Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. BÖLÜM

@aquilajk_1903

Bana kaderimin bir oyunumu bu

Aldı sevdiğimi verdi zulumu

Dünyaya doymadan geçip gideceğim

Yoksa yaşamanın kanunu mu bu

 

Bıktım artık yaşamaktan

Çekmekle bitermi bu hayat yolu ah ah

Bu yalnızlık bu dertler

 

Gözlerini kapamış, uzanmış kasette çalan şarkıyı dinliyordu. Mahkemeden sonra cezaevine getirmişlerdi. Bir gün olmuştu buraya geleli. Yaşlı, Genç birçok kadın vardı burada. Hepsinin derdi de suçu da içler acısıydı. Kimi halinden memnun yaşıyordu. Kimisi de isyan etmiş Allah'a emanet yaşıyordu. Arjin'in ise hiçbir şey umurunda değildi.

 

Kendi hayatının içinde kendini mahkum etmişti. Katil olmuş, hayatını dört duvar arasına sıkıştırmıştı. Gerçi bunun bir önemi yoktu onun için. O 5 yaşından beri mapus hayatı yaşıyordu. Ha dışarı da yaşamış ha dört duvar arasında...

 

Geldiği ilk an herkes 'Allah kurtarsın' demişti. Umursamamış, hiçbir tepki vermemişti. Kadınlardan biri yatacağı yeri göstermişti. Yatağına geçip bir daha kalkmamıştı. Sabah kahvaltıya da çağırmışlardı. Cevap vermemiş, arkasını dönmüştü. Ruhsuz olmak, hayatla tam anlamıyla bağını kesmek ne kadar acı bir şeydi?

 

Orta boylu, hafif tombul sarışın, kırklı yaşlarda bir kadın yanına gelip yan taraftaki ranzanın alt kısmına oturdu.

 

"Geldiğinden beri bir şey yiyip içmedin. Hasta olursun maazallah" Gözlerini açmadan omuz silkti, Arjin.

 

"Ne zamana kadar böyle yapacaksın?" Bu soru karşısında da ofladı. Ama karşısındaki kadın hemen pes edecek gibi durmuyordu.

 

"Büyüklerimiz derdini söylemeyen derman bulamaz demiş kızım. Anlat hele derdini, derman bulamasak da rahatlarsın en azından anlatınca" Arjin gözlerini açtı, yattığı yerden doğrulup cevap verdi.

 

"Konuşmak istemiyorum." Net ve sert bir cevap olmuştu. Kadını dinlemeden yerinden kalktı. Lavaboya gideceği sırada bu seferde fazla uzun olmayan, biraz iri yarı bir kadın önünü kesti.

 

"Oo Günaydın, ağa kızı" Elinde de tespih vardı kadının. Arjin diğer tarafa geçeceği sıra yine önüne geçti.

 

"Ne o? Dilin mi yok senin?"

 

"Çekil önümden"

 

"Çekilmezsem ne oluur?" Herkes pür dikkat onları izliyordu.

 

"Seninle uğraşamam, çekil"

 

"Beni de mi vurursun yoksa?" O an Arjin bakışlarını karşısındaki kadına dikti. O bakışların ne demek istediğini anlamak zordu.

 

"Ne diyorsun sen?" Kadın tüm koğuşta gözlerini gezdirdi,

 

"Hanımlar" cümlesinin devamını getirirken de bakışlarını Arjin'e sabitledi, "Bu karşımdaki kız kocasını vurduğu için buraya düşmüş. Merak ediyordunuz ya hani"

 

Arjin gözlerini yumdu, dişlerini sıktı. Sıktığı dişlerinin arasından,

 

"Çekil önümden" sesleri duyuldu az da olsa.

 

"Ve işin tuhaf tarafı şu ki ; evleniyor, evlendiği gün de kocasını vuruyor. Çok tuhaf değil mi sizce de?" Koğuşun her bir yanından fısıldaşmalar gelmeye başladı.

 

"Kız derdin neydi de adamı evlendiğin gün vurdun? Yoksam gerdekte canını sıkacak bir şey mi yaptı?" Son cümlesini gülerek söylemişti. Ardından koğuşta kahkaha sesleri yükseldi. Kadının şivesi de Adanalı'lara benziyordu. Arjin yumduğu gözlerini açtı. Keskin bakışlarını kadına dikti. Tane tane ve herkesin duyabileceği şekilde konuştu.

 

" Eğer, seni de onun yanına göndermemi istemiyorsan çekil önümden ve bir daha benim hakkımda saçma sapan bir şekilde konuşma!"

 

"Allah Allah" Kadın ağzını yayarak konuşmuştu. Bu da Arjin'in sabrını taşıran son damla oldu. Elini kaldırıp sert bir tokat attı. Tüm koğuş bu durum karşısında şok olmuştu. Ellerini ağzına götürenler de olmuştu, şaşkınlıktan. Ölüm sessizliği oldu birden.

 

"Bu tokatın hesabı ağır olacak" Kendi ranzasına doğru gitti tokadı yiyen kadın.

 

Arjin de lavaboya gitti. Bir bu gerizekalı eksikti diyordu içinden. Onca şeyin içinde bir de bunla uğraşacaktı. Lavaboda işi bitince tekrar yatağına geçti. Yatağına uzandığı sırada koğuşun kapısı açıldı. Sert bakışlı gardiyan seslendi,

 

"Arjin Kozan, ziyaretçin var!" Ona o pisliklerin soyismiyle hitap edilmesinden nefret ediyordu. Sinirle yerinden kalktı. Gardiyanla birlikte koğuştan çıktılar.

 

Görüş odasına geldiklerinde gardiyan kapıyı açtı,

 

"Gir" dedi. Gardiyanın yüzüne bile bakmadan içeri girdi. Girer girmez de odanın köşesinde derin düşüncelere dalmış Azat Abisini gördü. Azat kardeşini görünce yanına doğru yaklaştı.

 

"Canımın içi" Sarılacağı sırada Arjin geri geri gitti.

 

"Yaklaşma bana" Azat bu durum karşısında şaşırmamıştı. Kardeşi hâlâ ona kızgındı.

 

Arjin, abisinin yüzüne bakmadan sandalyeye oturdu. Azat da onun karşısındaki sandalyeye oturdu.

 

"İyi misin, kardeşim?"

 

"Bana bu soruyu ne hakla sorabiliyorsun?" Bu sefer konuşurken abisinin gözlerinin içine bakmıştı.

 

"Arjin-"

 

"Ne Arjin ya? Sen hâlâ utanmadan nasıl karşıma çıkabiliyorsun?"

 

"Ben senin abinim"

 

"Abim olduğun yeni mi aklına geldi?"

 

"Kurban olayım bana böyle davranma"

 

"Söyle o zaman, beni düşmanlarına zorla gelin eden abime nasıl davranayım?" Azat derin bir of çekti.

 

"Seni ben zorla evlendirmedim" Arjin istemsizce güldü.

 

"Dalga mı geçiyorsun?"

 

"Töre gereği evlendin, Arjin. Ben de istemezdim böyle olmasını!"

 

"Madem töre gereğiydi, niye karşı gelmedin?"

 

"Buralarda töreye karşı gelindiğini gördün mü sen?"

 

"Tabi ölüm daha korkunç geldi. Kardeşinin hayatını mahvetmekse daha cazip"

 

"Arjin, yeter!" Azat artık tahammül edemiyordu kardeşinin bu tavırlarına. Kardeşinin cevap vermesine fırsat vermeden konuşmaya devam etti. Aynı zamanda ses tonu biraz yüksek çıkıyordu.

 

"Bak, artık bana bu şekilde davranmaktan vazgeç. Sen benim kıymetlimsin. Ben senin asla bu hallere düşmeni istemezdim. Aşiret büyükleri ne derse, töre ne derse uymaktan başka çaremiz yok bizim! Eğer verdikleri karara karşı çıksaydık bizden biri ölecekti. Lan ölmek umrumda değil benim. Anamın, senin hepinizin acı çekmesinden korkuyorum. Karşı çıksaydık bile büyükler zaten kararı vermişti. Dinlemeyeceklerdi bizi! "

 

Azat söylediklerinde haklıydı. Karşı çıksaydı bile töre, büyükler onu dinler miydi? Dinlemezdi. Bu topraklarda töre ne derse o olurdu. Töre insanların fikirlerini, gözyaşlarını, direnişlerini dinlemezdi.

 

Arjin abisinin söyledikleri karşısında afallamıştı. Sandalyeye yavaşça oturdu. Ne diyeceğini nasıl bir cevap vereceğini bilemedi. Bir yandan hak veriyordu, bir yandan bu süreçte ona karşı davranışı attığı tokat... Bunları da unutamazdı. Azat da kardeşinin karşısındaki sandalyeye oturdu. Bakışlarını kardeşine sabitledi. Ne diyeceğini ne yapacağını merak ediyordu. Arjin kafasını yavaşça kaldırıp abisine baktı.

 

"Tamam ama bana olan davranışların? Attığın tokat?"

 

"Biliyorum o davranışım, tokat atmam çok yanlıştı. Böyle bir kararın çıkması dengemi sarstı. Ne yapacağıma şaşırmıştım. İşlerin daha da zorlaşmasını istemiyordum. Ama ne olursa olsun sana tokat atmamalıydım. Ellerim kırılsaydı da-"

 

"Şşş öyle deme" Arjin'in yüreği yine de dayanamıyordu.

 

"Kaç gündür uyuyamıyorum, aklımdan çıkmıyorsun. Bu halde olman, bana böyle davranman zoruma gidiyor"

 

Ya Arjin ne yapsın? Tek sorunu abisiyle arasındaki sorun değildi ki.

 

"Sabah Devran'la da konuştuk, düzeldi aramız. Konağa tekrar döndü"

 

"İyi yapmışsınız"

 

"Ya sen?"

 

"Ne ben?"

 

"Bana hâlâ düşmanınmışım gibi mi davranacaksın?"

 

"Hayır" Azat yerinden kalktı. Kardeşinin yanına gitti, yere çöküp sımsıkı sarıldı kardeşine. Arjin tepkisiz kalamadı. O da abisine sarıldı. Dayanamamıştı. Affetmişti abisini.

 

"Her şey için özür dilerim canımın içi. Allah şahidim olsun her şeyi düzelteceğim, çıkaracağım seni buradan."

 

Arjin bir şey söyleyemeden gardiyan girdi içeri.

 

"Görüş saati doldu" Ardından Arjin'i de alıp çıktı, görüş odasından.

 

Azat'ın az da olsa içi rahatlamıştı. Kardeşi affetmişti onu. Bu olanların sorumlusu olarak görmeyecekti onu. O da kardeşinin buradan çıkması için mutlu olması için elinden ne geliyorsa fazlasını yapacaktı. Gerekirse töre kurallarını çiğneyip ölecekti ama kardeşinin hayatının mahvolmasına izin vermeyecekti.

 

***

 

Günlerdir zaten uyuyamıyordu. Şimdi de daldığı uykusundan kabusla uyanmıştı. Kan ter içinde kalmıştı resmen. Rüyasında Fırat'ı görmüştü. O ölmüştü ve ruhu Arjin'in peşinden koşuyordu, intikam için. Arjin'i öldürmeye çalışıyordu.

 

Arjin yatağından kalktı. Derin nefes alarak, mutfağa doğru yürüdü. Mutfağa gelince bir bardak su içti. Az da olsa rahatlamıştı. Uykusu kaçmıştı. Artık imkanı yok, uyuyamazdı. Elini yüzünü yıkamak için lavaboya gitti.

 

Yüzüne soğuk su değdirmek iyi gelmişti. Acaba Fırat ne durumdaydı? Ölmüş müydü? Gerçi ölse haberi hemen gelirdi. Niye düşünüyordu ki onu? Ölmesini isteyen, onu vuran kendisiydi. Sadece net bir haber almak istiyordu.

 

Lavabonun kapısından çıkacağı sırada aniden birisi tuttu kolundan. Kafasını çevirince karşısında bugün tokat attığı kadını gördü.

 

"Ne yapıyorsun sen?"

 

"Ağa kızımızı uyku tutmamış" Arjin kolunu kurtarmaya çalıştı fakat işe yaramadı. Aksine daha sıkı tuttu.

 

"Bırak kolumu!"

 

"Bırakmazsam nolur?"

 

"Seninle uğraşamam bırak!"

 

"Ağa Kızı tavırların burada sökmez, Arjin Hanım!" Ve öyle bir şey yaptı ki. Arjin neye uğradığına şaşırdı. Kadın diğer eliyle arkasından bıçağı çıkarıp Arjin'in karnına sapladı. Arjin'in gözleri fal taşı gibi açıldı.

 

"N-Ne yaptın sen?" Kelimeler ağzından zorla çıkmıştı.

 

"Toros Kaplanı Cemile'ye tokat atmak neymiş gördün işte. Bu da sana ders olsun!" Cemile Arjin'in tuttuğu kolunu sertçe bıraktı. Arjin zaten canının yanmasından dengesini sağlayamıyordu. Yavaşça yere düştü. Cemile arkasına bile bakmadan lavabodan çıkıp gitti.

 

" Ah" Sesi kısık çıkmıştı. Canı çok yanıyordu. Yardım isteyecek dermanı bile kalmamıştı. Elini bıçaklandığı yere değdirdi yavaşça. Sanki bir çeşmeden su akarcasına kanı akıyordu. Yer yavaş yavaş küçük bir kan gölüne dönmeye başlamıştı.

 

Gözlerinin önüne babası geldi. Oyun oynuyorlardı. Evcilikten sıkılmıştı. Saklambaç oynamak istemişti. O saklanmış, babası da ebe olmuştu. Saymaya başlamıştı babası. Nereden bilsin ki ölümünün son saniyelerini saydığını? Daha kızını saklandığı yerden bulamadan. Küçük bir çocuk tarafından vurulmuştu. Hem de kalbinden... O anlar gözlerinin önünden geçiyordu. Sanki tekrar yaşarcasına. Hayatının bittiği, mahvolduğu o an...

 

Bu sefer de Fırat'ın hayalini gördü. Ona, onu vurmaması için yalvarışını duyar gibi oldu. Acımadan, gözünü bile kırpmadan vurmuştu. Bu dava da en az kendisi kadar masum birini vurmuştu. Katil olmuştu. Bu dünyası zaten 5 yaşında bitmiş, cehenneme dönmüştü. Öteki tarafını da kendi elleriyle yakmıştı. Ölüyordu ve yine yanacaktı. Bir insan ancak bu kadar kadersiz, bahtsız olurdu.

 

Gözleri yavaş yavaş kapandı. Hayata gözlerini yumdu. Böyleydi hayat. Hepimiz bu şekilde gidecektik. Ama en acısı hayatı yaşayamadan bir şeylerin tadını çıkaramadan hayata veda etmekti...

Loading...
0%