Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm Ev Değil Yuva

@araftaacangunes

Bölüm Şarkısı: Sezen Aksu - Lütfen Görmeyeyim Seni (İkili Delilik)

 

***

 

Mart, 1997 - ŞANLIURFA

 

Soğuk bir Mart sabahı, henüz sabah ayazı kalkıp toprağın güneşin ilk ışınlarından nasibini almadığı saatlerde Kozcu konağının kapısı tıklandı. Babasının elini tutmuş, gürgenden yapılmış kahverengi çift kapaklı konak kapısının önünde dikiliyordu küçük kız.

 

"Niye buyaya geldik baba? Buyası kimin evi?" Çoğu kelimeyi hatta deyimleri dahi öğrenmiş olmasına rağmen tek söyleyemediği harfti "r". Ama farkında da değildi ya hani. Fark etse düzeltmek için çabalardı kuşkusuz. Öyle de azimliydi küçücük yaşına rağmen.

 

Ali, yanında durup dizine kadar gelen kızına baktı. Yine her şeyi soracaktı, öğrenmeye çalışacaktı. Son kez kucağına alıp sarıldı, öptü Esma'sının emanetini.

 

"Burası yeni evin. Artık burada kalacaksın kızım. Halan ve enişten burada yaşıyor." dedi kızının gözlerine bakarak.

 

"Saye halam mı baba? Peki sen, yeni annem, siz olmayacak mısınız?" büyük ela gözleri dolu dolu olmuş, babasının eline sarılan eli daha da sıkılaşmıştı.

 

"Biz kendi evimizde kalacağız, sen de burada. Uslu bir kız ol tamam mı? Halanı üzme." diyerek elini çekmeye çalıştı Ali.

 

"Hayıy, istemiyoyum! Ben de seninle gelicem. Sevmiyoyum buyayı. Eve götüy beni."Küçük parmaklarıyla sıktı babasının elini. Babasını daha sıkı tutarsa belki onu bırakamazdı. Gözlerinden artık yaşlar akmaya başlamış, yanaklarını sırılsıklam etmişti.

 

"Yeter! İstemiyorum seni! Anlasana çocuk bıktım senden! Sus artık konuşma."

 

Çaldığı kapının açılmasını beklemedi Ali. Arabasına binip hızla uzaklaştı konağın kapısından. Arkasında arabanın bıraktığı tozdan dumanın arasında gözü yaşlı küçük bir kız bıraktı, kapalı kapının önünde.

 

Haziran, 2017

 

Cihan, bir süredir konak kapısının önünde duran ablasının omzuna yavaşça dokundu. Senem birden gelen temasla irkildi.

 

"Abla iyi misin? rengin soldu."

 

"İyi.. İyiyim. Yolculuktan olmalı."

 

İyi miydi Senem? Yolculuktan olsaydı keşke. Birkaç güne atlatırdı öyle olsa. Ama değildi işte. Yıllardır geçmiyordu. Bu eve ilk girişini asla unutamıyordu. Babasının ona bağırışını... O kadar ağlamasına rağmen kapı bile açılmadan çekip gidişini... Onu orada bir başına bırakışını... O gün yaşadığı her ne varsa yanında taşıyordu işte. Lisede okuduğu Alman yazarın sözleri aklının bir köşesinden süzüldü o an. "Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor." derken ne de haklıydı yazar. İnsan ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın kaçamıyordu bazı şeylerden. Onları da yanında taşıyordu. Yeri geldiğinde çıkartmak üzere saklıyordu zihninin bir köşesinde.

 

"Hanımım, hoş gelmişsen."

 

Evin kahyasını görünce düşüncelerinden sıyrılıp gülümsedi Senem. Yıllardır bu evdeydi Rıdvan abisinin sağ kolu.

 

"Mahmut abi. Sağol. Hoş buldum."

 

Konağın kapısı yavaşça açıldı. İlk görünen Sare hanım oldu.

 

"Yavrum... Kızım gel halana. Bi sarılayım. Rüya olmadığını anlayayım. Gel canım."

 

Sare hanım kollarını açmış kızının gelip ona sarılmasını bekliyordu. Senem ilk adımını atıp içeri girdi. Yavaş adımlarla avludaki halasına yaklaştı. Bu esnada gözleri etrafını tarıyordu. Herkes buradaydı. Neredeyse herkes. Halasına yaklaşıp sarıldı.

 

"Halam, buradayım. Rüya değil. Bak benim Senem."

 

Sare hanım kızına sıkıca sarılmıştı, varlığını kollarının arasında, kokusunu burnunda hissettiği an gözyaşlarını daha fazla tutamadı. Hasreti, özlemi buradaydı, kollarında...

 

"Gelin az bir rahat ver de biz de hasret giderelim. Kaçmıyor ya, burada kızım."

 

Senem bu yaşlı kurdu nasıl sevmesindi. Sare hanımdan ayrılıp Feyruz Ana'yı aradı gözleri.

 

"Kara kızım... Çok özledim ben seni. Gel de bir sarılıp koklayayım."

 

"Ben de seni özledim sultanım. Hem de nasıl..." demesiyle Feyruz Ana bastonuyla Senem'in kalçasına vurdu.

 

" Hadi oradan özlemişmiş... Özlesen gelirdin. Bu iş olmasa yine gelmezdin hayırsız."

 

Senem ancak Feyruz Ana'dan beklenebilecek bu harekete gülerken Nazlı'yı gördü. Ona doğru yöneldi ve sarıldı. Ama Nazlı hiç tepki vermeden öylece durdu. Sonra geri çekilip "Hoşgeldin evine!" dedi. Evine kısmına öyle bir vurgu yapmıştı ki Senem bunun altındaki öfkeyi anlayabiliyordu.

 

Sare hanım köşede duran gelini Meran'ı göstererek Senem'e seslendi.

 

" Kızım, bak bu da Meran. Rıdvan'ın karısı."

 

Meran da gelip Senem'e sarıldı. Sanki ilk kez tanıştığı biriyle değil de öz kardeşine sarılır gibi içtendi bu kucaklama.

 

"Hoş geldin Senem."

 

"Hoş bulduk yenge."

 

"Tanışma ve hasret gidermeniz bittiyse salona gelin artık."

 

Terastan seslenen Rıdvan'ın sesini duymasıyla iliklerine kadar titredi Senem. Bugünü sorunsuz atlatmak istiyordu. Herkes birer birer merdivenlere yönelirken Senem hala etrafına bakınıyordu.

Sare hanım, Senem'in gözlerinin kimi aradığını iyi biliyordu.

 

"Burada değil. Yarın sabah gelecek."

 

Senem halasına bakıp "Anlamadım. Kim gelecek hala?"

 

"Herkesi kandırabilirsin ama ben kanmam kızım. Hadi yukarı çıkalım."

 

Salonun kapısından içeri girdiğinde koltukta oturup dışarıya bakan Rıdvan'a yaklaştı Senem. Fakat Rıdvan elini kaldırıp onu durdurdu.

 

"Hoş geldin bacım. Sonunda gelebildin. İstemeden de olsa geldin."

 

"Hoş bulduk abi."

 

Rıdvan karşısında dimdik ayakta duran kıza baktı. Korkuyordu, adı gibi biliyordu Rıdvan bunu. Ama yine de geri adım atmadan gözlerinin içine bakıyordu.

 

"Eşyaların nerede? Tek bir çantayla gelmedin değil mi?"

 

"İşte başlıyoruz." dedi Senem içinden. Herkes susmuş onları dinliyordu.

 

"Eşyalarım dün gönderildi. Oteldeler. Ben de akşam otele ge-"

 

"Otel ne demek kızım? Buraya kadar gelip otelde mi kalacaksın kendi evin dururken;? Millet ne der?" diye atıldı Feyruz Ana.

 

"Nenem ben buraya çalışmaya geldim. Bir sürü evrak, eşya... Otelde daha iyi olur diye düşündüm. Hem sizi de rahatsız etmemiş olurum."

 

"Düşünme Senem! Eşyalarını buraya aldırırız. Annem odanı hazırladı. Burada kalacaksın."

 

"Abi bak, ben otele gideyim. Bu hepimiz için daha iyi olur hem-"

 

Rıdvan iyiden iyiye geriliyordu. İyi bilirdi bu kızın inadını ama bu inadı kırması gerekiyordu. Bir kere daha bırakırsa tutamazdı onu. Bu geliş son şansıydı.

 

"Gidecek misin yani? Ama ben kalırsın diye düşündüm. Odanı açtım. Sevdiğin yemekleri yaptım." Bu kez Sare hanım sormuştu benzer şekilde.

 

"Anne ısrar etmeyin. Kalmak istemiyor. Ben söylemiştim size, hem bence de rahat bırakalım."

 

"Sen karışma Nazlı!"

 

Rıdvan'ın sesiyle odaya sessizlik hakim oldu. Senem odadaki herkese sırasıyla baktı. Halası ve nenesi üzgündü, Rıdvan'sa hala kızgın. Nazlı'nın bir yanı gitsin isterken bir yanı kalsın istiyordu. İyi bilirdi Nazlı'yı Senem. Sadece kırgındı o. Cihan'ın arabada söylediklerini hatırladı. "Seni affetmeleri için zaman tanı." demişti. Hatalıydı. Bunu kabul ediyordu ama burada nasıl kalacaktı. Şimdi evde değildi ama eninde sonunda o da gelecekti. Ne yapacaktı, nasıl davranacaktı? Aynı evin içinde iki yabancı mı olacaklardı?

 

"Otel şantiyeye daha yakın. Orada kalmam daha iyi olur. Sık sık gelirim olmaz mı hala?"

 

"Senem. Eğer ben senin abinsem sözümü çiğneme. Burada kal. Eğer ki giderim diyorsan bir daha dönme!"

 

Senem gözlerini kapatıp derince bir nefes aldı. Yine kapana kısılmıştı. Rıdvan dediğini yapar bir daha adını dahi yasaklardı bu evde.

 

"Oğlum o nasıl laf? Ne demek gelme! Burası onun da evi."

 

"Ben de aksini söylemiyorum Ana! Burası onun da evi ve evi dururken otelde kalamaz."

 

"Her gün şantiyeye gitmem gerekecek. Araba kullanamadığımı biliyorsun abi. Zor olur."

 

Rıdvan belli belirsiz gülümsedi ve bunu tek fark eden Meran'dı.

 

"Cihan var. Ben varım. Siyabend var. Gerekirse her gün götürüp getiririz seni."

 

"Toplantılara katılmam gerekecek. Yurt dışından misafirlerim olacak. İş yemeklerine katılmam gerekecek."

 

"Sorun değil. İstediğin yere gidersin. Gerekirse konakta ağırlarız."

 

"Projelerim var, üzerinde çalıştığım taslaklar var. Çizim yapmam gerekecek."

 

"Çalışma odasını kullanırsın.

 

Senem sunduğu bahanelerin arkasına saklanmaya çalışırken iyice battığını hissediyordu. Neredeyse tepine tepine ağlayacaktı.

 

"Başka bahanen kalmadığına göre burada kalacaksın demektir."

 

Derin bir nefes alıp verdi Senem. Elleri terlemişti.

 

"Çok inatçısın Rıdvan Kozcu."

 

"En az senin kadar Senem Çağlayan. Şimdi gel sarılayım bacıma."

 

Hararetli geçen konuşmanın ardından Rıdvan telefonu çalınca şirkete gitmesi gerektiğini söyleyip Cihan'la beraber çıktı. Senem evin hanımlarıyla salonda kalmış, bir yandan hasret giderirken bir yandan soruları yanıtlıyordu.

 

"Şimdi bu ne işi kızım? Ne yapacaksın sen burada?"

 

"Otel yapacağız Feyruz sultan. Buranın doğallığını bozmadan bir otel yapacağız. Bu işin gelirleriyle de yetimhaneleri onaracağız. Bakımını yapıp, geliştirmeye çalışacağız."

 

"Neden sen yapıyorsun? Yani neden kabul ettin bu işi?" Nazlı bu kadar yıldan sonra neden geri döndüğünü sormak istemişti, üstü kapalı da olsa.

 

"Söz verdim. Yarıda bırakamazdım Nazlı."

 

"Vay! Demek söz verdin. Verdiğin her sözü tutuyor musun yani?"

 

"Tutmaya çalışıyorum diyelim."

 

"Bana verdiğin sözü neden tutmadın peki? Neden geleceğim dedin?"

 

"Nazlı, kızgınsın bana biliyorum. Anlıyorum da seni. Ama bilmediğin şeyler var."

 

"Anlat o zaman da bileyim. Niye gittin, neden yalan söyledin? Yanında olacağım diye bana da söz vermiştin ama tutmadın."

 

"Nazlı, yapma. Yeter kızım." Sare hanımın sözleri Nazlı'nın kırgın kalbini yatıştırmaya yeterli olmadı.

 

"Bence de yeter anne! Siz böyle devam edin ama alıştırma kendini. Bir bakmışsın sabah gidivermiş." Nazlı kapıyı vurup salondan çıktı.

 

"Senem, sen yorgunsundur. Yemeğe kadar dinlen istersen." Bu teklif Meran'dan gelmişti.

 

"Hah, iyi dedin Meran'ım. Sen odaya kadar Senem kızıma eşlik et yavrum."

 

"Olur ana."

 

Senem ve Meran odadan çıkınca Sare hanım ve Feyruz Ana baş başa kaldılar. Feyruz Ana, sabahtan beri aklına takılanları gelinine sordu.

 

"Neden gitti Siyabend? Nereden çıktı bu iş birden bire?"

 

"Bilmem ki ana. İşim var dedi gitti."

 

"Sare kızım, hatırlar mısın bilmem. Senem bu eve geldiğinde "Bu kız bu evin kaderi" demiştim. Sen o vakitler ne dediğimi anlamadın lakin yine söylerim, ne bu kızın gelişi ne de Siyabend'in gidişi durduk yere değil. Altından bir şeyler çıkacak. Demişti dersin."

 

Sare hanım kaynanasına baktı kuşkuyla. Yoksa biliyor muydu? Anlamış mıydı?

 

Meran Senem'le birlikte üçüncü kata çıkmış, odaya doğru ilerliyordu.

 

"Uzun zaman olmuş gelmeyeli. Ama her şey bıraktığın gibi, değil mi? Pek bir şey değişmez burada."

 

"Ben bıraktığım gibi olmadıktan sonra, çok da önemli değil neyin değişip değişmediği Meran. Kusura bakmazsan ben biraz dinlensem, olur mu?"

 

"Ne kusuru... Dinlen tabii. Yemek zamanı çağırırım seni."

 

"Tamam sağol."

 

Odaya girip kapıyı kapattı. Her şey yerli yerindeydi. Hatta yarım bıraktığı kitap bile başucunda duruyordu. Halası telefonda anlatırdı hep. "Odanı kitledim. Kimseyi sokmuyorum içeri. Bıraktığın gibi her şey. Sen kokuyor sanki hala..." Yavaşça oturdu yatağına ve sırt üstü uzanıp yıllar önce ezberlediği tavandaki izlere dikti gözlerini. Çıkıntılar, kesme taşların birbirine geçtiği yerler, taşların üzerindeki oyuklar. Hiçbir şey değişmemişti. Her canı sıkıldığında olduğu gibi kendi sesini duyabileceği kadar sesli, başkalarına göre ise fısıltı olabilecek kadar alçak sesle konuştu. "Ne yapacağım ben? Gitsem gidemiyorum, kalsam kalamıyorum. Bu işi yarım bırakamam, ama burada da yapamam... Ne yapacağım ben? Allah'ım yardım et bana!" Birden telefonu geldi aklına. "Hay Allah!" dedi kendi kendine, bu kez daha yüksek bir sesle. Uçaktan inince açmayı unutmuştu. Hemen açıp şifreyi girdi. Art arda gelen bildirimlerin sesiyle irkildi. Çağrı yedi defa aramış, ulaşamayınca iki de mesaj atmıştı.İlk mesajda sağ salim ulaşıp ulaşmadığını sormuştu. İkinci mesaja ise bir fotoğraf eklemişti. Altında da "Haydut yeni evini sevdi." yazıyordu. Fotoğrafı açtığında Beşiktaş armalı bir kulübenin önündeki pufa uzanmış Haydut mama kabına doldurulmuş sütü içiyordu. Çağrı gerçekten kulübe almıştı Haydut'a... Hem de Beşiktaş armalı. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı istemsizce. Telefonunu açmayı unuttuğunu ve onu sonra arayacağını bildiren bir mesaj yazıp gönderdi. Bir duş alıp yemeğe kadar dinlenmeye ihtiyacı vardı. Zor bir günün büyük kısmını atlatmıştı.

 

Siyabend ise geldiği çiftlikte oturmuş, bundan sonra ne olacağını düşünüyordu. Senem'in ilk tepkisi nasıl olacaktı? Birbirlerine nasıl davranacaklardı? Sabah eve geçmek zorundaydı, daha fazla kaçamazdı. Abisinin onu çiftliğe göndermiş olması o an için iyi bir fikir gibi görünmüştü. Fakat koca çiftlikte düşünürken de, konakta olacağı kadar geriliyordu. Kaçmak fayda etmeyecekti.

 

Kapının tıklanmasıyla uyanıp etrafına bakındı uzun zaman olmuştu bu odada bu yatakta uyanmayalı.

 

"Senem, benim Meran. Sofra yarım saate hazır olur. Seni uyandırmak için geldim."

 

Gülümsedi istemsiz olarak Senem. Kendi evindeyken unuturdu çoğu zaman akşamları yemek yemeyi. Ama aile olunca geliyordu uyandırmaya birileri...

 

"Kalktım Meran. İniyorum hemen aşağıya."

 

Kalkıp elini yüzünü yıkadı. Uzun zamandır görüşemediği, en yakın arkadaşına olanlardan bahsetmek istiyordu. Buseyi aradı ama meşguldü. Müsait olduğunda döneceğini düşünüp odadan çıktı. Akşam yemekleri hala terasta yeniyordu. Bir alt kattaki terasa geldiğinde herkes masada onu bekliyordu.

 

"Özür dilerim. Beklettim galiba."

 

Feyruz Ana elini uzatıp yanındaki sandalyeyi göstererek "Ne özrü kuzum, gel yanıma otur bakalım. Halan senin için mutfağa girip neler yaptı."

 

Senem hemen yerine oturdu. Rıdvan'ın "Afiyet olsun." demesiyle herkes çorbasından içmeye başladı. Soğuk ve yöresel bir çorba olan lebeniyi Senem çok severdi. Yapmayı da bilmesine rağmen halasının yaptığına hiç benzetemezdi ne kadar denerse denesin. Yine halasının elinden bu çorbayı içebileceği aklının ucundan geçmezdi. Masada yok yoktu. İçli köfteler, kuru dolmalar, börekler, kebaplar, yağda kızartılmış isotlar, patlıcanlar... Gören düğün sofrası sanabilirdi. Belli ki bayağı uğraşmışlardı. Halasının bunları hazırlamak için tüm gün etrafta dolandığını düşündü Senem.

 

"Abla varya, sen iyi ki geldin ha! Sayende biz de nasiplendik şu sofradan." dedi Cihan dolu olan tabağını daha da doldurarak.

 

"Bre deyyus! Sanki hep aç kalıyor... Bak hele şunun dediği lafa. Sare senin bu oğlun kime çekti bilmem."

 

Feyruz Ana'nın sandalyesinin kenarındaki bastonu karşı çaprazındaki Cihan'a doğru sallamasıyla hepsi birden gülmeye başladı.

 

"Kime çekecek ana, abisi Rıdvana çekmiştir. Sen bir de onun tabağına bak."

 

Meran'ın sözleriyle yemeğine odaklanmış başını kaldıran Rıdvan karısına bakıp "Demek bana çekmiş ha! Meran'ım, keşke sen de azıcık bize çekseydin. Sıskalıktan öleceksin."

 

Bu defa Meran hariç masadaki herkes birlikte gülüştü. Aile olmak aynı şeye gülüp, aynı şeye ağlamaktı. Ama ne yazık ki Senem hep yalnızdı. Bu yalnızlık kimin suçuydu peki... Sadece bir kişiyi suçlamak yanlış olurdu, kendisi de hatalıydı. "Sebebini sende aradım, ayrılığın suçu kendimde." Hep başkalarını suçlamıştı şimdiye kadar. Ancak suçlamak asla yükünü azaltmamış, ona daha da büyük bir yük olmuştu. Yalnızlık... Haklıydı belki de şair, aşkta da savaşta da tek taraf değildi kazanan ya da kaybeden.

Nazlı'nın sesiyle bugünlerde sık sık daldığı düşünce aleminden sıyrıldı Senem.

 

"Abim neden yok? Ne işi varmış ki? Yemeğe gelmemezlik etmezdi hiç."

 

"Sabah gelecek. Çok mu özledin abini? Buradayken çıldırtıyorsun halbuki."

 

"Offf! Anne ya... Ne desem batıyor size de yani."

 

"Genelde gereksiz şeyler diyorsun çünkü Nazlı."

 

"Aman! Cihan ağa konuştu. Atlamasan olmazdı zaten."

 

"Karnınız doyduysa kalkın. Yok eğer yiyecekseniz susun."

 

Rıdvan'ın uyarısıyla Nazlı ve Cihan susup önüne döndü. Rıdvan konakta daima otorite sahibiydi. Senem ve Siyabend de sürekli atışırlar, Rıdvan kızıp uyardığında da kedi gibi olurlardı. "Sahi, en mutlu zamanlarımızdı." diye düşündü Senem. Çocukken mutluluğu yakalamak daha kolaydı.

 

Yemekten sonra salona geçen aile, sohbet eşliğinde kahvelerini içerken Senem biraz oturduktan sonra kalkıp dinlenmek için izin istedi.

 

"Sen dinlen bacım. Sabah gider eşyalarını alırız."

 

"Tamam abi. Herkese iyi geceler."

 

"İyi geceler kızım. Bir şey istersen Havva'ya seslen."

 

"Tamam hala. Allah rahatlık versin."

 

Senem üçüncü kata çıkıp, bu katın nehri gören küçük balkonundaki sedire oturdu. Terastan da nehir muazzam bir görüntüye sahipti fakat Senem çocukluğundan beri terasa göre daha ıssız olan bu balkondan nehri izlemeyi daha çok severdi. Yıldızlar buradan daha parlak ve ışıl ışıl görünürdü. Mersin'deki evinin cam duvarından da yıldızları izlediği çok olmuştu lakin şehir ışıklarından mıdır bilinmez daha az parlardı yıldızlar. Düşüncelere dalmışken telefonu cebinde titremeye başladı. Arayan arkadaşı Buse'ydi.

 

"Oooo! Kaçak... Sen beni arar mıydın ya? Görünce şok oldum." Bunları söylerken arkadaşının yüzünde kocaman bir gülümseme olduğunu biliyordu Senem.

 

"Aradım ama ulaşamadım. Yine nereden atlayıp zıplıyordun acaba..."

 

"Ah, keşke dediğin gibi olsaydı Senem'im... Akşama bir konferansa hazırlanıyorum. Neredeyse makale kusacağım artık! Bir ton makale okudum."

 

"Yorucu olmalı senin için."

 

"Sorma hem de nasıl! Eeee, sen beni bırak, sen neler yapıyorsun? Mersin'i çok özledim..."

 

"Mersin'de değilim. Yeni proje için bir süreliğine taşınmak zorunda kaldım."

 

"Muğla'daki otel işi mi yoksa?"

 

"Buse, ben Urfa'dayım kuzum. Otel burada yapılacak."

 

"Neeee!"

 

Senem telefonu kulağından uzaklaştırmak zorunda kaldı. Buse aniden öyle bağırmıştı ki kulaklarını çınlatmıştı sesi.

 

"Ne diye bağıyorsun canım! Sağır mıyım ben?"

 

"Ah, tatlım. Şaşırdım ben sadece. Çok saçma... Muğla neresi urfa neresi yani. Nasıl oldu bu iş?"

 

Senem tüm detaylarıyla başına gelenleri, Urfa'da nasıl karşılandığını, burada konakta kalmak zorunda kalışını anlattı.

 

"İşte böyle Busem. Ailem onlar benim. Yeterince kaçmıştım ama bu iş vesilesiyle kendimi burada buldum."

 

"Anlıyorum tatlım. Peki ya "o", yani demek istediğim kişiyle karşılaşınca ne hissettin?"

 

"Hiçbir şey hissetmedim."

 

"Nasıl ya? Hiç mi?"

 

"Buse'cim bir lafımı kesme de konuşayım... Hissetmedim çünkü burada değildi. İş için gitmiş, sabah gelecekmiş ve nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum."

 

"Senem'im ne hissediyorsun peki? Kızgın mısın ona? Ya da kırgın? Hangisi?"

 

"Şu an, o benim için, hayatımdaki en büyük hayal kırıklığı. Başka hiçbir şey değil."

 

"Sadece bu kadar mı yani? Başka bir şey hissetmiyor musun gerçekten?"

 

"Buse, anlamıyorum. Ne duymak istiyorsun? 5 yıl geçti başka ne olabilir ki!"

 

"Tamam, sakin ol. Bir şey demedim. Benim kapatmam lazım canım. Hazırlanmalıyım."

 

"Tamam kuzum. Kendine dikkat et."

 

"Sen de... Öpüyorum çok."

 

Telefonu kapatıp başını sedirin arkasına yasladı Senem. Buse onun en yakın arkadaşı, belki de en yakın dostuydu. Çağrı ve Deniz'le tanışmadan önce Mersin'e ilk geldiği zamanlar aynı evi paylaşmışlardı. Aynı üniversitede biri mimarlık fakültesi bitirirken diğeri de hem psikoloji bölümünü okumuş hem de ingiliz dili ve edebiyatı bölümünde çift anadal yapmıştı. Ardından Senem Dermanlarla tanışmış ve şirkete ortak olmuştu. Buse ise yüksek lisansını yapmak üzere Ankara'ya taşınmıştı. Senem sedirde biraz daha oturmuş, sonra da odasına geçip uyumaya karar vermişti. Yarın yoğun bir gün olacaktı. Önce eşyalarını otelden alacak, sonra da inşaat alanına geçecekti. Bu sadece fiziksel yorgunluktu, bir de yaşayacağı zihinsel yorgunluğu düşününce uyuyup enerji toplaması gerektiğine ikna etti kendini.

 

Siyabend oturduğu koltuktan bir anda ayağa kalktı. Ne olabilirdi ki! Neyi bekliyordu, neyden kaçıyordu? Abisi apar topar çiftliğe yollamış, hayvanların veteriner bakımını bahane etmişti. Hemen anahtarlarını alıp arabasına atladı ve konağa gitmek için yola çıktı. Konağa vardığında saat çoktan gece yarısını geçmişti. Ev halkı uyuyalı nereden baksan iki saat olmuştu. Siyabend odasının olduğu üçüncü kata çıkıp odasına doğru yürüdü. Odasının kapısının hemen önündeydi ama karşısındaki odaya, o çift kapılı odaya doğru baktı uzun uzun. Burada mıydı yani! Şimdiye çoktan uyumuştur kesin diye düşündü. Eli kapının koluna gitti istemsizce. Uyumuş olmalıydı. Hiç kimse, hatta o bile fark etmeden bakıp çıkacaktı. Sessiz olmaya çalışarak odanın kapısını açtı. Oradaydı işte! Yatağında, kendi odasındaydı yıllar sonra. Usulca yaklaştı yatağına. Gece lambasının aydınlattığı kadar baktı yüzüne. Hafifçe tebessüm etti. Dışarıdan bakıldığında bu kadar güçlü ve dik başlı görünen birinin karanlıktan korktuğuna kim inanırdı ki. Hayranlıkla baktı uyurken bile kusurlardan arınmış güzelliğine, yatağında gece boyunca hırçınca dönüp durmaktan karışan saçlarına. Ellerini o kahverengi nehirlere uzatmaktan alamadı kendini. Yavaşça okşadı başının tepesindeki bir tutamı. Bir diğerini yüzünden çekmek üzereydi ki kaşlarının arasında iki çizgi oluştu. Kıpırdanmaya başlayınca o tutamı bırakıp hareketlendi hemen Siyabend ve çıktı odadan. Kendi kapısını kapatıp odasına girdiğinde iki dakikadır tuttuğunu fark etmediği nefesini yavaşça bıraktı. Sabah konuşacaktı onunla. Her şeyi anlatacak, rahat bir nefes alacaktı.

 

Sabah her şeyden habersiz uyandı Senem. Her nasıl uykuya dalması için uzun süre geçmesi gerekiyorsa, uykusunun bölünmesi için de bir o kadar büyük uğraş gerekirdi. Asla hafif bir uykuya sahip olamamıştı. Saat daha yedi bile değildi. Ama o erken uyanmaya alışıktı. Elini yüzünü yıkamış, üstünü değiştirmiş, telefonundan bir kaç maile cevap vermişti. Odasında yapacak bir işi kalmayınca avluya çıkıp mutfakta vakit geçirebileceğini düşündü. Yaşlı kurt çoktan uyanıp mutfaktaki yerini almış olmalıydı. Aklına gelen bu düşünceyle gülümseyerek açtı odasının kapısını. Tam o sırada karşı odanın da kapısı açıldı. Senem'in gülümsemesi yüzünde donmuşken yavaşça küçülerek yok oldu. İkisi de birbirine bakıyordu. Sessizliği Siyabend bozdu.

 

"Güneş"

 

Senem bu ismi bu sesten duymayalı yıllar oluyordu...

 

***

 

Merhaba arkadaşlar!

 

Urfa'ya geldik sonunda. Artık konağa da yerleştik mi her şey rayına oturmaya başlayacak inşallah.

 

Senem'in heyecanlandığı kadar olmadı hiçbir şey. Tüm gün yüzleşmeyi bekledi fakat ondan önce Siyabend gördü Senem'i.

 

Senem kapıyı açtığında karşısında olacağını tahmin etmiyordu. Beklenmedik bir anda gerçekleşti karşılaşmaları.

 

Sizce Senem nasıl tepki verecek Siyabend'e?

 

Gelecek bölümden bir beklentiniz var mı? Bölüm yazıldı fakat sizin fikirlerinizi de merak ediyorum.

 

Sevgiyle kalın,

 

S & S

 

❤️

 

 

 

Loading...
0%