Yeni Üyelik
9.
Bölüm

⁹'Park Yeri Kavgası

@araftakikelebek

Uraz'ın gözünden;

Güneş ışıklarının odama süzüldüğü ilk dakikadan itibaren ayaktaydım. Sabahın erken saatlerinde yola çıkmıştım. Eymen'in iş yerine uğrayıp kamera kayıtlarını aldıktan sonra Deniz'i arayıp müsait olup olmadığını sormuştum. Şimdiyse kayıtları Deniz ile birlikte incelemek için sabah trafiğinde cebelleşerek Deniz'in evine gitmeye çalışıyordum.

Deniz'in oturduğu sokağa nihayet vardığımda park edecek hiçbir yer olmaması sinirimi bozmuştu. Dolu yerlerin boşalmasını beklemekten başka çarem yoktu. Neden binalara otopark yapmazlardı ki?

Gözüme bir binadan çıkan orta yaşlı bir adam iliştiğinde arabasına doğru ilerlediğini görmemle park yerinden çıkacağını anladım. Yavaşça debriyaja bastım ve vitesi boşa attım. Adam arabasını benim arabamın olduğu yönün tersine doğru sürerek uzaklaştığında vitesi bire taktım ve gaza bastım.

Park yeri bulduğuma şükrederken sokağın başından gelen bir başka arabanın da park yerine ilerlediğini görmemle hızla gaza bastım. Benim gaza bastığımı fark edince o da gaza bastı ama benim hızıma yetişemedi. Park yerini ben kapmıştım.

Şoför sinirle kornaya bastı, ardından arabadan inerek aynı sinirle arabamın camına tıklattı.

Düğmeye basarak camın açılmasını sağladım. "Buyurun, ne istemiştiniz hanımefendi?"

"Ne mi istemiştiniz?" Burnundan sinirle soluyorken ellerini yumruk yapıp arabamın kapısına vurdu. "Oraya ben park edecektim!"

"Hey, hey." diyerek arabadan indim. "Bu arabanın ne kadar pahalı olduğundan haberin var mı senin? O patilerini arabamdan uzak tut yoksa arabaya vereceğin zararı bir yıllık tırnak masrafınla bile ödeyemezsin."

Küstahlıkla söylediğim cümleye karşılık olarak kahkaha attı. Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki çalan telefonu buna engel oldu. Sinirle arabamın tekerine bir tekme geçirip arabasına doğru ilerledi.

"Sen sağır falan mısın? Az önce söylediklerimi duymadın mı?" dediğimde bir anlık duraksadı. Onu baştan aşağı süzerken arkasını dönüp iki saniyeliğine bana baktı ve hiçbir şey söylemeden arabasına bindi.

Dürüst olmak gerekirse fiziği çok güzeldi, sırtına kadar uzanan kahverengi saçları ve beyaz teniyle kusursuz görünüyordu. Eminim yatakta da böyle kusursuzdu.

Deniz'in gözünden;

Uraz'a bugün müsait olduğumu, kamera kayıtlarını incelemek için gelebileceğini söyledikten on beş dakika sonra kız kardeşim İlay aramıştı. Babamla kavga ettiğini ve birkaç günlüğüne evden ayrıldığını söylemişti. Kalacak hiçbir yeri olmadığından bir süre benimle kalacaktı. Uraz'a da ayıp olur diye 'Kardeşim gelecek, bugün gelme.' diyemedim.

Ailemden sadece İlay ile görüşüyordum. Annem ve babam üniversite okumak istediğimi söylediğimde abartılı bir tepki vererek "Saçmalama istersen, üniversiteye giden kızlar orospu oluyor. Kız dediğin anasının dizinin dibinde oturur." demişlerdi.

O gün çok büyük bir kavga etmiştik. Ben de onların istediği gibi yaşamak yerine kendi evime çıkmıştım. Gastronomi bölümünü kazanmıştım, hem çalışarak hem okuyarak bir şekilde üniversiteyi bitirdim. Köşebaşı pastanesinin sahibi Caner abi ile o dönem tanışmıştık. Bana hep destek olmuştu. Paraya ihtiyacım olduğu zaman hiç çekinmeden vermişti. Ona minnettardım.

Zil sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Hızlıca kapıya ilerleyip açtım.

"Abla!"

"İlay!"

Hızla üstüme atlayıp sıkıca sarıldı. Kollarıyla beni boğarken ikimiz de yere düşmüştük. Kahkahalar eşliğinde birbirimizi öpüyor ve ne kadar özlediğimizi söylüyorduk.

"Abla, dur şu kapıyı kapatalım. Tüm apartmana rezil olduk. Hadi kalkalım yerden, hem sana anlatacaklarım var."

İlay yerden kalkıp elimi tutarak benim de yerden kalkmama yardım etti. Valizlerini salona taşırken "Abla başıma ne geldi biliyor musun?" dedi. Meraklı bakışlarımı yüzünde gezdirdim. "Ne geldi?"

Koltuklardan birine kendini attı. "Bir tane hödük arabayı park edeceğim yere geldi lap diye arabasını park etti."

"Bak sen şu denyoya."

Ellerini yumruk yapmıştı, ne kadar sinirlendiği belli oluyordu. "Bir de demez mi senin bir yıllık tırnak masrafın bile bu arabanın masraflarını karşılamaz. Hödük herif!"

Yanına oturup sırtını sıvazlamaya başladım. Bu onu çocukluğundan beri hep sakinleştirirdi. "Tamam güzelim, sakin ol. Geçti, gitti. Ben bize bir kahve yapayım abla-kardeş özlem giderelim, ne dersin?"

"Olur." derken yanağıma bir öpücük kondurmuştu. Yanından kalkıp mutfağa ilerlediğim esnada zil sesi tüm evin içinde yankılandı. Lanet olsun! Uraz'ın geleceği tamamen aklımdan çıkmıştı.

"Ben açayım mı abla?"

İlay yerinden doğrulacakken "Hayır, hayır. Ben bakarım. Bir arkadaşım gelecekti de senin için bir sorun olur mu?" dedim.

Omuzlarını silkti. "Neden sorun olsun ablacığım, burası senin evin."

Gülümseyerek ona göz kırptım ve kapıya doğru ilerleyip açtım. Uraz kafasını hafifçe kapıdan içeri soktuğunda bavulları gördü. "Misafirin mi vardı? Keşke söyleseydin, daha sonra gelirdim." dedi.

"Aaa hayır, o misafir sayılmaz. Kız kardeşim geldi de birkaç günlüğüne bende kalacak."

"Ben en iyisi sizi hiç rahatsız etmeyeyim. Şimdi sizin konuşacaklarınız vardır, daha sonra gelirim."

Geri dönüp gideceği esnada ani bir refleksle kolundan tuttum. Bunu niye yapmıştım bilmiyordum.

"Uraz, lütfen saçmalama. O kadar zahmet edip gelmişsin. Hem seni kardeşimle tanıştırırım."

Bakışları bileğindeki elime kaydığında hızla elimi çektim. "Eh peki madem, o kadar ısrar ettin. Gireyim o halde."

Ben önden salona doğru ilerlerken Uraz da arkamdan beni takip ediyordu.

"İlay, bak seni Uraz ile tanıştırayım. Kendisi çalıştığım pastanenin daimi müşterilerinden olur." derken Uraz da o esnada salonun kapısından içeri girmişti. İkisi de birbirine gözlerini kısıp sinsice bakıyordu. Neler olduğunu anlayamamıştım bile.

"Sen!" dedi ikisi de aynı anda. "Sen osun."

Loading...
0%