@aquilajk_1903
|
"Hastayı kaybettik"
Doktorun bu kelimelerini duyan Yasir Ağa'nın bağırışı tüm hastaneyi yerinden sarstı.
"Oğlumm!" Ameliyathanedeki sağlık personelleri dönüp Yasir Ağa'ya baktı. Yapacak hiçbir şeyleri olmadığı için sadece bakmakla yetindiler.
Yasir Ağa'nın acı dolu bağırışını duyan dışarıdakiler de hıçkırıklara boğuldu. Ünzile Hanım,
"Fırat'ımm!" diye bağırarak Yasir Ağa'nın yanına koştu. Yasir Ağa dizlerinin üzerine yıkılmış bir koca çınar gibi çöktü.
Ve tam o sırada öyle bir şey oldu ki. Mucize mi, şans mı nedir bilinmez? Monitörden gelen sesle hemşire kafasını monitöre çevirdi. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
"H-hocam, hasta geri döndü" Bu olsa olsa yüce yaradandan gelen bir mucizeydi.
"Hastanın yakınlarını çıkarın hemen" Doktorun emriyle hemşire Fırat'ın anne ve babasını dışarı çıkardı.
"Oğlum yaşıyor mu?" Yasir Ağa'nın ağzından bu cümleler korkuyla çıkmıştı.
"Şuan hayata geri döndü."
"Kurban olayım nolur oğlumu kurtarın" Bir annenin acı dolu sözleri... Hiçbir şey bu kadar yürek burkmazdı.
"Biz elimizden geleni yapıyoruz."
Hemşire bu sözlerinin ardından tekrar ameliyathaneye girdi. Arkasında acı dolu, çaresiz insanları bıraktı.
"Baba, Fırat yaşayacak mı?" Nujin gözyaşlarıyla sormuştu. Yasir Ağa yumruk yaptığı elini duvara sertçe vurarak kızını cevapladı.
"Bilmiyorum, bilmiyorum!"
**
Abisinin getirdiği kıyafetleri giyip, o kanlı gelinliği attırmıştı. Ne hissediyordu, daha doğrusu hissedebiliyor muydu bilmiyordu. Donuk bakışlarıyla nezarethanenin köşesinde oturmuştu. Polislerin birkaç saat önce getirdiği kahvaltıya da dokunmamıştı. Sahi en son ne zaman su içmişti, yemek yemişti? Peki ya en son ne zaman yüzünde gerçek ve candan bir gülümse olmuştu? 18 sene önce, babası ölmeden dakikalar öncesinde...
Sorguyu yapan komiser gece yanına yine uğramış Fırat'ın son durumu hakkında bilgi vermişti. Fırat'ın kalbi durmuş ve birkaç dakika içinde tekrar hayat dönmüştü. Şuan yoğun bakımda bilinci kapalı yatıyordu. Hayati tehlikesi hâlâ devam ediyordu. Ağır bir ameliyat geçirmişti. Kurşun tam kalbinin birkaç santim aşağısına denk gelmişti. Arjin bunları duyunca,
"Keşke tam kalbinin ortasından vursaydım da geberseydi" demişti. Komiser bu sözler karşısında iyice şaşırmış, bir şey demeden gitmişti. Ne olacaktı bundan sonra? Arjin hapiste mi kalacaktı hayatının sonuna kadar? Fırat ölecek miydi? Yaşayacak mıydı? Kaderin yeni oyunu nasıl ilerleyecekti?
İki polis gelip nezarethanenin kapısını açtı. Arjin umursamazca baktı onlara.
"Kalkın hadi, mahkemeye gideceksiniz" Arjin bir şey demeden yerinden kalktı. Polislerden biri ellerine kelepçe takacakken,
"Merak etmeyin, kaçma gibi bir düşüncem yok"
"Maalesef prosedür gereği takmam gerek" Ellerine kelepçe taktıktan sonra, iki polis de bir kolundan tutup çıktılar. Karakolun dış kapısında bekleyen jandarmalara Arjin'i teslim ettikleri sırada Doğanlı'lar geldi. Önde Haşim Ağa vardı.
"Komutanım" dedi, Haşim Ağa.
"Mahkemeye götürüyoruz" dedi, jandarmalardan biri. Haşim Ağa' nın ne demek istediğini anlamıştı sanki. Arkadan gelen Devran, kardeşinin ellerinde kelepçe görünce bağırıp jandarmaların üstüne yürüdü.
"Lan! Ne diye kelepçe taktınız kızın eline?!!" Jandarmanın biri Devran'ı sakince iterken Cüneyt ve Azat da Devran'ı tuttu.
"Bunu yapmak zorundayız beyefendi"
"Hay ben sizin-"
"Devran, sakin dur kardeşim" dedi, Cüneyt. Devran onları ittirip duvara tekme attı.
"Lanet olsun hepinize" Sonra Arjin'in yanına yaklaşıp alnından öptü.
"Senin hapiste yatmana müsaade etmeyeceğim abicim" Arjin boş gözlerle abisine baktı sadece. Şifa Hatun torununun yanına yaklaşıp,
"İyi misin, kızım?" diye sordu. Arjin babaannesinin yüzüne bakmadan,
"İyiyim" dedi. Rezan Hanım yaşlı gözleriyle kızına doğru sarılmaya gitti,
"Annem" Arjin geriye doğru çekildi. Sarılmasını istemiyordu. Onlar yüzünden bu haldeydi. Ona gelip üzülmüş gibi davranmalarını, hatta onları görmeyi dahi istemiyordu.
"Avukatlarımız adliyeye geçecek direkt" dedi, Azat. Gece bir avukat da Arjin'in yanına gelip konuşmuştu. Ama Arjin işleri daha da zorlaştırmıştı.
"Tamam artık bu kadar oyalanma yeter" dedi, jandarmalardan biri. Arjin'i alıp mahkum aracına bindirdiler. Doğanlı'lar da kendi arabalarına binip, adliyenin yolunu tuttular.
Adliyeye geldiklerinde bir avukat ordusu onları karşıladı. Sonuçta koskaca aşirete de böylesi yakışırdı. Abileri Arjin'in hapiste yatmaması için ellerinden geleni yapıyorlardı. Çok beklemeden duruşma başladı.
"Siz Arjin Kozan, Fırat Kozan'ı vurduğunuzu kabul ediyor musunuz?"
"Evet" Hakim bu itiraf ve rahatlık karşısında bir anlık şaşkınlık yaşadı. Normalde suçlular hep inkar ederdi. İlk defa böylesine rast gelmişti.
"Neden vurdunuz Fırat Kozan'ı?" Arjin bıkmıştı bu sorudan. Akşamdan beri sürekli bu soru soruluyordu. Nasılsa verdiği cevapları not almıyorlar mıydı? Alıp baksınlar atacaklarsa hapse atsınlar.
"Sürekli aynı soruları duymak zorunda mıyım?"
"Anlamadım?" Hakimin bu şaşkınlığı karşısında avukatlarından biri Arjin'e kaş göz işareti yaptı. Arjin derin bir nefes alıp oflayarak.
"Babamı öldürdükleri için intikam aldım"
"Bir nevi kan davası mı?"
"Ta kendisi"
"Şunu anlayamadım. Dün Fırat Kozan'la evleniyorsunuz ve aynı günün akşamında eşinizi vuruyorsunuz?"
"O benim eşim değil"
"Resmiyette öyle ama"
"..." Buna cevapsız kalmıştı, Arjin. Bundan bir an önce kurtulmak istiyordu. O pisliklerin soyadını taşımak, Fırat'ın eşi olarak anılmak istemiyordu.
"Neden aynı gün evlenip ve aynı gün de Fırat Kozan'ı vurdunuz?"
"Keyfimden ve isteyerek evlenmedim" Arjin'in verdiği ters cevaplara karşılık avukatları uyarır gibi işaretler yapmıştı.
"Yani zorla mı evlendirildiniz?"
"Evet"
"Neden, peki?" Arjin arkasını dönüp Haşim Ağa'ya derin bakışlarıyla baktı ve cevapladı hakimin sorusunu.
"Kan davasının son bulması için aşiret büyüklerimizin bulduğu saçma bir çözüm olduğu için"
"Anlıyorum fakat bu da sizin katil olmanızı gerektirmiyordu"
"Ne yapmamı bekliyordunuz? Güle oynaya evlenip babamın katilleriyle mutlu mesut yaşamamı mı?"
Bir saatten fazla sürdü mahkeme. Hakimin bitmek bilmeyen sorularına ters cevaplar verdi, Arjin. Arjin'in daha fazla ters şeyler söylememesi için duruma avukatları el attı. Canla başla Arjin'i savundular. Aslında böyle bir şeyin savunulacak tarafı yoktu. Arjin'in avukatları konuşmasını bitirince bu seferde Fırat'ın avukatları konuşmaya başladı. Kozanlar mahkemeye gelmemiş, hastanede kalmışlardı.
"Sayın hakimim, siz de biliyorsunuz ki böyle bir durumda mahkum serbest bırakılmaz. Müvekkilim hiçbir şey yapmadığı halde böyle bir duruma maruz kaldı." Bir süre herkes sessiz kaldı. Hakim yanındakilerle fısıldayarak konuştu birkaç dakika boyunca. Hakim tokmağıyla masaya vurup,
" Karar! "dedi. Herkes ayağa kalktı. Pür dikkat hakimin ağzından dökülecek kelimelere odaklandı hepsi, Arjin hariç.
" Davacı Fırat Kozan halen yoğun bakımda ve hayati tehlikesi devam etmekte. Hayati tehlikesini atlatıp kendine gelene kadar mahkeme ertelenmiştir. Bu süreçte sanık Arjin Kozan'ın cezaevinde göz altında olmasına karar verilmiştir."
Başka ne olabilirdi ki zaten? Arjin suçluydu. Onu serbest bırakmak adalet kurallarına aykırı olurdu.
Hakimler çıktıktan sonra jandarmalar Arjin'i almaya geldi. Abileri avukatlarının yanına koştu hemen.
" Kardeşim hapiste mi kalacak? "diye avukatların üzerine yürüdü, Devran. Cüneyt kolundan tutup, yerinde durmasını sağladı.
" Bu durumda şuan hapiste kalması gerekiyor kurallar gereği. Fırat Bey'in-"
" Hay o beyin-" Devran cümlesini bitiremeden,
" Devran, sus! " diye bağırdı, Azat. Devran abisine öldürücü bakışlar attı. Hiçbir şey demeden avukata döndü. Konuş der gibi baktı. Avukat konuşmaya devam etti,
" Fırat Kozan'ın hayati tehlikesi devam ediyor. Her an ölüm haberini de alabiliriz. Hal böyleyken Arjin'in göz altında olması gerekiyor"
"Sonra ne olacak peki?" Bunu soran Azat'tı.
" Ölmesi ya da uyanması durumunda yeniden mahkeme olacak. Biz de gerekeni o zaman yapacağız. Fakat-"
"Fakat ne?" Devran avukat cümlesini bitiremeden yine lafa daldı.
"Fakat Arjin kendini savunmuyor. Bu işleri zorlaştırıyor"
"Onu halledeceğiz merak etmeyin" dedi, Azat.
"Halledersin tabi" Devran imalı bir şekilde konuşmuştu. Cüneyt söyleyecek bir şey bulamıyordu. Kardeşiyle aynı durumu yaşadığı için sürecin nasıl ilerleyeceğini neler olacağını biliyordu. Kimseye bir şey de yansıtmak istemiyordu ama içten içe kendini yiyordu. Kardeşinin durumu onu yıkmıştı. Keşke diyordu, keşke karşı çıksaydım evlenmesine. Ancak kimse ona söz hakkı vermemişti, vermezlerdi de. Burada karar hep büyüklerindi.
Şifa Hatun, Haşim Ağa, Rezzan Hanım ve diğer aile üyeleri mahkeme salonundan çıktı. Jandarmalar Arjin'le birlikte kapının önünde bekliyordu. Şifa Hatun torununun yanına gidip sarıldı. Arjin tepki vermedi. Hem içinden gelmiyordu hem de elleri kelepçeliydi.
"Güzel torunum, üzülüp de yine bir delilik yapma sakın" Teselli edecek bir kelimesi yoktu...
" Merak etme kızım, Fırat uyanırsa hapiste kalmayacaksın" Haşim Ağa'nın bu sözleri karşısında Arjin bakışlarını ona çevirdi.
" Bir daha benim hakkımda karar vermeyin!" Kelimeleri tane tane, sert bir şekilde çıkmıştı dudaklarından. Haşim Ağa bir şey demeden kafasını eğip dışarı çıktı.
Herkes Arjin'le vedalaştı. Devran hariç kimseye cevap dahi vermedi, Arjin. Tüm ailesine kinliydi. Cüneyt Abisiyle göz göze gelince içinden sanki bir şeylerin koptuğunu hissetti. Abisinin bakışları o kadar derin ve hüzünlüydü ki. İçi acımıştı sanki o bakışlar karşısında.
"Bu kadar yeter, artık cezaevine ziyaretine gelirsiniz. Gitmek zorundayız" Jandarmanın sözleri karşında hepsinin hüznü sanki daha da artmıştı. Hayat bu ne olacağını hiçbir zaman bilemeyiz. Hangisi bilirdi ki Arjin'in hapse gireceğini?
Arjin'in kollarına girip, götürdüler. Ailesi hüzün ve acı dolu bakışlarıyla sadece arkasından bakabildi. Rezan Hanım ağlıyordu, Şifa Hatun sandalyeye çöktü yavaşça ve çaresiz, hüzün dolu bakışlarıyla.
Provası yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, nede yaşadıklarını silebilme.
|
0% |