Yeni Üyelik
20.
Bölüm

Bölüm-19 Mangal ve Sevinç

@aristokrat

Sabah olduğunda Atakan ve Ayaz Göknur ve Melisa'dan 2 saat kadar daha geç kalkmışlardı. Kalkar kalkmaz Ayaz bir duş almış ve abisiyle birlikte markete gidip dolabı dolduracak şeyler almışlardı. Mangal içinde ekstra malzeme almayı unutmamışlardı.

Eve gittiklerinde ise mangalı yakmışlar ateş başındayken Ayaz Japonya'ya gideceği haberini vermişti. Melisa ve Göknur bu habere çok sevinirken Göknur bir anlık boşluğa düşüp Ayaz'ın kucağına zıplamıştı.

Bunu gören Atakan ve Melisa birbirlerine bakıp gülümserlerken Göknur kızararak Ayaz'ın kucağından indi ve kenara geçti. Ayaz'ın tahminleri de o anda gerçekleşmiş oldu. Melisa'nın bu harekete karşı sadece gülmesiyle birlikte Ayaz, Göknur'un ablasına ilişkilerini anlattığını anlamıştı.

Aynı şekilde Göknur'da Atakan'ın bunu bildiğini anlamıştı.

(Ayaz)-Uzun lafın kısası bu işte. 2 hafta sonra Japonya beni bekler.

(Göknur)-Kaç gün kalacaksın peki orada?

(Ayaz)-Bilmiyorum. Belki 2 bilemedin 3 gün. Ama, "kalacaksın" derken? Sizde benimle geliyorsunuz.

(Göknur)-Ne?

(Atakan)-Derken ufaklık.

(Melisa)-Ablam ciddi misin?

(Ayaz)-Niye bu kadar şaşırdınız ya? Tek başıma gidecek değildim herhalde. Beni çağıran şirketle konuştum. Memnuniyetle kabul edeceklerini belirttiler. Sadece siz kamera önünde olmayacaksınız o kadar.

Sonuç olarak Ayaz onların sadece gezmeye gitmelerini istiyordu. Sadece kendisi giderek bir bencillik yapmak istemiyordu. Şirket kendisinin isteğini reddetseydi bile Ayaz onlar için de bilet alacak ve bir otel ayarlayacaktı. Yani onları her şekilde yanında götürecekti. Şirketin bu isteği kabul etmiş olması Ayaz'ın işine gelmişti tabii.

Ayrıca kendisi Japonya'yı görecekken en başından beri en büyük destekçisi olanların görmeyecek olmasını düşünmek ona hoş hissettirmemişti. Bu konuda bencillik yapamazdı. Bazı insanlar olmasa pes edeceği zamanlar bile olmuştu. O yüzden şimdi o insanlara bu kadarcık bir iyilik yapabilirdi.

(Atakan)-Bazen ben mi abiyim yoksa sen mi karar veremiyorum.

(Ayaz)-Pfft-Hahahahahahaha!!! O ne demek abi ya?

(Atakan)-Oğlum senin bana olan iyiliğin benim sana olan iyiliğimden fazla. Rolleri değiştik istemeden.

(Ayaz)-Hahahahahahaha!!!!! Senin şu çıkarımların beni bitiriyor.

Ayaz gülmekten debelenirken kızlarda Atakan'ın bu sözlerine gülümsemişlerdi. Genelde abiler küçük kardeşleri için bir şeyler yaptıkları için Atakan bazen rolleri değişmişler gibi hissediyordu. Ama bu gerçekten eğlenceliydi. Ayaz sayesinde farklı şeyler deneyimleme fırsatı oluyordu. Kitap okumayı çok sevdiği söylenemezdi ama farklı şeyler okuyup eğlendiği çok olmuştu. Zaten okuduğu bütün kitap ya da romanları Ayaz'ın önerdiklerinden okumuştu.

Ne de olsa bu konularda kardeşinden daha güvenilir kimseyi bulamazdı.

(Atakan)-Neyse neyse. Etleri getirin. Masada konuşuruz devamını.

Atakan kızlara seslenip bu konuya masada devam edebileceklerini söyledi ve etleri istedi. Kızlar baharata buladıkları etleri getirdiler ve Atakan mangal başına geçti.

***

- Gece saat 11.25 –

(Göknur)-Japonya'ya gitmek ha? Hayal edeceğim bir şey bile değildi.

Göknur odasına çekilmiş atağında oturuyor ve camdan dışarıyı seyrediyordu. Japonya'ya gitme fikri gerçekten çok güzeldi. Sadece Ayaz'ın gitmesi bile kendisi için fazlasıyla heyecanlı bir durumken Ayaz'ın onu da götürecek olması heyecanını katlamıştı.

(Ayaz)-Röportaj için olmasa bile tatil için gitme planım vardı.

(Göknur)-Ha? Sen dışarıda değil miydin?

(Ayaz)-Yoruldum ya. Kapıyı çaldım bu arada. Duymadın sanırım.

(Göknur)-Önemli değil. Gerçekten de Japonya'ya gitme planın var mıydı?

(Ayaz)-Elbette vardı. Sadece 2 hafta değil de 1 – 2 ay sonrası içindi bu planım. Şimdi ise farklı bir planım var.

Ayaz konuşurken kazağını çıkartıp kenara koymuş ve dolaptan akşam için bir şeyler çıkartıp giymişti. Gerçekten fazla zayıftı. Kemikleri rahatça sayılabiliyordu.

(Ayaz)-6 hafta sonra, yani Japonya'dan döndükten 1 ay sonra seninle ben Fransa'ya gidiyoruz.

(Göknur)-Ha?

Göknur bu ani haber karşısında ne diyeceğini bilememişti. Ayaz'ın arka arkaya bu şekilde haberler veriyor olması fazlaydı. Artık gerçekten daha fazla şaşırabileceğini düşünmüyordu.

(Göknur)-Bekle bekle bekle. Bu kadarı fazla. Sen bu kadar çok haber veren birisi değilsin.

(Ayaz)-Haha. Planlarımın zamanları bu şekilde ben ne yapayım?

Ayaz küçük bir kahkaha atmıştı. Son zamanlarda romanını bitirmeye odaklandığı için fazla bir plan yapmamıştı ama artık plan yapabilecek bir pozisyondaydı ve planları üst üste geliyordu. Tabii hiçbir şey birbiriyle çakışmayacak şekilde ayarlanmıştı. Ayaz hepsini düşünmüştü.

Romanlarını yazacağı zamanı, boşta olacağı zamanları, başka yerlere gidişlerini, kısacası her şeyi çoktan ayarlamıştı. Böyle olmayı seviyordu. Plansız programsız iş yapmak bazen eğlenceli olsa da her şeyi ayarlayıp ortaya çıkabilecek sürprizlerden kurtulmak en iyisiydi.

Bu Ayaz'ın kendine has "Süper Ayarlanmış Eksiksiz Yaşam Programı"ydı.

Bu program onun hayatını idame ettirdiği yegâne şeydi. Planlarını öyle bir şekilde ayarlıyordu ki çevresindeki insanların bile programlarını bazen fark etmeden ayarlayabiliyordu. Mesela Fransa'ya gitme planı Göknur'un hesabında yoktu. Ama artık bunu bildiği için ona göre hazırlanacaktı.

(Göknur)-Öyle desen bile...

(Ayaz)-Takılma seeen. Sadece bana ayak uydur. Ben gerisini hallederim.

Ayaz'ın bu konularda sahip olduğu özgüven gerçekten etkileyiciydi ve Göknur bundan etkilenmişti. Sonuçta Ayaz'ın emin olmadığı işlere girmeyeceğini biliyordu. Sadece yazarlıkla değil harika bir planlama yeteneğiyle de donatılmıştı.

(Göknur)-Peki o zaman. Başka heyecan verici haberin yok değil mi? Daha fazlasını kaldıramam çünkü.

(Ayaz)-Hahahahaha!!! Yok merak etme.

Ayaz bu sefer kahkahayı patlatmıştı. Bu kadar ani haberin onu bu derece heyecanlandıracağını tahmin etmemişti.

(Göknur)-Japonya, Fransa. Romanlarla birlikte bizde yurt dışına açılıyor gibiyiz.

(Ayaz)-Daha dur bakalım ya. Bu sadece planlarımın başlangıcı. Eğer Japonya'da harika bir ivme yakalayabilirsem bütün dünyaya açılma ihtimalim olur. Sen eğlenceyi o zaman gör.

Japonya bu işlerle kutsanmış ve efsane serilerin bulunduğu bir ülke olduğu için Ayaz'ın serisinin ya da serilerinin Japonya genelinde sevilmesi diğer ülkelere de açılmasına olanak sağlaması demekti. Ki zaten en başından beri Ayaz'ın amacı da buydu.

Bütün dünya genelinde kabul görmüş efsanevi bir yazar olmak.

Bu hedefini gerçekleştirmeden kesinlikle ölmek istemiyordu. Geçmişte çok kez bunun hayalini kurmuş ve saatlerce dalıp gittiği olmuştu. Artık o hayalleri kurmuyordu. Çünkü artık onlar birer hayal değildi. Artık birer hedeflerdi. Kesinlikle gerçekleştirilmesi gereken daimi hedefler.

(Ayaz)-Ayrıca tüm dünyaya açılmayı kesinlikle isterim. Dünya genelinde bilinip filmi ya da dizisi yapılan serilerin yanında benim serilerim neden olmasın ki? Dünya genelindeki her kategoride bulunmak bir yazar için olabilecek en iyi şey bence.

(Göknur)-Orası öyle bebeğim. Sadece bahsettiğin şeyi yapmak çok zor. Yine de sen belli bir mesafeyi kat edebildin. Bundan sonrası birazcık şansa bağlı. Sonuçta yapman gereken şey hiç değişmedi. Hala yazmak zorundasın.

(Ayaz)-Biliyorum biliyorum biliyorum. Yazmak işin kolay kısmı. En azından benim için. Yazdıktan sonra yapılması gereken tek şey beklemek. Ve bil bakalım kimin zamanı kısıtlı?

(Göknur)-Ayaz. Hani bunu konuşmayacaktık aşkım?

(Ayaz)-Üzgünüm. Elimde değil.

(Göknur)-Şhhh. Anlıyorum seni. O yüzden hadi tatilin tadını çıkartıp zamanımızı daha güzel şeyler için harcayalım.

Göknur yavaşça Ayaz'a yaklaştı ve dudağına doğru hamle yaptı. Ayaz'da karşılık vermiş ve onu öpmüştü.

Göknur'un bu tavırları Ayaz'ı rahatlatıyordu. Onu bunlara zorlamıyor olduğunu bilmek sakinleşmesini sağlıyordu. Gerçi Göknur'un bütün halleri Ayaz'ı rahatlatıyordu ama bu şekilde kendi isteğiyle Ayaz'a yanaşması Ayaz'ı ekstra rahatlatıyordu. Sevildiğini bilmek gerçekten güzel oluyordu.

Ki zaten bunca zaman bunun için çabalamıştı. Yani tüm bu duyguların yanında zafer sarhoşluğu da Ayaz'ı esir alıyordu. O yüzden de Ayaz kendisini tamamen ilk ve tek aşkı Göknur'a bırakıyor, onunla birlikte sakinleşip kafasını topluyordu.

Sürekli dolu olan zihnini ancak onun yanında biraz serbest bırakabiliyordu. Onun dışında sürekli yazmak ve gelecek planları tarafından taciz ediliyor ve baş ağrısı çekiyordu. Bu nedenle bu gibi anlar Ayaz için bulunmaz bir nimet görevi görüyordu.

Sırf bu yüzden Ayaz her sıkıldığında Göknur'un yanına gidiyordu. Başını onun bacağına yaslayıp gözlerini kapatmak bile ona fazlasıyla iyi geliyordu. Hele de Göknur saçlarıyla oynamaya başladığında Ayaz gerçeklikten kopup evrende gezinmeye başlamışçasına sakinleşiyordu. Zihni boşalıyor ve bedeni "gerçekten" dinlenmeye başlıyordu.

 

Loading...
0%