Yeni Üyelik
6.
Bölüm

4. Bölüm: Penceremden

@araz77

Sabahın erken saatlerinde güneşle beraber gözümü açtım. Gün daha yeni doğuyordu. Biraz daha uyuyabilmek için gözlerimi tekrar kapattım. Ama bir türlü uyuyamıyordum. Her zamanki gibi yine uyku sorunlarım peşimi bırakmamış beni buraya kadar takip etmişlerdi. Biraz yatakta dönüp durduktan sonra uyuyamayacağımı anlayıp yataktan kalktım. Örtüyü düzeltip odamın içinde bulunan banyoya girdim. Soğuk bir duş alıp rahatlamak biraz da serinlemek istiyordum. Ağustos ayında olmamıza rağmen hava hala aynı sıcaklığıyla kasıp kavuruyordu hatta her geçen gün daha da sıcak oluyordu sanki. Duşa girip çıktıktan sonra saçlarımı küçük bir havluya sarıp giyinme odama geçtim. Bige günlük ev içerisinde giymem için bile birçok tişört, şort ve eşofman takımı almıştı. İlk bulduğum siyah düz tişörtü ve siyah şortu üzerime geçirdikten sonra saçlarımı kurulamadan havluya sarılı halde odadan çıkıp aşağı mutfağa indim. Saçlarım yaş durmak hiç benlik değildi ama saat daha çok erkendi makineyi çalıştırsam Bige sesime uyanabilirdi. Kız zaten dün o kadar saat araba kullanmıştı, bugün büyük ihtimal öğlene kadar hatta akşama kadar bile uyuyabilirdi.

 

Mutfağa gidip hemen kendime bir kahve yaptım. Sonra kahvemi de alıp salonun cam kapısından çıkıp bahçeye geçtim. Bahçede de ahşaptan bir otuma grubu vardı: biri iki kişilik ve ikisi tek kişilik bir de yine ahşaptan orta sehpa.

 

İki kişilik olan oturağa oturdum ve yavaş yavaş kahvemi yudumlamaya başladım. Odadan çıkarken şortumun cebine attığım telefonumu çıkarıp biraz Instagramda dolaşmaya karar verdim. Üniversitemizin bir grubu gibi bir şey vardı, öğrenciler arasında olan bir gruptu bu. Birinci dönem öğrencileri arasındaydı sadece. Ama buna rağmen baya fazla öğrenci vardı grupta.

 

Dünden beri telefona pek bakmamıştım, yani ''bir günde de ne kadar mesaj birikebilir ki zaten değil mi?'' diye demeyin hiç. Binlerce mesaj vardı grupta. Belki aralarında okulla, derslerle ilgili bir şey vardır diye bir göz gezdireyim dedim mesajlara. Ama çoğu saçma sapan mesajlardı. Futboldan tut makyaja kadar bir çok konu tartışılmış öneri şeklinde mesajlar atılmıştı. Hatta bir ara erkeklerle kızlar arasında konuşulan konuların bile tartışması geçmişti. Erkekler aralarında futbol konuşmuş sonradan kızlar da gelip kendi aralarında makyajdan giyimden falan konuşmuşlardı. Erkekler kızlara başka grup açın da konuşun deyince kızlar buna isyan edip futboldan vurmuşlardı onları. Her mesajda biraz daha gülüyordum işsiz gibi bunları tartışıp durmuşlardı. Bir ara da okuldaki hocalar hakkında konu açılmıştı ama öyle derslerle ilgili değildi. Daha çok ''Hangi hoca hangi hocayla? Genç hoca var mı? O güzel mi? Bu yakışıklı mı?'' diye konular geçmişti. Daha dönem başlamamışken bunların konuşulması kadar saçma bir şey yoktu yani. Bizim dönem öğrencileri üst devrelerle konuşmuş tüm dedikoduları almışlardı bile yani. Saçmalık ve de çok komik.

 

Bir süre sonra devamını okumaya üşenip mesaj sayfasından çıktım. Grup bilgisi kısmından gruptaki öğrencilere bakındım. Neredeyse hepsi grubu aktif olarak kullanıyordu birkaç kişi dışında hepsi. Ve tabi o birkaç kişiden biri de bendim. Daha fazla bakmayıp telefonu kapatıp yan tarafıma bıraktım. Kafamı arkaya doğru yaslayıp gözlerimi kapattım. Kuş sesleri, bahçede ekili olan çiçeklerden gelen mis kokular, yeni doğan güneş, sessizlik ve vazgeçilmezim olan kahvem… O kadar huzur verici ki şuan her şey.

 

Arkamdan gelen sesle gözlerimi açtım o sırada. ''Günaydın'' diyerek tepemde dikilen Bige'yi gördüm. Yeni uyanmış hala uyku sersemi bir şekilde gözlerini ovuşturuyordu.

 

''Sana da günaydın. Ben daha geç kalkarsın diye düşünmüştüm aslında?'' diyerek neden erkenden kalktığını sorguluyordum.

 

''Normalde olsa hiçbir güç beni bu saatte kaldıramazdı aslında ama yerimi mi yadırgadım nedir anlamadım ben de.'' dedi ve devam etti. ''Ama iyi de oldu ya zaten alışverişe çıkmamız da gerekiyordu. Hatta ne diyeceğim; çok aç değilsen hazırlanıp kahvaltıdan önce çıkalım. Gelince ben sana kendi ellerimle hazırlarım kahvaltı'' diyerek sırıttı.

 

''Olur olur aç değilim pek. Hazırlanıp hemen çıkalım'' diyerek ayağa kalktım. Bige ile yukarı çıkıp hazırlanmaya başladık. Üzerimdekileri çıkarıp siyah geniş dümdüz bir elbise giydim altına da beyaz spor ayakkabılarımı. Saçlarımı da kurutup yukarıdan dağınık bir topuz yaptım ve odadan çıktım. Bige de hazırlanmış aşağıda beni bekliyordu. Pastel tonlarında mavi şort ve crop giymişti.

 

''Hazırsan çıkalım hadi.'' diyerek kapıya yöneldi. Ben de arkasından çıkıp kapıyı kapattım. Gideceğimiz yer çok da uzak değildi ama baya bir şey alacaktık. Bu yüzden arabayla gitmeyi tercih etmiştik.

 

Markete gidip temizlik malzemeleri, yemeklik malzemeler ve biraz da atıştırmalıklar aldık. Eve dönüp aldıklarımızı yerleştirdik. Bige de bir yandan bize omlet yapıyordu. İşimiz bittiğinde oturup kahvaltımızı yaptık ve yediklerimizi toplayıp salona geçtik. Yapacak hiçbir şeyimiz yoktu, öylece boş boş oturuyorduk sadece. Ne bir iş ne eğlenceli bir şeyler, öylece oturmuş duvarları seyrediyorduk resmen.

 

''Gruba girdin mi hiç?'' diye sordu Bige, sessizliği bozmak istercesine.

 

''Sabah bir bakayım dedim ama çok boş konular geçmişti ben de geri kapattım'' deyiverdim.

 

Yine bir sessizlik çöktü evin içine. Sonra Bige bana bakarak oflamaya başladı. Bu onun bir şey soracağının, söyleyeceğinin ama çekindiğinin göstergesiydi. ''Söyle hadi.'' dedim.

 

''Ha, ne? N'oldu?'' dedi anlamamış gibi yaparak.

 

''Hadi ama kızım ya ben seni senden daha iyi tanıyorum artık. Sen ne zaman oflayarak baksan bir şey söyleyecek ya da soracak oluyorsun. Söyle işte ne söyleyeceksen.''

 

Gözlerini duvara dikerek bir kez daha ofladı. ''Ya sormayayım sormayayım diyorum ama içim içimi yedi yani.'' dedi. Soran gözlerle ona baktım ve devam etti. ''Dünden beri aradı mı hiç?'' diye sordu birden. Annemden bahsediyordu tabi ki de.

 

''Yoldayken aramış, ben uyurken. Telefon sessizdeydi neyse ki. Biz marketten dönerken tekrar aradı ama kapattım, açmadım. Açamadım, onun sesini dahi duymak istemiyorum artık Bige.'' dedim. Ona karşı hem öfkeliydim hem de kırgın. Ama artık onun için bir şey hissettiğimden kendime de kızıyordum.

 

''Anladım canım.'' diyerek yanıma gelip bana sarıldı. Dizine yattım o da saçlarımı sevmeye başladı. Bige bir nevi benim annem de olmuştu bu yaşıma kadar.

 

Bige'nin dizlerinde uyuyakalmışım. Uyandığımda kafamın altında koltuğun kırlenti ve üzerimde de ince bir örtü vardı. Mutfaktan yemek kokuları geliyordu. Mutfağa doğru ''Bige?'' diye seslendim.

 

''Günaydın uyuyan güzel'' diye yanıt verdi gülerek ve devam etti. ''Hadi gel bize leziz yemekler yaptım parmaklarını yiyeceksin bak peşin peşin söylüyorum yani.''

 

''Ya bari uyandırsaydın da akşam yemeğini ben hazırlasaydım.'' diyerek söylendim.

 

''Uyuyan güzeli bir prens uyandırıyordu aslında ama sen kendin uyandın. Garip.'' diyerek güldü.

 

''Prense ne gerek var canım. Erkekler benden uzak dursun. Bana sen yetersin bebişim.'' diyerek ben de gülmesine eşlik ettim.

 

Bige yemekleri koyarken ben de masayı kuruyordum. Yemeğimizi yedik, yerken de sohbet ediyorduk bir yandan. ''Yan komşularımızla tanıştın mı?'' diye sordu Bige.

 

''Hayır.'' diye yanıt verdim.

 

''İki kardeş kalıyorlarmış. Büyük olan Koray Kaya. Küçük olan Ateş Kaya. Ailelerini bir trafik kazasında kaybetmişler. Baya da zenginler. Babaları müteahhitmiş. O ölünce yerine bir süre adamın yanında çalışan sağ kolu bakmış ama hisseler iki kardeş üzerinde paymış. Koray Kaya büyüyünce de şirketin başına geçmiş işte.'' diye anlattı. Benim ise o sırada kafama takılan tek soru işareti Bige'nin tüm bunları nereden öğrendiğiydi.

 

''Kötü olmuş.'' dedim ve açıkladım ''Yani ailesinin ölmesi''. Aile kavramını bilmiyordum. Bu hayatta anne ve babayı kaybetmenin ne demek olduğunu nasıl bir acı olduğunu veya onları kaybetme korkusunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum. Çünkü hiç anne ve babam olmamıştı ki benim. Yemeğimden bir kaşık daha alıp devam ettim ''Yalnız kafama takılan o değil. Benim anlamadığım sen bu kadar şeyi nereden biliyorsun?'' diyerek soran gözlerle ona baktım.

 

''Gizli kaynaklarım var benim, biliyorsun'' diyerek sırıttı ve devam etti ''Birazcık araştırmama bakıyor hepsi''

 

Doğruydu. Bige neyi bilmek öğrenmek istiyorsa onu mutlaka öğrenirdi. Her ne şekilde olursa olsun o bunu öğrenirdi yani.

 

Yemeğimizi yedikten sonra Bige'yi bahçeye gönderip masayı topladım. Sonra ikimize de birer bardak çay alarak ben de yanına geçtim. Bahçede oturmuş sohbet etmeye devam ediyorduk.

 

''Sence bu ev neden diğerlerinden farklı?'' diyerek Kayaların evini işaret ettim ve devam ettim. ''Yani neden hepsi gri de bu siyah?''

 

''Güzel soru ama cevabı bende yok bu sefer, şansına küs.'' diyerek ellerini kaldırdı.

 

Bir süre daha havadan sudan sohbet ettik. Sonrasında odalarımıza çıkıp uyumaya karar verdik. Ama benim yine uykum yoktu zaten uyanalı da çok olmamıştı. Odama çıkıp bir süre yatakta dönüp durdum ama bir türlü uyuyamadım. En sonunda yataktan kalkıp can kenarındaki bej rengi tekli koltuğumu tamamen cama doğru çevirip oturdum bir yandan da telefonumdan şarkı açtım. Ve gökyüzünü izlemeye başladım.

 

Uzak bir kıtada sıfırdan başlayıp

Hiç bir şey almayız gerimizden

İkimiz de biraz deliyiz ha

Güç alırız birbirimizden*

 

Şarkının sözleriyle düşüncelere dalmıştım ki konuşma sesleri duydum. Şarkıyı kapatıp ayağa kalkıp pencerenin yakında dikildim. Dışarı siyah evin giriş kapısına doğru bakıyordum. İki kişi yalpalayarak kapıyı açmaya çalışıyordu. Büyük ihtimalle bu iki kişi Bige'nin anlattığı iki kardeşti. En azından ben öyle tahmin ediyordum. Ben onların kapıyı açmaya çalışmalarını izlerken birden ikisinden biri benim olduğum tarafa doğru baktı. Sanki izlediğimi hissetmiş gibi benim bulunduğum cama doğru baktı. Bana baktığı anda geri çekildim. Beni görmüş olabilir miydi gerçekten?

 

Saçmalama Arya karanlık zaten odanın içi, nasıl farketsin?

 

Bilemiyorum İç Ses.

 

Sarhoş gibilerdi zaten. Ama ya gördüyse beni diye de düşünmeden edemiyordum. Kapı kapanma sesini duyunca geçip yatağıma uzandım. Bunları zar zor da olsa kafamdan silip uyumayı başarabildim en sonunda.

______________________________________________

(1 Hafta Sonra)

 

Sabah kalkmış kahvaltı yapıp sitenin etrafında bir tur atmıştık. Bütün gün yine bomboş geçmişti. Sadece oturmuş film falan izlemiştik işte. Akşama doğru yemeği ben yapacağım bugün diyerek yemeğe yapmaya girişmiştim. Fırına tavuk ve patates verip yanına pilav yapmıştım.

 

"Kendim yaptım diye söylemiyorum ama enfes olmuş" diyerek güldüm.

 

"Ellerine sağlık, çok güzel olmuş gerçekten. Artık yemekleri sen mi yapsam acaba ya?" diyerek güldü Bige de ve devam etti. "Ya da sen vazgeç aşçı yapalım seni. Bir de restoran açarız sana. Ne güzel işte, paraya para demezsin."

 

''Yok yok eksik kalsın. Ben mesleğimle gayet mutluyum canım." diyerek ellerimi havaya kaldırdım. Hayatın yüzüme güldüğü ve bana verdiği bir hediyeydi bu yeteneğim. ''Sanatımı tabaklara değil kağıtlara ve tuvallere dökmeyi tercih ederim.''

 

''Tamam tamam şaka yapmıştım ben de zaten. Hemen de kızıyorsun Ressam Hanım.''

 

Yemeğimizi yedik masayı topladık ve yine her zaman ki gibi birer bardak çay alıp bahçeye çıktık. Havalar bir türlü serinlemiyordu hala çok sıcaktı bu yüzden kış gelene kadar her gün bahçede oturacaktık galiba. Yine havadan sudan sohbet ettik, her günümüz aynı ve bomboş geçiyordu. Çok monotondu, öyle ki artık konuşacak konu da bulamıyorduk. Saat çok geç olmamasına rağmen odalarımıza çıkmaya karar verdik. Her zamanki gibi yine odama çıkacak şarkı açıp gökyüzünü izleyecektim.

 

Penceremin önündeki koltuğuma geçtim ve bir süre karanlıkta sessizce oturdum, gecenin sessizliğini dinledim. Telefonumu elime alıp şarkı açtım. Uykum yavaş yavaş gelmeye başlıyordu. Orada öylece ne kadar oturdum bilmiyorum. Ama geceye doğru yan evin kapı açılma sesi geldi yine. Yerimden kalkıp perde arkasından kapıya doğru baktım. Karanlıkta kim olduğu belli olmuyordu ama gelenin Ateş Kaya olduğunu anlamıştım. Bir haftadır her gün aynı saatte eve geliyor, hemen odasına giriyordu. Banyo kapısı penceresinden gözüktüğü için görebiliyordum, gelir gelmez duşa girip sonrasında yatağına uzanıp öylece tavanı izliyordu. Bir haftadır bu böyle tekrar edip durmuştu. Özellikle izlemiyordum, ama odasının boydan boya cam olduğu kısım genellikle açık oluyordu ve içerisi de benim penceremden çok net görünüyordu. Ben de her gece penceremin önünde oturduğum için doğal olarak görebiliyordum.

 

Tamam özellikle bakmıyordum, ne yapıyor diye izlemiyordum ama bir iki gündür bir şeyler farklı gibiydi, anlam veremiyordum. Bu evle ilgili garip şeyler hissediyordum kendi içimde ama anlam veremiyordum. İyi mi kötü mü ona bile karar veremiyordum.

 

Ben bunları düşünürken Ateş Kaya çoktan her zamanki gibi duşa girmiş çıkmış siyah tişört ve siyah eşofman altını giyip yatağına uzanmış tavanı izlemeye başlamıştı bile. Hiç farklı bir şey yapmaz mıydı bu adam?

 

Bunu günlerdir aynı şeyleri yapan kız mı söylüyor Arya?

 

Sen susar mısın lütfen İç Ses.

 

Uyku modum iyice açılmış, gözlerim çökmeye başlamıştı. Koltuğumdan kalkıp yatağıma geçip, ince örtümün altına iyice gömüldüm.

 

Ne kadar uyudum, saat kaçtı bilmiyordum ama bir ara gözlerimi araladığımda odamda koltuğumda oturmuş bana bakan bir adam gördüm. İlk başta rüya sansam da gerçek olduğunu anladığımda çığlık atmak üzereydim. Tam ben avazım çıktığı kadar bağıracakken eğilip bir anda ağzımı kapattı. Bana yaklaştığında hala yüzünü net göremiyordum ama gözlerinin yeşili öyle parlıyordu ki karanlıkta bile kendini belli edecek cinstendi.

 

Bu Ateş Kaya'nın ta kendisiydi!

 

''Şimdi elimi çekeceğim ve sen de bağırmadan uslu bir kız olacaksın. Anlaştık mı?'' diye sordu. Sesi kısık ama oldukça sertti. Benden bir tepki alamayınca tekrardan sordu. ''Anlaştık mı?''

 

Kafamı onaylar gibi salladım. ''Güzel.'' diyerek elini yavaşça ağzımdan çekti.

 

''Sen kimsin?'' dedim yalandan tanımıyormuş gibi yaptım. Gerçi çok tanıdığım da söylenemezdi ya, Bige'den duyduklarım kadar.

 

''Bence sen benim kim olduğumu gayet iyi biliyorsun. İnsan bir haftadır her gece izlediği adamı bilir öyle değil mi ama?'' dedi. Beni görmüştü, ama ben onu izlemiyordum ki! Şuan yerin dibine girmiştim gerçekten. İçimden bu bir kabus olsun diye yalvarıyordum ama gerçekti. Yüzüm utançtan alev alev yanıyordu sanki. Niye bu kadar utandım, çekindim bilmiyorum zaten özellikle onu dikizlemiyordum ki.

 

Yine de anlamamış gibi yaparak yalanımı devam ettirmeye çalışıyordum, en azından deniyordum. ''Seni tanımıyorum ki ben, neden ve nasıl izleyeyim?'' diyerek yatağımdan kalkıp karşısında dikildim ama boşa kürek çekiyordum sanki. Ben ayağa kalkınca o da ayağa kalkıp karşımda dikildi.

 

Benim odanın penceresinden kendi odasının penceresini işaret ederek üzerime üzerime yürümeye başladı. ''Ha sen şimdi diyorsun ki; ben her gün sen eve geldiğinde burada dikilip seni izlemiyorum, duşa girip çıkarken sana bakmıyorum, yatağa yattığında seni izlemeye devam etmiyorum. Öyle mi?''. Bana doğru her adım attığında ben de kendimi geriye çekiyordum. Ama en son gidecek yerim kalmadığında duvarla arasında sıkışıp kaldım. O da bunu kullanarak ellerini duvara yasladı ve beni daha da sıkıştırıp devam etti. ''Oradan bakınca aptala benzer bir yanım mı var benim.'' bu bir soru değildi. ''Görmediğimi, her gün beni izleyen küçük bir velet olduğunu farketmedim mi sanıyorsun acaba'' bu da bir soru değildi.

 

O az önce bize küçük bir velet mi demişti?

 

Şuan hiç sırası değil İç Ses…

 

''Sen delirmişsin, benim sen izlediğim falan yok. Tamam mı!'' diye ben de aynı şekilde kükredim.

 

"Ha yani tanıdığını inkar etmiyorsun, senli konuştuğuna göre?"

 

"Tanımıyorum sizi." derken sizi kelimesinin altını iyice çizmiştim

 

Korkmuyordum ama bana yaklaştığı her santimde gözleri daha da parlıyordu sanki. Kalbim deli gibi atıyordu. Bu durumdan nasıl kurtulurum diye düşünürken koridordan bir kapı sesi geldi. Sesin gelmesiyle ikimiz de kapıya baktık birden. Sonra kulağıma doğru yaklaşıp ''Sakın ses çıkarayım deme.'' diye fısıldadı. Kapımın çalınmasıyla dolap ile duvar arasına saklanarak elini dudaklarına götürdü ve susmamı söyledi. Gidip kapıyı araladım.

 

Gelen Bige'ydi tabi ki. Endişeyle yüzüme bakarak ''İyi misin canım, konuşma sesleri duydum da gelip sana bir bakayım dedim.'' dedi

 

''İyiyim iyiyim. Kabus gördüm de uyurken konuşmuşumdur. Onu duymuşsundur.'' Yalan değildi aslında gerçekten de kabus gibi.

 

''Ne gördün? Şuan iyi misin peki?'' daha da endişelenmiş gibiydi. Ama o an olanları anlatamazdım ya.

 

''Daha iyiyim canım. Sabah konuşuruz olur mu, şimdi yatayım biraz.'' diyerek onu biraz olsun sakinleştirmeye ve odasına göndermeye çalıştım.

 

''Peki, ama bir şey olursa beni mutlaka uyandır. İyi geceler.'' diyerek odasına doğru yöneldi. Ben de arkasından hemen kapıyı kapattım. Dolabın yanına doğru ilerlediğimde orada değildi. Etrafıma biraz baktıktan sonra odada tek olduğumu anladım. Kapıdan çıkamayacağına ve o sırada balkona doğru gidemeyeceğine göre pencereden çıkmış olmalıydı. İyi de nasıl çıkmıştı ki buraya kadar?

 

Pencereye yaklaşıp odasına doğru baktığımda penceresinin önünde bana baktığını gördüm. Hangi ara çıkmıştı da odasına kadar gitmişti ki? Benim baktığımı görünce pis pis sırıtmaya başladı. Pencereyi kapatıp perdeyi çektim ama o sırada bile hala sırıtıyordu. Odamdaki küçük klimayı açtım ve içerinin biraz soğumasını bekledim. Daha sonra yatağıma uzanıp tekrar örtümün altına girdim. Her şey bir anda, çok hızlı gerçekleşmişti. Onu karşımda görmem, beni yakalaması, sonra Bige'nin gelmesi ve nasıl girdiğini bile anlamamışken nasıl çıktığını da anlayamamam. Peki ya o sondaki saçma sırıtış?

 

İçimden bir ses bu ilkti ama son değildi diyordu.

 

Nedeni, nasılı, sebebi, amacı yoktu.

 

Bu gece Ateş Kaya benim odama girmişti!

 

------------------------------------------------------------------------------

*Kaan Boşnak - Seni Buldum Ya

Loading...
0%