@apricitass1
|
Alp ve Deniz, hastaneye vardıklarında endişeyle hızlıca Efnan'ın yattığı acil müdahale odasına doğru koştular. Odaya girdiklerinde, Efnan’ın solgun yüzü ve sessizliği onları adeta dondurdu. Monitörde beliren düz çizgi ise o an zamanın durduğu hissini verdi. "Kalbi durmuş," diye mırıldandı Deniz, Alp'e bakarak. "Defibrilatörü hazırlayın, 200 joule veriyoruz!" diye bağırdı Alp, soğukkanlılığını koruması gerekiyordu. Şok verildi ama monitörde hâlâ bir hareket yoktu. Alp bir an duraksadı ve yeniden şok vermeye karar verdi. İkinci şokta da bir sonuç alamayınca Deniz, "Epinefrin veriyoruz, 1 mg!" dedi. Müdahaleler devam ettikçe zaman uzuyor, umutlar tükenmeye yaklaşıyordu. Tam her şeyin biteceğini düşündükleri an monitörde hafif bir kıpırtı belirdi. "Kalp ritmi geri dönüyor!" diye bağırdı Arda. Alp ve Deniz derin bir nefes aldı. Zaman durmuş gibi hissettikleri o an yerini yeniden umut dolu bir sessizliğe bıraktı. Efnan artık stabildi ama her şey henüz bitmemişti. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Alp, Efnan'ın odasına yöneldi. Her defasında olduğu gibi, yatağa yaslanmış, solgun yüzünü görebilmek için yavaşça yaklaştı. Gözleri, Efnan'ın yüzündeki her çizgiyi taradı. Bir gece daha geçmişti ama Efnan hâlâ uyuyordu. Kalbi, dün geceki o kritik anlardan sonra düzenli bir şekilde atıyordu. Alp, rahat bir nefes alarak yoğun bakım odasından çıktı. Bir hafta olmuştu geleli. Efnanın sadece bir kere o cılız sesini duymuş ve bir daha uyanamamıştı. Polisler olay için geldiğinde, araştırmaları ve kamera kayıtları sonucu Efnan’ın arabasına kasten vurulduğu ortaya çıkmıştı ama yine de ondan dinlemek istediler. Lakin Efnan uyanmadığı için her şey belirsizliğini korumaya devam ediyordu. Düşüncelerle odasına varıp kendini koltuğa attı. Dün de burada uyumuş, gece aralıklarla Efnan'ı ve diğer hastalarını kontrole gitmişti. Zeynep’in sesi, Alp’in düşüncelerinden sıyrılmasına neden oldu. Kapı gürültüyle açılınca Zeynep’in yüzündeki heyecan dolu ifadeyi görünce kalbi hızla çarpmaya başladı. “Abi! Efnan uyandı! Koş!” diye bağırdı Zeynep, nefes nefese kalmıştı. Alp, hemen yerinden fırladı. “Gerçekten mi?” dedi. Zeynep’in gözlerindeki parıltıyı görünce umudunu tazelemişti. Zeynep ile birlikte hızla Efnan’ın odasına doğru koştu. İçeri girdiklerinde, Efnan’ın gözleri yavaşça açılmıştı. Solgun yüzü hâlâ yorgundu ama en azından hayata döndüğünü gösteriyordu. “Efnan Hanım,” dedi Alp. Efnan, ağzını aralayarak cılız bir sesle, “Ne oldu bana?” dedi. Gözlerini zorlukla açabiliyordu. Ağrılarını hissedebiliyordu. Aklına gelen ile eli hemen saçlarına gitti. Kontrol ettikten sonra başında yazma olmasıyla derin bir nefes verdi. Zeynep bunu fark ederek, “Her şey yolunda, Efnan. Seninle birlikteyiz. Ayrıca ameliyattan çıkar çıkmaz hemen bağladım yazmayı, merak etme," dedi. Zeynep, annesinin çeyizinden çalmıştı yazmayı. Annesi fark etmese iyiydi. İçindeki mutluluğu ve rahatlamayı gizlemeye çalışarak Efnan’a bakmaya devam etti. Efnan’ın gözlerini açmasıyla artık hafızasında bir şeyler netleşiyordu. Efnan, gözlerini biraz daha açtı ve derin bir nefes aldı. “Hastaneye nasıl geldim?” diye sordu. Belleği bulanıktı, yaşadığı kaza hakkında küçük küçük şeyler hatırlıyordu sadece. Deniz, kapının önünde bekleyerek içeri girdi. “Efnan, uyanmışsın, bizi duyabiliyor musun?” dedi. Gözleri sevinçle parlıyordu. Efnan, yavaşça başını kaldırarak, “Evet, duyuyorum,” dedi. “Ama ne oldu? Hâlâ çok karışık.” Deniz, durumu kısaca açıklamaya başladı. “Kaza geçirdin. Ama şimdi buradasın, seni kurtardık. Artık iyisin,” dedi. Efnan, onlara baktı. "Ne kadar zaman geçti?” diye sordu. Alp, “Bir haftaya yakın oldu. Ama artık her şey yolunda. Kendini toparlayacaksın,” dedi. Efnan, biraz daha cesaret bulmuş gibi görünüyordu. “Hemen bırakmayın beni,” dedi, gözleri dolarak. “Beni yalnız bırakmayın, lütfen.” Zeynep, hemen yanına oturarak, “Asla! Biz buradayız, senin yanındayız,” dedi. Alp ve Deniz birbirlerine baktılar. İçlerinde bir umut belirmişti. Efnan’ın uyanışı, her şeyin yeniden başlaması için bir fırsat gibiydi. Şimdi, onun iyileşmesi için savaşacaklardı. Her şeyin henüz bitmediğini biliyorlardı. Deniz, telefonuna gelen acil çağrıyla "Tekrardan geçmiş olsun Zeynep, hasta geldi," diyip yanında da Zeynep'i götürerek odadan çıktı. Efnan, biraz yataktan doğrulmaya çalışarak dik oturdu. Yüzünde hissettiği keskin acıyla serumlu elini bandaja götürdü. Elini geri çektiğinde kanadığını fark etti. Alp, o sırada büyük bir ciddiyetle Efnan'ın dosyasını eline alıp bakıyordu. Efnan, Alp’e bakmamaya çalışarak, "Şey, yüzüm kanıyor da," dedi. Alp, hızlıca elindeki dosyayı bırakarak Efnan’ın yanındaki boşluğa oturdu ve bandajı yavaşça açtı. Oluk oluk kan akıyordu. "Sen bekle, ben hemen geliyorum, dikişler tutmamış," dedi. Efnan başını sallayarak ötede duran aynaya güçlükle uzandı. Hazır hissetmiyordu kendini bakmaya. Ne olduğunu az çok tahmin ediyordu ama kaçamazdı, değil mi? Aynayı yavaşça yüzüne doğru tutup bandajı biraz daha çekti. Sol yanağında boydan boya bir çizik vardı. Acı bir tebessümle aynayı yerine bıraktı. Ailesi sağ olsun, hanesine bir iz daha eklenmişti. Alp, Efnan'ın yüzündeki yaraya bakarken tebessüm ettiğini görmüştü. Normalde bir insanın bu durumda ağlaması gerekmez miydi? Neden sadece gülümsüyordu? Efnan başını kapıya çevirdiğinde Alp'in onu izlediğini gördü. Başını eğerek, "Orda dikilmeye devam mı edeceksiniz, doktor bey?" dedi. Efnan'ın seslenmesiyle Alp düşüncelerinden sıyrılıp adımlarını içeriye yönlendirdi. Dönen sandalyeye oturarak pansuman malzemelerini açarken aynı zamanda konuşmaya başladı. "Alp. Ben beyin cerrahıyım. Sen geldiğinde acilde ben vardım." Efnan, iki kolunu yana bastırarak biraz daha yanaştı Alp'e. Yoksa adam buraya eğilirse fıtık mıtık olur mazallah, bir de ona üzülemezdi, canım. "Anladım. Beni tanıyorsunuz zaten. Efnan." Alp başını sallayarak elindeki pamuğu Efnan'ın yanağında gezdirmeye başladı. "Hastanenin meşhur hastasısın. Herkes tanıyor seni." Efnan, yanağındaki acıya rağmen gülümseyerek, "O kadar mı kötüydü?" diye sordu büyük bir ciddiyetle. Alp ise başını sallayarak, "O kadar kötüydü. Bu arada yüzündeki iz için–" "Estetik cerrahıyla görüşebilirim, biliyorum bunu. Ama istemiyorum, teşekkür ederim," diyerek kestirip attı. Alp bu konuyu kapatarak yaptığı işe odaklanmaya çalıştı. Pansumanı tamamladıktan sonra dikişlere geçti. Efnan, dayanamayıp aklındaki soruyu sordu. "Şey, ben uyurken kimse geldi mi?" Alp, bu soruyla başını Efnan'a çevirdi. Efnan ise parmaklarıyla oynuyordu; utanarak sormuştu karşısındaki kadın bu soruyu. "Gelmedi. Biz telefonunda kayıtlı kimse göremeyince, kimlikte de göremeyince haber veremedik maalesef." Efnan ise sadece sessizliğini korudu. İnsan hiç mi aramazdı çocuğunu? Merak etmez miydi? Bir haftadır nerede bu kız diye… Sonrasında bu düşüncesine güldü. Sahi ya, o ailedeki yeri neydi ki Efnan'ın? Alp, dikişleri bitirdikten sonra dikkatli bir şekilde bandajı da yerleştirdi. Efnan, bittiğini anlamış, sonrasında ise sessizce geriye çekilerek yerine uzanmıştı. "Haber vermemizi istediğin biri var mı?" diye sordu Alp. Efnan ise olumsuz anlamda kafasını salladı. Şu an onların buraya gelmelerini, bağırmalarını, kargaşalarını dinleyecek halde değildi. "Teşekkür ederim her şey için, Alp Bey." Alp ise başını sallayarak, "Rica ederim, Efnan. Dinlenmelisin, çok zor bir kazayı atlattın. Yine geliriz biz. Bu arada öbür gelenler, kız kardeşim Zeynep ve Deniz. Süreçte yanında olan diğer kişiler," dedi. Efnan gülümseyerek, "Onlara da çok teşekkür ederim. Allah razı olsun hepinizden," dedi. Biraz başını yastığa yaslayarak ilaçların etkisiyle tekrar yavaş yavaş uykuya daldı. Alp ise sessizce odadan çıkıp pansuman malzemelerini yerine götürdü ve mescide gitmek için en alt kata indi. Kılması gereken bir şükür namazı vardı, değil mi?
|
0% |