Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. BÖLÜM

@aquilajk_1903

Doğanlı ve Kozan Aşireti'nin büyükleri Jiyan Ağa'nın evinde toplanmıştı. Yasir Ağa'nın Arjin'e yaptırdığı şey hakkında konuşulacaktı. O gün Devran Kozan'ların evini bastıktan sonra olanlar tüm Ergani'de duyulmuştu. İki aşiretin de büyükleri küplere binmişti. Her ne olursa olsun bir kadına böyle terbiyesizlik yapılmazdı onların kitabında. Yasir Ağa böyle bir şey yaptıysa cezasını çekecekti.

 

Arjin'in abileri de buradaydı. Verilecek kararı sinirle bekliyorlardı. O gün olanları duyunca Azat ve Cüneyt de Kozan'ların evini basmıştı. Yasir Ağa'yı Azat'ın elinden zor almışlardı.

 

Şimdi herkes oturmuş, Jiyan Ağa'nın konuşmasını bekliyorlardı. Yasir Ağa Macit Ağa'nın sağında kafası eğik bir şekilde oturuyordu. Fırat'ı da tam Devran'ın karşısına oturtmuşlardı. Ara ara göz göze geliyorlardı. O anlarda birbirine gözleriyle ateş saçıyorlardı.

 

Salona Şifa Hatun girdi. Herkes şaşkınlıkla ona baktı.

 

"Hayırlı akşamlar" dedi, Şifa Hatun. Yaşı ne kadar büyük olsa da o hiçbir zaman dik duruşunu kaybetmiyordu.

 

"Hayırlı akşamlar, Şifa Hatun. Hayrola, ne işin var burada?"

 

"Burada benim torunuma yapılan saygısızlık için toplanmışsınız. Benim de oturup vereceğiniz kararı dinlemem gerekir" Kendi aralarında mırıldananlar oldu. Şifa Hatun onları görmezden geldi.

 

"Geç otur hele" Jiyan Ağa'nın bir yanında Kozan Aşireti'nin lideri Macit Ağa, diğer yanında Doğanlı Aşireti'nin lideri Haşim Ağa oturuyordu. Şifa Hatun Haşim Ağa'nın yanına oturdu.

 

"Gelelim, artık mevzuya" dedi, Jiyan Ağa. Herkes onu onayladıktan sonra konuşmasına devam etti.

 

"Yasir Ağa'nın yaptığı bir ağaya yakışır şeyler değil. Ağa dediğin kadının namusu için canını bile verir"

 

"O kadın oğlumu öldürüyordu az daha" Yasir Ağa araya girmişti. Jiyan Ağa bu durumdan hoşlanmadı.

 

"Lafımı kesme Yasir Ağa! Bizler namusumuz için yaşayan insanlarız. Seninde kızların var. Aynı şeyi onlardan birine Doğanlı'lar yapsa ne yapardın?" Yasir Ağa cevap veremedi. Doğanlı'lar onu öldürecek gibi bakıyordu. Özellikle Devran yerinde zor duruyordu. Kendi aşiretinden de kınar gibi bakanlar vardı. Bir süre Jiyan Ağa'nın bu konu hakkındaki düşüncelerini dinlediler. Jiyan Ağa'nın sözleriyle Yasir Ağa yerin dibine giriyordu.

 

"Yasir Kozan, bu yaptığı şeyle gözlerden düşmüştür. Artık Ağa'lığı hak etmiyor" Yasir Ağa şaşkınlıkla Jiyan Ağa'ya baktı. Bu sözlerin devamında ne diyecekti herkes merak ediyordu.

 

"Bundan sonra Kozan Aşireti'nin yeni Ağa'sı Fırat Kozan'dır!" Çoğu şaşkınlıkla Jiyan Ağa'ya bakıyordu. Fırat şok olmuştu. Kimse böyle bir şey beklemiyordu.

 

 

"Yasir Kozan'dan ağalık alınmış, oğluna verilmiştir. Bundan böyle Fırat Ağa vardır. Onun sözü geçecektir!" Devran yerinden fırladı.

 

"Yaptığı bu adilik karşısında sadece Ağa'lığı mı elinden alıyorsunuz?!" Jiyan Ağa Devran'ın bu davranışa bozulmuştu. Kimse ona saygısızlık yapamazdı. Sözünün üstüne söz edilmesini asla istemiyordu. Onun sinirlendiğini fark eden Haşim Ağa Devran'a uyarır bakışlar attı.

 

"Otur, Devran" dedi, Haşim Ağa. Devran sinirlerine zor hakim oluyordu. Tekrar yerine oturdu.

 

"Bu Yasir Kozan'a büyük bir ceza oldu. O bunu anlıyor, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyor"

 

"Jiyan Ağa'm, torunum ne olacak? Mapus köşelerinde mi yaşayacak?"

 

"Konuşulacak o mevzu da vardır daha"

 

Bu konu hepsini daha çok meraklandırmıştı. Acaba Jiyan Ağa bu durum için nasıl bir karar verecekti? Vereceği karara adalet boyun eğecek miydi? Fırat henüz Ağa'lığın ona verilmesinin şaşkınlığını atamamışken bir de bu konu açılmıştı. O hayata tekrar döneli daha bir hafta olmamıştı. Şuan dinlenmesi gerekirken kendini yine olayların, törenin içinde bulmuştu. Pür dikkat Jiyan Ağa'yı dinlemeye başladı. Ne söyleyeceğini çok merak ediyordu. Sonuçta bu da onunla ilgili bir mevzuydu.

 

✬✬✬

 

Yatağımda oturmuş, kitap okuyordum. Elimde bir Rus Şair'in şiir kitabı vardı. Bu kitabın içindeki şiirlerde kendimi bulmuştum. Kelimeler, sözler derin anlamlar barındırıyordu.

 

"Hayatıma sonsuz bir ışıkla

Hüzün çökmekteydi." Burada takılmıştım. Beni anlatıyordu sanki bu şiirler. Benim gibi kim bilir kaç insanı anlatıyordu. Şairler de zaten şiir yazarken içini dökmüyor muydu? Ben içimden geçenleri yazsam sayfalar yetmezdi...

 

"Arjin Kozan" Her seferinde bu soyismiyle anılmak artık iyice çileden çıkarıyordu beni.

 

"Ne var?" Başımı kitaptan kaldırmadan cevap verdim.

 

"Yarın sabah mahkemen var" Mahkeme mi? Ne olmuştu? Hakim Fırat'ın durumuna göre bir daha ki mahkeme tarihi belirlenecek demişti. Ölmüş müydü? Niye kimse gelip bir haber vermemişti? Dün annemler ziyaretime gelmişti. Onunla ilgili bir gelişme olsa bahsederlerdi. Demek ki ne olduysa bugün olmuştu. Kafamı kaldırıp kapıda bekleyen gardiyana baktım.

 

"Bir şey mi oldu?"

 

"Bilmiyorum. Bana sadece yarın mahkemen olduğunu haber vermem söylendi" Kafamı salladım. Gardiyan koğuştan çıktı. Masada diğer kadınlarla çay içen Elif Abla yerinden kalktı. Yanıma geldi. Ayak ucuma oturdu.

 

"Bir haber mi var kuzum?"

 

"Bilmiyorum, kimse bir şey söylemedi" Elimdeki kitabın kapağını kapattım.

 

"Allah Allah"

 

"Öldü galiba" Elif Abla korkuyla gözümün içine baktı.

 

"Allah korusun, kızım. Yoksa buralarda heba olursun"

 

"Abla bunun umrumda olmadığını biliyorsun. Ben babamın intikamını aldım. Bundan da pişman değilim"

 

"Babanı Fırat öldürmedi ama" Bunu duymaktan nefret ediyordum.

 

"Ama öldüren kişinin kardeşi. Ve benden o ite karı olmamı istediler. İçim intikam ateşiyle kavrulurken denileni yapamazdım"

 

"Onu vurdun. Belki de öldü. Peki içindeki intikam ateşi söndü mü?" Hâlâ sönmemişti, bu ateş.

 

"Az da olsa rahatladım fakat o aile tamamen bu dünyadan yok olmadan bu ateş sönmeyecek!"

 

"İnşallah yarın senin için iyi bir gün olur, kızım. İyi geceler" Elif Abla pes etmiş şekilde, gitti. Anlamıyordu kimse beni. Herkes kendi doğrusunu savunuyordu. Kendi açısından düşünüyorlardı. Ah keşke bir de benim açımdan bakılsaydı...

 

Gece birkaç saat uyuyabilmiştim. Ne olduğunu merak ediyordum. Kimseden bir haber gelmemişti. Ancak bugün mahkeme vardı. Umarım ölmüştür. Ölüm haberini duyduğumda içim biraz olsun rahatlayacaktı.

 

Yatağımdan kalkıp banyoya gittim. Kısa bir duşun ardından üzerime beyaz bir bluz ve siyah etek giydim. Saçlarımı da kuruladıktan sonra koğuşa girdim. Bugün o mahkemede dimdik duracaktım. Kimse beni bitik halde görmeyecekti. Ne bir acıma ne de başka bir his istemiyordum kimseden. Pişman olmadığımı, burada yaşamaktan rahatsız olmadığımı herkes görsün istiyordum.

 

Gardiyanın gelmesiyle üzerime montumu aldım. Elif Abla ve diğerlerinin iyi dileklerine ve dualarına aldırış etmeden gardiyanla çıktık. Dış kapıda beni jandarmalara teslim etti. Mahkum aracına ellerim kelepçeli bindirdiler yine.

 

Adliyeye geldiğimizde bizim aşirete ait birkaç araba vardı. Bütün ailem buradaydı. Haşim Ağa ve aşiretten birkaç kişi daha vardı. Yanlarından geçerken hiçbirinin yüzüne dönüp bakmadım. Arkamızdan geliyordu onlarda. Jandarmalar beni direkt mahkeme salonuna götürdü. Yerime oturttular. Başımda beklemeye başladılar. On dakikalık bir süreden sonra önde Haşim Ağa, arkasından diğerleri girdi salona. Arkamızdaki sandalyelere oturdular.

 

"Arjin'im iyi misin?" Annem seslenmişti.

 

"İyiyim" Bugün hepsinde bir tuhaflık vardı. Konuşmuyorlardı. Yüzlerinden düşen bin parçaydı. Buradan anladığım da Fırat ölmüştü. Bir ömür hapiste kalacağım için bu haldeydiler. Hafiften gülümsedim. Ölmüştü, babamın intikamını almıştım. İçime su serpilmiş gibi hissettim. İnşallah diğer Kozan'lar da tez zamanda geberirdi.

 

Hakim bir türlü gelmemişti. Bir an önce gelip kaç sene hapiste kalacağımı söyleseydi de gitseydim artık. Ayak sesleri duyunca kafamı kaldırıp kapı tarafına baktım. Kozan'ların Aşiret lideri Macit Ağa girdi. Birkaç saniye bana baktı. Sonra geçip oturdu. Yasir Kozan ve ailesi de girdi içeri. Bu pisliklerin ne işi vardı burada? Bunlar olmadan mahkeme olmuyor muydu? Bu şeytanların yüzünü görmek zorunda mıydım? Onları görünce kafamı hızla çevirdim, önüme döndüm. Gerilmeye başlamıştım, artık. Tekrar bir ayak sesi duyunca bu sefer hakimin geldiğini anladım. Bakışlarım ayak seslerinin geldiği yönü bulunca neye uğradığıma şaşırdım. Hayır, bu olamazdı. Hayal görüyordum. Böyle bir şey mümkün değildi. Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. Şimdi gözlerimi açacaktım. Hayal gördüğüm ortaya çıkacaktı. Allah kahretmesin! Bu hayal değil, gerçekti. Fırat kapının önünde durmuş bana bakıyordu. Ölmemişti. Bir anda buz gibi olmuştum. Oturduğum yerde başım dönmeye başlamıştı. Hiçbir şey hissetmiyordum. Bu sandalyede donup kalmıştım, sadece.

 

Jandarmanın elimdeki kelepçeyi çözmesiyle kendime geldim. Hakimler karşımda oturuyordu. Benim avukatlarım sol tarafta oturuyordu. Sağ tarafa bakınca, Fırat'ın ve avukatının beraber oturduğunu gördüm. Göz göze geldik Fırat'la. Hemen kafamı çevirdim.

 

"45 gün önce ilk mahkemeniz olmuştu. Fırat Kozan o zaman yoğun bakımda olduğu için dava ertlenmişti" Hakim konuşmaya başlamıştı.

 

"Fırat Kozan 35 gün boyunca komada kalmış, tekrar hayata dönmüştür" Salonda sadece hakimin sesi duyuluyordu.

 

"Siz Arjin Kozan!" Hakim bana seslenince ayağa kalktım.

 

 

"45 gündür cezaevindesiniz. Bu süreçte hem bıçaklandınız. Hem de tecavüze uğradınız. Sizin için de zor şeyler yaşandı"

 

"Bunu anlayabilmeniz ne güzel" Hakim boş boş suratıma baktı. Ne demek istediğimi anlayamamıştı. Birden gözüme karşımdaki adalet yazısı çarptı. İstemsizce güldüm.

 

"Neye gülüyorsun, kızım?" Hakimin sorusuyla bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Duvardaki adalet yazısına"

"Anlamadım?"

 

"Olmayan bir şeyi büyük harflerle yazmanız komik değil mi sizce de?" Karşımdaki üç hakimde şaşkınlıktan donakaldı. Söylediğim şeye bozulmuşlardı. Arkadan sesler duydum. Devran Abim,

 

"Helal bacıma" dedi. Hakim tahta tokmağını masaya vurdu.

 

"Sessizlik!" Salona yine sessizlik hakim oldu.

 

"Siz 45 gün önce Fırat Kozan'ı vurdunuz. Bugün bu davaya bir kesinlik kazandırmak için buradayız. Söylemek istediğiniz bir şey var mı?" Arkamı dönüp sözde Aşiret Liderlerine baktım.

 

"Benim söyleyeceğim bir şey yok. Aşiret Ağalarına sorun, hükmü onlar ve töre veriyor nasılsa!" İki Ağa da bozulmuştu. Devran Abim 'aferin' dercesine baktı. Tekrar hakime döndüm.

 

"Oturabilirsin" Yerime oturdum. Hakim bu sefer de Fırat'a baktı.

 

"Siz Fırat Kozan!" Fırat yerinden kalktı.

 

"Evlendiğiniz gün eşiniz tarafından vuruldunuz. Uzun bir süre komada kaldınız ve doktorların umudu kestiği anda hayata geri döndünüz. Sizi bu duruma düşüren sanık Arjin Kozan'dan şikayetçi misiniz?" Fırat'ın bana baktığını hissettim. Dönüp o İblis'e bakma gereğinde bulunmadım. Bir süre cevap vermedi. Konuşma duyusunu kaybetmişti, galiba. Evet diyemiyordu.

 

"Şikayetçi değilim, Hakim Bey" Ne diyordu bu gerizekalı? Ben mi yanlış duyuyordum? Şikayetçi değilim de ne demekti. Yarım bıraktığım işi tamamlamamı istiyordu herhalde.

 

"Emin misin, evladım? Bu ağır bir suç. Canına kast edildi. Tekrar düşün istersen"

 

"Eminim, Hakim Bey. Şikayetçi değilim. Kendisi hâlâ karım. Karımdan şikayetçi olmuyorum" Yerimden hızla kalkıp, bağırdım.

 

"Bana karım deme!" Beynime kan sıçramıştı. Ne diyordu bu bana? Ben onun karısı değildim. Hiçbir zaman da olmayacaktım.

 

"Mahkemede olduğunuzu unutmayın! Oturun yerinize!"

 

"Ben onun karısı değilim!"

 

"Yerinize oturun!" Hakimin sesi bu sefer daha yüksek çıkmıştı. Mecbur yerime oturdum ama sinirden titriyordum. Nefes alışverişlerim hızlanmıştı.

 

"Siz de oturun" Fırat da yerine oturdu. Ona öyle bir baktım ki. Gözlerimden kurşun atabilseydim, delik deşik ederdim onu. O da bana tiksinir bakışlar atmıştı. Daha fazla onun pis suratına bakmaya dayanamadım. Yere bakmaya başladım. Sinirimden avuçlarımı sıkıyordum.

 

Hakimler birkaç dakika kendi aralarında sessizce konuştular. Arkamdan da fısıltılar geliyordu. Ortamda gerginlik vardı. Benide korkuyla karışık bir stres almıştı. Hayatım hakkında şimdi nasıl bir karar verilecekti? Şikayetçi değilim demişti ama sonuçta cinayete teşebbüs etmiştim. Eğer hakimlerde adalet duygusu varsa bunu cezasız bırakmazlardı. Beni serbest bıraktıklarında neler olacağını düşünmek bile istemiyordum.

 

"Karar!" Hakim tahta tokmağını masaya vurdu. Hepimiz ayağa kalktık.

 

"Arjin Kozan cinayete teşebbüs ettiği için bir süre gözaltında kalmıştır. Eğer Fırat Kozan ölseydi müebbet hapis cezasına çarptırılacaktı. Hayata geri döndüğü için ve adaletin yerini bulması için mahkuma en az 10 sene ceza verilmesi gerekmektedir." Adaletin ne olduğunu biliyormuş bu hakim. Mırıldanmalar oldu, arkada.

 

"Ancak, davacı şikayetçi olmadığını belirttiği için işler değişiyor. Ve bu durumda Davalı Arjin Kozan'ın beraatine karar verilmiştir!"

 

Tepkisiz kaldım. Ne diyebilirdim ki? Yine kararı başkaları vermişti. Ben yine bana sunulan hayat şartlarına mahkum edilmiştim. Bundan sonra ne olacağını az çok tahmin edebiliyordum.

 

"Siz Aşiret Ağa'larına da bir şey söylemek istiyorum" dedi, hakim. Pür dikkat ona baktılar.

 

"Töre dediğiniz saçma sapan şeyler yüzünden gençlerin hayatını mahvetmeyin. Bugün belki de Fırat ölnüştü. Arjin'e müebbet hapis verecektik. Umarım bu olay sizlere ders olmuştur. Başkalarının hükmünü vermezsiniz, bundan sonra!" Hakim son sözünü söyledi. Diğer hakimlerle beraber gitti.

 

Bu söylediklerinin bir kulaktan girip bir kulaktan çıkacağını bilmiyor muydu? Yüzyıllardır devam eden bu töre sistemi sırf bu yaşananlardan sonra biter mi sanıyordu? Töre her gün bir insanı yakıyordu. Bu seferde yanan ben olmuştum. Töre uğruna yanan son kişi ben olmayacaktım. Bu kısır döngü yüzyıllarca devam etmişti, hâlâ da devam edecekti.

 

 

Wattpad kapatıldığı için Arjin'i buradan yayınlıyorum. Wattpad üzerinden 48 bölüm yayınlamıştım. Tüm bölümleri buraya yükledikten sonra kalan yeni bölümleri de yazmaya başlayacağım. Lütfen sizlerde bir oy da olsa desteğinizi esirgemeyin... Hoşça ve sağlıcakla kalın.🤍

 

Loading...
0%