@aristokrat
|
2 gün sakin bir şekilde geçtikten sonra buluşma için anlaştıkları yere gitmişlerdi. Göknur ve Ayaz 15 dakika kadar erken mekâna varmış olsalar da Gülşen onları orada bekliyordu. Erken gittiklerini düşünmüşlerdi ama muhtemelen Gülşen daha heyecanlıydı. O yüzden de erkenden gelmişti. Gülşen yaklaşık 1.70 boyunca sarışın güzel bir kızdı. Son zamanlarda spora başladığı için fiziği Ayaz'ın onu hatırladığından daha iyiydi. Uzun boyuyla gerçek bir manken gibi görünüyordu. Tabii manken olmak onun için oldukça uğraştırıcı bir işti. Daha önce mankenlik teklifleri almıştı ama o yazarlıktan vazgeçmemiş ve yolunu yazarlık üzerinden yazmıştı. Gülşen onları görür görmez ayağa kalkıp elini salladı ve onlara kendini gösterdi. İkili çabucak Gülşen'in yanına gittiler ve sarılıp selamlaştılar. (Ayaz)-Gerçekten uzun zaman oldu ha? (Gülşen)-Yıllar geçti. Tabii sen de büyüdün Ayaz. Oldukça yakışıklı olmuşsun. (Ayaz)-Teşekkür ederim. Sen de hala eskisi kadar güzelsin. Yaşlı bir moruğa dönüştüğünü düşünmüştüm. (Gülşen)-Hahahaha. Tamam bu beklenmedikti. Hala insanlara absürt şakalar yapıyorsun demek. Ayaz eskiden de garip ya da insanları sinir edecek şakalar yapardı ve Gülşen, büyüdüğü için artık böyle şakalar yapmayacağını düşünmüştü. Ama yanılıyordu. Ayaz büyüdükçe iyice bu şakalara yapışmış ve dozajı iyice artırmıştı. (Göknur)-Ya ne demezsin. Beyefendi büyüdükçe iyice sapıttı şaka konusunda. (Gülşen)-Büyürken hiç gelişim sergilemedi ha? (Göknur)-Evet. Giderek daha geri zekalı hale geldi. (Ayaz)-Oy. Sizi duyabildiğimin farkındasınız değil mi? (Göknur)-Sen gelmiş miydin ya? Tüh. Unuttum ben seni. (Ayaz)-Beni övmen gereken sahnedeyiz be. Gömmen gereken değil. Sonra o. (Gülşen)-Hahaha. Hala atışıyorsunuz demek. Ee, hala arkadaş mısınız yoksa çıkmaya başladınız mı? Gülşen sorabileceği en basit soruyu sorarak ikiliyi can yerinden vurmuştu. Böyle bir soru beklemiyorlardı. Küçüklükten beri sürekli atıştıkları için insanlar aralarındaki ilişkiye hiç o gözle bakmamışlardı. O yüzden herhangi bir yerde sevgili olup olmadıkları belli olmuyordu. Ama illaki onların sevgili olduğunu düşünenler olmuştur. Sonuçta sürekli birbiriyle uğraşan iki insan için sevgili olma ihtimalleri arkadaş olma ihtimallerinden daha fazlaydı. (Ayaz)-Elbette çıkıyoruz. Ayaz göğsünü germiş ve böbürlenerek bunu dile getirmişti. Yıllarca uğraştığı şeyi başardığı için kendisiyle fazlasıyla gurur duyuyordu. (Göknur)-Benimle çıktığın için gururlandın mı sen az önce? (Ayaz)-Bu dünyada kaç kişi ilk aşkıyla sevgili olmayı başarıyor acaba? Ayrıca senin gibi ateşli bir insanla çıkıyorum. Tabii ki gururlanacağım. (Göknur)-Şey, sanırım bana olan sevgini bazen hafife alıyorum. (Gülşen)-Ama gerçekten, siz çocuklar o zamanki halinizden hiçbir şey kaybetmemişsiniz. Hala çevrenizde ki varsa eğlendirmeyi başarıyorsunuz. Ayrıca sizin atışmalarınızı izlemek hala zevkli. Gülşen eskiden onlarla oldukça yakın olduğu için ikisinin atışmalarına sürekli maruz kalıyordu. Ayaz'ın sürekli reddedilip garip tepkiler vermesini ya da ciddi ortamlarda herkesi yumuşatabilecek kadar aptalca hareketler yaparak ortamı dizginlemesini seviyordu. Ayaz'ın kendini eğlendirmek için yaptığı şeyler çevresini de etkiliyordu. Ayaz ciddiyeti sadece yerinde kabul eden biriydi ve onun dışında her zaman ciddiyetten uzak çatlak bir çizgi film karakteri gibiydi. Yapabileceği ya da söyleyebileceği şeylerin bir sınırı yoktu. Çevresindeki insanların ona deli gözüyle bakmasına da takılmıyordu. Ki zaten kendi arkadaşları ona o gözle bakmıyorlardı. Eğer bir ortam olması gerekenden daha ciddiyse de Ayaz devreye giriyordu. Gereksiz ciddiyetin insanların birbirini anlamasını zorlaştıracağını düşünüyordu. Ama onun dışında ciddi olunması gereken ortamlarda Ayaz kesinlikle aşırılık yapmazdı. Ciddilik konusunda tutarlı olduğunu söylesek yalan olmaz aslında. Sadece iş aşırılık yapmaya geldiğinde bir çizgi film karakterine dönüşüyor ve sınırlarını ortadan kaldırıyor o kadar. (Ayaz)-Neyse neyse. Bizim atışmalarımız bir kenara. Sen neler yapıyorsun bakalım? Uzun zamandır seni takip edemiyorum. Gerçi, yakın zamana kadar yeni bir kitap çıkartmadın sanırım. (Gülşen)-Çıkartmadım hayır. Şu ara sadece dizi işleriyle ilgileniyorum. Gülşen'in yeni bir romana zaman ayırmamasının tek sebebi buydu. Şu an diziyle uğraştığı için çok meşguldü ve roman yazmaya ayıracak vakti yoktu. Ama dizi işleri bittikten sonra uzun soluklu bir seriye başlamayı planlıyordu. Tabii şimdilik sadece planlıyordu. (Göknur)-Senin kitabından uyarlama olan dizi oldukça güzel ilerliyor. Tabii Ayaz romanının öyle işlemediğini söylüyordu ama ne yalan söyleyeyim ben tam hatırlamıyorum. (Gülşen)-Ayaz biraz haklı. Dizi olduğu için romanı senaryoya çevirirken birkaç değişiklik yaptım. Ki zaten o benim ilk yazdığım romandı. Hatalarla dolu. (Ayaz)-Evet. Seni defalarca uyarmama rağmen beni dinlememiştin. Dahi bir yazar olduğum için özür dilerim. Ayaz şakayla karışık bir şekilde dahi olduğunu da araya yedirmişti. Ama evet. Gülşen'i o zamanlarda defalarca kez uyarmasına rağmen Gülşen onu dinlememişti. Ha şöyle de bir şey var ki onu dinlememiş olması daha iyiydi. Sonuçta kendisi yaptığı hataları görüp öğrenince bir daha o hataları yapmamıştı. (Gülşen)-O zamanlar seni dinlemek için bir sebebim yoktu. O zamanlar şimdiki kadar geniş düşünemiyordum. Sonuçta sen bana yardım etmeye çalışırken henüz basılmış bir kitabın yoktu ve benim kitabım basılıyordu. O zamanki aklımla biraz kibirlenmiş olabilirim. Gülşen 20'li yaşlarda olmasına rağmen aptalca bir düşüncesizlikle Ayaz'ı küçümsemişti. Neden kitabı basılmış birisi kitabı basılmamış birisinden yardım alsındı ki? O zamanlar düşündüğü şey buydu. Ama şimdi, bir zamanlar küçümsediği o çocuk tüm ülkenin roman değerlerini ve dengelerini değiştirmiş biriydi. Koca bir ülkenin roman yazarlığında yeni bir kapı açmıştı. Ayrıca ülkedeki en çok satan ve en zengin yazardı. (Ayaz)-Ah, hiç bu yönden bakmamıştım. (Gülşen)-Yani özür dilemesi gereken kişi benim. (Ayaz)-Çokta önemli değil be. Çokta büyük sayılmazdık sonuçta. (Gülşen)-Ama şey, sanırım o zamanlar seni kıskandığımı itiraf etmeliyim. Gülşen birdenbire ciddileşmişti. (Ayaz)-Ha? Niye ki? O zamanlar kıskanılacak bir şeyim yoktu. Hala yok tabii ama. O zamanlar hiç yoktu. (Gülşen)-Şöyle ki, seninle ilgili ilk izlenimim o kadar da iyi değildi. Ben o zamanlar 20 yaşındaydım. Sen ise 17. Ben üniversitede edebiyat okuyordum ve tüm günüm romanlar okuyup yazmakla geçiyordu. Sanırım o zamanlar çok aptalmışım. O zamanki düşüncelerim için pişmanlık duymuyor değilim. 20 yaşında edebiyat okuyan ben 17 yaşında okula bile gitmeyen bir çocuğun benden daha iyi bir yazar olmasını kıskanmıştım. Gülşen öyle söyleyince Ayaz aydınlanırcasına tepki vermişti. Şimdi her şey yerine oturmuştu. Yazmak için yıllar verip kendini geliştiren insanlar vardı ve Ayaz kendisini geliştirmek için hiçbir şey yapmamıştı. O sadece yazmaya başlamış ve sanki yıllardır profesyonelce bu işi yapıyormuş gibi kaliteli işler ortaya çıkartmaya başlamıştı. Onun bu seviyede bir yazar olmak için başkaları kadar emek vermesi gerekmemişti. O gerçek bir dâhiydi ve daha şimdi dahiliğin gerçekten ne olduğunu kavramıştı. Dahilik istesen de istemesen de başka insanlardan üstün olmak demekti. Ayaz kimseyi küçük görmüyor ve herkesi eşit tutuyor olsa da farkında olmadan insanlardan daha üstün davranışlar sergiliyordu. Başkalarına yazmakla ilgili tavsiyeler vermek, onlara yardım etmek, hatalarını düzeltmek. O bunu sadece yardım etmek istediği için yapıyordu. Farkında olmadan insanları küçümsüyor olabilir miydi? Ya Çağla'da bu şekilde hissediyorsa ve Ayaz hakkında böyle düşüncelere sahipse. O zaman ne olacaktı? Onu küçümsemiyor olduğu halde Çağla küçümsenmiş hissediyorsa ne olacaktı? Çağla'nın düşünceleri değişecek miydi? Ayaz'a olan bakış açısı ne haldeydi şimdi? Daha geçenlerde ona yardıma gitmişti. Ya farkında bile olmadan onu kırdıysa? Ayaz bir anda bu düşüncelere gömülmüş ve duraksamıştı. Bunu fark eden Göknur ise... (Göknur)-Ayaz? İyi misin? Yüzün düştü. Ama şu anda Ayaz onu duymuyordu. Aklı düşünceleri tarafından çelinmiş durumdaydı. (Göknur)-Ayaz kendine gel! Göknur biraz sesini yükselterek Ayaz'ı sarsmış ve Ayaz bir anda kendine gelmişti. (Ayaz)-Ha? Ne? Ne oldu? (Göknur)-Bir anda nereye daldın öyle? (Ayaz)-Ben, kötü bir insan mıyım? Ayaz bakışlarını Gülşen'e çevirerek bu soruyu sormuştu. Gülşen ise Ayaz'ın yüzüne bakmakla yetinmişti. Neden bir anda böyle bir soruyla karşı karşıya kaldığını anlamamıştı. (Gülşen)-Ne-nereden çıktı şimdi bu? Elbette ki kötü bir insan değilsin. Hatta gördüğüm en iyi insanlardan birisin sen. Diyorum ya. O zamanlar öyle düşünüyordum ama yanılmışım. (Ayaz)-Ahhh, sokayım. Bugüne kadar fark etmeden kaç insanı küçümsedim acaba? Göknur bu sözlerle birlikte Ayaz'ın durgunluğunu çözmüştü. Gülşen'in konuşması yüzünden Ayaz bu şekildeydi. "Muhtemelen şu anda fark etmeden insanları kırdığını düşünüyor." Yıllardır birlikte olmalarının Göknur'a kazandırdığı en iyi özellik Ayaz'ın her zaman ne düşündüğü bilebiliyor olmasıydı. Ve şu anda düşüncelerinin bu şekilde olduğundan emindi. Ayaz'ın böyle düşündüğünden emin olduğu için yapabileceği en iyi şeyi yaptı ve ona sarıldı. (Göknur)-Sen kimseyi kırmadın aşkım. Kimse senin kötü niyetli olmadığını biliyor. O yüzden bunu dert etmene gerek yok. Göknur bu sözlerin yeterli olacağından emindi. Ayaz Göknur'un sözlerine her zaman inanırdı ve onun kendisine yalan söylemeyeceğini bilirdi. O yüzden bu birkaç kelime Ayaz'ın sakinleşmesine yetmişti. (Ayaz)-Gerçekten mi? (Göknur)-Gerçekten. Hepimiz senin ne kadar iyi kalpli bir insan olduğunu biliyoruz. (Gülşen)-Sana kötü hissettirmek istememiştim. Özür dilerim. Gülşen Ayaz'a böyle hissettirdiği için üzülmüş görünüyordu. O yüzden Göknur elini onun omzuna koydu. (Göknur)-Önemli değil Öyle demek istemediğini biliyorum. Sadece Ayaz bu konularda hassas birisi. Üzülmene gerek yok. Göknur Gülşen'i de sakinleştirdikten sonra ellerini çırpmış ve dikkatleri kendi üzerine çekmişti. (Göknur)-Konumuz kapandığına göre sipariş vermeye ne dersiniz? Ayaz ödüyor. (Ayaz)-Ney?
|
0% |