@aquilajk_1903
|
Bir kadın... Asi bakışlarının ardına gizlediği hüznü ve acısı. En acısı da acıyı çekerken kendine, kalbine, beynine her bir zerrene söz veriyorsun intikam için. Geçmişimizi bavullara sıkıştırdık. Taşıyamaz olduk. Ardımıza bakamaz olduk. Ayağımız kayıyor düşüyoruz ama o intikam hırsı her seferinde daha güçlü bir şekilde ayağa kaldırıyor. Babam benim yarım kalmış tarafımdı. İnsan yarım kalmış tarafını unutamazdı. 18 yıl boyunca her saniye aklım ve kalbimde yaşayan babam...
Silah sesinin ardından konaktakiler çığlıklarla odaya girmişti. Yerde uzanmış, öldüğünü tahmin ettiğim Fırat'ın başına toplanmıştı önce herkes. Hâlâ olduğum yerdeydim. Onları izliyordum. Ağlamaları, bağırmaları tüm konağı inletiyordu. Rojda aklı başına gelmiş gibi bana dönüp, üzerime geldi. Elimdeki silahı ve üzerimdeki kanı yeni fark etmişti.
"Sen yaptın değil mi?!" Bağırırken bir yandan da itmişti beni. Rojda'nın ardından Ünzile Hanım üzerime çullandı. Şoktaydım sanki. Hiçbir tepki veremiyordum. Katil olmuştum. Üzerimde vurduğum kişinin kanları elimde acımadan sıktığım silah...
Zaman kavramını yitirmiştim. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama önce sağlık görevlileri geldi Fırat'ı götürdüler. Onlar odadan çıkarken de polisler geldi.
"Ne oldu burada?" Polis memuru sorusunu sorarken gözlerini direkt benim üzerime dikmişti. Sorusunu Yasir Kozan cevapladı.
"Bu kahpe oğlumu vurdu!" Ettiği hakaretle kendime geldim.
"Ağzını topla. Yoksa seni de oğlunun yanına gönderirim" Cümlemi bitirir bitirmez elimdeki silahı Yasir Kozan'a doğrulttum. Polis memuru hızla elimden silahı alıp diğer arkadaşına verdi.
"Bizimle karakola geliyorsunuz" Ellerimi kelepçelediler. İki polis memuru kollarımdan tutup götürdüler beni.
Kendimi kendi içimde yitirdim ben. Yıllardır gözümün önünden gitmeyen o sahne içimi hep intikam arzusuyla doldurdu. Hırsım yüzünden tüm hislerimi kaybettim. Benim canım bir yandıysa diğerlerinin canı iki kat fazla yansın istedim hep. Ben babasız büyüdüysem, her gün baba hasretiyle yanıp kavrulduysam buna sebep olanlar daha beter hale gelsin istedim. Kadere boyun eğilir derler hep. Ben kaderime boyun eğmek istemedim. Kaderim böyle olsun istemiyordum. Ama anlaşılan kaderimi bugün değiştirmiştim. Geri dönüşü olmayan şeylere sebep olmuştum.
Yazardan ;
Kendi kaderini kendi yazmıştı. Bir intikam hırsı uğruna ellerini kana bulamıştı. O eller temizlenmeden kelepçelenmiş, karakola götürülmüştü. Karanlık ve buz gibi bir sorgu odasının ortasındaki masaya oturtulmuştu. Odaya komiser girince yerinden kalktı.
"Ellerimi yıkamam lazım" Komiser aldırış etmeden kendi yerine oturdu.
"Şuan ellerini yıkamandan daha önemli şeyler var" Arjin'in inadı kimsede yoktu. Pes etmezdi asla.
"Elimde o pisliğin kanı var. Bu el temizlenmeden oraya oturmayacağım!" Cümlelerini tane tane, heceleyerek söylemişti.
"Onu vurduğunu kabul ediyorsun yani?"
"Beni lavaboya götür!" Komiser pes etmişti Arjin'in karşısında. Mecburen lavaboya götürmesi için kadın polis memuru çağırdı.
Polis memuru Arjin'le birlikte lavaboya girdi. Çok dikkatli davranıyordu Arjin kaçmasın ya da bir şey yapmasın diye. Arjin'in derdi kaçmak değildi. O şuan hırsla kelepçelerden kurtulan ellerini yıkıyordu. Eline bulaşan sanki kan değilmiş de ölümcül bir virüsmüş gibi davranıyordu. Yaklaşık on dakika boyunca ellerini yıkadı.
"Yeter artık, temizlendi ellerin"
"Yok yok, temizlenmedi o pislik" Polis memuru daha fazla dayanamadı suyu kapatıp, Arjin'in eline peçete verdi.
"Derini çıkartacaksın bu hırsla" Arjin elini kurulayınca, başındaki polis kelepçeleri tekrar taktı.
Gelinliği hâlâ üzerindeydi. Tek fark ilk giydiği gibi değildi. Yarısı kana bulanmıştı. Kimse de bunu umursamıyordu. Arjin'i tekrar sorgu odasına getirdi. Arjin yerine oturunca,
"Artık başlayabiliriz" dedi, komiser.
Arjin sert bakışlarını komisere çevirdi.
"Fırat Kozan'ı vurduğunu kabul ediyor musun?"
"Evet"
"Neden vurdun?"
"Babamın katilleri onlar"
"Üzerinde gelinlik var, bugün evlendin büyük ihtimalle. Eşin kim? Ve neden evlendiğin gün gidip Fırat Kozan'ı vurdun?" Arjin bu sefer kafasını eğdi, sessiz bir şekilde cevap verdi. Ama komiser duymuştu dediklerini.
"Onunla evlendim" Komiser yanlış duyduğunu sandı. Çok şaşırmıştı. Şaşırmak da haklıydı. Bir insan neden evlendiği adamı evlendiği gün vururdu? Kulağa çok saçma geliyordu.
"Fırat'la mı evlendin?" Şaşkınlığını gizleyememişti. Arjin bakışlarını tekrar komisere dikti.
"Evet"
"Na-Nasıl yani? Hem evleniyorsun, hem de evlendiğin ilk gün eşini vuruyorsun?"
"..." Sorusu cevapsız kalmıştı.
"Madem vuracak kadar nefret ediyorsun, neden evlendin?"
"Kendi isteğimle değil herhalde"
"Nasıl yani?"
"Çok soru sormak zorunda mısın? Vurdum işte al tık hapse!"
"Sakin ol lütfen, işim gereği bu sorguyu yapmak zorundayım. Ve sende cevap vermek zorundasın sorularıma." Arjin ofladı.
"Aşiretlerimiz arasında kan davası var. Bu kan davası bitsin diye sözde aşiret büyükleri bizi evlendirdi. Ama ben babamın katillerine gelin olacak kadar kansız, midesiz değilim."
"Anlıyorum ama bu katil olmanı da gerektirmiyordu."
"O şerefsizlerin nefes almasını bile istemiyorum"
"Aldığımız son bilgilere göre Fırat şuan ameliyatta ve durumu ağır. Her an ölüm haberini alabiliriz ve bu durumda da hapisten başka kalacak yerin olmayacak"
"Umrumda değil, gebersin puşt"
Yaklaşık bir saatlik sorgudan sonra sorgu odasından önce komiser çıktı. Ardından iki polis içeri girip Arjin'in kollarından tutup çıkardılar onu. Elleri kelepçeliydi. Bir intikam hırsı uğruna ne hallere düşmüştü. Kaderini resmen kendi elleriyle yazmıştı.
Sorgu odasından çıktığı an ailesini kapının önünde gördü. Onu gören ailesi yanına koştu.
"Arjin"
"Yavrum, kızım.." Annesi ağlıyordu. Bunların hiçbirine aldırış etmedi, Arjin. Dimdik duruşuyla polislerle birlikte yürüdü. Arkalarından,
"Nereye götürüyorsunuz kardeşimi?!" diye bağırdı, Azat. Arjin'in sorgusunu yapan komiser yanlarına gelmişti.
"Bu gece nezarette kalacak. Yarın nöbetçi mahkemeye sevk edilecek" dedi, komiser.
"Sonrası ne olacak?" Bu soru da Cüneyt'ten gelmişti.
"Kardeşiniz basit bir suç işlemedi maalesef. Ayrıca Fırat Kozan'ın durumu şuan ağır. Bir yandan hastaneden haber bekliyoruz. Duruma göre müebbet yeme ihtimali çok yüksek" Bunları duyan Rezan Hanım,
"Ah, yavrumm" diye çığlığı bastı. Ardından bayıldı. Onu kaldırmaya çalıştıkları sırada dışarıdan bağırış sesleri geliyordu. Sesler gittikçe yükselirken karşılarında Devran'ı gördüler.
"Kardeşim neredee?!" Sesi tüm karakolda yankı yapıyordu.
"Nezarete indirdiler" Cevabı Azat vermişti. Devran birden Azat'ın üstüne yürüdü, yakasına yapıştı.
"Kızın hayatını siktiniz lan!"
"O benim de kardeşim onun bu duruma düşmesini bende istemezdim" Birbirlerine zarar vermeden komiser ayırdı onları.
"Kardeşimi göreceğim!" Komiser Devran'ı zapt edemeyeceğini anlamıştı.
"Şimdi inip görebilirsiniz ama fazla durmanız yasak"
Önden Devran koştu Arjin'in yanına. Kardeşini demir parmaklıklar ardında görmek içini sızlatmıştı. 'Böyle hayatın...' diye isyan etti. Arjin oturuyordu üzerindeki kanlı gelinlikle. Devran parmaklıklara yaklaşırken,
"Arjin'im" diye seslendi. Abisinin sesini duyan Arjin önce bakışlarını abisine çevirdi, ardından ayağa kalktı.
"Abi" Aralarında sadece parmaklıklar vardı. Devran kardeşinin ellerini tutmuş öpüyordu.
"Senin bu ellerine kurban olurum, abisinin gülü"
"Bana kıyafet getirir misin? O köpeğin kanı üzerimde delireceğim"
"Tamam abicim, getireceğim. Söz, seni buradan da çıkaracağım. Sana bunu yaşatanların da burnundan getireceğim hepsini"
"Öldü mü?" İçten içe merak ediyordu ölüp ölmediğini.
"Bilmiyorum. Şuan bunu düşünme ne olursa olsun çıkacaksın sen hapiste kalmayacaksın" Bilmiyordu ki bunlar kardeşinin umrunda değildi.
Annesigil de yanına gelmişti. Onları görünce tekrar yerine oturdu, yüzlerine bakmadı. O sırada aşiret liderleri Haşim Ağa da gelmişti, nezarete. Devran onu görünce,
"Abim, ben sana kıyafet getirmeye gidiyorum" dedi, kardeşine. Arjin başıyla onaylayınca da diğerleriyle konuşmadan çekti gitti.
**
Hastane koridorları ; o hüzünlü ve çaresiz bekleyişler... Ruhumuzda acıyı derinlerine kadar hissettiğimiz yerler...
Bu koridorlarda ki koku ilaç, serum değil. Acı kokuyor buram buram hastane koridorları, odaları. İnsanlar asıl acıyı, çaresizliği, yalnızlığı hastanede tadıyor. Ve buranın tek iyi yönü her koridor Allah'ı anan, zikreden insanlarla doludur. İnsanın imanını kat be kat arttırır. Sevdiğinin acısını yaşama korkusudur ki o korku insana her şeyi yaptırır.
Bir nevi gerçek hayatın bekleme odası gibi bir şeydir hastaneler. Ya ölürsün, ya yaşamına kaldığın yerden devam edersin ya işte o zaman yeni bir hayata geçersin. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
Hayat lay lay lomdan, eğlenceden ibaret değildir. Gerçek hayatı görmek isteyen çıkıp hastane koridorlarını gezebilir. O zaman hayatın ne olduğunu net bir şekilde görebilir ancak. O koridorlar kimi zaman sessizlik içinde bekleyenlerle doludur kimi zamanda o insanların çığlıkları hastaneyi yerinden oynatır resmen.
Tüm Kozan aşireti hastaneye toplanmıştı. Fırat'ın birinci dereceden akrabaları ameliyathanenin önünde bekliyordu. Hepsi eli kolu bağlı çaresiz haldeydi. Kadınların ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü. Kimi sessiz sessiz içten ağlıyordu, kimi de haykırarak ağlıyordu. Ünzile Hanım boğazı yırtılırcasına bağırıyordu. Kolay değildi. Anneydi sonuçta. Bir evladını yıllar önce lanet olası bir kan davası uğruna kaybetmişti. Şimdi yine aynı acıyla diğer evladını kaybetmekten korkuyordu.
"Ahh, Fırat'ım. Yavrumm" İki yanında da kızları oturmuş bir yandan ağlıyorlar bir yandan annelerine destek olmaya çalışıyorlardı. Rojda da kayınbabası ile tam karşılarında oturmuş ağlıyordu. Yasir Ağa bakışlarını yere sabitlemiş derin derin düşünüyordu. Gözlerinden yaş akmıyordu, ağlamıyordu. Ama onun da yüreği ağlıyordu. Yine bir evladını daha kaybetmekten ölesiye korkuyordu.
"Allahım, benim canımı al oğlumu bağışla. Yalvarırımm" Ünzile Hanımın bağırışları o katta yankı yapıyordu.
"Bizi bu hallere düşüren daha beterini yaşasın inşallah" Nujin de ağlarken bedduasını etmişti. Evet şuan acıdan ne dediğini hiçbiri bilemezdi. Fakat Arjin de buna benzer daha büyük bir acı yaşamamış mıydı? Yetmez miydi o acı Arjin için?
"Bunun hesabını bizzat kendim soracağım" dedi, Yasir Ağa.
Tam o sırada ameliyathanenin kapısı açıldı içeriye hemşireler koştu, telaşla. Herkes korkuyla ayağa kalktı. Ters bir şeyler oluyordu belli ki.
"Ne oluyor?" Hepsinin ağzından bu soru çıkmıştı.
"Fırat'ım iyi mii?" Ünzile Hanımın bu sefer ki bağırışı daha yüksek çıkmıştı. Bu sefer öyle bir acı, öyle bir korku hissediyordu tarifi edilemezdi.
Ameliyathanenin açık kapısından içeri daldı, Yasir Ağa. Tüm sağlık ekibi ameliyat masasında yatan Fırat'ın başına toplanmıştı. Telaşla birbirlerine bir şeyler verip bağırışıyorlardı. Bir doktor kalp masajı yapıyordu. İşte o an... Monitörden gelen ses ve ardından duyulan o acı dolu ses.
"Hastayı kaybettik"
Hep gönül dağında kopar fırtına, Sanırsın tüm yükler binmiş sırtına, Ağır gelir o gün çıkan tartına, Ölümler her zaman vedasız olur.
|
0% |