@apricitass1
|
Derya ve Zeynep, Efnan’ın sedyesinin kenarlarında oturmuş, isteme ve nişan için elbise seçiyorlardı. Efnan, ne giyeceğine karar verdiği için Derya'nın gösterdiklerini dikkatlice inceliyor, Zeynep ise bulduğu elbiseleri ilk önce Deniz’e gönderiyor, ardından da kızlarla paylaşıyordu.
Zeynep birkaç siteye daha göz attıktan sonra heyecanla telefonunu kaldırıp, “Bakın, bu nasıl sizce?” dedi, gözleri parlayarak.
Derya, elbiseye dikkatle baktı, bir süre inceledikten sonra sıcak bir gülümsemeyle Zeynep’e döndü. “Ay, çok güzel! Sana çok yakışır, Zeynep!”
Efnan da başını sallayarak onayladı. “Kesinlikle, çok zarif ve güzel, tam senlik,” dedi, içtenlikle.
Zeynep, arkadaşlarının bu samimi yorumları karşısında mutlulukla gülümsedi. “Tamam, bunu sepete ekleyeyim o zaman, Deniz’e de atayım,” dedi, telefonunu hızla açarak mesajı hazırlamaya başladı.
Efnan ve Derya, Zeynep’in neşeli haline gülümseyerek bakarken, Derya sedyede rahat edemeyerek Efnanın bacağına başını koyup tekrardan elbiselere bakmaya devam etti. Efnan Derya'nın bu haline gülümseyerek saçlarını okşamaya başladı.
Efnan, Zeynep ve Derya’nın elbise seçme telaşını keyifle izlerken telefonuna gelen bildirimle kenardaki sehpaya uzanarak telefonunu aldı ekranda Alp’in adı belirdi. Yüzünde hemen bir tebessüm oluştu ve hızlıca mesaj kutusunu açtı.
Alp: Ne yapıyorsun iyi misin?
Efnan, göz ucuyla Derya’nın hala elbiselere dalmış olduğunu gördükten sonra çabucak cevap yazmaya başladı.
Efnan: Elbise seçiyoruz Zeynep’lerin istemesi için ve iyiyim.
Alp: İyi bakalım uykun gelince kov onları geç saate kalma iyi geceler.
Efnan: Tamamm, İyi geceler.
Efnan, Alp’e son mesajını yazdıktan sonra telefonu kenara bıraktı. Yüzünde hâlâ Alp’ten gelen sıcak mesajların bıraktığı bir tebessüm vardı. Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı, ardından başını usulca Derya’nın saçlarına eğdi ve minik bir öpücük kondurdu. “Bulabildin mi?” diye fısıldadı.
Derya iç çekerek başını iki yana salladı. “Hayır ya, hâlâ bulamadım,” dedi hayal kırıklığıyla.
Tam o sırada Zeynep, onları izlemekten kendini alamadı. Gözlerini devirdikten sonra esprili bir tonla, “Ama siz böyle yaparsanız ben de ya...” diyerek Efnan’ın diğer bacağına başını koydu. Fakat bir an başını koyduğu bacağın yeni yeni iyileştiğini hatırladı ve hemen toparlanarak geri çekildi. “Ay acıtmadım dimi” diye ekledi mahcup bir şekilde.
Efnan ise gülümseyerek, “Gel, gel, burada yer var,” diyerek Zeynep’i kolunun altına çekti ve sımsıkı sarıldı.
Zeynep başını Efnan’ın karnına yasladı ve rahat bir nefes aldı.
Efnan, iki yakın arkadaşının arasında böyle huzur bulmuşken gülümseyerek, “Kendimi şu an ana gibi hissediyorum,” dedi
Derya ve ZeynZeynEfnan'ın sözüyle kahkaha attılar. Derya’nın telefonun çalmasıyla Efnan göz ucuyla kimin aradığına baktı. Derya telefonu açar açmaz, yumuşak bir sesle “Efendim Kerem'im Uyandın mı? İyi misin?” diye sordu. Sesindeki endişe o kadar belirgindi ki, Efnan ve Zeynep göz göze gelip gülmemek için dudaklarını ısırdılar. Derya'nın konuşması devam ederken ikisi de kahkahalarını bastırmak için elleriyle ağızlarını kapattılar.
Kerem’in yanıtını dinleyen Derya, hafifçe gülümseyerek, “Rica ederim, ama lütfen dikkatli git, tamam mı?” dedi ve telefonu kapattı. Derin bir nefes aldıktan sonra başını kaldırınca Efnan ve Zeynep’in kıkırdamalarını zor tuttuğunu fark etti.
Kaşlarını kaldırarak onları sorgulayan bir bakış attı. “Ne?” dedi, hafifçe utanmış gibi.
Efnan bu haline gülümseyerek "uyandığını nerden biliyorsun Kereminin" dedi.
Derya ise başını geri Efnan’ın bacağına koyarak " sizin yanınızdan çıktıktan sonra benim yanıma geldi, sonra odamdaki koltukta uyuya kaldı bende uygun olmaz diye odadan çıkıp yanınıza geldim işte"
Zeynep de hemen lafa atıldı, “Vay vay bak sen şu Derya Hanıma" dedi. Efnan Zeynep’in saçından bi tutam çekerek "Sus kız seni de görüyoruz Allah'ın temas bağımlıları sizi" dedi sonrasında Derya’nın saçlarını okşayarak "Aferim annem sana kalmamışsın orada doğrusunu yaptın" dedi.
Zeynep ise doğrularak " Ben teması seviyorum napayım uzak kalamıyorum" dedi. Efnan ise Zeynep’in burnunu sıkarak " Öbür taraftada temas seviyordum dersin hanımefendi" dedi.
Derya gülerken Zeynep ise ellerini bağlayarak onlara trip atıyordu.
Efnan Derya’ya dönerek " Demek yanına geldi ha hanımefendi" dedi.
Derya " Evet o uzanınca uyuya kaldı Hem... çocuk çok çalıştı, uykusuz kaldı, yazık,” diyerek savunmaya geçti.
Efnan, Derya’nın saçlarını okşarken, “Ama kabul et, Kerem seni seviyor,” dedi, göz kırparak.
Derya, gülümseyerek gözlerini kapattı. “Yok artık Efnan yani arkadaş olarak tabii ki seviyor olabilir" dedi ama sesi giderek daha alçak çıkıyordu, sanki kendisi bile söylediklerine inanmıyordu.
Zeynep, hemen araya girdi. “Peki ya sen? Sen onu seviyor musun?” diye sordu merakla.
Derya, gözlerini açarak bir an duraksadı ve ardından gülümseyerek, “Bilmiyorum... Belki...” diye mırıldandı.
Bu cevabı duyan Efnan ve Zeynep, Derya’nın üzerine çullanıp onu sıkıca sarıldılar. Üçü de kahkahalarla gülerken, Efnan " İkinci düğünümüz var desene" dedi.
Derya, elleriyle onları iterek, “Tamam, tamam, yeter artık, boğuluyorum,” diye bağırdı. Ancak yüzündeki gülümseme, söylediklerinin tam tersini söylüyordu.
Tam bu sırada kapı nazikçe tıklatıldı. Üçü de bir anda sessizliğe bürünerek kapıya doğru baktılar. Kapının arkasından tanıdık bir ses geldi.
“İçeri girebilir miyim?” diyen ses, Deniz’e aitti.
Zeynep hızla doğrulup, “Gir, gir! Bak, tam zamanında geldin!” diye seslendi Zeynep, Deniz’in yanına gidecekken Efnan onun saçından çekerek geri oturttu.
Derya telefonunu alarak sedyede doğruldu. “Neyse ben kaçtım, görüşürüz,” Efnan, Derya’nın kulağına yaklaşıp, “Bunu konuşacağız, tamam mı?” diye fısıldadı. Derya biraz irkilmiş gibi olsa da, “Of, tamam, anladım,” diyerek hızlıca Efnan’a sarıldı ve odadan çıkmak için yöneldi.
Zeynep, Derya'nın arkasından gülerek, “Ben de geliyorum, mesaj atmışlar,” diyip, önce Deniz’e sarıldı, sonra Efnan’a da sıkıca sarılarak, “Görüşürüz" diyerek, ikisinin de yüzlerine sıcak bir gülümseme bıraktı ve odadan çıktı.
Efnan, Zeynep’in peşinden bakarak kısa bir süre sessiz kaldı. Sonra derin bir nefes alıp, Derya ve Zeynep’in neşeli sohbetinin ardından odada kalan huzuru hissetti. İçindeki huzurlu anların tadını çıkarırken, her şeyin biraz daha iyiye gittiğini fark etti.
Deniz, kapıyı nazikçe kilitledikten sonra Efnan’ın yanına doğru ilerledi. Efnan, başındaki yazmayı çıkarırken biraz zorlanıyordu, ama sonunda rahatça çıkarıp kenara koydu. Ardından, Deniz’e doğru döndü ve sımsıkı sarıldı. Deniz, Efnan’ın başını okşayarak, "Abiciğim, neden uyumuyorsun? Gözlerin kızarmış, uykusuz musun?" diye sordu, sesi yumuşacık ve endişeliydi.
Efnan, gözlerini hafifçe kapatarak, "Uyudum, bir saat önce uyudum ama kaçtı uykum," dedi, gülümseyerek ama içinde bir yorgunluk vardı. "Biraz zorlanıyorum, ama geçecek."
Deniz, Efnan’ın saçlarını nazikçe okşayarak, "Yavaş yavaş, rahat ol. Her şey yolunda," dedi ve Efnan’a daha da yaklaşarak onu rahatlatmaya çalıştı. Efnan başını omzuna yaslarken, rahatlayıp derin bir nefes aldı.
Efnan, başını Deniz’in omzuna yasladıktan sonra birden sessizleşti. Ardından, sessizce ama endişeli bir şekilde, "Abi... Tümör yüzünden saçlarım dökülecek mi? Acaba kesmem mi gerekiyor?" diye sordu, sesindeki korku ve belirsizlik açıkça duyuluyordu.
Deniz, Efnan’ın endişeli bakışlarını fark ederek, elini nazikçe Efnan’ın başına koydu ve onu sakinleştirmeye çalıştı. "Saçların dökülmesi konusunda endişelenmene gerek yok," dedi, gülümseyerek, "Her şey kontrol altında şu anda böyle bir şey olacağına dair bir belirti yok"
Efnan, bir süre sessiz kaldı, ama gözlerinden korku hâlâ silinmemişti. "Ama ya dökülürse?" diye tekrar sordu, kafasında şüpheler dönüyordu.
Deniz, gözlerinde güven veren bir ifadeyle, "Eğer bir şey olursa, birlikte karar veririz. Saçlarını kesmek zorunda kalırsan, seni hep destekleyeceğim. Ama şimdilik, bu düşünceleri kafandan at. Şu an ihtiyacımız olan tek şey, senin iyileşmen," dedi, Efnan’a sımsıkı sarılarak.
Efnan derin bir nefes aldı, rahatlamış gibi gözlerini kapadı. "Teşekkür ederim, abi... Her şey için," diye fısıldadı. Sonrasında başını Deniz’in omzundan kaldırdı. “Mesain bitti mi?” diye sordu, gözlerinde hafif bir merak vardı.
Deniz gülümseyerek, "Bitmedi-"
Deniz’in sözünü tamamlayamadan Efnan, kaşlarını çatarak "Hâlâ nöbettesin ve burada mısın? Delirdin mi sen?" diye sitem etti, ama sesindeki endişe her şeyden belirgindi.
Deniz, elini Efnan’ın omzuna koyarak onu sakinleştirmeye çalıştı. “Biraz nefes almaya ihtiyacım vardı. Hem seni merak ettim, nasıl olduğuna bakmak istedim,” dedi, gülümseyerek. Efnan başını sallayarak cevap verdi sonrasında saçlarını açarak " Abi biraz ovar mısın?" diye sordu. Deniz, Efnan’ın saçlarını nazikçe ovalamaya başladı. Efnan rahatladıkça, gözleri kapanıp derin bir nefes aldı. Bir süre sonra, Efnan başını kaldırarak, "Tamam, teşekkür ederim," diyerek gülümsedi.
Deniz, saati kontrol ederek, "Gitmem gerek abiciğim," dedi. Efnan ona sarılarak, "Kolay gelsin abi" dedi. Deniz, gülümseyerek Efnan’a veda etti. Efnan, Deniz’in gitmesiyle sedyeden kalkarak abdestini aldı ve namazını kıldı. O sırada Hesna odaya gelmiş Efnan’ın ilaçlarını hazırlamaya başlamıştı. " Abla şey bu ilaçlar biraz ağır uyuya kalabilirsin" Efnan sedyeye oturarak kolunu açtı ."sorun değil ablam yap sen alışkınım ben" dedi. Hesna ilaçları enjekte ettikten sonra biraz Efnan ile sohbet ettikten sonra odadan çıktı. Efnan ise ilaçların etkisiyle yavaş yavaş uykuya daldı.
3 gün sonra
Sabahın erken saatlerinde, Efnan odasında yalnız başına sıkılmış bir şekilde oturuyordu. Derya bugün izinliydi. Deniz ile Zeynep bugün ailesinin mezarına gitmişti. Her ne kadar Efnan’ın da gelmesini istese de Efnan 'istemiyorum, hazı hissetmiyorum kendimi' diyerek gitmemişti. Zeynep ve halası ise yarın için hazırlık yapacaklardı çünkü yarın isteme ve nişan vardı. Her ne kadar halasını arayıp gelmek için onu ikna etmeye çalışsa da Sevda Hanım kesin dille Efnan’ı reddetmiş yarın zaten geleceksin kızım dinlen diyerek Efnan’ın yorulmasını istememişti. Bunun üzerine Efnan, hastanede tek Alp olduğu için biraz önce Alp’i aramış gelmesini gelirkende bilgisayarı getirmesini istemişti.
Alp, birkaç dakika sonra içeri girdi. Efnan hemen sordu: "Ya niye bu kadar geç geldin?"
Alp, gülümseyerek elindeki meyve tabağını gösterdi "Annem meyve göndermişti senin için onları yıkadım. Al bakalım," diyerek bilgisayarı Efnan’a uzattı. Efnan ise gülümseyerek Alp’in elindeki meyvelere baktı " Her şeyi koymuş halam ya çok teşekkür ederimm" dedi.
Alp sandalyeye oturarak meyvelerden birini bıçakla doğrayarak Efnan'a uzattı. Efnan ise bilgisayarı açarken Alp’in eline dokunmadan meyveyi aldı. Meyveyi çiğnerken Alp’e dönüp " Gitmeyecek misin?" diye sordu.
Alp,"Yoo, gitmeyeceğim. Bugün işim pek yok," dedi, meyveden yerken. Efnan ise bilgisayardan askeri film başlatarak " iyi gitme" diyip filme odaklanmıştı.
Alp, Efnan'ın ilgisini ekrandan bir an olsun ayırmadığını fark edince tabaktaki meyvelerden bir tane daha aldı. Bu sefer kabuğu soyulmamış bir elma dilimi uzattı.
Efnan, meyveyi alırken yüzünü buruşturdu. “Ama bunun kabuğu var,” diye sitem etti hafif bir ses tonuyla.
Alp, gülümseyerek elini kaldırdı. " Ver başımın belası ver" dedi itaatkâr bir sesle. “Bekle, hemen soyuyorum.”
El çabukluğuyla meyvenin kabuğunu soyarak tekrar Efnan’a uzattı.
Efnan, gülümseyerek meyveyi aldı ve bir ısırık aldı. “Teşekkürler,” dedi gözleri hala filmin heyecanlı sahnelerine odaklanmışken. Alp, onun bu tatlı kaprisi karşısında içten bir kahkaha attı " Rica ederim" dedi.
Efnan, filmin bitmesiyle bilgisayarın kapağını kapatıp Alp’e döndü. Alp ise önündeki meyve tabağını sehpaya koymuş telefonuyla gülerek ilgileniyordu. Efnan oflayarak Alp'e döndü. " Ne konuşuyorsun, kiminle konuşuyorsun?" diye sordu hafif bir merakla.
Alp, Efnan’ın yüzündeki meraklı bakışları fark edince hafifçe gülümsedi ve telefonu kenara koydu. "Esra. Kuzenim," dedi. "Bir şeyler yazdı, cevap verdim sadece."
Efnan, bir süre sessizce Alp’e baktı. Gözlerinde hafif bir merak ve kıskançlık vardı. "Yani sadece bir kuzen?" dedi, sesindeki hafif kıskanmış ton dikkatli bir şekilde kaybolmaya çalışıyordu.
Alp, gözlerini Efnan’a kilitledi, gülümseyerek başını salladı. "Evet, sadece kuzen," diye yanıtladı, fakat gözlerinde bir anlam arayan bakışlar vardı. "Ne o kıskandın mı?"
Efnan, bir an duraksadı, sonra omuzlarını silkerek cevabını verdi: "Sadece... merak ettim. Ne münasebet"
Alp, biraz daha yaklaşıp Efnan’ın yüzüne dikkatlice baktı. "Peki öyle olsun bitirdin mi filmini" diye sordu. Efnan ise başını sallayarak " bitirdim" dedi.
Alp bir süredir aklında olan konuyu hazır hastane sakinken ve kimse yokken Efnan ile konuşmaya karar verdi. " Efnan, bir şey sorabilir miyim?
Efnan başını sallayarak, "Tabii, sorabilirsin."
Alp, bir an derin bir nefes aldı ve biraz tereddütle devam etti. "Hacettepe'de okurken bir erkekle tanışmış olma, çarpmış olma veya konuşmuş olma ihtimalin var mı?"
Efnan, Alp’in sorusu üzerine gözlerini biraz daha uzaklara dikip düşündü. Gözlerinde derin bir sorgulama vardı. Bir süre sessiz kaldı, sonra hafifçe kafasını sallayarak, "Pek hatırlamıyorum," dedi, "Ama sanırım biri vardı. Gözlüklü, karizmatik biriydi. Bayağı da uzundu." Efnan’ın sesi biraz hafif bir nostalji taşıyordu. "O zaman sadece iki ya da üç kişiydik tesettürlü, zorlandığım bir dönemdi kimseyle konuşmadığım muhatap olmadığım için baya üstüme geliniyordu. Bir gün okula giderken onu gördüm baya kötü görünüyordu karşıma alıp oturttum anlattı her şeyi daha sonrasında, bir ara kantindeyken o çocuğa çarpıp kitaplarını düşürmüştüm hatta, bir kitabı hala bende duruyor."
Alp, Efnan’ın söylediklerinin ardından biraz daha derin bir nefes aldı ve "Eee?" diyerek, daha fazla cevap bekler gibi bir ifadeyle ona döndü.
Efnan, bir süre sessiz kaldıktan sonra, gözlerinde uzak bir bakışla konuşmaya devam etti. " O gün çok dalgındı kitabı orada bırakıp gitmişti unutmuştu aceleden vermek için bakındım ama göremedim onu bir gün denk gelirsem diye aldım kitabı" dedi, sesi hafifçe duygusal bir tını taşıyordu. "Ama hiç denk gelmedim. derselere bile zor gelen biriydim en arkada otururdum sınıfa bile bakmazdım açıkçası, işten gece 5'te çıkıp okula 3 saatte geliyordum. Kötü bir dönemdeydim, ama elindeki kitaplardan gördüğüm kadarıyla bizim fakülteydi. Ona vermek için gidecektim okula yeniden ama nasip olmadı sonrasında da bir yıl okulumu dondurdum."
Alp, Efnan’ın söylediklerine biraz daha dikkatle yaklaşarak, "Niye?" diye sordu. Gözlerinde endişe ve merak vardı.
Efnan, bir süre düşündükten sonra, sesi biraz daha düşük bir tonda devam etti. "Gecenin birinde bıçaklanmıştım, sarhoş biri tarafından yolda. Hatta bayağı okulda konuşulmuştu. Çalışıyordum da zaten... öyle," dedi, son cümlesini hafifçe yutkunarak.
Alp, Efnan’ın söyledikleriyle şaşırarak ona döndü ardından "O kitabın ismi neydi?" diye sordu.
Efnan, biraz düşündü. "Sanırım İçimizdeki Şeytan," dedi, gözlerinde bir parıltı belirdi. "Sabahattin Ali."
Alp, başını kaldırıp dikkatlice bakarken, Efnan'ın söyledikleriyle gözleri bir anda dondu. Alp’in zihninde bir anda yerli yerine oturdu. Emin olmuştu artık, aşık olduğu, en kötü döneminde onun yanında olup ona akıl veren kötü şeyler yapmamasını sağlayan, yaşamaya tutunabilmesinde yardımcı olan ve daha sonrasında çarpıştığı o kız Efnan’dı."
|
0% |