Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15. BÖLÜM

@aquilajk_1903

Tüm bu dengesizliğin içindeki muazzam denge olmasaydı hayat yaşanabilir olur muydu? Tam her şey bitti derken bir mucize bizi hayata bağlar mıydı? Hayat inanılmazdır. Tam kendini dipte bulursun. Sonra en ummadığın anda bir mucize gelir, ayağa kaldırır seni.

 

Dicle duyduğu sesle yerinde donakalmıştı. Acaba üzüntüden sesler duymaya mı başladım diye düşündü. Fakat yanılmıştı. Aynı sesi tekrar duydu.

 

"Dicle" Gözlerini kapattı. Yavaşça arkasına döndü. Elini kalbine götürmüştü.

 

"Allahım ne olur doğru duymuş olayım" Sessizce duasını etti ve gözlerini açtı. Gördüğü manzara karşısında gözleri yerinden fırlayacak gibi kocaman açıldı. Kalp atışları hızlanmıştı.

 

"A-abi!" Kekeleyerek konuşabildi. Abisi gözlerini açmış, ona bakıyordu. Hafifçe gülümsedi, Fırat. Dicle korkarak yanına yaklaştı.

 

"Abi, sen -" Konuşmasını hemşire böldü.

 

"Çıkmanız gerekiyor artık" Hemşire kapının girişinden seslenmişti. Şuan yaşanan mucizeyi görmemişti.

 

"Abim uyandı!" Dicle sevinçle bağırarak hemşireye doğru koştu. Hemşire ne olduğunu anlayamamıştı.

 

"İyi misiniz?" Dicle'nin gözleri parlıyordu, sevinçten.

 

"Hem de çok iyiyim. Uyandı, abim uyandı!" Dicle dışarı koştu. Mutlu haberi ailesine vermek istiyordu. Hemşire Fırat'ın yanına yaklaştı. Fırat da ne olduğuna anlam verememiş bir halde bakıyordu. Hemşire Fırat'ı gözleri açık görünce şaşırdı.

 

"Fırat Bey?"

 

"Efendim"

 

"Bu, bu tek kelimeyle mucize!" Hemşire de koşarak yoğun bakımdan çıktı.

 

Dicle koridora nefes nefese koşmuştu.

 

"Anne! Baba!" Yasir Ağa ve Ünzile Hanım oturduğu yerden korkarak kalktılar. Rojda ve Nujin de kalktılar.

 

"Ne oldu?" diye bağırdı, Yasir Ağa.

 

"Bir mucize oldu!"

 

"Ne mucizesi, Dicle?" Nujin merakla sormuştu. Dicle gülerek hepsine baktı.

 

"Abim, uyandıı!"

 

"Ne?!" Hepsinin ağzından çıkan tek kelime bu olmuştu.

 

"Oğlun uyandı, diyorum Yasir Ağa" Az önce yüzlerinde olan korku ve üzüntü silinmiş yerini sevinç almıştı.

 

"Allah'ım sana şükürler olsun!" Ünzile Hanım bu sefer de sevinç gözyaşları dökmeye başladı. Dicle annesine sarıldı. Nujin ve Rojda da birbirine sarılmıştı. Yasir Ağa ellerini kaldırıp,

 

"Yüce Rabbim, evladımı bana bağışladığın için sana hamdolsun" diye dua etti. Onlar mutlulukla birbirine sarılırken az önce ki hemşire ve iki doktor koşarak yoğun bakıma girdi.

 

Çok geçmeden doktorlar yoğun bakımdan çıktı. İki doktorun da yüzü gülüyordu. Kozan Ailesi'nin yanına yaklaştılar.

 

"Gözünüz aydın" Daha yaşlı görünen doktor konuşmuştu.

 

"Oğlum iyi mi, doktor?"

 

"Gayet iyi, Yasir Bey. Tam umudu kaybetmiş, fişleri çekecekken uyanması bir mucize"

 

"Allah razı olsun sizden doktor bey" Ünzile Hanım yaşlı doktorun elinden öpmeye çalıştı. Doktor müsaade etmedi.

 

"Estağfurullah, Ünzile Hanım. Bu Yüce Allah'tan gelen bir mucize. Biz bir şey yapmadık"

 

"Şükürler olsun" Ünzile Hanım kızlarına sarılmıştı yine.

 

"Oğlumu görebilir miyiz?" Yasir Ağa sormuştu.

 

"Şimdi bağladığımız makineleri çıkardık. Kan tahlilleri istedik. Sonuçlar gelsin, normal odaya alacağız. O zaman görebilirsiniz" Yasir Ağa kafasıyla onayladı.

 

"Geçmiş olsun" İki doktor da gülümseyerek gitti. Nasıl bir hastalarını kaybettiklerinde üzülüyorlarsa, bir hastalarının hayata dönmesi de anlatılamaz bir mutluluk yaşatıyordu onlara.

 

"Bütün aşiret dışarıda bekliyor. Ben onlara müjdeli haberi vermeye gidiyorum" Yasir Ağa yanlarından ayrıldı. Tüm Kozan Aşireti hastanenin önünde Fırat'ın cenazesini bekliyordu, aslında. Yasir Ağa doktorla konuştuklarını aşiretine söylemişti. Aşireti de yalnız bırakmamak için gelmişti.

 

Yasir Ağa koridorlarda adeta mutluluktan uçarak ilerliyordu. İçindeki mutluluğu bir an önce aşiretiyle paylaşmak istiyordu.

 

✬✬✬

 

Keşke düşünmek diye bir şey olmasaydı. Sanki şu koskoca koğuşta kendi kafamın içinde ki yankılar vardı. Başka hiçbir ses yoktu. Ne geçmişi geride bırakıp uyuyabiliyordum, ne de kafamdaki düşünceleri...

 

Saat kim bilir gecenin kaçıydı. Ben yine uyuyamamıştım. Uzanmaktan da belim ağrımıştı. Yattığım yerden kalktım. Koğuşun içinde sessiz adımlarla yürümeye başladım. Gece vakti dışarı çıkma hakkımız da yoktu. Bu kadar insanı dört duvar arasına tıkmak çok kolaydı yetkililer için. Bazen masum insanlar bile bu dört duvar arasına düşüyordu. En büyük haksızlık da onlara yapılıyordu. Suçlular dışarıda fink atarken suçsuzlar mahkum oluyordu.

 

Ya ben suçlu muydum, suçsuz muydum? Katil olduğumu inkâr edemezdim. Ama katil olmak için her şeyden önemli bir sebebim vardı.

 

Bir bardak su doldurdum. Masanın etrafındaki sandalyelerden birine oturdum. Herkes uyuyordu. Ya da ben öyle sanıyordum. Belki benim gibi düşünmekten uyuyamayanlar da vardı.

 

Suyu içip bardağı masaya koyduğum sırada yanıma doğru birinin geldiğini ayak seslerinden fark ettim. Kafamı çevirip, gelene baktım. Karanlıktan kim olduğunu seçememiştim.

 

"Arjin" Sesinden tanıdım. Elif Abla'ydı.

 

"Efendim, abla?" Karşımdaki sandalyeye oturdu.

 

"Yine mi uyuyamadın?"

 

"Hayır. Sen neden uyandın?"

 

"Tıkırtı duyunca uyandım. Baktım yatağında yoksun merak ettim"

 

"Kusura bakma. Seni de uyandırdım"

 

"Sorun değil, kızım. Sen iyi ol gerisi önemli değil"

 

"İyi olmayacağımı biliyorum"

 

"Güzel kızım, karamsar düşünme"

 

"Ben gerçekçi düşünüyorum"

 

"Hayat mucizelerle doludur. Elbet bir gün bir mucize de seni bulacak"

 

"Beni bir mucize bulmaz artık. Ancak yeni dertler bulur"

 

"İsyan etme, kızım. Rabbim bunları yaşatıyorsa bir bildiği vardır. Bu kötü şeylerin sonunda sana en güzel mutluluğu yaşatacak"

 

"İsyan etmiyorum ben, abla. Boş yere umut etmiyorum"

 

"Bunları sonra konuşuruz. Hadi gel, uyumaya çalış"

 

Yerimizden kalkıp yataklarımıza geçtik. İçimde tuhaf bir his vardı. Nasıl bir his olduğunu da anlayamıyordum. Anlamak da istemiyordum. Her şeyi akışına bırakmıştım. Benim için artık bir hayat yoktu. Ölene kadar bu dört duvar arasında yaşayacaktım. Düşünme duyumu da kaybedebilirsem daha iyi olacaktı, benim için.

 

✬✬✬

 

Fırat uyandığı gün de gözetim altında olması için hastanede kalmıştı. Diğer gün taburcu olmuştu. Durumu iyiydi. Bir süre de evde dinlenmesi gerekiyordu. İki gündür evindeydi. Sürekli misafir geliyordu, geçmiş olsun için. Kozan Ailesi'nin mutluluğunu anlatacak bir kelime yoktu. Daha birkaç gün önce ölüm sessizliği olan bu konağın her yerinden mutluluk fışkırıyordu, sanki.

 

Fırat büyük salonda koltukta uzanıyordu. Abisinin kızı yanına koşarak gelmişti.

 

"Amcaa" Fırat'ın üzerine atıldı. O sırada salona Rojda girmişti. Kızının o hareketini görünce yanına koştu.

 

"Kumru! Amcanın canını yakacaksın." Kumru üzülmüştü. Hemen geri çekildi.

 

"Özür dilerim, amca" Fırat gülümseyerek baktı, yeğenine.

 

"Bir şey olmadı, amcasının gülü. Gel bakalım" Kollarını açtı. Sarılmak için bekliyordu. Kumru önce annesine baktı. Bu bakışlardan izin almak istediği belli oluyordu. Rojda gülümsedi. Kafasını salladı. Kumru tekrar eski neşesine büründü. Amcasına dikkatlice sarıldı. Fırat yeğeninin önce alnından öptü, sonra da saçlarından.

 

"Amca, artık bir yere gitmeyeceksin değil mi?" Kumru kafasını kaldırmış, Fırat'a bakıyordu.

 

"Gitmeyeceğim, prensesim"

 

"Lütfen sende babam gibi beni bırakma" Bu sefer sımsıkı sarıldı, amcasına. Fırat yengesine baktı. Yengesinin gözleri dolmuştu.

 

"Söz, bırakmayacağım"

 

Onlar sarıldığı sırada salona Yasir Ağa girdi. Arkasından Ünzile Hanım geldi. Kumru onların geldiğini görünce dedesinin yanına koştu. Yasir Ağa eğildi, torununu öptü.

 

"Dede, amcam artık gitmeyecek" Yasir Ağa torununu kucağına aldı. Fırat'ın karşısındaki koltuğa oturdu.

 

"Gitmeyecek, tabi"

 

Ünzile Hanım oğlunun yanına yaklaştı.

 

"Ağrın, sızın var mı oğlum"

 

"Yok anne, gayet iyiyim"

 

"Çok şükür" Ünzile Hanım gelinine döndü.

 

"Rojda, keça min Dicle Fırat'ın yemeğini getiriyordu. Sende aşağı in de yardım et çalışanlara. Akşama yine misafir var. Nujin'ler de geliyor tüm ailecek"

 

"Tamam, ana" Rojda salondan çıkarken Dicle elinde yemek tepsisi ile geldi. Yüzünde güller açıyordu. Abisinin hayata geri dönmesiyle dünyalar onun olmuştu.

 

"Fırat Ağa'm, yemeğiniz geldi" Fırat gülümsedi.

 

"Aç değilim, Dicle" Dicle tepsiyi orta sehpaya koydu.

 

"Ünzile Hanım, siz ilgilenin oğlunuzla" Ünzile Hanım da gülümsedi.

 

"İlaçlarını içeceksin, yiyeceksin bir şeyler"

 

"Yav iyiyim artık. İlaç falan içmem"

 

"Doktor o ilaçlar bitecek dedi"

 

"İyiyken ilaç mı içilirmiş?"

 

"Amca ilaçların tadı kötü mü?" Kumru dedesinin kucağında merakla amcasına baktı.

 

"Çok iğrenç" Dicle abisine kızarak baktı.

 

"Abi çocuğa öyle deme. Hasta olduğunda içmeyecek o da" Fırat cevap vermek için ağzını açmıştı ki, dışarıdan bağırışma sesleri duyuldu.

 

"Yasir Ağa!" Hepsi şaşkınlıkla birbirine baktı. Ses tekrar duyuldu.

 

"Yasir Ağa!" Ardından bir silah sesi. Kumru korkuyla sıçradı. Dicle koşup Kumru'yu babasının kucağından aldı. Yasir Ağa dışarı koştu.

 

"Ne oluyor?" Fırat merakla babasının arkasından baktı.

 

"Tövbe, bismillah" Ünzile Hanım da Yasir Ağa'nın arkasından koştu. Fırat üzerindeki pikeyi kaldırıp yere attı. Ayağa kalktı.

 

"Abi dur lütfen" Dicle korkuyla bağırdı. Fırat onu dinlemedi, o da çıktı dışarı. Salonun bulunduğu kattaki terasa çıkmışlardı.

 

Devran avluda bağırıyordu. Kozan'ların korumaları onu durdurmaya çalışıyordu ama nafileydi. Silahını onlara doğrultmuş,

 

"Yaklaşmayın, lan!" diye bağırıyordu. Devran'ın ayağının dibinde bir adam vardı. Kafasını eğdiği için yüzü görünmüyordu.

 

"Ne oluyor burada?!" Yasir Ağa'nın sesi konakta yankılanmıştı. Devran onun sesini duyunca kafasını kaldırdı. Onlara baktı.

 

"Ooo, düzenbaz ağa çıktı ortaya"

 

"Ağzını topla lan!" Fırat sinirlenmişti.

 

"Küçük ağa da hayata geri dönmüş"

 

"Ne yapıyorsun sen? Ne bu gürültü?!" Yasir Ağa, Devran'ın neden burada olduğunu anlayamamıştı hâlâ.

 

"Senin çevirdiğin bokları ortaya dökmeye geldim!" Konaktaki herkes dışarı çıkmıştı. Merakla Devran'a bakıyorlardı.

 

"Ulan düzgün konuş. Getirttirme yanına beni!" Fırat aşağı inmek için adım atmıştı ki annesi kolundan tuttu. Korkuyordu, kadın. Oğluna yine bir şey olur diye.

 

"Fırat, dur" Fırat annesinin yüzündeki korkuyu görünce yerinde durdu.

 

"Gel hadi! Gel de bacımın yarım bıraktığı işi ben tamamlayım!"

 

"Devran!" Devran sesin geldiği yöne baktı. Kapının önünde Macîd Kozan duruyordu. Yanında da korumaları vardı. Devran onları görünce güldü.

 

"Vay, kimler gelmiş!" Macîd Ağa Devran'a doğru yürüdü.

 

"Ne yapıyorsun sen? O silah ne?"

 

"Dur yerinde, Macîd Ağa!" Silahı Macîd Ağa'ya doğrulttu. Anında Macit Ağa'nın korumaları da silahlarını çıkartıp Devran'a doğrulttu. Devran onlara baktı.

 

"İndirin lan silahlarınızı" Macîd Ağa korumalarına döndü. Başını salladı. Korumalar silahları indirdi. Devran da silahını indirdi.

 

"Ne oluyor, Devran?" Macîd Ağa merak ediyordu. Ne olmuştu da bu adam buraya elinde silahla gelmişti. Devran yukarıya Yasir Ağa'ların olduğu yere baktı. Silahıyla Yasir Ağa'yı işaret etti.

 

"Sizin bu karaktersiz ağanızın yediği boklardan haberin var mı Macit Ağa?" Fırat babasına hakaret etmesine artık dayanamamıştı. Hızla babasının belindeki silahı çekip, aldı.

 

"Yeter, lan! Laflarına dikkat et!" Silahını yukarıdan Devran'a doğrulttu.

 

"Vur, hadi!" Ortam iyice gerilemişti. Herkes korkuyla ne olacağını bekliyordu. Macîd Ağa Devran'ın ne dediğini anlayamamıştı. Merakla Yasir Ağa'ya baktı. Yasir Ağa birkaç dakika öncesine göre tedirgin ve tuhaf görünüyordu.

 

"Fırat, indir o silahı!" Macîd Ağa bağırmıştı. Fırat dinlemedi onu. Yukarı doğru bir el ateş etti.

 

"Fırat KOZAN! İndir o silahı!" Macîd Ağa bu sefer daha şiddetli bağırmıştı. Fırat silahı sinirle indirdi. Macîd Ağa tekrar Devran'a döndü.

 

"Anlat hele! Ne oldu?! Ne bu yaygara?!"

 

Devran sertçe yerdeki adamın yakasından tuttu. Kaldırdı. Bu, Arjin'e tecavüz eden gardiyandı. Ne işi vardı burada? Devran onu neden getirmişti? Yasir Ağa ile olan mevzusunda bu sapığın yeri neydi?

 

"Bak Yasir Ağa! Tanıdın mı bu şerefsizi?!" Gardiyan kafasını kaldırıp, Yasir Ağa'ya baktı. Yüzü gözü kan içinde, mosmordu. Ayakta zor duruyordu. Devran hâlâ yakasından tutuyor olmasaydı yere yığılırdı. Bakışlarında korku vardı. Yasir Ağa onu görünce kafasını eğdi. Hiçbir şey söyleyemedi.

 

" Hadi cevap versene, lan!" Devran burnundan soluyordu. Sinirleri her saniye daha da artıyordu. Aynı şekilde Fırat da öyleydi. Kendini zor tutuyordu. Her an silahı çekip Devran'ı vurabilirdi.

 

"Susarsın tabi! Yediğin bokları biliyorsun!"

 

"Devran! Ne olduğunu anlat çabuk!" Macîd Ağa'nın sabrı tükenmek üzereydi.

 

"Anlatayım tabi! Herkes bu Ağa bildikleri adamın ne halt olduğunu öğrensin!" Meraklar daha da artmıştı. Kimse yerinden kımıldamıyordu. Devran'ın anlatacaklarını bekliyorlardı.

 

"Bu Oruspu çocuğu kim biliyor musunuz?" Devran yakasından tuttuğu gardiyanı silahıyla gösterdi. Yasir Ağa yerinde huzursuzca kıpırdadı. Kimseden cevap gelmeyince Devran silahıyla Yasir Ağa'yı gösterip konuşmasına devam etti.

 

"Sizin bu Ağa dediğiniz köpek bu gardiyan olacak şerefsize parayla sapıklık yaptırmış!"

 

"Ne?!" Macîd Ağa ve Fırat'ın ağzından çıkmıştı bu kelime. Herkes anlamamış, bakıyordu gardiyana.

 

"Bu şerefsiz gardiyan. Arjin'in yattığı hapiste çalışıyor. Yasir Ağa para karşılığında Arjin'e tecavüz etmesini istemiş. Bu şerefsiz de dediğini yapmaya kalkışmış!" Bu sefer herkesin ağzından şaşkınlık sözcükleri döküldü.

 

"Yalan söylüyorsun!" Fırat inanmak istemiyordu. Silahını tekrar Devran'a doğrulttu.

 

"O zaman babana sor yalan mı gerçek mi?" Fırat babasına döndü. Babası yere bakıyordu.

 

"Baba ne diyor bu şerefsiz? İftira atıyor değil mi sana?" Yasir Ağa suçunu biliyordu. Cevap veremiyordu. Doğru söylüyor demeye cesareti yoktu. Herkes bu suskunluğundan böyle iğrenç bir şey yaptığını anlamıştı. Fırat elindeki silahı yavaşça indirdi. Hâlâ babasına bakıyordu. Kafasını sağa sola salladı.

 

"İnanamıyorum sana baba!"

 

"Yasir, doğru mu bunlar?!" Macîd Ağa'nın yüzü öfkeli bir hal almıştı. Yasir Ağa kafasını sallayabildi sadece.

 

"Sen töre nedir bilmez misin? Niye böyle bir şey yaptırdın?"

 

"Oğlumu ne hallere soktu. O şeytan cezasız kalsın istemedim!" Yasir Ağa bu sefer kafasını kaldırmıştı. Macîd Ağa'ya bakıyordu. Macîd Ağa'nın gözlerinden adeta ateş fışkırıyordu. Gardiyanın yanına gitti.

 

"Bir şey yaptın mı kıza?!" Sesi tüm konakta yankılanmıştı. Gardiyan korkuyla kafasını sağa sola salladı.

 

"Hayır" Macîd Ağa sert bir tokat attı gardiyana. Devran da yere fırlattı adamı. Sonra silahıyla gardiyanın topuğuna sıktı. Gardiyanın acı çığlıkları konakta duyuldu.

 

"Bunun bedelini ağır ödeyeceksin, Yasir Kozan" Devran son sözünü de söyleyip konaktan çıktı.

 

Loading...
0%