@aquilajk_1903
|
Son iki gün evde yas tutulmuştu resmen. Sanki yakın zamanda düğün olmayacaktı da bir cenaze çıkmıştı evden. Devran iki gündür eve uğramıyordu. O akşam deliye dönmüş vaziyette evden çıkıp gitmişti. Arjin iki gün boyunca odasından dışarı tek adım atmamıştı. Hem sinirli hem de üzgündü. Ya ağlıyordu ya da sinirden bir şeyleri kırıp döküyordu. Ne yemek yemiş ne de su içmişti. Kimseyle de konuşmuyordu. Son sözü o akşam "O kansızlara asla gelin olmayacağım" olmuştu ve kendini odasına kapatmıştı. Geri kalan konak halkı ise üzüntüsünü dışarı belli etmemeye çalışıyordu. Bugün üzüntüyle karışık telaşları vardı. Kozan'lar Arjin'i istemeye geliyordu. Rezan Hanım elindeki kahve fincanını sehpaya bırakınca,
"Kızımı bu şekilde mi gelin edecektim ben" dedi. Derin bir nefes aldı.
"Kader" dedi, Şifa Hatun. Bir daha tek kelime eden olmadı akşama kadar. Kozanlar gelmeden önce Nursel Ve Rahşan Arjin'in odasına girmiş hazırlanması için ikna ediyorlardı.
"Yengem gözünü seveyim hadi kalk giyin güzelce bir terslik çıkmasın" dedi, Nursel.
"Bir de onlar için hazırlanacak mıyım?" Arjin karşısındaki duvara bakarak konuşmuştu.
"Kaderin böyleymiş güzelim hadi nolur kalk" Bu sefer Rahşan konuşmuştu.
"Çıkar mısınız odadan?!"
"Ama-" Arjin Nursel'in konuşmasına fırsat vermeden ayağa kalktı ve ikisininde kolundan tutup kapıya doğru ittirdi.
"Daha fazla sinirlenmek istemiyorum, çıkın" Onlar dışarı çıkınca da kapıyı sertçe kapattı arkalarından. Çok geçmeden Rezan Hanım kızını ikna etmeye geldi ama o da başarısız oldu. Arjin onu da dinlemedi. Bu sefer Azat gelmişti. Kapıyı tıklatmadan içeri girdi.
"Arjin, daha fazla rezillik çıkmadan kalk hazırlan. Kozan'lar birazdan burada olur." Arjin yerinden kalkıp abisinin gözlerinin içine baktı,
"Sen nasıl bir insansın ya? Babanın katillerine bacını gelin etmeye utanmıyor musun?"
"Olması gereken bu"
"Acıyorum sana, çıkıp da diyemedin bacımı babamın katillerine vermem diye"
"Sus ve hazırlan!"
"Ben senin gibi midesiz değilim" İki gündür içinde tuttuklarını söylüyordu. Azat iyice sinirlenmişti, kendine hakim olamayıp tokat attı kardeşine. Arjin bir elini yüzünde tutarken sık nefesler alıp veriyordu. Abisine düşmanına bakar gibi baktı,
"İğreniyorum senden" dedi. Tam o sırada Şifa Ana girdi odaya.
"Azat, çık dışarı" dedi.
"Babaanne-"
"Çık dedim, Arjin'le konuşacağım" Azat bir şey demeden hışımla çıktı odadan. Şifa Ana kapıyı örttü torununu karşısına oturtup konuşmaya başladı. Yarım saatlik bir konuşmadan sonra, odadan çıkıp salona indi. Yerine otururken Rahşan'a,
"Küçük gelin, Arjin'in yanına çık hazırlanmasına yardım et" dedi.
"Ama ikna edemedik" dedi, Rahşan.
"Dediğimi yap, küçük gelin" dedi net bir şekilde, Şifa Ana. Rahşan şaşkın yüz ifadesiyle Arjin'in yanına çıktı.
Arjin yatağın kenarında oturmuş, karşısındaki duvara düşünceli bir şekilde bakıyordu. Rahşan çekine çekine odaya girdi, kapıyı kapattı.
"Babaanne yolladı beni de hazırlanmana yardım edecekmişim" Rahşan korku dolu bir ses tonuyla konuşuyordu. Arjin onu duymamış gibi hâlâ duvara bakıyordu.
"Arjin" Arjin bir anda ismini duyunca sıçradı ve yengesine baktı.
"Efendim"
"Babaanne yolladı da" Arjin kafasını salladı.
"Önce bir banyoya girsen"
"Tamam" Arjin yavaşça kalkıp banyoya doğru ilerledi. Yaklaşık yarım saat boyunca banyoda kaldı. O banyodayken Rahşan da ona kıyafet çıkarmış, makyaj malzemelerini aynanın önüne sermişti. Arjin yarım saatin sonunda üzerinde bornozla banyodan çıktı. Üzerindeki beyaz bornoz ve yüzünün solgunluğuyla tam bir ruh edasını taşıyordu. Solgun bakışları birden yatağının üstünde duran mor renkli elbiseye kaydı ve kaşlarını çatarak yengesine baktı.
"Bu ne?"
"Giymen için çıkardım." Arjin derin bir nefes alıp, sinirle konuştu.
"Onların karşısına beni bir kına keçisi gibi süsleyip mi çıkaracaksınız?"
"Ama-" Arjin yatağın üzerindeki elbiseyi alıp bir hışımla yırttı.
"Babamın katillerine süslenecek kadar düşmedim ben!" Rahşan ne yapacağını bilmeyerek Arjin'e bakıyordu.
"Çıkar mısın odadan?"
"Canım, sakin kalsan. Yardım etmem için babaanne yolladı yanına." Arjin gözlerini kapattı ve,
"Cinnet geçirmemi istemiyorsan çık şuradan!"dedi. Adeta fısıldayarak konuşmuştu. Rahşan ürkek bakışlarla yanından çıktı.
Çok geçmeden Konağın kapısı çaldı. Önde Haşim Ağa ve Şifa Ana ardından diğerleri aşağı indiler. Korumalar kapıyı açınca ilk beliren yüz Kozan Aşiretinin lideri Macit Ağa oldu. Arkasında da diğer Kozanlar.
"Hoş geldiniz" dedi, Haşim Ağa. Ardından Şifa Ana da,
"Hoş geldiniz, Kozanlar" dedi tüm ağırlığıyla. Kozanlar'dan sadece Macit Ağa,
"Hoş bulduk" dedi. Sonra Hep birlikte üst kata salona geçtiler. İki aşirette hâlâ yıllardır olduğu gibi birbirine tiksinerek bakıyordu. Özellikle Kozanlar'ın gelini Rojda, Cüneyt'i görünce her an onu vuracakmış gibi bakıyordu. Sonuçta yıllar önce daha yeni evliyken eşini öldüren, kızının babasız doğmasına neden olan adamdı Cüneyt. Zoraki birbirine hal hatır sordular. Bir müddet sonra da Haşim Ağa, Rezan Hanım'a,
"Arjin'e söyleyin, kahveleri getirsin" dedi. Rezan Hanım üzüntü dolu bakışlarıyla kafasını sallayıp Arjin'in yanına gitti. Arjin üzerine siyah sade bir elbise giymiş, kafasına da aynı şekilde siyah bir şal takmıştı. Yüzünde tek bir makyaj izi yoktu. Yerde oturmuş halıya bakıyordu dalgın dalgın. Rezan Hanım kapıyı tıklamadan açıp içeri girdi.
"Yavrum, hadi kalk kahveleri götüreceksin"
"Götürmeyeceğim" Annesinin yüzüne bile bakmamıştı konuşurken. Rezan Hanım kızının hemen önüne oturup ellerini tuttu. Yalvarır gözlerle bakıyordu kızına.
"Annem, ne olur yapma bunu. Allah'ın yazdığı kader bu. Boyun eğmekten başka çare yok" Arjin annesinin gözlerinin içine baktı.
"Törenin yazdığı kader ve ben töreye boyun eğmeyeceğim"
"Kurban olduğum, abilerinden birisi ölecek yoksa" Arjin hızla ellerini çekti. Hâlâ annesinin gözlerinin içine bakıyordu.
"Oğulların ölmesin diye, kocanın katillerinin önüne kızını atıyorsun. Sana diyecek hiçbir sözüm yok"
"Annem-" Arjin annesinin konuşmasına fırsat vermeden hızla yerinden kalkıp odadan çıktı. Merdivenlere doğru yürüyordu, tek amacı bir an önce buradan gitmekti. O sırada birinin kolunu tutmasıyla duraksadı. Kafasını çevirip baktığında kolunu tutan kişinin abisi Azat olduğunu gördü.
"Bırak, kolumu"
"Arjin, delirtme beni. Git şu kahveleri al ve içeri getir"
"Kolumu, bırak, dedim" Kelimlerini tek tek vurgulayarak söylemişti.
"Amacın ne kızım yine kanlar mı dökülsün ha ne olsun istiyorsun?" Arjin abisinin gözlerinin içine tiksinir gibi baktı.
"Babamın kanı uğruna tüm Kozanlar'ın kanı dökülsün istiyorum"
"Arada tüm aileni de kaybedeceksin bunu neden anlamamak da ısrarcısın sen?" Arjin'in konuşmasına fırsat vermeden mutfağa çekiştirerek götürdü, Azat. Evin hizmetlileri Gülsüm ve Bahar kahveleri tepsiye koyuyordu o sırada. Azat ve Arjin'in arkasından Nursel de geldi. Nursel stresli görünüyordu.
" Cüneyt'ime bir bakışları var sanki her an kalkıp öldürecekler", ağlamaklı konuşmuştu Nursel.
"Sakin ol yenge, hiçbir şey olmayacak. Sen şimdi Arjin'e yardım et kahveleri getirin hemen" Azat yengesine Arjin sana emanet der gibi birkaç saniye bakıp çıktı. Nursel küçük tepsiyi Arjin'e uzattı,
"Şu ikisini Macit Ağa ve Haşim Ağa'ma vereceksin gülüm. Şu yanında kırmızı çiçekli peçete olan da tuzlu kahve, Fırat'a vereceksin. Aman karıştırma kahveleri" Arjin derin nefes alıp yengesine öldürücü bakışlar attı. Ardından Fırat'ın kahvesinin içine tükürdü. Mutfaktaki herkes şok içinde ona baktı.
"Ne yapıyorsun kız?" dedi, Nursel.
"Zehir var mı?" diye sordu, Arjin. Ses tonunda hiç şaka yapar gibi hali yoktu.
"Ne zehri? Saçmalama"
"Zehirlensin gebersin köpek" Nursel eline büyük tepsiye aldı,
"Yürü hadi kahveler soğumasın, götürelim hemen" Arjin zar zor yürümeye başladı. İçinden "Keşke fare zehri katsaydım kahvesine" diyordu. Salona girmişlerdi. İki aşiret de karşılıklı oturuyordu. Arjin ve Nursel içeri girince ölüm sessizliği aldı salonu. Herkes Arjin'e bakıyordu, Fırat hariç. Fırat kafasını eğmiş yere bakıyordu. Yüzünün her hattından gergin olduğu belli oluyordu. En az Arjin kadar o da bu evliliği istemiyordu. Arjin başını dikleştirdi, kimse karşısında güçsüz görünmek istemiyordu. Önce Haşim Ağa'ya, ardından Macit Ağa'ya kahvelerini verdi. İki Ağa da teşekkür etti Arjin'e. Ve ardından Fırat'a doğru yürüdü. O an şeytan "Şu sıcak kahveyi al yüzüne fırlat" diyordu. Bunu yapmamak için kendini zor tutuyordu. Fırat'ın önüne geldi ve hiç eğilme gereğinde bulunmadı. Bakışlarını koltuğun arkasındaki duvara sabitlemişti. Fırat önünde duran birini fark edince yavaş yavaş kafasını kaldırdı. Bir anda ne olduysa Arjin'le göz göze geldiler. İkisi de birbirine tiksindirici ölümcül bakışlar attı. Fırat hemen kahvesini aldı. Arjin arkasını döndüğü sırada kahveden bir yudum almıştı ki birden öksürmeye başladı. Macit Ağa güldü,
"Adettendir damada tuzlu kahve içirmek. O kahvenin hepsi bitecek Fırat Ağa" dedi. Fırat burnundan sık nefesler verdi birkaç saniye. Birkaç dakika herkes sessizlik içerisinde kahvelerini içti. Macit Ağa hafifçe yalandan öksürdü ve konuşmaya başladı,
"Sebebi ziyaretimiz malumdur. Allahın emri Peygamberimizin-" konuşmasını bitiremeden Devran elinde silahı, bir hışım salona girdi ve,
"BİZ DE SİZİN GİBİ SOYSUZLARA VERECEK KIZ MIZ YOK!" dedi. Bir el de ateş etti tavana doğru. Herkes korkuyla kafasını eğip çığlık attı. Azat ve Cüneyt yerlerinden kalkıp Devran'a doğru koştular. Elinden silahı almaya çalışıyorlardı.
"DEVRAN" diye bağırdı, Azat.
"Devran, ver şu silahı. Sakin dur" dedi, diğer abisi Cüneyt.
"Ben bacımı babamın katillerine vermem"
"Biz sizden kız almaya çok mu meraklıyız" dedi, Fırat'ın babası Yasir Ağa.
"Zaten isteseniz de alamazsınız!" Devran sinir küpüne dönmüştü adeta.
"Devran, kendine gel!" dedi, Haşim Ağa.
"Kimse karışamaz! Bacımı BABAMIN KATİLLERİNE VERMEYECEĞİM!" Silahını Fırat'a doğrulttuğu sırada, Fırat da belinden silahını çıkarıp ona doğrulttu.
"Erkeksen sıksana lan" dedi, Devran'a.
"Lan Şerefsiz Köpek, seni tek kurşunla paramparça ederim"
"Adamsan sıkarsın" Ortam iyice gerilmişti. Arjin hemen Devran Abi'sinin arkasına geçti korkuyla. Herkes korkuyla nefeslerini tutmuş olacakları bekliyordu. Azat ve Cüneyt'i de silahla tehdit ederek yanına yaklaştırmıyordu Devran.
"Gençler kendinize gelin!" Macit Ağa bağırmıştı ama ikisi de duymuyordu. Kinle birbirlerine bakıyorlardı.
"SON SÖZÜMÜ SÖYLEDİM, BACIM BU İTLERE GELİN GİTMEYECEK!" Arjin'in kolundan tutup kapıya doğru yürüdü.
"Yürü, bacım" Kapıdan çıkamadan Şifa Ana'nın sesi duyuldu.
"Devran! Bu kararı vermek sana düşmez. Töre kuralları ne derse o olur."
"Hay, törenizi sikeyim " Devran umursamadan kardeşini de peşinden sürekleyerek kapıya ilerledi.
"Eğer bir adım daha atarsanız, o kapıdan çıkarsanız hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!" Babaanelerinin seslerini duyunca ikisi de durup birbirine baktı.
"Arjin gel buraya!" Arjin ne yapacağım der gibi abisine bakıyordu. O sırada Şifa Ana Cüneyt ve Azat'a kafasıyla Devran'ı işaret etti. Bir saniye geçmeden ikisi de Devran'ı tutup elinden silahı aldılar. Devran'ın bir anlık boşluğuna denk gelmişti neye uğradığına şaşırdı.
" Bırakın, lan" diye bağırdı. Abileri onu hemen salondan dışarı çıkardı. Arjin arkalarından bakakalmıştı.
"Arjin!" Şifa Ana Haşim Ağa'lara döndü,
"Bir aksilik daha çıkmadan yüzükleri takalım" dedi.
Bu kadardı... İnsanların kararları, duyguları, fikirleri hiçbir şeyleri önemli değildi. Önemli olan töreydi. Töre ne derse oydu. Töre uğruna ya can alınırdı ya da zorla evlilik olurdu. Zaten törenin ne zaman iyi bir şeyler yaptırdığı görülmüştü ki?
|
0% |