@araftakikelebek
|
🎶 Sezen Aksu - Kırık Vals 🎶 Bazı hikayeler hiçbir zaman gerçekten sona ermez. Hayatın derin bir köşesine yerleşir ve sessizce bekler. Bir an, bir koku, bir melodi ya da bir rüzgarın uğultusu... Hepsi geçmişi yeniden canlandırmaya yeter. İnsan, ne kadar unutmaya çalışsa da bazı anılar ruha kazınır. Zaman geçtikçe silinmezler; aksine daha belirgin hale gelirler, tıpkı bir yaradan geriye kalan ince bir iz gibi. İnsan hayatında öyle anlar vardır ki, ne kadar geçmişte kaldığını düşünseniz de hep bir yankısı olur. O anlar, her şeyin anlamını yitirdiği ya da tam anlam kazandığı anlardır. Bir gülüşte, bir bakışta ya da bir çiçeğin kokusunda saklıdır. Ve ne zaman onlarla yüzleşseniz kalbinizden bir şeyler eksilir ya da belki tam o anda yerine oturur. Ama asla eskisi gibi olmaz. Çünkü hatıralar sadece geçmişi değil, geleceği de şekillendirir. Bazen bir çiçeğin kokusu geçmişi geri çağırır. Bazen rüzgarın savurduğu yapraklar, yıllar önce kalbinizin derinliklerine gömdüğünüz bir duyguyu yeniden su yüzüne çıkarır. İnsan hatırladıkça yaralanır ama aynı zamanda hatırladıkça iyileşir. Çünkü geçmiş, geleceğe uzanan köprüdür. Ve o köprüde yürümek cesaret ister. İşte bu yüzden bazı hatıralar kasımpatılar gibidir. Solmazlar ama hep bir acı taşırlar. Yine bir Kasım ayı gelmiş, beraberinde de soğuğu getirmişti. Rüzgar, şalımı omuzlarıma daha sıkı dolamama neden olacak kadar sert esiyordu. Sokak lambalarının loş ışığında adımlarım ağırlaşırken zihnimde bir düşünce fırtınası esiyordu. Bazı anılar, ne kadar uzaklaşmaya çalışsam da peşimi bırakmıyordu. Bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Yıldızlar görünmüyordu. Şehrin ışıkları onların parıltısını bastırmıştı. Yıldızlar da benim gibi görünmez olmayı mı seçmişti acaba? Ruhum bir yaprak gibi savruluyordu rüzgarda. Evin önüne vardığımda duraksadım. Bir zamanlar sığınağım olan bu ev, şimdi bana yalnızlığımı hatırlatmaktan başka bir işe yaramıyordu. Cebimden anahtarlarımı çıkarırken gözüm köşedeki çiçekçiye takıldı. Sarı, beyaz ve turuncu kasımpatılar... Görür görmez boğazım düğümlendi. Göğsümde tanıdık bir ağırlık hissettim. "Neden kasımpatılar?" diye sordum kendime. O çiçekler, geçmişin kapısını aralamak için bir anahtar gibi karşımda duruyordu. Adımlarım beni farkında olmadan çiçekçiye doğru götürdü. Yaklaştıkça çiçeklerin kokusu burnuma doldu, her nefeste biraz daha geçmişe çekiliyordum. Kasımpatılar, terk edilmişliğimin sessiz tanıkları gibiydi. Miran'ın on yıl önce okul bahçesinde sarf ettiği sözler sanki dün söylenmiş gibi zihnimde yankılandı. "Bunlar senin için." demişti Miran, gökyüzü kadar masmavi olan gözleri parlıyordu. Kalbim adeta bir kelebek misali çırpınırken "Neden kasımpatı?" diye sormuştum. O an, sanki tüm evren durmuştu ve sadece ikimiz vardık. "Çünkü kasımpatılar sonsuzluğu simgeler. Tıpkı bizim sevgimiz gibi." diye cevap vermişti. Bu sözler, kalbime dokunan sihirli bir ok gibiydi. Bir adım geriye çekildim. O anı yeniden yaşar gibi olmuştum; sesini duymuştum, bakışlarını hissetmiştim ama hepsi hayaldi. Kalbime saplanan acıyla çiçekçiye bakmaya devam ettim. Geçmişten kopup gelen bu his beni olduğum yere mıhlamıştı. Kırık bir aynanın parçaları gibi dağılan hayallerim arasında çiçekçi ile göz göze geldim. Çiçekçi beni nazik bir gülümsemeyle karşıladı. "Kasımpatılar bu yıl daha da güzel açtı," dedi. "Size bir demet hazırlayayım mı?" Bir şey söyleyemedim. Yalnızca başımı sallamakla yetindim. Kadın, çiçekleri dikkatlice hazırlarken ellerinin titrediğini fark ettim. Yaşlı elleri, yılların yükünü taşır gibiydi; tıpkı benim gibi. Çiçekleri uzattığında gözlerim doldu ama yine de bir teşekkür fısıldayabildim. Eve girdiğimde kasımpatılar hâlâ ellerimdeydi. Onları mutfak masasının üzerine koydum. Çiçekler sanki bana geçmişin izlerini fısıldıyordu. Masanın kenarına yaslandım, gözlerim çiçeklere kilitlendi. İçimde dalgalanan hislerin ağırlığıyla ne yapacağımı bilemiyordum. Geçmişin yükü hâlâ omuzlarımdaydı. Belki de bu yükle yaşamayı öğrenmem gerekiyordu. Çünkü bazı hikâyeler gerçekten sona ermezdi; hatırlandıkça yeniden yazılırdı. Ve o gece kendime bir söz verdim. Bu kez geçmişin beni ele geçirmesine izin vermeyecektim. Eğer bir hikaye yeniden yazılacaksa bu kez kalemi eline alan ben olacaktım. Tam o sırada pencereden içeri süzülen bir kelebek kasımpatılara kondu. Bir süre orada kaldı, sonra da yavaşça uçup gitti. Bu bir tesadüf müydü, yoksa bir işaret miydi? |
0% |