@aquilajk_1903
|
İki düşman, birbirinden anlatılamayacak kadar çok nefret eden iki insan. Ellerine birer silah verilse, düşünmeden birbirini vuracak iki insan.. Mecbur töreye boyun eğmiş nişanlanmışlardı. Kız isteme akşamı konakta yaşanan olaydan sonra apar topar yüzükler takılmış, düğün gününe karar verilmişti. On gün sonra bu iki düşman genç evlenecekti. Bugün de düğün alışverişi yapılacaktı. Konak da kimsenin neşesi yoktu, herkes keyifsizdi haliyle. Arjin odasından çıkıp da hiçbirinin yüzüne bakmamıştı birkaç gündür. Parmağına o yüzük takıldıktan sonra kendini odasına kilitlemişti. Üç gündür de kapısını açmıyordu hiç kimseye. Annesi ve yengeleri yarım saattir kapısının önünde çıkması için yalvarıyordu. Söylediği tek şey "Sesinizi bile duymak istemiyorum, gidin!" oldu. Annesi ağlamaya başladı,
"Allahım ne günahım vardı da bu eziyeti çekiyorum" dedi, ağlarken o sırada Azat geldi yanlarına.
"Hâlâ çıkmadı mı?" diye sordu.
"İnat etti, çıkmıyor" dedi, Rahşan.
"Bu kız beni verem edecek" Azat yumruk yaptığı elini kapıyı vurup tekrar konuştu.
"Arjin! Aç şu kapıyı!" Arjin'den çıt çıkmamıştı. Azat bu sefer daha sert bir şekilde vurdu,
"Kızım bana istemediğim şeyler yaptırma!" Yine en ufak bir ses dahi gelmedi. Azat'ın siniri iki katına çıkmıştı. Derin nefes alıp kapıya tekme attı ve kapı açıldı. Yengesi ve eşi korkudan bağırmıştı. Annesi hâlâ ağlıyordu, elini kalbine götürmüştü. Azat bir hışımla odaya daldı. Arjin yatağına yarı oturur haldeydi. Abisinin yüzüne bakmıyordu. Azat, kardeşinin kolunu tutup ayağa kaldırdı.
"EĞER BİR DAHA ZITTIMA BİR ŞEY YAPARSAN BU SEFER HİÇ İYİ ŞEYLER OLMAZ!" Deliye dönmüştü resmen.
"Oğlum, sakin ol" Annesi korkuyordu, kötü bir şey yapacak diye.
"Ne yaparsın? Kardeşin babanın katillerine gelin gitmiyor diye kardeşini mi vurursun?" Arjin öyle bir ürkütücü ses tonuyla konuşmuştu ki...
"LAN BİTTİ BU DAVA BİTTİ. EVLENİYORSUN 10 GÜN SONRA"
"Keşke senin gibi bir abim olmasaydı"
"BAK ÇİLEDEN ÇIKARMA BENİ, HAZIRLAN ŞİMDİ ALIŞVERİŞE ÇIKACAKSINIZ!" Arjin bu sefer itiraz etmeyip kolunu abisinden kurtarıp banyosuna doğru gitti. Abisi arkasından,
"Böyle laf dinle, gelinliğinle mutlu bir şekilde çık bu evden" dedi. Arjin banyonun kapısını kapatmadan abisine baktı alaycı bir gülümsemeyle. Tek kelime dahi etmeden kapıyı kapattı, kim bilir aklından ne geçiyordu o an.
Fırat arabasını Doğanlı'ların konağının önünde durdurup kardeşine,
"Git çağır şunları, Dicle" dedi. Dicle
"Tamam abi" diyip arabadan indi.
"Şu geldiğimiz hale bak oğlumun katillerinden kız alıyoruz" dedi, Fırat'ın annesi Ünzile Hanım.
"Bütün hata sizin, yakınıp durma artık" dedi, Fırat. Annesi cevap veremeden konağın kapısı açıldı önde Dicle, arkasından Arjin, Rahşan ve Rezan Hanım çıktı. Arjin arka kapıyı açarken,
"Yenge öne geç sen" dedi, Dicle. Arjin şaşırmış vaziyette Dicle'ye baktı anlamadım der gibi.
"Hadi öne geç daha fazla bekletmeyelim abimi" Arjin cevap vermeden ön kapıya yöneldi. İçinden de "Abinin canı cehenneme" demişti. Diğerleri arka koltuklara yerleşti. Arjin de istemeye istemeye öne Fırat'ın yanına oturdu. İkisi de birbirine dönüp bir saniye bile bakmamıştı. Fırat arabayı çarşıya doğru sürdü. Kimse tek kelime etmiyordu. Arjin kaşları çatık bir şekilde camdan dışarı bakıyordu. Şu köpeğin kafasını camla parçalasam mı diye düşündü bir ara. Arabadaki ölüm sessizliğini bozan Dicle oldu.
"Şimdi ilk yatak odası bakmaya gidiyoruz değil mi?" diye sordu. Fırat dikiz aynasından kardeşine ters bakışlar attı. Kimseden cevap gelmeyince Dicle annesine döndü,
"Anne Sıtkı Amca'nın mobilya dükkanına gidelim. Orada çok güzel hoş mobilyalar vardı" dedi.
"Tamam. Oğlum, Sıtkı Amca'nın oraya sür" Rezan Hanım hemen araya girdi,
"Bizim tanıdığın oradan alacağız oranın malları daha kaliteli" dedi.
"Sıtkı Amca bizzat kendi yurt dışından çalıştırdığı elemanlara yaptırıyor. Evimizin tüm mobilyaları onun ürünleri. Ondan alacağız yine" dedi, Ünzile Hanım. Evett, iki dünür ilk tartışmasını yapmaya başlamıştı. Kısa süreli tartışmalarını Fırat böldü.
"Tamam, iki yere de gideriz bakarsınız" dedi. Arjin içten içe kendini yiyordu. "Bir de bu pislikle yatmam için yatak mı alacaklar" gibi cümleler söylüyordu içinden. 45 dakikalık yol boyunca Arjin kafasını bir kere bile camdan ayırmamış dalgın dalgın bakıyordu dışarı. Dalgınlığından Fırat'ın sesiyle kendine geldi.
"Burada oturup akşama kadar etrafı mı izleyeceksin?" Arjin duyduğu sesle kafasını çevirdi ve Fırat'la göz göze geldiler. Resmen ikisi de gözleriyle birbirine ateş saçıyordu.
"İstediğimi yaparım" dedi, Arjin. Ardından arka koltuğa bakınca kimseyi göremedi.
"Nereye gittiler?"
"Dalgın dalgın baktığın yere" Arjin sağına bakınca mobilya dükkanının önünde olduklarını fark etti.
"İn hadi" dedi, Fırat.
"Bana emir verme!" Konuşurken birbirlerinin yüzüne bakmıyorlardı.
"Emir vermiyorum, arabadan inmeni söylüyorum"
"Adam gibi söyleyebilirsin. Gerçi siz adamlıktan anlamazsınız ya" Arjin arabadan inip, kapıyı hızla kapattı. Mobilyacının kapısından girdiği sırada birisi kolunu sert bir şekilde tutup onu duvara çarptı. Kafasını çevirdiği sırada ona bunu yapanın Fırat olduğunu gördü. Kolunu kurtarmaya çalışırken,
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" dedi. Fakat Fırat o kadar sert bir şekilde sıkıyordu ki kolunu kurtarmak imkansızdı.
"Bir daha benimle düzgün konuşacaksın"
"Ben hak edene hak ettiği gibi konuşurum buna sen karar veremezsin"
"Veririm"
"Veremezsin!"
"Veririm, çünkü..."
"Çünkü ne?"
"Nişanlımsın ve yakında karım olacaksın. Bundan sonra ben ne dersem o. En önemlisi de bir daha ailem hakkında böyle konuştuğunu duymayacağım"
"Sen kimsin ya? Ben senin emir elin miyim?"
"Kızım, sana bayılmıyorum ben. Lanet olası töre yüzünden senin gibi iğrenç birisiyle evleniyorum sana olan hayranlığımdan değil!"
"Bende sana bayılmıyorum. Bırak kolumu!" Fırat sertçe Arjin'in kolunu bıraktı. Arkasına bile bakmadan arabaya gitti. Arjin de acıyan kolunu ovalayıp annesigilin yanına gitti. Bir yandan da içinden Fırat'a en ağır küfürleri ediyordu.
"Yengee, baksana şu yatak takımı çok güzel" Dicle Arjin'in kolunu çekiştirdi. Arjin Dicle'nin yenge demesine de aşırı halde uyuz olmaya başlamıştı. Kolunu Dicle'den kurtardı. Dicle onu siyah indigo renkli bir yatak odasına getirmişti. Ne çok büyük ne de çok küçüktü. İdeal bir takımdı. Bir an Arjin de hoşuna gitmiş gibi baktı. İçinden "Keşke sevdiğim adamla evlenseydim o zaman böyle şeyleri hevesle seçerdim" diye düşüncelere daldı. Düşüncelerinden Dicle kurtardı onu,
"Yenge sende çok beğendin galiba nasıl bakıyorsun" dedi. Arjin duruşunu dikleştirdi. Yine soğuk bakışlarıyla baktı.
"Beğenmedim"
"Gözlerin hiç öyle söylemiyor ama" Dicle'nin gözünden hiçbir şey kaçmazdı. Arjin'in cevap vermesine fırsat vermeden annesigilin yanına koştu.
"Anne yengem şu takımı beğendi, onu alıyoruz" dedi. Annesi ters bakışlarıyla önce Arjin'e sonra yatak odası takımına baktı.
"Çok da güzel değil, gösterişsiz duruyor" dedi, Ünzile Hanım.
"Kızım beğendiyse güzeldir, alıyoruz" Rezan Hanım da Ünzile Hanım'a ters bakışlar atmıştı.
"Dicle, git abini çağır o da baksın beğenirse alırız" dedi, Ünzile Hanım. Dicle annesine "tamam" diyip dışarı koştu. Birkaç dakika sonra geri geldi ama yanında Fırat yoktu.
"Anne, abim ne istiyorsanız alın diyor"
"İyi, tamam" Ünzile Hanım bozulmuştu. Mobilyacıdan çıktıktan sonra çeşitli dükkanlara girip birçok şey almışlardı. Arjin ne bir şey beğenip seçmişti ne de tek kelime etmişti. Diğerleri beğenmişti her şeyi. Ona fikrini sorduklarında umursamaz bakışlar atmıştı sadece. Bitkin görünen duruşu daha bir bitkinleşmişti sanki. Çok fazla halsiz duruyordu, Arjin. Arabayı süren Fırat,
"Şimdi nereye gidiyoruz anne?" diye sordu. Dicle annesinin konuşmasına fırsat vermeden cevapladı abisinin sorusunu.
"Gelinlik bakmaya gidiyoruz" Fırat içinden sabır çekiyordu. Arjin ise gelinlik lafını duyunca tüyleri diken diken oldu. Sinirleri iyice bozulmuştu. Sabahtan beri istemediği şeylere maruz kalmıştı. Daha fazla dayanmak istemiyordu.
"Gitmiyoruz" Herkes Arjin'e baktı. Fırat bile birkaç saniye bakışlarını yoldan ayırıp Arjin'e baktı. Arjin hiçbirine bakmıyordu.
"Ne demek gitmiyoruz?" diye sordu, Ünzile Hanım.
"İstemiyorum çünkü."
"Senin keyfine göre mi hareket edeceğiz biz?" Gelin- Kaynana tartışması da başlamıştı.
"Ben mi sizin keyfinize göre hareket edeyim?" Hâlâ yola bakarak konuşuyordu Arjin. Fırat'ın da sinirlendiği Adem Elmasından belli oluyordu.
"Edebinle hareket et"
"Kızımla doğru düzgün konuş" Rezan Hanım da katılmıştı tartışmaya. Tartışma daha fazla uzayacaktı ki,
"Tamam, uzatmayın. Yoruldunuz bugün, başka gün bakarsınız gelinliğinize de" diye susturdu hepsini, Fırat.
"Evet, herkes kendine gelinlik alacaktı ya" Arjin'in sesini sadece Fırat duymuştu. O da aynı ses tonuyla ona bakmadan,
"Senin gibi şeytana gelinlik yakışmaz zaten" dedi. Arjin içinden tüm küfürleri saydırdı. Başını cama yasladı, gözlerini kapattı. Uykuya dalıyordu ki Fırat'ın sesiyle kendine geldi.
"Uyan" Ruhsuz ses tonuyla konuşmuştu, Fırat. Arjin arkaya baktığında annesi ve yengesinin indiğini gördü. Kendisi de diğerlerine tek kelime etmeden arabasının kapısını açıp indi. Birden inince başı dönmüştü ama hemen toparlamaya çalıştı kendini. Sertçe kapıyı kapatıp konağın kapısına doğru yürüdü. Gözleri kararıyordu. Arabanın önünden geçerken,
"Şeytan diyor sür üstüne gebersin" dedi, Fırat.
"Bir şey mi dedin abi?"
"Yok bir şey" diyerek Dicle'yi tersledi Fırat. Tam o sırada Arjin birden yere yığıldı. Hızla arabadan inip Arjin'in yanına koştu. Aynı anda Arjin'in annesi ve yengesi de yanına koştu. Ve diğerleri de...
Arjin'den ;
Başımdaki şiddetli ağrı ile gözlerimi yavaşça açtım. Ağrı başımın her yanına yayılmıştı. Başım zonkluyordu. Gözümü açtığımda önce beyaz bir tavan gördüm. Bakışlarımı tavandan alıp diğer yerlere baktım ve hastane odasında olduğumu anladım. Kolumda damar yolu açılmış serum akıyordu. Hatırladığım en son şey, o puştun arabasından indiğimdi. İnerken başım dönmüştü gerisini hatırlamıyordum. Bayılmıştım galiba. Boğazımda hissettiğim ilaç tadıyla öksürmeye başladım. Öksürüğüm şiddetlenmişti ki odaya hemşire girdi. Hemen bir bardak su verdi. Hafifçe doğrulup suyu içtim. Rahatlamıştım.
"Geçmiş olsun" dedi, hemşire. Kafamı tekrar yastığa koyarken,
"Ne oldu bana?" diye sordum.
"Bayılmışsınız, birazdan doktorunuz gelip detaylı bilgi verecek size. Bir sorun yaşarsanız yan tarafınızdaki yeşil düğmeye basın" Hemşirenin söylediklerini başımla onayladıktan sonra gitti. Birkaç dakika geçmişti ki odanın kapısı açıldı. Doktor gelmişti galiba. Bakışlarımı kapıya çevirince karşımdakini görünce önce şaşırdım ardından şaşkın bakışlarım yerini tiksindirici bakışlara bıraktı. Gelen Fırat'tı. Yatağın karşısındaki koltuğa otururken,
"Uyanmışsın" dedi.
"Senin geleceğini bilseydim uyanmazdım" Birbirimize bakmadan konuşuyorduk. Zaten o aileden birinin yüzüne bir saniye bile bakmaya tahammül edemiyordum.
"Kaç saattir ölüm haberini bekliyorum şansıma dualarım kabul olmadı"
"Dua ettiğin zaman göğe bak, kemik yağarsa kabul oluyordu duan"
"Terbiyeli konuş"
"Sen ne anlarsın terbiyeden"
"Senden iyi anladığım kesin" Kapının açılmasıyla vereceğim cevabı unuttum. Gelenin kim olduğuna bakınca önde Azat abim ardından da üniformalı bir adam girdi içeri. Doktordu büyük ihtimalle. Azat Abimi görünce kafamı diğer tarafa çevirdim. Yanıma gelip oturdu, elimi tuttu.
"İyi misin abim?" Sorduğu soruya cevap vermedim. Elimi hızla elinden çektim. Ona karşı içimde tarifsiz bir öfke vardı. Bu öfke yavaş yavaş kine dönüşecek gibiydi. Benim Kozan'lara gelin gitmemi istemesi bana hayatımın en büyük şokunu yaşamıştı. Hiç olmadığım kadar öfke, kırgınlık besliyordum abime karşı. Bozuntuya vermeden yanımdan kalktı. Ardından doktor konuşmaya başladı,
"Nasıl hissediyorsun, Arjin?"
"İyiyim"
"Ağrı, sızı gibi şeyler var mı?" Başımın ağrısından ölmek üzereydim ama söylemeyecektim.
"Hayır"
"Kendine hiç bakmamışsın. Miden bomboş kalmış. Vücut direncin çok fazla düşmüş" Doktor bu tarz şeyler söyleyip durdu bir süre. Sonra da tavsiyelerde bulunup çıktı. Peşinden Fırat da gitti. Oda da Azat Abim ve ben kaldık. Benle konuşmasın diye gözlerimi kapattım. Uyumuş numarası yapacaktım.
" Uyumadığını biliyorum " Cevap vermedim.
" Neden kendine bunu yapıyorsun? Allah korusun ya daha kötü bir şey olsaydı sana?" Ona bakmadan konuştum.
" Çok da umurunuzda olmazdı"
"Ne demek umrumuzda olmazdı? Sen bizim birtanecik kardeşimiz canımızsın. Senin saçının bir teline zarar gelse tüm Diyarbakır'ı yerle bir ederim" İstemsizce güldüm.
"Bunu kardeşini düşmanlarına gelin eden mi söylüyor"
"Seni üzecek, kötü duruma düşürecek bir şey yapmayacağımı çok iyi biliyorsun abim"
"Uyumak istiyorum çıkar mısın lütfen?" Daha fazla konuşmak istemiyordum.
"Tamam abicim" Gelip alnımı öpeceği sıra kafamı uzaklaştırdım abimden. Bunu beklemiyordu bir an donup kaldı başımda. Hemen toparlanıp hızla odadan çıktı. Bir an onu üzdüm mü diye düşündüm fakat umrumda değildi üzülüp üzülmediği. O beni hiç beklemediğim şekilde üzmüştü. Ben nasıl üzülüp yıprandıysam o da aynı durumu yaşamalıydı. Hiçbir şey olmamış gibi ona iyi davranamazdım. Evet, onda gurur denen bir şey yoktu ama bende vardı. Günlerdir ne yemek yemiştim ne su içmiştim. Bu yüzden bitkin düşmüştüm. Eğer 5 yaşındayken yaşadığım o travmayı, gözlerimin önünde babamın öldürülmesini bir an bile unutmuş olsaydım sırf Kozan'lara gelin gitmemek için canıma kıyardım. Ama babamın gözümün önünde öldürülmesini kendime yediremiyordum yıllardır. Bunun intikamı alınmalıydı. Madem töre bunu hiçe saydı gerekeni ben yapacaktım.
|
0% |