Yeni Üyelik
31.
Bölüm

²⁴'Sahil Kenarında

@araftakikelebek

Savaş'ın gözünden;

Sahile yaklaşırken camı aralayıp derin bir nefes aldım. Denizden gelen tuzlu hava burnuma dolduğunda içimde hafif bir rahatlama hissettim. Barış, yan koltukta gözleriyle sahilin kenarını tarıyordu.

"Burada bir yer bulmamız zor gibi. Her yer dolu." dedi homurdanarak.

“Görüyorum Barış. Biraz sabır.” dedim ama içten içe ben de haklı olduğunu biliyordum. Hafta sonuydu ve hava da gayet güzeldi. Haliyle insanlar sahile akın etmişti. Sağlı sollu park edilmiş araçlar arasında dikkatlice ilerlemeye çalışıyordum.

“Bu kadar insanın aynı anda sahile gelmeye karar vermesi ne büyük bir tesadüf değil mi?” diye ekledim alayla.

Barış omuz silkti. “Ne de olsa İstanbul. İnsanların nefes alabileceği nadir yerlerden biri burası. Ama bizim nefes alma şansımız gittikçe azalıyor. O da ne?” dedi aniden işaret ederek. “Şu ileride bir boşluk var gibi!”

Gözlerimi kısıp baktım. Gerçekten de bir ağacın altında tam sahile açılan bir yürüyüş yolunun yanında dar bir park yeri gözüküyordu. “Gördüm. Hadi bakalım, şansımız yaver giderse bizimdir.” dedim ve arabayı dikkatlice o yöne sürdüm.

Yavaşça yanaşırken göz ucuyla Barış’a baktım. Onun da heyecanla park yerine odaklandığını görmek gülümsememe neden oldu. İkimiz de buraya gelmek için ne kadar sabırsızlanıyorduk aslında. "Biraz daha... Tamam, sığar." dedi Barış nefesini tutarak. Direksiyonu dikkatlice kırıp arabayı dar alana yerleştirdim. Nihayet park etmeyi başarmıştık.

Motoru kapatırken Barış derin bir nefes alıp sırtını koltuğa yasladı. “İstanbul’da park yeri bulmak, loto kazanmak gibi bir şey." dedi gülerek.

Kurduğu cümleye kahkaha atarak karşılık verdim. Ardından arabanın anahtarını cebime atıp dışarı çıktım, denizin huzur dolu sesi kulaklarımda yankılanıyordu. O an bütün stres bir anda kayboldu sanki.

Barış da arabadan inip yanıma geldiğinde “Ege gelmiş midir?” diye sordu. Elini gözlerinin önüne siper edip etrafa bakınıyordu.

“Gelmiştir. Onun dakik biri olduğunu bilmez misin?” dedim. Gözlerimle sahili tararken kayalıkların üstünde oturmuş elinde birasıyla denizi seyreden Ege'yi gördüm. “İşte, orada.”

Yanına yaklaştığımızda bakışları bize doğru döndü ve yüzünde tanıdık bir gülümseme belirdi. “Nihayet teşrif ettiler beyefendiler. İstanbul trafiğine mi takıldınız?” diye laf attı.

“Klişe bir bahaneyle gelmeyeceğimizi mi düşündün?” dedim alayla. Barış, Ege’nin yanına oturup omzuna hafifçe vurdu. “Yok, yok. Biz aslında seni bekliyorduk ama burada ultra yakışıklı biri oturmuş, kıskanıp gelmedik.”

Ege kahkahayla güldü. “Espri anlayışın hiç değişmemiş, hâlâ formunu koruyorsun.”

Yanlarına oturdum, derin bir nefes alıp denizi seyre daldım. Gözlerimi kapattım ve dalga seslerini dinlemeye başladım.

Ege aklına gelen şeyle gözlerini kısarak bize baktı. "Kafe'de soracaktım ama abinizin yanında sormak istemedim. Siz Deniz'i nereden tanıyorsunuz?"

Şimdi ayıkla pirincin taşını.

Sustum. Barış'ın cevap vermesini bekledim.

"Abimin doğum gününe ıslak kurabiye yapmıştı." diye cevapladı Barış.

Ege elindeki cips paketini açmaya çalışırken "Arkadaşım diye demiyorum ama çok güzel ıslak kurabiye yapar." dedi. Paketi açmasının ardından kenarından yırtıp, paketi düz kayanın üstüne serdi.

Poşetten 2 tane bira çıkardı ve bize uzattı. "Hatta ona hep derdim ki, o kadar güzel ıslak kurabiye yapıyorsun ki bir gün birileri hayran kalacak." diye ekledi.

Ellerim arasında tuttuğum biradan bir yudum aldım. Aklıma o gün geldi. Deniz'e ilk yazdığım gün.

Bana "Ege sen misin?" diye sormuştu. Şimdi o sorunun cevabını daha net anlıyordum.

Bahsettiği kişi, eski lise arkadaşımdı.

"Sahi, birisi Deniz'e bilinmeyen bir numaradan yazıp kurabiyelerine hayran kaldığını söylemiş." dedi Ege. "Gelip beni sıkıştırdı, 'doğru söyle, anonim sen misin' dedi ama ben değilim."

Göz ucuyla Barış’a baktım. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı, Ege’ye döndü ve sakin bir ses tonuyla konuştu.

“Deniz’in kurabiyelerine hayran kalmak için anonim olmaya gerek yok ki, zaten lezzetli olduğunu cümle alem biliyor.” dedi hafif bir alayla. Sanki bu konuşmayı fazla ciddiye almıyormuş gibiydi.

Ege, birasından bir yudum daha alıp cipslerden birkaç tane ağzına attı. “Yani sonuçta Deniz’i tanıyan birinden geliyor bu mesaj, değil mi? Hani birileri hayran kalmış falan. İlginç değil mi sizce de?” diye ekledi.

Barış omzunu silkti, sanki bu konunun üzerinde durmak istemiyormuş gibiydi. “Deniz, ıslak kurabiye ve anonim bir yana, asıl mesele bu biraların yanında kuruyemiş olmaması. Bu resmen bir trajedi!” dedi esprili bir ses tonuyla.

Ege ve ben aynı anda kahkaha attık. Barış’ın esprili yaklaşımı o anki gerginliği bir nebze de olsa dağıtmıştı.

“Tamam, tamam. Hadi kalk da git kuruyemiş al, yoksa bu sahil keyfimiz eksik kalacak.” dedim gülerek.

Barış ayağa kalktı, cebindeki bozuk paraları tıngırdatıp doğruldu. “Siz devam edin, ben birazdan gelirim.” diyerek uzaklaştı.

Barış’ın gitmesiyle birlikte ortam bir an sessizleşti. Gözlerim denize takıldı, dalgalar ritmik bir şekilde kıyıya vururken içimdeki hafif huzursuzluk yeniden gün yüzüne çıkmıştı. Ege, birasından bir yudum alıp sakin bir şekilde bana baktı.

O an bir karar verdim. İçimde sakladığım sırrı daha fazla taşıyamayacaktım.

“Sana bir şey söyleyeceğim,” dedim yavaşça Ege’ye dönerek. Sesimin hafif titremesine engel olamadım ama kararlılığımı bozmamaya çalıştım. “Ama bu ikimizin arasında kalacak.”

Ege’nin yüzü ciddileşti, bana doğru eğildi. “Tabii ki, söyle.”

Derin bir nefes aldım. “Deniz’e bilinmeyen numaradan yazan kişi... benim.”

Ege şaşkınlıkla kaşlarını hafifçe kaldırdı. Birkaç saniye sessiz kaldı. “Gerçekten mi? Anonim sen misin? Cidden beklemiyordum bunu.”

Kafamı salladım, gülümsemeden. “Evet, ta kendisi. Barış bunu bilmiyor ama sanırım bir şeyler anladığı için bu kadar umursamaz davranıyor. Bilmiyorum, belki de fark etmiştir ama bana hiç belli etmedi.”

Ege, şaşkınlığını atlatmış gibi, omzunu silkti. “Barış zeki bir adam, bir şeyler seziyordur. Ama bu durumu ne kadar uzatmayı düşünüyorsun? Deniz bu işin arkasında senin olduğunu öğrense ne tepki verir?”

Bir anlığına sustum, Ege’nin söylediklerini düşündüm. Bu sırrı daha ne kadar taşıyabileceğim gerçekten belirsizdi. Deniz’in gerçeği öğrenmesi durumunda ne olacağını da bilmiyordum.

“Bilmiyorum,” dedim sonunda, çaresizlikle omuzlarımı silkerken. “Bu iş nereye varacak hiç bilmiyorum. Ama Deniz gerçeği öğrendiğinde büyük ihtimalle çok kızacak.”

Tam dudaklarını aralayıp cevap verecekti ki o sırada Barış, elinde bir torba dolusu kuruyemişle geri döndü. Yüzünde her zamanki gülümsemesi vardı. “Geldim beyler, kuruyemiş krizimizi çözdüm. Hadi bakalım, şu güzel havayı kaçırmayalım.” dedi neşeyle.

Torbayı açıp, içindekileri yere sererken Ege’yle göz göze geldik. İkimiz de konuyu burada kapatmıştık ama Ege’nin bakışları sanki 'Bu iş daha bitmedi.' der gibiydi.

Barış tekrar yanımıza oturduğunda "Savaş, akşam planın var mı? Kuruyemiş almaya gittiğimde abim aradı. Eymen abi akşam bizim için PlayStation planı yapmış." dedi. O sırada Ege araya girip konuştu, sesi biraz şakacı bir tondaydı. “Belki de Savaş’ın bir planı vardır. Kim bilir, belki Deniz'in anonimi bulmayı planlıyordur.” dedi ve göz kırptı.

Barış kaşlarını çatarak anlamaz gözlerle bize baktı. İkimiz de gülümsedik ama Barış’ın anlamadığı o cümle, içimdeki sırra bir kez daha dokundu.

Loading...
0%