Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12.Bölüm

@ardenim1232

Yorum ve yıldız atmayı unutmayın lütfen.

Güzel okumalar.

 

 

 

 

 

❄️❄️❄️

Fırat'ın uyanmasını beklerken günler geçiyordu. Ailesi bir an bile başından ayrılmıyordu.

Geçen bana yürüyen doktor ise sürekli peşimdeydi. Çok rahatsız oluyordum ama bende ondan köşe bucak kaçmayı tercih ediyordum.

Bulunduğum hastanenin garip bir ambiyansı vardı. Çoğu zaman büyük hoparlörde hasta veya ölü olmadığında radyodan şarkı çalıyordu.

Haberler de böylelikle bütün hastane tarafından duyuluyordu kolayca. İlk defa böyle bir hastaneyle karşılaşıyordum.

Ama güzeldi beğenmiştim, belli ki hastalar da bu durumdan hoşnuttu. Kafalarının dağılmasına sebep oluyormuş biri söylerken duymuştum.

Sık sık etkinlikler düzenleyerek kalıcı olan hastaları rahatlatmak gözetiliyordu. Baya ilgili bir hastaneydi, öncelikleri sağlıktı.

İlk geldiğimde uyuz olduğum, benim işime karışan başhekim bile farklı gelmeye başlamıştı gözüme.

Gizlice bir çocuğun hastane masraflarını ödediğine şahitlik etmiştim yanlışlıkla.

Anladığım üzere ailenin durumu yoktu ve evlerini satacaklarken kimseye söylemeden ödemişti yüklü miktarı.

Şaşırmıştım, doğrusu o adamdan böyle bir şey de beklememiştim. Pek sohbetimiz, hatta hiç sohbetimiz yoktu ama iyi bir doktor olduğunu hissetmiştim.

Fırat'a gelecek olursak iyileşiyordu, hatta beklediğimden hızlı iyileşiyordu.

Ailesi her saniye başındaydı, imrenmiştim doğrusu. Oğullarının uyanmasını heyecanla bekliyorlardı.

Sadece Adar beyi görememiştim son zamanlarda, normalde o geceleri bile başında bekliyordu. Garip bir adamdı, sessiz ve bir hayli sert bir yapısı vardı.

Ama kardeşine değer verdiği her halinden belli oluyordu. Hep bir abim veya kardeşim olsun istemiştim ama tek büyümüştüm.

Olsun oğlum var benimde, hayatıma güneş gibi doğan meleğim vardı. Kulaklarıma telefonumun zil sesi dolduğunda elime aldım.

O sabah yanlışlıkla yere düşen telefonum kırılmıştı. Zaten elim ayağıma dolaştığı için yere düştüğünü bile çok sonra fark etmiştim.

Bu sabah tamirden gelmişti Allah'tan. Bu sürede Sanem'in yedek telefonunu kullanmıştım.

Arayan yabancı numaraydı, açıp açmamak arasında kalsam da açma kararı vererek açtım.

"Alo?"

Bir süre cevap bekledim ama gelmedi. Ardından derin nefes alma sesi duydum.

"Merhaba Gaye hanımla mı görüşüyorum?"

Kulağıma tanıdık bir ses dolunca nerden tanıdığımı düşünmeye başladım.

"Evet benim ama sizi çıkartamadım?"

Soru sorar gibi konuştuğumda bir kaç hışırtı sesinden sonra cevap verdi.

"Ben İstanbul Medipol hastanesinin başhekimi Selim Demir"

Aklıma dolan anılarla ağzım hafifçe açıldı. Hatırlamıştım, hayatını kurtardığım başhekimdi.

"Ah hatırladım, iyi misiniz Selim bey"

"İyiyim, sayende"

Gülümseyerek bahçeyi izlemeye devam ettim.

"Estağfurullah, iyi olmanıza sevindim"

Aklımdan tamamen çıkmıştı resmen o gün. Sonuçlar açıklanacaktı ama o da arada kaynamıştı.

"Gaye hanım ben sizi aslında başka bir sebepten aradım"

Sonuçlarla ilgili aramıştı, tahmin etmek o kadar da zor değildi ne yazıkki.

"Evet dinliyorum Selim bey"

"Bildiğiniz üzere sonuçlar açıklanacaktı ama yaşadığımız talihsizlikten dolayı açıklayamadık. Size ulaşmaya çalıştık ama telefonunuz açık değildi"

Bendim dimi, karışan o bebek bendim. Belki de bilerek değiştirilen. Neden ağzında geveliyorsun ki.

"Selim bey daha açık mı konuşsanız, sadece karışan bebeğin ben olduğumu söyleyeceksiniz"

Bir süre cevap vermedi hatta nefes bile almadı. Telefon hoparlörde olduğu için orda oturan hiç kimse nefes almadı.

Salak bir kadın hiç bir zaman olmamıştım. Bana ulaşmaya çalışmasında anlamıştım aslında.

"Doğru, o bebek sizsiniz. Nasıl yumuşatıp söylerim diye düşünüyordum ben, işimi kolaylaştırdız doğrusu"

Hafifçe güldüğünde tebessüm ettim. Üstünde çok düşünmeye gerek yoktu, 29 yaşına gelmiştim ve bir aileye ihtiyacım yoktu zaten kendi düzenim vardı.

"Selim bey o aile galiba yanınızda, telefonun da hoparlörde olduğunu düşünüyorum. İlk olarak benim zaten kurulu bir düzenim var İtalya'da. Kimse için bu düzenimi bozmam ayrıca bir ailem var, önceliklerim var. Bu test benim için bir anlam ifade etmiyor, ha görüşmek isterlerse belki yılda bir defaya mahsus ziyaret ederim o da beni dünyaya getiren aile olduklarından kaynaklı olur. Bu yaşımdan sonra ne onlar bana aile olur nede ben onlara bir evlat olabilirim. Sadece anladığımla kalırım ve onlarla bir kaç defa görüşerek bunu telafi etmek isterim. Ben İstanbul'da yaşamıyorum sadece bir ameliyat için geldim, geri gitmem çok sürmeyecek"

Kimseyi yapmayacağım evlatlık için heveslendirmek veya heyecanlandırmak istemezdim. Gidecektim zaten, İtalya'ya eninde sonunda dönecektim.

"Sadece Türkiye'de kaldığın sürede zaman geçirsek, ben aylarca heyecanla doğmasını beklediğim kızımı tanımak istiyorum"

Titreyen sesle derin nefes aldım. Ne kadar hak vermek istemesem de haklıydı. Bende anneydim, aynısını yaşamak istemediğim şeyleri başkalarına yapmaktan hoşlanmazdım.

Beni tanımaya hakları vardı, tanışalım bakalım. Ama sadece tanışmakla kalacaktı. Zaten İtalya'ya gidecektim, bir daha karşılaşmayacaktım bile. En fazla ne olabilirdi ki, hiç hiç bir şey olmazdı.

✨✨✨

Heyecanla ordan oraya koşturan oğluma bakarken iç çektim sessizce.

"Baba, baba"

Koşarak yanıma gelip bacaklarıma sarıldığında gülümsedim istemsizce.

"Efendim aslanım"

Yüzünde kocaman bir gülümseme olduğunda koltuk altlarından tutarak kucağıma aldım.

"İyki geydin"

Bir haftadır sürekli iyiki geldiğimi söylüyordu. Usanmadan sıkılmadan dile getiriyordu. Bu da beni ne kadar özlediğini gösteriyordu.

"Seni özledim, tabi geleceğim oğlum"

Kıkırdayarak boynuma doladı kollarını. O gün kucağımdan hiç inmemiş sıkı sıkı sarılmıştı. Adel, Adel ise bir daha yaklaşmamıştı bana.

Batu ses kaydını ona da attığını söylemişti. Dinlemişti, sadece zayıf anında kapıyı çaldığım için boş bulunmuştu. Yoksa kimseye güçsüz görünmekten hoşlanmazdı.

Ama yararı bana olmuştu, üç yılın sonunda kokusunu doya doya içime çekme şansım olmuştu.

Bana öfkeliydi, sinirliydi sarılması bunların geçtiği anlamına gelmiyordu. Beni hala affetmemişti, Sanem kendi ailesinin yanına gittiğinde onların yanında kalmaya başlamıştım Lui'nin ısrarıyla.

Benim için hava hoştu, ama Adel köşe bucak kaçıyordu. Küçücük evde saklambaç oynuyorduk resmen.

Kaçsındı bakalım, elbet elime düşecekti. O zaman herşeyi çözecektik. Affettirecektim kendimi ona. Başka seçenek yoktu, o beni affedene kadar İtalya'ya dönmek yoktu benim için.

✨✨✨

Fırat'ı son kez kontrol ederken kapının orda sesler artmıştı. Değerlerini kontrol ederek serumuna baktım.

Sonunda işim bittiğinde dışarı çıktım ama beni bir ordu karşılaması beklenilmedikti.

"Doktor hanım, oğlum nasıl uyanacak mı?"

Fırat'ın annesinin hemen bana yönelmesiyle herkesin ilgisi bana kaydı.

"Merak etmeyin Fırat'ın durumu şuan daha iyi en yakın zamanda uyanacağını düşünüyorum"

Derin nefes alarak rahatladığında başımı başka tarafa çevirdim ama beni izleyen yabancı gözleri ilk defa görmüştüm.

Burda daha önce denk gelmemiştim, bu sürede Fırat'ın ailesinin yüzlerine aşina olmuştum ama yeni bir yüz vardı aralarında.

"Adel hanım biraz konuşabilir miyiz?"

Adar beyin konuşmasıyla o adamdan gözlerimi çekerek başımı salladım.

"Tabi odamda konuşalım buyrun"

Ben önden giderken o ikisi arkamdan geliyordu. Odamın önüne gelince kapısını açık bırakarak içeri geçtim.

Masamdaki yerimi alırken onlara oturmaları için koltukları gösterdim.

"Adel hanım, biz Fırat'ın uyandığında yaşayabileceği sorunlar hakkında konuşmak istiyoruz."

Başımı anlayışla sallayarak ellerimi masanın üstünde birleştip baktım onlara.

"Anlıyorum sizi, aslında uyandığında oluşacak semptomları bende bilmiyorum. Fırat basit bir ameliyat geçirmedi. Sizde gördünüz, eğer kamerayla kontrol yapmasaydım şuan hala nefes almıyor olurdu. Uyandığında yürüyememe veya görmeme riski var. Çünkü vücudu bir şekilde yaşadığı bu şoku bir şeye yansıtacak. Umuyorum ki bunu en düşük ihtimalle atlatalım. Tabiki bu sadece benim tahminim. Hiç bir şey de olmayabilir, sadece kaslarını eski gücünü kazandırmak için bir süre fizik tedavi görür o kadar"

Düşündükçe ihtimaller artıyordu aslında. Burda milyon tane şey sıralardım ama şimdilik en olası olanları söylüyordum.

Adar bey sıkıntıyla boynunu ovdu yavaş yavaş. Onlar için de çok zor bir durumdu. Eğer benim kardeşim olsaydı ve bu durumda olsaydı doktor olduğum halde kafayı yerdim galiba biraz.

"Anlıyorum, size de adam akıllı teşekkür edemedik. Eğer siz olmasaydınız kardeşim şuan yaşıyor olmazdı. Biz umudumuzu kaybetmeye başlamıştık, Fırat'ın da umudu kalmamıştı. Ama kuzenim-"

Başını karşısında son derece ciddi duran adama baktığında böylelikle kuzen olduklarını öğrendim. Yutkunarak devam etti.

"Kuzenim sayesinde hastanenizle iletişime geçebildik. Başta emin olamadım, çok genç olduğunuz için acemisinizdir daha diye düşündüm ama dedim ya çaresizdik. Agâh bir şans vermem gerektiğini söylediğinde onu dinledim. Pişman olurum diye çok korkuyordum ama siz beni bir kere bile pişman etmediniz teşekkür ederim. Yıllarca kimsenin dokunamadığı, kardeşimi kurtaramadığı o tümörü cesurca aldığınız için. Kardeşime yeni bir hayat verdiğiniz için size minnettarım"

Omuzları çökmüştü, sesi de titriyordu ama güçlü tutuyordu kendini. Bu sürede fark etmiştim de Adar bey çok güçlü bir adamdı, çok güçlü bir abiydi.

Fırat çok şanslıydı onu kurtarmak için çabalayan bir abiye sahipti.

"O gün söyledim şimdi de söylüyorum Adar bey. Ben görevimi yaptım, yine olsun yine yaparım. Genç olmam bir anlam ifade etmiyor. İnanın bu genç yaşıma yüzlerce hayat sığdırdım, ameliyat yaptım. Benim işim hayatta tutmak, çabalarım lakin gerisi ona kalır. Yaşamak isteyip istememesine ki Fırat yaşamak istiyor, ameliyatı haddinden fazla tehlikeliydi. Zayıf bünyesi belki de kaldıramayabilirdi ama sizde bizde bu riski göze alarak çıktık bu yola. Fırat istemeseydi o ameliyatan çıkmazdı. Fırat sizin ve aileniz için yaşamayı ve hayata tutunmayı seçti. Asıl ben teşekkür ederim bana farklı bir deneyim sağlamamda yardımcı oldunuz, hayatın sadece resmi ilişkiler içinde değil de gerçek bir şekilde görmeme sebep oldunuz. "

Ben ilk defa hastaların ölümün onların yakınlarında olmasına rağmen mutlu olduğu bir ortam gördüm.

Ben ilk defa bir doktorun hastası masrafları ödeyemiyor diye gizlice ödediğine şahitlik ettim.

Ben ilk defa kanser olan çocukların mutlu olması için yabancı insanların lobiye paket paket oyuncak getirdiklerine tanık oldum.

Resmi ilişkiler değil aile gördüm ben. Eğitim hayatım, iş kariyerim, aile hayatım hep resmi oldu. Annemle babam bana hep başarımla ve onların istediklerini yaptığım sürece iyiydiler.

Arkadaşlarımın çoğu başarılıyım diye yanımdaydılar. Ben ilk defa nasıl aile olunduğunu burda görmüştüm. Oğulları uyuyor diye odasının önünde gözlerini kırpmadan bekleyen bu aileden öğrendim aslında.

Bir kaç şey daha konuşup onları geçirdiğimde üstümdeki doktor önlüğünü çıkardım. Çantamı alıp odadan çıktığımda mesai saati çoktan geçmişti.

Çağırdığım taksi çoktan gelmişti, en iyisi araba kiralamaktı galiba. Böyle çok zor oluyordu taksiyle zaman kaybediyordum hem.

Taksiye bindiğimde evimin adresini verip arkama yaslandım. Bir haftadır kaçtığım gerçekler canımı sıkıyordu.

Evde kovalamaca oynuyorduk resmen Andreas'la. Oğlum şuan mutluydu da sesim çıkmıyordu. İlk defa annesiyle babası aynı evde kalıyordu ve bu onu mutlu ediyordu.

Sadece Andreas'a hala sinirliydim. O kadınla evlenmiş olmasını sindiremiyordum.

Kaç gece ağlamıştım hamile halimle. O kadınla evlendiğini duyduğumda yaşadığım hayal kırıklığını hiç bir yerde yaşamamıştım.

Kalbim kırılmıştı ve hala o kırıklar batıyordu kalbime. Affedemiyordum o konuda işte, mantıklı bir açıklama yapmadan bir şeyler için çabalamadan da affetmeyecektim.

'Sen biraz sürünsün istiyorum desene'

Tabiki biraz da sürünsündü, onun yüzünden ne kadar çok ağladım ben unuttun mu? Hem Andreas'ın yalvaracak olması güzel bir şey. O havadaki burnu biraz yerlerde gezsin beyefendinin.

 

 

 

 

Bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım gençler.

Andreas?

Lui?

Adel?

Adar bey?

Agâh bey?

Gerçek ailesi?

Başhekim?

Selim bey?

Fırat?

​​​​​

 

 

 

 

 

​​​​​

Loading...
0%