doğru yönlendirdi. Yatak kenarına ulaştıklarında, Efnan’ı nazikçe yatırdı ve başını yastığa yerleştirdi. “Biraz dinlen, bir yerin kesildi mi?” dedi, yüzüne yumuşak bir ifade yerleştirerek.

Alp, Efnan’ın kollarındaki kanlı yaraları görünce kalbi sıkıştı. Efnan, çaresizlik içinde kollarını Alp’e gösterdi; yaralar derin ve acı vericiydi. “Bak, bu benim yüzümden oldu,” dedi sesinde hüzünle.

Alp, içindeki öfkeyi bastırarak, “Tamam, sırtını yasla. Böyle geliyorum hemen,” diye yanıtladı. Hızla odadan çıkarken, içindeki kaygı büyüyordu.

Koridora doğru ilerlerken Zeynep’i görmüştü. “Zeynep!” diye seslendi, yüzündeki kaygı belli oluyordu. Zeynep, Alp’in sesindeki panik havasını hemen hissetti. “Ne oldu abi" diye sordu, yanında koşarak belirdi.

“Efnan’ın durumu kötü. Kollarında kesikler var, hemen yardım etmelisin,” dedi Alp, nefesini hızlandırarak. “Gerekli malzemeleri alıp odaya gelir misin?”

Zeynep, Alp’in ciddiyetini görünce hemen anladı. “Tamam, hemen geliyorum!” dedi. Hızla hastane odasının malzemelerinin bulunduğu dolaba doğru koştu. Alp, Zeynep’in gidişini izlerken içindeki endişenin artmasına engel olamadı.

Zeynep dolaptan bandaj, antiseptik ve diğer gerekli malzemeleri alarak odanın kapısını açtı. İçeri girerken, Efnan’ı ve dağılmış odayı görünce Alp’e döndü. Alp ise Zeynep’in elinden malzemeleri alırken kulağına fısıldadı. " Deniz terastadır oraya git, sakın günaha karışayım deme seni babama söylerim" dedi. Ardından Efnan’ın yanındaki boşluğa oturup Efnan’ın kollarının tedavisine başladı.

Zeynep, bir an daha Efnan’a baktıktan sonra hızla Deniz’in yanına gitmek için odadan çıktı. Alp, Efnan’ın kollarını nazikçe tutarken, “Yaralarını kontrol etmem gerekiyor,” dedi. Efnan ise yüzünü buruşturdu, " Acıyor” diye bağırdı.

Alp, sabırlı bir şekilde " söz yavaş yapacağım" dedi sonrasında ise tedaviye başladı. Efnan, Alp’in yaptıklarını izlerken " Alp" dedi kısılan sesiyle

Alp dikkatle işine yaparken, “Efendim, başımın belası,” dedi. Efnan, “Bence biz evlenelim. Böyle çok günaha giriyoruz,” dedi fısıltıyla. Alp ise dediğini anlamayarak ona döndü. " Efendim güzelim anlamadım" diyerek bandajlarla Efnan’ın kolunu sarmaya başladı. Efnan ise " şey yok bir şey" dedi. Alp bandaj işini bitirdikten sonra masaya eşyları koydu sonra Efnan’ın bileklerinden tutarak kaldırdı. " Bir daha böyle bir şey asla istemiyorum anlaştık mı, kendine zarar vermende günah" dedi. Efnan ise ellerini cekerek " Senin ellerimi tutmanda günah hem bilerek yapmadım" diyerek başını yastığa koydu. Alp, Efnan’a tebessüm ederek sedyeden kalktı. Efnan’ın üstünü sıkıca örttükten sonra " Hadi dinlen biraz" diyerek etrafı toplamaya başladı. Efnan ise sadece Alp'in yaptıklarını izliyordu. Alp etrafı topladıktan sonra Efnan'a tekrar baktı Efnan ile bakışları kesişince Efnan hızlıca gözlerini kapatarak öbür tarafa döndü. Alp ise kapıyı açıp cıkacakken Efnan’ın sesini duydu. "Teşekkür ederim Doktor Bey" ona tebessüm ederek mescide indi.

 

Deniz derin bir nefes alarak Zeynep'in boynundan kafasını çekti. Deniz'in kafasını cekmesiyle Zeynep, Deniz'in bacağına oturdu ve kaygılı bir ifadeyle, "Daha iyi misin?" diye sordu, parmaklarıyla saçlarını okşayarak. Deniz, gözlerini Zeynep'e dikti ve "Ben iyiyim," dedi, ama içinde bir huzursuzluk vardı. Zeynep’in endişeli bakışlarını gördüğünde, "Efnan’ı düşünüyorum sadece" dedi.

Zeynep ise Deniz’in yanaklarından öpüp onun göğsüne yaslandı. " Biraz zamana bırak Efnan sert biri bunu biliyoruz, anlatacak mutlaka ama ona zaman ver" dedi. Deniz Zeynep’in saclarını okşarken " korkuyorum Zeynep anlatacaklarından korkuyorum" dedi. Zeynep ise ona daha da sıkı sarılarak " Korkma korkma kalk hadi yanına gidelim sakinleşmiştir" dedi sonrasında Deniz’i öperek kalktı Deniz’de onunla beraber yerden kalktı ve terastan indiler.

 

Efnan sedyede bir sağa bir sola dönmüş ama kafasındaki düşünceler susmadığı için sedyede doğrulmuştu. Abisini cok kırmıştı her zamanki gibi bir şeyleri yine kendi elleriyle mahvetmişti bir yanı anlat diyordu anlat ki cözüm bulsunlar anlat ki durumunu anlasınlar ama bu cesareti kendinde bulamıyordu. Yanağından akan yaşları sertçe silerek sedyeden kalktı ve abdest aldı. Abisinin getirdiği seccadeyi sererek feracesini giydi ve namaza durdu artık seccadesinde zor olsa da namazını kılabiliyordu. Bitirdikten sonra ağlayarak bol bol dua etti. Sonrasında seccadesini katlayarak kenara koydu o sırada kapı çalmıştı. Gelebilirsiniz dedikten sonra ayaklarını sarkıtarak sedyeye oturdu. Kapı açıldığında karşısında abisi vardı. Gözleri fazlasıyla kızarmış gözaltları morarmıştı. " Sakinleştin mi gelebilir miyim? " diyen abisine cevap vermeden ağlayarak sedyeden kalktı ve abisine sarıldı. Bu sarılmaya o kadar ihtiyacı vardı ki... Deniz, Efnan’ın bu hareketi karşısında gözyaşlarını zor tutuyordu. Efnan, Deniz’e sıkı sıkı sarılırken bir yandan da konuşmaya başladı. " Özür dilerim abi çok özür dilerim yemin ederim öyle demek istemedim"

Deniz, bir yandan Efnan’a sarılırken bir yandan da kapıyı kapatmak için elini uzattı. Kapıyı kapatırken, "Efnan, bir dakika, gözlerime bak, abicim," diye seslendi Deniz, Efnan’ı geri çekerek göz teması kurmaya çalıştı.

Efnan, Deniz’in gözlerinde kaybolmuş gibi hissetti. İçindeki karmaşık duyguları bu kadar samimi bir bakışla ifade edebileceğini bilmiyordu. "Korkuyorum," dedi Efnan, gözyaşları yavaşça yanaklarından süzülürken. "Kendimi kaybetmiş gibiyim."

Deniz, Efnan’a daha sıkı sarılarak, Her şey yoluna girecek,ağlama" dedi. Efnan ise abisinin elinden tutarak onu sedyeye oturdu. Bağdaş kurarak abisine tekrar sarıldı. Deniz ise Efnan'ı kollarından cekerek oturttu. Sonrasında feracesinin kollarını sıyararak kollarına baktı.

“Bunları sen mi yaptın?” diye sordu Deniz, biraz yüksek sesle. Efnan, suçlu bir ifadeyle başını salladı. “Eğer bir daha benimle kavga edersen, var ya, görüşürüz Efnan Hanım,” diyerek bandajlı yerlerini öptü. Sonra kapıyı kilitlemeye gitti.

“Çıkar feraceni, yaraların nefes alsın,” dedi Deniz, Efnan’a nazikçe. Efnan feracesini çıkarınca, yazmasını da çıkardı ve tokasını çıkararak rahatlamış bir şekilde nefes aldı. Deniz, sedyede oturup kardeşini izlerken, Efnan kedi gibi sırnaşıp sarıldı ona.

Efnan, abisinin yanağını öpüp yine sarıldı. Deniz, onun saçlarını okşayarak gülümsedi. " Pijamaların güzelmiş" dedi. Efnan ise üstündekilere baktı. Kalpli beyaz pijamasına bakıp abisine döndü. " Teşekkür ederim abi" dedi gülümseyerek sonrasında abisine “Barıştık mı abi?” diye sordu. Deniz ise, “Küsmedik ki,” diye yanıtladı ve burnunu sıktı. Efnan, Deniz’in gülümsemesiyle tebessüm ederek önüne döndü. Sonrasında kafasında dönüp duran düşünceler ile abisinin kendi saçındaki elini tutarak kendi önüne cekti ve küçük küçük vurmaya başladı. “Abi, eğer sana her şeyi anlatırsam yine de benim yanımda olur musun?” dedi, gözlerinde bir umut parıltısı belirdi.

Deniz, Efnan’ın elini sıkıca tuttu ve ciddiyetle, “Her zaman yanındayım, Efnan. Ne olursa olsun sen yeter ki anlat, anlat da bileyim be kızım" dedi. Efnan, abisinin desteğini duyduğunda içindeki korkunun azaldığını hissetti. Sedyede doğrularak abisi ile göz teması kurdu sonrasında Deniz’in elini sımsıkı tutarak gözlerini kapattı ve zorla titreyen sesiyle konuşmaya başladı" abi b- ben tecavüze uğradım."

 

 

 

Loading...
0%