@apricitass1
|
Sabahın sakin havası, hastanenin soğuk koridorlarına sızarken Efnan, uyandığından beri ilk kez kendini biraz daha toparlanmış hissediyordu. Ancak zihnindeki bulanıklık, kazaya dair anıları hatırlamaya çalıştıkça ona acı veriyordu. Yüzündeki yara, sanki geçmişin karanlık bir iziydi. Odanın kapısı yavaşça aralandı ve içeriye Zeynep girdi. "Dün ki ağrın biraz geçti mi canım?" diye sordu Zeynep. Efnan ise "Evet, teşekkür ederim," dedi. Daha sonrasında hastane elbisesini sıyırarak karnını açtı. Zeynep de yanına gelip oturdu ve konuşmasına devam etti. "Akşama doğru abim ile Deniz gelecek, yanlarında da polisler gelecek durumun için." Efnan’ın vücudu kasılmıştı; Zeynep bunu fark etmişti. Tam konuşacakken Efnan araya girmişti: "Şey, sen de gel olur mu? Ben—" Zeynep, Efnan’ın elini ellerinin arasına alarak, "Gelirim tabii, hem bensiz olur mu?" diyerek Efnan'a dönmüştü. Efnan ise hafif bir gülümsemeyle karşısındaki kıza bakıyordu. Çok samimi ve çok tatlı biriydi. Normalde tanıdığı hemşireler soğuk, bir an önce bitsin de gidiyim kafasındaydılar ama Zeynep işini severek yapıyor ve bunu belli ediyordu. Zeynep büyük bir ciddiyetle pansumanı yapmaya başlarken Efnan ise, "Ben senin sesini uyurken duydum, biliyor musun? Birine odun diyordun, Deniz doktora mıydı o?" dedi. Zeynep'in eli bir an duraksamıştı ve Efnan da bu duruma sesli bir şekilde gülerek, "Deniz doktoraymış," dedi. Zeynep başını iki yana sallayarak, "Sen var ya, aşırı fena oldun bu iki günde ha, serumuna ilaç katar uyuturum kız seni," dedi. Efnan ise gülmemek için kendini zor tutuyordu; yanağı ağrıyordu gülürken. "Hadi itiraf et," dedi. Zeynep "Ya sabır" diyerek işine devam etti. İşini bitirdikten sonra eldivenlerini çıkararak Efnan'a döndü. "Dikişlerin çok zor tutuyor, dikkat et olur mu? Abimden azar yemek istemiyorum," dedi. Efnan başını sallayarak Zeynep'i onayladı. Zeynep ise Efnan'a tebessüm ederek pansuman malzemelerini masaya koydu ve geri Efnan’ın yanına oturdu. Aklına gelen bir şeyle elini cebine attı ve Efnan’ın telefonunu çıkardı. "Buyur, telefonun canım," dedi. Efnan telefonu eline alarak telefona baktı; ekran koruyucusu paramparça olmuştu. Onu çekerek ekrana tekrardan baktı. Çizikler vardı ama kullanmaya engel değildi. Bildirim var mı diye kontrol etti; kimse yazmamıştı, klinik bile... Rehberi açıp Zeynep'e uzattı. Zeynep hemen telefon numarasını yazıp kendini çaldırdı. Sonrasında telefonunu açıp kaydetti: "Çeçen kızı." Efnan'a döndüğünde ise Efnan telefonunu masaya bırakmaya çalışıyordu. "Kız, niye söylemiyorsun, bırakayım ben," dedi. "Hallettim işte. Aman, ne diye kaydettin beni, olaylı hasta diye falan mı?" "Yok, başka bir şey diye kaydettim. Sen ne diye kaydettin?" "Hemşirem diye kaydettim," diyerek yazmasını arkaya attı. Zeynep gülerken telefonun çalmasıyla hızla ayağa kalkıp malzemeleri aldı ve Efnan'a öpücük atarak, "Kaçtım ben, gelirim yine," diyerek odadan çıktı. Efnan yavaşça yataktan kalkıp sekerek lavaboya girdi. İşlerini hallettikten sonra namaz için sandalyeye oturdu. Ayağının üstüne basamadığı için seccadesinde kılamıyordu. Namazını kılıp duasını ettikten sonra yatağa geçip kendini uykunun kollarına bıraktı. Alp, randevulu hastalarını muayene ettikten sonra danışmanın yanına inmişti. Bazı dosyaları imzalaması gerekiyordu. Danışmadaki ablaya "Kolay gelsin" diyerek imzalaması gereken dosyaları açtı. İmzalanırken, o sırada yanında beliren ve danışmayla konuşan bedene bakışlarını çevirdi. İri, yapılı bir adamdı. "Kimi aradığınızı söyleyin, yardımcı olayım," diyordu. Gülce abla, adam ise "Efnan Akçay" dedi. Bir haftadır piyasada kimse yokken şimdi biri gelmişti. Alp, bu durumdan şüphe etse de imzalanacakları bitirip adamın karşısında durdu. Adamdan biraz daha uzundu. Alp, "Ben Efnan ile ilgilenen doktorum, buyurun," deyip adamın Gülce abla'daki bakışlarını kendine çevirdi. "Efnan nasıl, iyi mi? Ne oldu ona, doktor bey?" Alp, bu duruma gülmeden edemedi. Kız, bir haftadır burada ölümden dönerken şimdi aklına Efnan geliyordu, öyle mi? "Doktor, bir şey söylesene." Alp, adamın telaşlı tavrını dikkatle izledi. "Efnan, ciddi bir kazanın ardından buraya getirildi," dedi. "Bir süre bilinçsizdi ama şimdi uyanmış durumda. Yine de, durumu hâlâ hassas." Adamın yüzü kasvetle karıştı. Gözlerinde beliren panik, Alp'in gözünden kaçmamıştı. "Bir haftadır burada mı? Ben... ben onu arayamadım, işlerim vardı," dedi, sanki bu açıklama Efnan’ın geçirdiği zor günleri telafi edebilirmiş gibi. Alp, adama karşı soğukkanlılığını koruyarak, "Efnan’ın ailesinden ya da yakınlarından hiç kimse onunla iletişim kurmadı. Ancak, şimdi burada olduğunuz iyi," dedi. Sesindeki imalı ton adamı biraz rahatsız etmişti. Adam, sıkıntıyla ellerini ovuştururken, Alp’in gözleri onun üstündeydi. "Benim adım Selim. Efnan’ın nişanlısıyım," dedi. Alp, bu yeni bilgiyle bir süre sessiz kaldı. "Onunla konuşmak istiyorum, bana izin verebilir misiniz?" Selim’in sözleri Alp’in zihninde yankılandı. "Ben onun nişanlısıyım," demişti adam. Alp’in içindeki sakinlik yerini ani bir kırılmaya bıraktı. Bir an için gözleri Selim’e dikildi, ağzından çıkacak bir kelimeyi arıyordu ama bulamıyordu. Yutkunmak zor geldi. İçinde, kendini açıklayamayacak bir huzursuzluk, belki de hayal kırıklığı vardı. Bu his nereden geliyordu, anlamaya çalışıyordu. Gözlerini kaçırmadan, soğukkanlılığını toparlamaya çalıştı. "Nişanlısı olduğunu bilmiyordum," dedi Alp, sesi bir nebze titreyerek. "Ancak şu an Efnan’ın sağlığı her şeyden önemli. Onunla konuşmanız için uygun bir zaman ayarlayacağız ama şu an için dinlenmesi gerekiyor." Selim’in ısrarcı bakışları Alp’in üzerinde gezindi. "Ama ben bekleyemem, bugün konuşmam gerek. Durumun ciddiyetini anlıyorum ama Efnan’ın yanında olmak istiyorum, ona ihtiyacım var," diye ekledi. Alp, adamın bu ani baskısı karşısında kendini daha da savunmasız hissediyordu. Kafasındaki kırıklığın sesi daha da derinleşiyordu. Nişanlı... Bu kelime kafasında yankılanırken, gözlerini Selim’den çekip derin bir nefes aldı. Selim’in ısrarı karşısında Alp, bir an tereddüt etti. İçinde yükselen huzursuzluğa rağmen, Selim’in kararlılığı açıktı. "Tamam," dedi Alp, sertleşen bir ses tonuyla, "Bugün konuşmanıza izin vereceğim. Ama kısa olmalı, Efnan hâlâ çok zayıf." Selim’in yüzündeki gerginlik bir an için hafifledi. Teşekkür eder gibi başını salladı. "Anlıyorum, zaten onu yormak istemem." Alp, istemsizce içini çekti ve Selim’e döndü. "Beni takip et," dedi, hastanenin soğuk koridorlarında ilerlerken. Adımları, her zamankinden daha ağır geliyordu. İçindeki garip hisler, Selim’in her adımıyla daha da yoğunlaşıyordu. Efnan’ın odasına geldiklerinde Alp, kapının önünde durdu. Bir an için odanın içine bakmadan önce duraksadı. Selim’e dönerek, "Uzun sürmemeli," dedi bir kez daha, kararlılığını vurgulamak istercesine. Selim başını salladı ve kapıyı yavaşça açtı. İçeri girerken Alp geri çekildi, ama kapının hemen yanında durarak içeriye doğru bir bakış attı. Efnan yatağında gözleri yarı açık uyuyordu. Sesleri duyunca gözlerini açtı. Selim’i görünce şaşkınlıkla irkildi. Gözleri Selim’in üzerinde donup kalmıştı. "Efnan..." dedi Selim, "Ben geldim." Efnan’ın gözleri büyüdü, dudakları aralandı ama hiçbir kelime çıkmadı. O an odada bir sessizlik hâkim oldu; Alp kapıyı sesli bir şekilde kapatarak Deniz'in odasına ilerledi, gürültüyle kapıyı açıp çarparak kapattı. "Hah, nişanlısıymış lan. Bir haftadır neredesin şerefsiz herif? Kız ölümden döndü, ölümden, hayvan herif!" Deniz, Alp'in sinirle odaya girmesiyle gözlerini dosyalarından kaldırdı. Alp'in yüzündeki öfke ve hayal kırıklığı, odayı doldurmuştu. Alp bir kez daha kapıya vurdu. "Deniz, adam nişanlısıymış!" diye bağırdı, sesi kontrolsüzce yükselmişti. "Bir haftadır ortada yok, şimdi çıkıp 'Efnan’a ihtiyacım var' diyor. Bu nasıl bir yüzsüzlük?" "Ne nişanlısı, oğlum?" dedi, olanları algılamaya çalışıyordu. "Az önce danışmaya biri geldi, Efnan’ın nişanlısıymış da konuşmak istiyormuş, pezevenk herif." Alp sinirle kendini koltuğa attı. Deniz ise "Alp," dedi, sakin kalmaya çalışarak, "Biraz yavaşla. Tamam, ortada olmayışı sinir bozucu, ama şu an Efnan’ın yanında olmak istemesi belki de ona bir açıklama yapma ihtiyacından kaynaklanıyordur." "Bir açıklama mı?" Alp, sert bir kahkaha attı, ama bu kahkahada acı vardı. "Adamın tek bir kelimesi bile dürüst değil! Nişanlısı olduğunu şimdi mi hatırlıyor? Bir hafta boyunca hiçbir haber yok, ve şimdi, Efnan kendini biraz toparlamışken, ortaya çıkıyor!" Deniz, Alp’in giderek artan öfkesine şaşkınlıkla baktı. "Alp, Efnan’ın iyileşmesi için senin soğukkanlı olman lazım. Bu durum seni bu kadar etkiliyorsa... Bir şey mi var?" Alp, Deniz'e dönüp küçük masanın üstündeki dergiyi ona fırlattı. "Saçma sapan konuşup benim asabımı bozma, Deniz." Deniz, refleksle başını eğmişti; dergi yere düşmüştü. Deniz, Alp’in karşısındaki koltuğa oturup "E ne o zaman sorun?" diye sordu. Alp, bir an duraksadı. İçindeki huzursuzluk bir kez daha yükseldi. "Bilmiyorum, devrem ama onun hakkında kötü bir his var içimde. Efnan’ı bu halde bırakması, sorumsuzluğu... Her şey çok yanlış geliyor." Deniz ise sadece başını sallamakla yetindi; ne diyeceğini kendisi de bilmiyordu. Sessizce oturduktan sonra Alp’in telefonu çalmış ve odasına gitmiş, Deniz ise dosyasına geri dönmüştü.
"Ne işin var burada, adi herif?" diyerek sehpanın üstündeki bardağı Selim’e fırlattı Efnan, eli ayağı titriyordu; görmek istemiyordu bu lanet herifi. "Müstakbel nişanlımın yanına geldim, canım," diyerek Efnan'a doğru bir adım daha attı. "Yaklaşma," dedi Efnan, sesi titriyordu ama kararlıydı. Selim’in onun yanında olması bile rahatsız ediciydi. "Beni rahat bırak." Selim, umursamaz bir gülümsemeyle bir adım daha attı. "Efnan, neden bu kadar büyütüyorsun? Ben seni düşünüyorum. Seninle sadece... konuşmak istiyorum," dedi, sesi ürpertici bir sakinlikle. Ancak Efnan, onun gözlerindeki niyeti okumuştu. Efnan, yatağının kenarına tutunarak geri çekilmeye çalıştı. "Beni rahat bırak," diye tekrarladı. İçinde yükselen panik, nefesini kesiyordu. Selim’in niyetinin ne olduğunu artık anlamıştı, ama onun karşısında duracak gücü bulmak zordu. Selim bir adım daha attığında, Efnan’ın vücudu istemsizce titremeye başladı. "Korkma," dedi Selim, sesindeki alaycı tını açıkça belliydi. "Sana bir şey yapmayacağım. Sadece... bir şey söylemeye geldim, yoksa sana olan merakımdan gelmedim." Selim’in aniden Efnan’ın çenesini kavrayarak boğmaya başlamasıyla her şey karardı. Bir yandan çenesini bastırırken bir yandan da yanağındaki yaraya güç uyguluyordu. Efnan, nefes almakta zorlanıyor, titreyen elleriyle onu itmeye çalışıyordu ama gücü yetmiyordu. Panik dolu gözlerle etrafına bakıyor, yardım çağırmak için çırpınıyordu. Selim'in gözlerindeki karanlık, onu daha da dehşete düşürdü. "Annen selam gönderdi," diye fısıldadı Selim, Efnan'ın kulağına. Sesindeki soğuk tehdit, Efnan'ın içini dondurdu. "Kızımı çok özledim, bir an önce gelsin diyor. Haklı da. Alev teyzem, bende seni çok özledim. Ha, bir de diyor ki eğer bir şey anlatacak olursa ona sürprizlerim var. Bilmem anlatabildim mi?" Bu sözlerle, Efnan’ın içindeki korku daha da büyüdü. Selim'in baskısı arttıkça, gözleri kararmaya başladı. Selim geri çekilerek ellerini cebine koyup "Tamam mı, nişanlım? Anlaştık mı?" dedi. Efnan derin derin nefesler almaya çalışıyordu. "Şimdi ben gidiyorum, kararını ver, küçük hanım," diyerek odadan çıkmak için yavaş adımlarla giden Selim'e bakarak güçlükle sehpadaki sürahiyi alıp Kerem'in sırtına attı. Camın sesi odada yankılanırken, "Adi herif!" diye bağırdı. O sırada kapı yüzüne kapatılmıştı. Eline telefonu alarak hızlıca Zeynep'i aradı. İlacı yoktu yanında. İkinci çağrıdan sonra açılan telefonda öksürerek konuştu. "Zeynep, lütfen! Acil astım ilacı, lütfen!" dedi ve ses kesildi; telefonunun şarjı bitmişti. Şimdi sadece beklemesi gerekiyordu. Zeynep’in gelmesi ve astım ilacının ulaşması, bu karmaşık durumdan çıkış yoluydu. Efnan, ellerini yatağa bastırarak, gözlerini kapıya dikmiş bir halde, içindeki endişeyi bastırmaya çalışıyordu...
|
0% |