@aristokrat
|
UYARI Bu bir kurgu eseridir. Karakterler ve olayların gerçek hayatla bağı yoktur. Hikâyede şiddet, cinsellik ve diğer olumsuz öğeler bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin suç olarak tanıdığı ve hikâye içinde bulunan öğelere hiçbir şekilde özendirme amacı güdülmez. Öğeler tamamen hayal ürünü bir senaryoda kullanılmaktadır ve aynı ya da benzer şeyler tamamen tesadüftür. Hikâyenin yaratabileceği herhangi bir olumsuz etkiden okuyucunun kendisi sorumludur. Lütfen tüm bu hikâyenin hayal ürünü olduğunu unutmayın. *** "Yettim, yettim, yettim!" Ayağındaki topuklulara rağmen elinden geldiğince hızlı koşmaya çalışıyordu. Takım elbisesini tamamlayan siyah eteği koşarken kendisini zorluyor olsa da atletik yapısı sayesinde koşabiliyordu. Elinde tuttuğu dosya düşmesin koşarken kollarını fazla sallamamaya çalışıyordu. Güneş gibi parlak sarı saçları ve okyanus mavisi gözleriyle bu kızın adı Göknur'du. Göknur 23 yaşındaydı ve bir basım şirketinde çalışıyordu. Elindeki dosya ise denetimini yaptığı yazarın romanının bu haftaki cildiydi. Göknur yaptığı koşuyla basımevinin önüne kadar gelmeyi başarmıştı ve kapıdan girer girmez doğruca sola dönerek asansörlere yönelmişti. Giriş kata en yakında olan asansöre binmiş ve gideceği katın düğmesine basmıştı. Asansöre girdikten sonra da saatini kontrol etmiş ve derince bir nefes alarak... (Göknur)-Ohhh. Daha 10 dakika var. Alacağın olsun Ayaz. Bir daha asla yayım gününden önce seninle içmeyeceğim. Uyuyakalmışım be! Göknur kendi kendine söylenmekle meşgulken asansörün durduğunu fark etmemişti bile. Asansörün kapısı açıldığında ise görmeye alışık olmadığı bir manzarayla karşılaştı. Önce yavaşça bastığı düğmeye baktı sonra da geldiği kata. Sonra bir kez daha aynı şeyi tekrarladı. (Göknur)-Yanlış düğmeye basmışııııımmmmm!!! Olduğu yerde çığlık atmamak için kendisini zor tutan Göknur derin bir nefes aldı içinden 10'a kadar sayarken doğru düğmeye bastı. Tabii doğru düğmeye bastığından emin olarak. Asansör yeniden hareket etmeye başlamışken hafifçe yanaklarına vurdu. (Göknur)-Pekala Göknur. Kendine gel kızım. Her zaman yaptığın şeyler bunlar. Kızarmış gözlerini ovalayıp derin nefes aldı ve asansörün açılmasını beklemeye başladı. Asansör açıldıktan sonra hızlı adımlarla asansörden çıktı. Girdiği oda küçük küçük odalara ayrılmıştı ve Göknur çabucak gideceği yere ulaştı. 9 numaralı odanın önüne geldikten sonra odada duran adama seslendi. (Göknur)-Baran bey... Baran. Ben geldim. Baran siyah saçları ve gözleriyle yakışıklı bir adamdı. Kalıplıydı. Spor yaptığı hemen belli oluyordu. (Baran)-Bakıyorum bugün biraz geciktin. Genelde yarım saat önceden gelirdin. Bugünse teslim tarihine 5 dakika var. (Göknur)-Özür dilerim. Ayaz şapşalına uyup gece içtim de. Sızmışım. (Baran)-Hahahahaha. Şu Ayaz yok mu? Gene seni ayartmayı başardı ha? Baran çevredekilerin ona bakmasını umursamadan bir kahkaha patlattı ve Ayaz'ın Göknur'u ayartabilmek için yapmış olabileceği şeyleri düşündü. (Göknur)-Başardı maalesef. Ama önemli değil. Yetiştirmeyi başardım. Diyerek elindeki dosyayı masaya bıraktı. (Baran)-Neyse. En azından harika bir yazar. Onun yazdığı ciltleri ekstra bir kontrolden geçirmeme gerek olmuyor. Baran Ayaz'ı bu konuda övmekten hiç geri durmuyordu. Ayaz müthiş bir yazardı. Normalde diğer yazarların ciltleri geldiğinde sıkıca kontrolden geçirilir ve mantık hataları düzeltilirdi. Ama Baran şimdiye kadar bir kez bile böyle şeylerle uğraşmamıştı. Ayaz'ın yazdığı bölümü alıyor ve doğrudan yayınlıyordu. Tabii o bölümü ilk önce okuma şerefine de erişmiş oluyordu. (Baran)-Söyle bakalım bu cildi kaç günde bitirdi? (Göknur)-Beni dinlemediğini ve sürekli kafasının dikine gittiğini biliyorsunuz. Yani yine haftanın ilk 4 günü yattı. Son 3 günde bu cildi bitirdi. Sanırım 45 bin kelimeden fazla olduğunu söylemişti. Ayaz hikayesinin tamamını çoktan kafasında bitirdiği için uzun süreler düşünmüyor ve doğruca yazım işlemine geçip seri bir şekilde üretiyordu. Bu haftaki cildi yazdığı romanın 41. cildiydi. 3 günde bir cilt bitirebiliyor olması onun romanlarına olan takıntısının bir işaretiydi. Haftanın 4 günü romanını yazmıyor olsa bile bilgisayar başına geçtiğinde en az 5 saat aralıksız yazmadan bilgisayar başında ayrılmıyordu. Yazdığı romana öyle bir kitleniyordu ki yanında kıyamet bile kopsa fark etmiyordu. Bugüne kadar bilgisayar başında geçirdiği en uzun süre 11 saat 27 dakikaydı. 11 saat boyunca aralıksız bir şekilde romanını yazmıştı. (Baran)-Pekala. Bakalım bu bölümde neler oldu. Baran dosyayı açtı ve romanı dosyadan çıkartıp ilk sayfasını açtı. (Baran)-Pekala. Buralar zaten belliydi. Sonuçta bir savaş yaşanıyor şu an. Baran yavaşça sayfayı çevirdi ve yüzü gülmeye başladı. (Baran)-Hahahaha. 2. ciltte bize sunduğu gizemi yeni mi ortaya döküyor yani. Deli çocuk. Baran daha fazlasını okuyup romana gömülmemek için sayfayı kapattı ve Göknur'a döndü. (Baran)-Ne düşünüyorum biliyor musun? Göknur vücut diliyle bir şey bilmediği belirtti. (Baran)-Rekor. (Göknur)-Rekor? (Baran)-Ayaz bu ciltle birlikte 25. ciltte kırdığı ülke satış rekorunu egale edebilir. Bu sözlerle birlikte Göknur'un gözleri şaşkınlıkla kocaman açıldı. (Göknur)-Şimdi o salağın neden evde sürekli gülerek gezdiği anlaşıldı. Rekor kırdım dediğinde cildi bitirdiği süreyi azalttı sanmıştım. (Baran)-Hahaha. Çocuk gerçekten dahi. 2. ciltte verdiği gizemi yeni açıklıyor. Ama öyle bir açıklıyor ki, yapılan bütün teoriler uçup gidecek. Ve daha cildin başında oluyor bu. Ayrıca bu cilt bir savaş cildi. Savaş sahneleri yazarken böyle bir şeyi açık etmek herkesin yapabileceği bir şey değil. Ayaz'ın kırdığı rekor 1 haftalık süreçte 1.5 milyon kopya satmayı başarmış olmasıydı. Ve şimdi Baran bu rekoru egale edebileceğini söylüyordu. Normalde Göknur Ayaz'dan hikayeyi aldıktan sonra onu okur ve yazım yanlışlarını düzeltirdi. Ama bugün sızıp kaldığı için buna vakti olmamıştı. Geldiği bu yerde ise cilt son bir kez gözden geçirilip mantık hatası varsa yazar eşliğinde düzenlenirdi. Ama Göknur Ayaz'ın editörü olmayı kabul ettiğinden beri hiçbir düzenleme yapma gereği duymamıştı. Ayaz yazarken en ufak bir hata bile yapmıyordu. O yüzden Göknur'a iş çıkmıyordu. Basımevi ise herhangi bir mantık hatası bulamıyordu. O yüzden Ayaz'dan gelen ciltler bir sonraki direkt olarak yayınlanıyordu. (Baran)-Peki. Sen gidebilirsin Göknur. Gerisi bende. (Göknur)-Tamam. Size kolay gelsin o zaman. (Baran)-Teşekkür ederim. Göknur oradan ayrılıp hızlıca binayı terk ederken yolun kenarında Porsche marka bir araba duruyordu ve sol kapısı açıktı. Arabanın sürücü kısmında ise beyaz saçlı mavi gözlü yakışıklı bir çocuk oturuyordu. Göknur arabayı görünce hafifçe gülümsedi ve arabaya yanaşmadan tersi istikamete yürümeye başladı. Göknur terse gitmeye başlayınca araba hemen çalıştı ve geri geri ilerlemeye başladı. (Ayaz)-Pişt güzellik. Gideceğin yere bırakayım mı? Göknur'un yanına geldiğinde yeniden durdu ve alaycı bir tavırla seslendi. Arabanın kapısı hala açıktı. (Göknur)-Gerek yok şekerim. Benim gideceğim yer seni aşar. Hem benim sevgilim var. Göknur ise aynı alaycı tavırla cevapladı ve göz kırptı. (Ayaz)-Ney? Ne demek sevgilim var. Senin sevgilin benim. Gel hadi. Ayaz bir anda yüzünü düşürdü ve şaşırmış gibi davrandı. Sonra da eliyle gel işareti yaparak Göknur'u bir kez daha arabaya çağırdı. (Göknur)-Seni reddettiğimi net bir şekilde hatırlıyorum canım benim. (Ayaz)-Sen beni reddedemezsin. Ben kabul edilmem. Atla hadi. Eve götüreyim seni. Göknur onu reddettiğini söylemiş olsa da Ayaz alaycı bir dille karşılık vermiş ve onu yeniden arabaya çağırmıştı. Göknur ise Ayaz'ı deli etmek için elinden geleni yaparak şu cevabı verdi. (Göknur)-Gerek yok. Evim uzakta zaten. (Ayaz)-La aynı evde yaşıyoruz ya zaten. Ne demek uzak. Ayaz ise bu cevaba karşın gerçekten delirip komik bir ifadeyle bağırdı. (Göknur)-Tüh ya. (Ayaz)-Tüh mü? Ayıp ayıp. İnsan sevgilisine böyle davranır mı? Ayaz bir kez daha şansını zorlamak için çaba gösterdi ama bu da işe yaramadı ve bir kez daha reddedildi. (Göknur)-Ben senin sevgilin değilim. Tabii bu reddedilişler Ayaz'ı bıktıramazdı. Hatta bu savaşta bıkacak olan kişi Göknur olacaktı. Ayaz keçi inadıyla bir kez daha Göknur'u kışkırtmaya oynadı. (Ayaz)-Ama bende gönlün var. (Göknur)-Yok. (Ayaz)-Cevap vermeden biraz düşünsene be. Göknur hiç düşünmeden direkt olarak cevapladığı için Ayaz yüzünü buruşturup ağlamaklı bir ifade takınmıştı. Göknur ise Ayaz'ın bu halini fırsat bilerek lafı yapıştırmıştı. (Göknur)-Ne o? Ağlayacak mısın? (Ayaz)-Sana ne be cani karı. Ağlarım bak. Ayaz son kozunu da oynayıp ağlama numarasını öne sürmüşken Göknur gülümsedi ve... (Göknur)-Ağlamaya başla o zaman. Gidiyorum ben. Göknur bu sözlerle Ayaz'ı tamamen alt etmişti. Ama Ayaz'ın buna verecek bir cevabı olduğu belliydi çünkü gülümsüyordu. (Ayaz)-Yani son kozum işe yaramadı öyle mi? (Göknur)-Yaramadı canım. (Ayaz)-O zaman gizli kozumu kullanmak zorundayım. Bin hadi arabaya. (Göknur)-Eve gittiğimi daha kaç kere söylemem gerekiyor? (Ayaz)-Anahtarın olmadığını tahminen ne zaman fark edersin peki? İşte bu Ayaz'ın gizli kozuydu. Anahtar. Göknur aceleyle evden çıktığı için anahtarını almayı unutmuştu ve Ayaz'da çıkmadan kapıyı kilitlemişti. Yani şu anda Göknur eve gitse bile eve giremeyecekti. Yani Ayaz'ın yanına binmekten başka şansı yoktu. (Göknur)-Tch. Anahtarı unuttuğum için şanslısın. (Ayaz)-Evren benim yanımda diyelim. (Göknur)-Aynen aynen. Göknur yavaşça arabaya ilerledi ve arabaya binerken Ayaz... (Ayaz)-Aç mısın? ... diyerek Göknur'u bir yokladı çünkü sabah apar topar çıktığı için kahvaltı yapmadığından emin değildi. Belki yolda simit ya da sandviç falan almıştır diye düşünüyordu ama öyle basitçe kahvaltıyı geçiştirmesini sevmiyordu. Zaten onunla yemek yemeyi sevdiği için bu durumu birlikte kahvaltıya gitmek için kullanacaktı. (Göknur)-Hem de nasıl. Evden çıkıp direkt buraya geldim. (Ayaz)-Boğaza mı gidelim esnafa mı? (Göknur)-İçimden geçeni bilmek ister misin? (Ayaz)-Tabii. (Göknur)-Hiç cici kızlık yapacak havamda değilim. Necmi abiye gidelim. Ayaz'ın Göknur'dan gelen bu isteğe şaşırmıştı çünkü Göknur genelde manzaralı yerleri tercih ediyordu ve temiz hava almayı seviyordu. O yüzden de şu anda Necmi Usta'nın yerine gitmeyi seçmiş olması Ayaz'ı şaşırtmıştı. (Ayaz)-Sen... iyi misin? Ateşin falan yok değil mi? Ayaz elini hemen Göknur'un alnına dayadı ve ateşini kontrol etti. Ateşi yoktu. (Ayaz)-Kafanı bir yere vurmuş gibi de görünmüyorsun. (Göknur)-Ne diyorsun ya? (Ayaz)-Yok ben inanmıyorum. İyi değilsin sen. (Göknur)-İyiyim be. Sen kendine bak pis stalker. (Ayaz)-Ben öyleyim de onu karıştırma şimdi. Ayaz anlık heyecanından stalker olduğunu reddetmek yerine kabul etmişti. Göknur bunu duyunca kısa bir gülümseme sunmadan edememişti. (Ayaz)-Senden nasıl Necmi Usta isteği geldi onu anlamlandırmaya çalışıyorum. (Göknur)-Ne zaman diyetteyim be. Bıktım. Dolu dolu yemek yemek istiyorum. Göknur neredeyse 5 aydır sağlam bir diyetteydi ve tüm gün aç geziyordu. Artık gerçekten gına gelmeye başlamıştı ve kahvaltıyı sağlam bir şekilde yapmak istemişti. Ama Ayaz'ın bu kadar garip bir tepki vereceğini beklemiyordu. Göknur diyeti bozacağını söyleyince Ayaz anlamsız bir sevinçle dolarak arabayı çalıştırdı. Necmi Usta bir önceki evlerinin olduğu mahalledeki bir kahvaltıcıydı ve yemekleri harika hazırlıyordu. Hatta Ayaz sırf ustayla sohbet edebilmek için bazen eve söylemek yerine kendi gidiyordu. Ayaz mutlu mesut arabayı sürmeye başladı ve çok geçmeden Necmi Usta'nın yerine ulaştılar. *** Kahvaltıdan sonra direkt olarak eve geçtiler ve Ayaz kendisini televizyonun karşısındaki L koltuğa fırlatarak yüz üstü bir şekilde yatmaya başladı. (Ayaz)-O kadar çok yedim ki midem patlayabilir. (Göknur)-Sana kendini biraz tut dedim ama değil mi? Necmi Usta'ya gidince sapıtıyorsun. (Ayaz)-Tutamaaam. Necmi Usta'nın el lezzeti çok iyi. Ayaz derin bir karın ağrısıyla kıvranırken yine de yemeklerin güzelliğinden bahsediyordu. Karnı şişmişti. (Göknur)-Lan ayı! 2 tam ekmek sucuklu kaşarlı tost, 1 tava menemen, yetmezmiş gibi 1 tava sucuklu yumurta ve 7 bardak ayran içtin! Nerene sığdırdın o kadar şeyi? Göknur Ayaz'ı azarlarken Ayaz hiç oralı olmamış ve yüz üst uzanmaya devam etmişti. Birkaç saniye boyunca sessizce o pozisyonda kalmaya devam ettikten sonra ise Göknur'un azarlamasından alakasız olarak... (Ayaz)-Lan mı? Ayıp oluyor. Ayrıca ayılar gayet de nezih hayvanlar. Ne var yani biraz uzun boylu ve kilolularsa. (Göknur)-Ayılar o kadar yemek yemiyor. (Ayaz)-Daha çok yiyorlar. (Göknur)-Çocuk. 1.73 boyunda 57 kilosun. O kadar şeyi nerene sığdırmayı başardın. Aynı kilodayız be. Ayaz o sırada yavaşça düzelmeye başladı ve Göknur'u baştan aşağı bir süzdü. Sonra da konuyla hiç alakası olmayan şu sözleri söyledi. (Ayaz)-Kucağına yatabilir miyim? Uykum var. Ayaz bu sözlerden hemen sonra suratına doğru yaklaşan bir yastık gördü ve tepki bile veremeden yastığı suratına yedi. (Ayaz)-Ne vuruyon be? Alt tafa... Suratına bir darbe daha yedi ve sözü kesildi. (Ayaz)-Yav vurma be vurma. Cani karı. (Göknur)-Sapık herif! (Ayaz)-Özü... batcha. Ayaz bir kez daha suratına yastık yedi ve anlamsız bir ses çıkartarak sırt üstü koltuğa uzandı. (Göknur)-Kalk git de romanını yazmaya başla. Sonra ucu ucuna anca yetiştiriyoruz. Göknur konuyu dağıtarak Ayaz'ın tembelliğine atıfta bulunmuştu. Ayaz gerçekten başarılıydı ama bir o kadar da üşengeçti. Son günlere kadar klavyeye el bile sürmüyordu. (Ayaz)-Yok ya. Bu cilt kolay. Çok fazla savaş sahnesi yok. Yani daha az kareografi yapmam gerekecek. 1 buçuk gün yeter muhtemelen. Diyalog yazmak aşırı kolay. Ayaz diyalog yazmayı seviyordu. En çok dövüş sahnelerini yazmayı seviyordu ama diyalogları da seviyordu çünkü diyalogların içine çokça bilgi gizleyebiliyordu. İnsanların bir şeyleri okumalarına rağmen bulamıyor oluşlarını seviyordu. Kimsenin haberi olmayan bilgileri ara yerlere sıkıştırmak hoşuna gidiyordu. (Ayaz)-Bana öyle bakmasan. 25. cildi hatırla. Alt tarafı 2 günde yazdığım ciltle ülke satış rekorunu kırdım. (Göknur)-Bu biraz aşağılayıcıydı. (Ayaz)-Hayır değildi. Piyasadaki romanların birçoğundan daha kaliteli bir ciltti o. Serideki en güçlü karakterin gizemli gücünü, ırkını ve nereden geldiğini açıklayıp neredeyse 20 karakterin gizemini birden açık ettim. Tamamen klişeleşmiş romantizm sektörünün aksine o cilt için 2 gün uyumadım hatırlatırım. O kadar bilgiyi açıklamak herkesin haddi değil. Kaldı ki sende iyi biliyorsun ki daha romanın 11. cildini yazarken 25. cilde el atmaya başlamıştım. Ayaz bu konuları konuşurken çabucak sinirlenebiliyordu. Ve öyle de olmuştu. Çok olmasa da sesi yükselmişti ve bakışları değişmişti. (Göknur)-Tamam tamam. Sakinleş biraz. Konu romanların olunca çok agresifleşiyorsun. (Ayaz)-Elimde değil. Basite kaçmaktan nefret ediyorum. Yazdığım şeye kafa patlatmazsam bir anlamı yokmuş gibi geliyor. Böyle demiş olması kimseyi şaşırtmasın. Çünkü haftada sadece 2 gün oturup roman yazıyor olması bu sözleriyle çelişiyor olabilir. Ama durum bu değil. Ayaz zaten romana başlamadan önce her şeyi en ince ayrıntısıyla düşünüp planladı. O yüzden de şu anda ekstra düşünmeye ihtiyaç duymuyordu. Çünkü roman onun kafasında çoktan bitti. Sadece klavye başında oturup bunu kelimelere dökmesi gerekiyor. (Göknur)-Biliyorum. Sadece biraz sakin ol. Sinirlenmeni gerektirecek bir şey söylemedim. Alt tarafı 2 gün dediğin için diğer yazarları aşağılamış oldun. (Ayaz)-Her neyse işte. Sonuç olarak o cildi yazmam 2 günümü aldı. O cildi planlamam 1 ay. (Göknur)-Yani şimdi yeni cildi yazmayacak mısın? (Ayaz)-Hiç gerek yok. Dediğim gibi, diyalog ağırlıklı bir bölüm olacak. Basit yani. Ayaz yine işini basit diyerek başından savdı ve oturduğu yerden kumandaya uzandı. Tam televizyonu açacakken durdu ve Göknur'a bakmaya başladı. (Ayaz)-O rahatsız takım elbiseyle durmaya devam mı edeceksin? Ben daralmaya başladım. Göknur, Ayaz'ın sözleriyle kendisini bir süzdü ve hala romanı teslim ederken giydikleriyle durduğunu fark etti. (Göknur)-Ah. Değiştirip geliyorum. (Ayaz)-Dizinin kaçıncı bölümündeydik? Göknur odasına doğru ilerlerken Ayaz ona seslenmişti. (Göknur)-8. (Ayaz)-8 ha. Peki. Ayaz izledikleri dizinin 8. bölümünü açtı. (Ayaz)-Bizde mısır var mı ya? Dedi ve kontrol etmek için mutfağa ilerlemeye başladı. Mısır varsa patlatacak ve öyle diziye dönecekti. Giderken de masanın kenarında duran küçük kumandayı aldı ve odanın her tarafında olan siyah stor perdeleri indirerek odayı karanlığa boğdu. (Ayaz)-Böyle daha iyi. Diye mırıldanan Ayaz mutfağa geçti ve mısırı aramaya başladı. Çok geçmeden mısırı buldu ve patlatmak için ocağın başına geçti. O sırada da Göknur eşofmanlarını giymiş ve Ayaz'ın yanına geçmişti. (Göknur)-Ne yapıyorsun? (Ayaz)-Mısır patlatacağım ya. Geç sen. Hemen geliyorum. (Göknur)-Tamam. Göknur oturma odasına geçti ve koltuğa yayıldı. Ayaz'da çok geçmeden elinde mısırlarla geldi ve ikili dizilerini izlemeye başladılar. Dizinin yarısındayken Ayaz mısırını bitirip tabağı masaya bıraktı ve küçük bir hinlik yaparak başını Göknur'un bacağına yaslayıp yatar pozisyona geçti. Göknur kendisine hiçbir şey söylemedi. Ayaz'a sürekli kızıyor olsa da çoğu zaman ona karışmıyordu. Ayaz'ın kendisini sevdiğini biliyordu. Zaten Ayaz'da bunu her fırsatta belli ediyordu. Sürekli Ayaz'ı azarladığı için ara sıra istediği ilgiyi vermenin kötü olmadığını düşünüyordu. Temiz olan elini Ayaz'ın başına koyarak saçlarını da okşamaya başladı ve diziyi izlemeye o şekilde devam ettiler.
|
0% |