Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14.Bölüm

@ardenim1232

Yorum ve yıldız atmayı unutmayın lütfen.

Güzel okumalar.

❄️❄️❄️

Acı kaçıncı seviyede kendini belli ederdi veya alışır mıydı insan. En ağırını yaşadım dediğinde ise seni daha ağır bir şeyle sınardı.

Bence en büyük acı yalnızlıktı. Yalnızlıkla harmanlanan hayat günden güne tüketirdi insanı.

Belki bir mezara bağımlı yapardı. Yanında olmasını istediğin canının toprağa konuluşuna şahitlik etmek zorunda kalırdın.

Yıllar önce bir kadını çok sevmiştim. İlk defa kardeşim dışında birine kendimi yakın hissetmiştim. Ölen kardeşim gibi masum masum bana bakıyordu.

Korktum, annem gibi bir kadındır diye korktum. Anneler güçlüydü ama benim annem değildi. En ufacık bir şeyde bizi bırakıp giderdi. Daha çocuk aklımla bunu fark eder ve üzülürdüm.

Bende babam gibi olurum diye çok korktum. Ama kaçamadım, öyle bir beni yakaladı ki bir adım daha atamadım.

Bir çift ela göze tutuklu kaldım. Oysa sevmemem gerekirken hata yaptım. Ben o kadına aşık oldum, hemde deli gibi, kendi canımdan vazgeçecek kadar.

Ailemden uzaktaydım, zaten onların da umrunda değildim. Bir tek arada kardeşlerimle konuşuyordum.

O hayatıma girdikten sonra günlerim güzelleşti. Sanki güneş benim için yeniden doğuyor gibiydi. Ama başı beladaydı, babasından kaçıyordu. Onu korumak ve saklamak için evlenmek istedim.

Bu isteğimi dile getirdiğimde ise sağlam bir tokat yedim. Hala sızısı olduğu yerdedir. Ama sonra o da mecbur kaldı. Evlendik biz, ben aşık olmaya başladığım kadınla onu korumak için evlendim.

Oysa en çok evlilikten korkar ve uzak dururdum. Ben onu babasından korudum o ise bana bu dünyadaki her şeyi verdi.

Ben ilk defa mutlu oldum, aşık olmanın ne denli güzel olduğuna da şahitlik ettim.

Ama her güzel şeyin bir sonu vardı. Onun da vardı, aldılar benden sevdiğim kadını. Dünyalar benim oldu sandığım o gün benden çaldılar.

Baba olacaktım ben, bebeğimiz olacağı gerçeğiyle mutlu olurken o hayalden kurduğum dünyam başıma yıkıldı.

Gözlerimin önünde benim karımı vurdular. Ben ise hiç bir şey yapamadım. O kadar aciz bir adamım ki karımın ölüsünü bile bulamadım.

Benden bebeğimi ve sevdiğim kadını aldıklarında 32 yaşındaydım. Şimdi ise ruhum bir ölüyken bedenim 35 yaşındaydı.

Üç yıl geçmişti, ama sanki hala dün gibiydi. Bu sürede ise her gün, her saat, her dakika ben tekrar tekrar öldüm.

"Ben geldim çiçeğim"

Geldiğim mezara bakarken içime derin bir nefes çekerek mezar taşına oturdum.

İki yıl beraber kalmıştık, ilk yıl kaç kovala oynarken ikinci yıl birbirimize olan hislerimizi dile getirmiştik. Pişmandım, daha erken söylemediğim için it gibi pişmandım.

"Özür dilerim, işlerden dolayı bir türlü müsait olamıyorum, hem hala Fırat'ın uyanmasını bekliyoruz."

Mezarın üstündeki otları tek tek yolarak çiçeklerin etrafını açmaya başladım.

"Biliyor musun çok hızlı iyileşiyor Fırat, onu kurtaramam diye çok korktum ama bir melek kurtardı onu. Evet, ona kendi aramızda kurtarıcı melek demeye başladık. Çünkü imkansızdı, Fırat'ın bu kadar süre yaşaması bile imkansız gözüyle bakıyordular ve o gelip sihirli değneğiyle sihir yaparak herşeyi düzeltti. O kim mi? O benim kardeşim. Benim yıllarca ölü diye bildiğim kız kardeşim Çiçeğim"

Kalbimdeki ağrıyla gözlerim doldu. Hala sindiremediğim gerçekler yüzünden kendimde değildim.

Bugün sabah Kuzey'in arayıp herşeyi anlatması ve ismini söylemesiyle ne yapacağımı şaşırmıştım.

Kuzenimi kurtaran kadın benim küçük kardeşimdi. Doğduğu gün heyecanla ve gizlice yeni doğan bölümüne girdiğim kardeşimdi.

Ben kız abisi olmuştum, ben bir meleğin abisi olmuştum ve o melek kuzenimi kurtarmıştı.

"Keşke o melek seni de kurtarsaydı güzel gözlüm. Belki gerçekten de kurtarırdı. Sen görmüşsündür, dayımı da kurtarmış. Ailemize sakince gelmedi, bomba etkisi yaratarak ve bir çok kişinin canını kurtararak geldi. Galiba çok şanslıyız çiçeğim"

İster istemez heyecanlanmam beni gülümsetirken son defa vedalaşarak çıktım mezarlıktan.

Kalbimde öyle büyük bir oyuk vardı ki, sanki asla kapanmayacak gibi hissediyordum. Çünkü o oyuğun sahibi çoktan bu dünyadan göçmüştü.

Arabama binip uzun zamandır gitmediğim evime sürdüm. Konuşulması gereken konular, karar verilmesi gereken şeyler vardı.

Ne kadar parçalara ayrılmış olsak bile aileydik, dağılmış bir aile. Yılların acısına rağmen sorumlu olduğum kardeşlerim vardı.

İstesem bile o evden kopamazdım. Son yıllarda kendimde değildim sadece.

Telefonumun çalmasıyla hoparlöre alarak cevapladım.

"Efendim aslanım?"

"Abi biz hastaneye amcamların yanına geçiyoruz nerdesin sen?"

Bende eve gidiyordum, meğer onlar da hastaneye gidiyormuş.

"Dışarda birkaç işim var hastaneye gidiyorum şuan"

Arabayı ara sokağa sokarak yolumu değiştirdiğimde Kuzey'in sesini tekrar duydum.

"Tamam o zaman abi orda görüşürüz"

"Görüşürüz aslanım"

Telefon kapandığında arkama yaslanıp düşünmeye başladım. Gaye de orda olacaktı büyük ihtimalle, belki onu da görürlerdi.

Ne kadar istemiyoruz diye bir yerlerini yırtsalar da istiyorlardı. Sadece tekrar kandırılmaktan korkuyorlardı ki haklılardı.

Annemin sorumsuzluklarıyla tekrar yüz yüze kalmak istemiyorlardı. Ama Adel, o bambaşkaydı. Hayran duymuyor değildi insan. Kendi ayakları üstünde duran güçlü kız kardeşim.

Gurur hissini yaşatıyordu, o kendinden emin duruşu. Çok konuşma fırsatımız olmamıştı, zaten o da çoğu zaman kimseyle konuşmamayı tercih ediyordu.

Sürekli Fırat'ın başındaydı, şans yada tesadüf gibi bir şeydi. Ama kader zaten bizim yollarımızı birleştirmişti çoktan.

Hastanenin önüne gelince arabayı park ederek indim. Bugün kendimi garip hissediyordum. Ah ben kendimi hergün garip hissediyordum ki.

Çiçeğim gittikten sonra ben ben değildim. Hayallerimizi düşünüyordum, o güzel ela gözlerini düşünüyordum.

Elimde hiç bir şey kalmamıştı, yapayalnızdım. Bu acı dolu hayatımda ise bir ışık doğmuştu. Kız kardeşim, benim küçük meleğim bize gelmişti.

Kafeteryaya ilerledim, kesin ordaydılar. İçeri girdiğimde ilk önce etrafta gözlerimi gezdirip üç masayı birleştirerek oturan ailem gözüme ilişti.

Yanlarına ilerlerken beni fark ettiler. Annem ayağa kalktı hızla ama ona bakmadan Aşkın'ın arkasına geçerek saçlarına öpücük bıraktım.

Benim küçük prensesimdi o, güçlü ama bir o kadar kırılgan bebeğimdi.

"Abim"

Nazlı sesi beni gülümsetirken Kuzey ayağa kalktı. Doğrularak kollarımı açtığımda sıkıca sarıldı. Tam manasıyla ilgilenemesem de onlar benim kıymetlilerimdi.

"Çok özledim seni abi"

Bir kaç aydır görüşemiyorduk işlerimden dolayı. Kuzey ayrılınca hemen Güney sarıldı.

Daha 24 yaşındaydılar, ikiz oldukları kadar birbirlerine o kadar zıtlardı. Kuzey duygusalken Güney hemen herşeye sinirlenebiliyordu.

Bazen evde yanlış nefes alıyorsun, diye kavga bile çıkartabilirdi. Güney'le de ayrıldıktan sonra Serhat kalkıp sarıldı. Eşşek kadar oldukları halde bana hala ihtiyaçları vardı.

Şikayetçi değildim, en ufak bir şeyde abi diye koşarak ilk bana gelmeleri beni mutlu ediyordu ne kadar belli edemesem de.

Serhat ayrıldıktan sonra Murat ayaklandı. Onunla da aramda 2 yaş olsa da abisiydim.

Hiç bir zaman yaşlarımız yakın lafı olmamış onun da başı sıkıştığı an ilk koştuğu limandım.

"Hoşgeldin abi"

"Hoşbuldum aslanım"

Omzuna iki kere vurduğumda ayrıldık. Köşede bana dolu gözleriyle bakan küçük kardeşime baktım.

Onu bilerek en sona bırakmıştım doya doya sarılmak için. Yanına gidip önünde diz çöktüğümde hiç beklemeden boynuma sarıldı.

"Çok özledim seni abi"

Titreyen sesi canımı yakarken saçlarını okşadım.

"Bende sizi özledim Akın'm. Ama geldim bak"

Ayrıldığımızda gözlerini silerek masum masum başını sallayınca güldüm.

Benim kırılgan kardeşim bir çok acıya göğüs germişti. En yakın zamanda hepsini yanıma alacaktım.

Tabi Serhat ve Murat dışında, onlar evliydi kendi evleri vardı. Diğerleri ise o evde daha fazla kalmak istemiyordu.

Masada bana ayrılan yere oturduğunda herkes birbirine bakıyordu. Garip bir ambiyans vardı ve ben kafeteryada gözlerimi gezdirerek kız kardeşimi görme umudu güdüyordum.

Kucağında bir kız çocuğuyla içeri giren adamda takılı kaldı gözlerim. Kız daha tahminen iki yaşında gibi duruyordu.

Sıkıca adamın boynuna sarılmış gülerek birşeyler anlatıyordu. Yüreğim sızladığında acaba yaşasaydı benim bebeğimin cinsiyeti ne olurdu diye düşünmeden edemedim.

Ama koruyamamıştım, güçlüyüm diye gezerken sevdiğim kadını koruyamamıştım. Ya kardeşlerimi de koruyamazsam ne yapacaktım.

Dayanamazdım bu sefer, o vicdan azabıyla kendimi öldürürdüm. Ben Agâh Polatlı, Polatlı ailesinin en büyük torunu ve onlardan en uzak kişisiyim. Burda oturan çocukların hepsinin abisiyim ama onlara da abi olmayı beceremedim.

Sevdiğim kadın öldü ama ölüsünü bile bulmaya gücüm yetmedi. Daha doğmamış çocuğumu koruyamamıştım. Belki şuan yanımda olurdu, baba diyerek ortalıkta dolaşır o tatlı diliyle bana herşeyi yaptırırdı.

Ama herşey sevdiğim gibi hayal olmuştu. Dünya bana azap olmuş, sadece kardeşlerim için ayakta durur hale gelmiştim.

"Agâh, Agâh!"

Bağırarak kafeteryaya giren Adar'la ona baktım. Telaşına anlam veremesem de hızla ayağa kalktım.

"Ne oldu Adar"

Nefes nefese önümde durduğunda elini koluma koyup sıktı sanki çok kötü bir şey olmuş gibi.

"Fırat"

Duyduğum isim dengemi şaşırtırken içimden bir şey olmamıştır diye geçiriyordum.

"Ne oldu Fırat'a"

Gözlerinde gördüğüm endişe hiç iyiye işaret değildi.

"Kalbi durdu"

Bitmişti işte, savaş bitmişti. Bu kadar kolay mıydı yani.

 

 

 

 

Bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım gençler.

 

 

 

Loading...
0%