Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@apricitass1

Alp, yoğun bakım servisine girdiğinde sessizliğin hakim olduğu koridor boyunca yürüdü. Yoğun bakımın soğuk atmosferi her zamanki gibi içine hafif bir ürperti düşürdü. Efnan’ın odasının kapısına geldiğinde derin bir nefes alıp içeri girdi. Odaya adımını atar atmaz, Efnan’ın hâlâ hareketsiz yattığını gördü. Monitörlerin düzenli sesi odanın tek canlılığıydı.

Efnan’ın yüzü, bandajlarla kaplı olmasına rağmen yavaş yavaş iyileşme belirtileri gösteriyordu. Ama yine de, genç kadının bilinci yerine gelmediği için o hareketsiz hali Alp’in içini acıtmaya yetiyordu. Bandajların yeni olmasından Zeynepin pansumanı yaptığı belliydi.

Alp, bir süre Efnan’ın yanında sessizce durdu. Bu küçük, savunmasız hali, ona Deniz’in anlattıklarını yeniden hatırlattı. Deniz’in yaşadığı kazayı ve sonrasında toparlanma sürecini düşündü. Hayat gerçekten insana ağır sınavlar sunuyordu.

Sessizliği bozan tek şey, kapının hafifçe açılması oldu. Zeynep, elinde kahveyle içeri girdi. Alp'e bir bakış attı ve hafifçe gülümsedi. "Yine mi buradasın abi? Kahve ister misin?" dedi.

Alp başını sallayarak, "İçerim abim" dedi. Zeynep kahvelerden birini ona uzatırken, Alp gözlerini yeniden Efnan’a çevirdi. "Pansumanı yapmışsın" dedi

Zeynep başını sallayarak " evet yaptım"

Alp, gözlerini Efnan’dan ayırmadan derin bir nefes aldı. "Uyanır mı, Zeynep" diye sordu, sesinde derin bir endişe vardı.

Zeynep, bir yudum kahvesini içtikten sonra omuzlarını silkti. "uyanacak abi insAllah uyanacak, Allah insana taşıyamayacağı zorluk vermezmiş atlatacak insAllah"

Alp Zeynep'e dönüp " sen bu sözleri bilir miydin" Zeynep abisine dönerek " ya abi sende beni iyice tövbe haşa kafir belledin" Alp gülerek zeynepin omzuna koluna attı " hadi hadi kesin googleden baktın" zeynep abisine ters ters bakarak " googleden bakmadım annem söyledi dün" Alp oturdugu yerden kalkıp son kez Efnan’a baktıktan sonra konusmaya başladı " Allah’ım kardeşim iman yoluna sonunda geliyor yarabbim" diyerek odadan cıktı Zeynep'te onun arkasından çıkıp abisine " ben zaten imanlı biriyim sadece uygulayamıyorum" alp durduktan sonra Zeynep abisinin yanına gelip sarıldı ona Alp'de ona sarılıp sacından öptü ve " hicbir şey için geç değil Zeynep'im ölümün ne zaman gelceğini bilmiyoruz" Zeynep başını sallayarak " haklısın abi " dedi danışmanın oraya gittiklerinde ikisi de ayrılıp işlerine döndüler.

Akşamüstü Alp ve Zeynep'in işleri bitmiş anneleri sevda hanımın tehditiyle Deniz'de Alp'ler ile birlikte eve gelmişlerdi yemeğe oturduklarında Sevda hanım ve Efe Bey çocuklardaki durgunlugu fark etmişler birbirlerine soru dolu bakışlar atıyorlardı Zeynep'in " anne bizim fotoğraflarımızın olduğu albüm nerde" diye sormasıyla

Sevda Hanım, " çekmecede" dedi Sonra birden "Hayırdır yavrum, siz niye durgunsunuz?" diye sormadan edemedi.

Alp, "Yok anne, bir şey yok," diyerek geçiştirmeye çalıştı zira annesi bu durumdan illa bir şey cıkarırdı. Ancak Sevda Hanım oğluna ters bir bakış atıp Deniz'e döndü Deniz ise sevda hanımı cevapsız bırakarak yemegine devam etti biliyordu ki konuşsa Alp'in gazabından kurtulamayacaktı " Ellerine sağlık hala ben gideyim artık Allah razı olsun" Deniz'in ayaklanmasıyla Efe bey

"oğlum gitme bugun kal burda saat geç oldu zaten" dedi şefkatli sesiyle " yok efe amca yeterince rahatsızlık verdim zaten" Efe bey ayağındaki kareli terliği alıp "oğlum baba terliği yemek istemiyorsan burda kalırsın yoksa bilirsin emekli asker olarak seni 12den vururum"

Deniz, Efe Bey'in esprili tehditiyle istemsizce güldü ve başını eğerek kabul etti. "Peki, amca. Kalıyorum," dedi hafif bir tebessümle. Sevda Hanım, bu durumdan memnun kalmış bir şekilde sofrayı toparlamaya koyuldu. Deniz, bu ailenin sıcaklığını her seferinde hissediyor, Efe beyin sert görünüşünün altında nasıl bir sevgi dolu yüreğin yattığını bir kez daha fark ediyordu.

Zeynep, annesinin yanına gelip, "Anne, fotoğraf albümünü göstersene," diye ısrar etti. Sevda Hanım, çekmeceden eski fotoğraf albümünü çıkarıp masanın üzerine koydu. Zeynep, albümü açtı ve sayfalar arasında gezinirken çocukluk yıllarına ait fotoğraflarla karşılaştı. Alp'in bebekken çekilmiş bir fotoğrafına takıldı. "Abi, burada ne kadar masum görünüyorsun," diyerek gülümsedi.

Alp, kardeşinin gösterdiği fotoğrafa bakıp hafifçe kaşlarını çattı, sonra gülümseyerek "Masum olmak zorundaydım, yoksa seni idare edemezdim," dedi. Zeynep alaycı bir şekilde gözlerini devirdi. Deniz ise sessizce onları izliyordu,

Sevda Hanım, masanın üzerine yerleştirdiği çaydan bir bardak doldurup Deniz'e uzattı. "Deniz oğlum, sen nasılsın? Çok durgunsun bu akşam," diye sordu. Deniz, bir an ne diyeceğini düşündü, sonra hafif bir tebessümle "İyiyim hala, sadece biraz yorgunum," dedi. Sevda Hanım anlayışla başını salladı.

 

Zeynep, fotoğraflar arasında gezinirken bir kare dikkatini çekti. Fotoğrafta Deniz, Alp ve küçük bir Zeynep vardı, ama orada başka biri daha vardı. Dördüncü kişi, güzelliğiyle hemen göze çarpan, tanımadığı bir kızdı. Zeynep şaşkın bir şekilde parmağıyla fotoğrafı işaret etti.

 

"Anne, bu kız kim? Çok güzelmiş," dedi merakla.

Sevda Hanım, fotoğrafa baktıktan sonra derin bir nefes aldı ve hafifçe gülümsedi. " "Efnal mıydı, Enfal miydi, neydi kızın adı... Hatırlamıyorum kızım üstünden 20 küsür yıl geçti"

Alp, merakla Zeynep'e doğru uzandı. "Ver bakayım, kimmiş bu," dedi eliyle fotoğrafı almak isterken.

Zeynep, aniden fotoğrafı geri çekip vermedi. "Boşver abi, dönsene sen. Önemi yok," diye hızlıca cevap verdi, hafif bir gerginlik hissediliyordu sesinde.

Alp, kaşlarını hafifçe kaldırarak kız kardeşine baktı. "Ne oldu Zeynep? Niye göstermiyorsun?" diye sordu ama Zeynep konuyu değiştirmek istercesine başka sayfaya geçti gizlice fotografı katlayıp pantolonunun cebine de atmayı unutmamıştı tabi sonrasında biraz daha karıştırıp bulduğu fotografları alarak albümü geri yerine koydu ve odasına geçti Efe bey kızının hallerini anlamasa da üstelemedi kızı artık büyümüştü ne yapacağını bilecek yaştaydı.

Akşamın ilerleyen saatlerinde, yemek masasındaki sohbetler yavaş yavaş son buldu. Deniz ve Alp, yemek sonrası yorgunluklarını üzerlerinden atarak odalarına çekilmek üzere hazırlık yapmaya başladılar. Sevda Hanım, Deniz'e misafir odasında kalabileceğini söylese de, Alp inatla onunla aynı odada kalmasını istemişti.

Alp, odasına geçip yatağını düzenlerken, Deniz'e de yere serilmiş bir yer yatağı hazırlıyordu. "Kardeşim, yer yatağı rahat mı olur sana?" diye sordu, elinde yorganı düzeltirken.

Deniz hafifçe gülerek, "Rahat olur, merak etme. Zaten yorgunluktan ne bulsam uyurum."

İkisi de hazırlıklarını bitirdikten sonra yatağa uzandılar. Alp, başını yastığa koyar koymaz Deniz'e dönüp sordu: "Peki Deniz, senin o hastan nasıl? Dural hematom tespit etmiştin en son, değil mi?"

Deniz, bir an durup hastasını düşündü. "Evet, subdural hematom vardı. Nörolojik semptomlar da barizdi, biliyorsun. Özellikle afazi ve hemiparezi belirtileri vardı. İlk ameliyatta kraniotomi ile hematomu boşalttık ama hala takipteyim. Beyin ödemi riskini gözden kaçırmamak gerekiyor."

Alp, derin bir nefes aldı. "İyi yapmışsın. Subdural hematom bazen gizlice ilerler. Tedavi sonrası beyinde herhangi bir rebound fenomeni oldu mu?"

Deniz başını sallayarak, "Henüz bir şey fark etmedik ama ikinci bir ameliyat gerekebilir. Postoperatif dönemde hematom tekrarlayabilir, bu yüzden hastayı bir süre daha yakın takipte tutuyoruz. Tabii duramaterdeki zayıflık da endişe verici. Basınç artışını dengeleyebilecek miyiz, emin değilim."

Alp, arkadaşının durumunu dikkatle dinlerken, meslektaşını desteklercesine, "Biraz zaman ver, beyin travmalarında genelde iyileşme süreci sabır ister. En son entübe etmeye karar vermiştiniz, değil mi? Oksijenasyon önemli, özellikle intrakraniyal basınç yükselirse."

Deniz, "Evet, entübe ettik. Sedasyon altında, sürekli intrakraniyal basınç monitörizasyonu yapıyoruz. Eğer basınç normalin üzerine çıkarsa, tekrar kraniotomi yapabiliriz."

Alp, bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Biliyorsun, biz de geçen hafta bir glioblastoma vakası aldık. Hasta 45 yaşında, tam frontal lobdaydı tümör. Gross total rezeksiyon denedik ama biraz invaziv olduğu için mikroskobik kalıntılar kaldı. Radyoterapiye yönlendirdik."

Deniz, Alp'in anlattıklarını duyduktan sonra hafifçe doğrulup, "Glioblastoma multiforme, en agresif olanı... Genelde prognoz zor oluyor, ama frontal lobda olduğu için belki davranışsal değişikliklerden anlayabiliriz."

Sonra ikisi de bir süre sessiz kaldı. Yorgunluk, uzun süredir zihinsel olarak onları zorlayan vakaların ağırlığını hafifletmişti. Göz kapakları ağırlaştı, düşünceler silikleşti, ve kısa sürede sessizlik, uykunun huzuruna dönüştü.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Alp'in telefonu çalmaya başladı. Sessizlik içinde yankılanan melodiyi duyan Deniz de irkilerek uyandı. Alp, bir an ne olup bittiğini anlamaya çalışırken telefonu eline aldı. Ekranda asistanı Arda'nın adı yazıyordu.

"Hocam, Efnan'ın durumu kötüleşti," dedi Arda telaşla, sesi titriyordu. "Acil gelmeniz gerekiyor."

Alp, ani bir soğukkanlılıkla yataktan fırladı. Deniz de hemen kalkarak durumu anlamaya çalıştı. "Ne oldu, Alp?" diye sordu endişeyle.

"Efnan," dedi Alp kısa ve keskin bir tonla. "Durumu kötüleşmiş, hemen hastaneye gitmemiz lazım."

İkisi de hızlıca üzerlerini giyip kendilerini dışarı attılar. Sessiz sokakları hızla geçerken, Alp'in aklında sadece Efnan vardı.

 

 

Loading...
0%