Yeni Üyelik
5.
Bölüm

3. Bölüm: Yeni Ev

@araz77

"Rüyalarla uyudum ben bu gece."

------------------------------------------------------------

 

Bazen bazı duvarlar yıkılmalı bazı engeller aşılmalıdır. Bazen hayat öyle bir döner ki hiç durmayacak sanırsın. Seni oradan oraya savurur durur sadece. Bir süre sonra bu dönüş mideni bulandırır artık ''dur yeter artık'' dersin ama o durmaz. Hayatın dönüşüne göre dönersin sen de ama yine olmaz. Belki de bu dönüşün tersine dönmeliyimdir dersin… İşte bazen bazı şeyler olması gerekenin tersi olmalıdır.

 

Evden çıktığım anda tanıdık bir yüzün beni beklediğini gördüm. Bu kişi tabi ki Bige'den başkası değildi. Canım, dostum, en yakınım hatta tek yakınım, kardeşim, ailem… Ailemin hiç göstermediği sevgiyi ben Bige'den gördüm. Her zaman bana sahip çıktı; biyolojik olarak kardeş değildik belki ama kimin umurunda ki, o benim kız kardeşimdi. Biz beraber büyümüştük, her şeyi beraber öğrenmiş, birlikte ağlamış, gülmüştük, beraber mutlu olmuş birlikte üzülmüştük.

 

Annemin beni yine sokağa attı günlerin birinde Bige ile tanışmıştım daha 5 yaşındaydık. Bige beni evlerine davet etmişti o günün akşamında, beni sokakta kalmaktan kurtarmıştı. O günden beri kardeş gibi büyüdük. Aynı okullarda okuduk hep, üniversite sınav sonuçları açıklandıktan sonra da aynı tercihlerde bulunduk ve ikimiz de aynı üniversiteyi, şehir olarak da Ankara'yı kazandık.

 

Arabanın önünde beni bekliyordu. Geceden bahçede çalılıkların içerisine gizlediğim bavulumu alıp yanına doğru ilerledim. Tekerlek seslerini duyunca kafasını hemen elindeki telefonundan kaldırıp bana baktı. Üzerine yazlık beyaz bir gömlek ve altında da kot şort giymişti. Çok sade ama her zamanki gibi büyüleyiciydi. Telefonunu kapatıp arka cebine koydu. Yanına ulaştığımda hiçbir şey demeden öylece sarıldı bana. Biliyordu zaten her şeyi; anlatmam gerekmiyordu o bunu hissediyordu zaten biz sessizce de anlaşıyorduk onunla. Hiç bir şey sormadı sadece sıkı sıkı sarıldı ve ''Artık her şey çok güzel olacak'' dedi. Hiç bir şey demedim cevap vermedim çünkü bu cümleye sonuna kadar inanmak artık kendimi gerçekten mutlu hissetmek istiyordum. Bu altı kelimeye güvenmek istiyordum.

 

Arya yavaş yavaş benden ayrılarak ''Hadi valizini bagaja yerleştirelim de çıkalım yola.'' dediğinde kendimi biraz olsun toparlamaya çalıştım. Dolan gözlerimi sıkıca kapatıp tekrar açtım. Artık gerçekten kendime gelmem gerekiyordu. Toparlanmalıydım.

 

Bige valizimi koymak için arabanın bagajını açtığında içimdeki hüzün yerini anlık bir kahkahaya bıraktı. Araba siyah bir jeepti yani bagajı oldukça genişti ama buna rağmen benim küçücük valizime bile yer kalmamıştı. Bagaj ağzına kadar Bige'nin eşyalarıyla doluydu ve o kadar dağınık yerleştirmişti ki sanki arabanın arkasında kazaklarla tişörtler pantolonlarla şortlar birbirine savaş açmış gibiydi. ''Kızım bu ne hal böyle!?'' diyerek küçük bir kahkaha daha patlattım.

 

''Ya ne bileyim ben sabah uyanamadım geç kaldım diye aceleyle çıktım. Giyeceklerimi de içine atmışım iki saat bir de bunları aradım.'' diyerek üzerinde hala bazı yerleri kırışık olan gömleğini gösterdi ve devam etti ''Seni burada daha fazla bekletmek istemedim. Acele ederken de valizin fermuarı çıktı öylece atıverdim ben de. Ama valla ben koyduğumda böyle değildi. Hem ben senin için acele ettim de şey oldu, sana da iyilik yaramıyor canım'' diyerek cümlelerini peş peşe sıraladı ve yalandan alınmış gibi yaptı. Gülmekten karnım ağrımıştı artık ve beni böyle güldürebilen tek kişi de oydu. Bu güzel bir şeydi aslında ama aynı zamanda da ne kadar yalnız olduğumun göstergesi gibiydi. Bige de olmasa galiba hayatımda hiç gülemeyecektim. Hep ağlayarak ya da öfkelenerek geçecekti hayatım.

 

''Tamam tamam şaka yapıyorum ben de canım sen de alınma hemen ya'' diyerek ben de yalandan alınmasına ortak oldum. Bir yandan gülüyor bir yandan bagajda yer açmaya çalışıyorduk. Sonunda valizi yerleştirip arabaya binmiştik. Araba Bige'nindi. Fatih amca yani babası ona üniversite hediyesi olarak almıştı bu arabayı. Fatih amcanın birden çok fabrikası var, çok köklü bir şirketleri vardı. Dedesinden kalmış tüm bunlar; ama en güzel yanı bu fabrikalarda çikolata üretilmesi. Kilolarca hatta tonlarca çikolata! Düşüncesi bile ağız sulandırıcı cinsten.

 

Otoban yoluna çıkmıştık ki telefonumu arabaya bağlayıp playlistimden rastgele bir şarkı açtım. Telefonumu da rahatsız etme moduna aldım. Ankara'ya gidiyorduk. Ben güzel sanatlar Bige ise hukuk okuyacaktı. Bige zaten çok çalışkan çok zekiydi, kazanamama ihtimali yoktu. Benim ise o dört duvar arasındaki tek renkli kalan umudumdu.

 

Bir yandan şarkı çalmaya devam ediyordu. Bige araba kullandığı için tüm dikkati yoldaydı. Ben ise saçma sapan dalıp gidiyordum sadece; yoldaki kesikli çizgilere, yanımızdan geçen arabalara, hızla geride kalan ağaçlara, bomboş arazilere, ekili tarlalara… Her şeye dalıp gidiyordum öylece. Kendime geldiğimde şarkının sözleriyle yine yola dalıp gittim.

 

Ben gökyüzünü tutamam

Yıldızları çalanlar var

Bu karanlığın sebebi onlar

Sözlerimi tutamam

Hayalleri çalanlar var

Bu vazgeçişimin suçlusu onlar*

 

Bu vazgeçişimin suçlusu onlardı; beni dünyaya getirip anne ve babalığın sadece bundan ibaret olduğunu sananlar.

 

Bir süre sonra uyuya kalmışım. Uyandığımda ise Ankara sınırına çoktan ulaşmıştık. Gözlerimi ovuşturarak yerimde biraz daha doğruldum. ''Uyumuşum. O kadar yolu tek gelmişsin. Beni neden uyandırmadın?''

 

''Çok yorulmuşa benziyordun. Yerinde sızınca ben de uyandırmak istemedim, çok güzel uyuyordun'' diyerek kıkırdadı.

 

''Gece pek uyuyamamıştım çıkıp biraz dolaştım sabaha doğru eve gittim ama yine uyuyamadım onu bekledim gelince de zaten olanlar oldu, tahmin edersin…'' Annemden o diye bahsediyordum artık.

 

''Tamam işte güzelim ben de o yüzden uyandırmadım ya seni.'' Bu kıza bayılıyorum ben ya.

 

''Seni çok seviyorum, bunu biliyorsun değil mi.''

 

''Ben de seni seviyorum bebek.'' diyerek bir kez daha güldü.

 

Bir yandan şarkı dinliyor bir yandan üniversite ile ilgili konuşuyorduk. Yarım saat daha yol gittikten sonra nihayet bundan sonra yaşayacağımız eve gelmiştik. Bu evi de bize Fatih amca almıştı. Kızının ve benim yurt odalarında kalmamıza razı gelmemişti. Ailemin hiç göstermediği desteği Fatih amca ve Derya teyze vermişti, beni onlar okutmuştu, ailem dışarı attığında onlar evlerine almıştı, aç olduğumda Derya teyze karnımı doyurmuştu. Ailemden daha çok emekleri vardı üzerimde, onların hakkını ödeyemezdim.

 

Ev iki katlı ve baya büyüktü. Dış duvarları gri renkteydi, geniş bir sitenin içerisindeydi. Sitede bir çok ev vardı ve hepsi gri renkteydi, biri dışında. Bizim villanın hemen yanında duvarları simsiyah bir villa vardı ama bina yapısı bütün evlerde aynıydı.

 

Bige kol çantasından evin anahtarını çıkardı ve kapıyı açıp içeri doğru adım attı. Ben de hemen arkasından girdim ve arkadan kapıyı kapattım. Kapı geniş bir antreye açılıyordu sonra da büyük bir salona. Salon ve mutfak birdi. Mutfağın diğer tarafı da geniş bir verandaya açılıyordu; etrafı ve üstü camlı içerisinde siyah renkte dört oturak ve bir orta sehpa olan bir verandaya. Salonda ise bir televizyon, geniş haki renginde bir L koltuk ve iki tane de krem renkli tekli koltuk, bir de küçük camdan orta sehpa vardı. Salonun bir tarafı tamamen camdandı ve yandaki siyah villaya bakıyordu. Bir de tuvalet vardı. Biraz etrafa bakınıp sonra ikimiz de üst kata çıktık.

 

Bige kendi odasının olduğu tarafa, merdivenden hemen sola yönelerek ''Önce benim odama bakalım'' deyince ben de o tarafa doğru yöneldim. Kapıyı açıp içeri girdik. Oda krem rengindeydi küçük bir balkonu vardı ve bir de penceresi. Pencere ve balkon diğer gri renkli evlerin tarafına bakıyordu. Ortada iki kişilik geniş siyah bir yatak vardı. Bir masa, bir sandalye, bir komidin ve cam kenarında tekli bej rengi bir koltuk, yerde de tüylü küçük mavi bir halı vardı. Odası o kadar şirin duruyordu ki ve tam olarak Bige'yi yansıtıyordu. Oda içerisinde bir banyo ve bir de giyinme odası vardı. Bige'nin eşyalarını düşününce bu giyinme odası onun için hayat kurtarıcı gibi bir şeydi.

 

''Ya odam çok güzel olmuş. Tamam eşyaları ben seçtim ama bu kadar uyumlu olacaklarını tahmin etmemiştim.'' deyip heyecanla ellerini birbirine vurarak yerinde zıpladı.

 

''Evet gerçekten çok güzel olmuş, her zamanki gibi zevkine hayran bırakıyorsun tatlım''

 

''Ay tabi ki bebişim. Ama asıl bomba senin odan. Her şeyini kendi ellerimle seçtim, bayılacaksın. Hadi gel!'' diyerek beni kolumdan tutup diğer odaya doğru çekiştirdi.

 

Aslında eşyalar tam olarak ayıydı. Sadece duvar rengi gri ile buz mavisi arası bir renkti.

 

''Eşyalarımız aynı zaten olay o değil yukarı bak'' diyerek tavanı gösterdi. Tavan gece mavisi renginde ve binlerce yıldızla kaplıymış gibi duruyordu. Tıpkı gökyüzü gibi. Yatağın yanındaki komidinin üzerinde ise ay şeklinde bir gece lambası vardı.

 

Ağzım açık kalmış bir şekilde ''Sen ciddi olamazsın'' diye bağırdım. Bu oda çok güzeldi, Bige benim gökyüzünü sevdiğimi bildiği için bunu odama da taşımak istemiş olmalıydı. Çok ince bir düşünceydi bu.

 

''Gel benimle'' diyerek giyinme odasına doğru götürdü beni. ''Biliyorum bunun için bana kızacaksın ama benim içimden geldi ve yaptım yani'' diyerek sırıttı ve kapısını açtı. Bir kez daha ağzım açık kaldı. Giyinme odası ağzına kadar kıyafetle doluydu. Her türden kıyafet hem de, ne ararsan vardı bu dolaplarda. Takılardan ayakkabılara, takımlardan her türlü elbiseye…

 

''Kızım sen deli misin? Bunlar da ne böyle.'' diyerek şaşkınlığımı belli ettim.

 

''E kıyafet işte görmüyor musun?'' diyerek yalandan anlamamış gibi yaptı. Ama anladığını biliyordum.

 

''Hiç öyle salağa yatma numarası falan yapma, yemezler canım.''

 

''Ya bir kere de yesen yani n'olur ki canım.'' diyerek sırıttı.

 

''Ama ne gerek vardı bu kadar şeye, zaten o kadar şey yapmışsınız. Yük oluyorum gibi hissediyorum, gerçekten.'' Gerçekten de yük oluyordum. Fatih amca zaten fazlasıyla masrafa girmişti bize bu evi alıp dizerek. Şimdi bir de bana özel artı masraflar…

 

''Sakın! Bir daha duymayayım böyle bir şeyi. Ne yük olması. Aksine, seni mutlu gördükçe ben daha da mutlu oluyorum. Hem biz kardeş değil miyiz? Benim ailem senin de ailen. O yüzden bir daha böyle düşünme lütfen'' diyerek bana sıkıca sarıldı.

 

Ve tekrarladı ''Biz kardeşiz, unutma''

 

Ben de ona sıkıca sarıldım. ''Unutmam, her şey için teşekkür ederim kardeşim.''

 

Bige benden ayrılarak ''Son iki oda kaldı; onlar da zaten misafir odası zaten ama o iki oda standart bir yatak ve bir komidin var sadece.'' diyerek bana iki oda daha gösterdi.

 

Ev çok güzeldi, hayatımda gördüğüm en güzel evdi hatta. Aşağı arabanın yanına inip bagajdan valizlerimizi aldık ve odalarımıza çıkardık. Eşyalarımızı yerleştirdik, yemek söyleyip evimizin mutfağında ilk yemeğimizi yedik. Bir film izledik. Film bittiğinde saat çok geç olmuştu. Odalarımıza çıkıp uyuduk.

 

Yatağım o kadar rahattı ki bu rahatlığa bile alışık değildim ben. Bazen evin basamaklarında bazen bahçedeki bankta uyurdum. Çünkü canım ailem beni dışarda bırakır bazen atarlardı bazen ben dışardayken evden çıkar gece gelmezler ben de eve giremediğim için dışarıda kalırdım. Bige ve ailesi beni evlerine alırlardı ama onlar görmediğinde gidip de söylemezdim. Onlar kabul ederlerdi ama ne diyebilirdim ki? Canım ailem beni dışarıda bıraktı, siz alır mısınız mı diyecektim? Bu gurur yapma mıydı yoksa ailemden utanma mıydı bilmiyorum ama yediremezdim. Her ne kadar Bige kardeşim gibi de olsa çekinme hissederdim, gitmezdim. Dışarıda soğuktan öleceğimi bile bilsem yine de gitmezdim, gidemezdim.

 

Tüm bunlara rağmen şimdi ise kardeşimle aynı evimdeydim. Rahat, sıcak yatağımda yatıyorum ve hiç olmadığım kadar mutlu, huzurlu hissediyorum.

 

Ben bugün mutlu ve huzurlu olmayı öğrenmiştim. Bu evde, bu odada...

 

İlk defa sonra ne olacak diye düşünmeden uyudum.

 

İlk defa kabuslarla değil de rüyalarla uyudum ben bu gece.

 

___________________________________________

 

*Gökyüzünü Tutamam-Can Koç

Loading...
0%