@aristokrat
|
Tatilden geri döndükten sonra Ayaz Japonya'ya gitmeden önce işleri hızlandırmak adına bilgisayar başına geçmiş ve yeni romanının ilk cildini bitirene kadar ara vermemeye karar vermişti. Önceki gün şu anki romanının 48. cildini de göndermişti ve geriye yalnızca bir cilt kalmıştı. Bu romanı sona geldiği için fazlasıyla heyecanlı ve birazda hüzünlüydü. Fazlasıyla emek harcadığı bu roman bitiyor olduğu için tuhaf hissediyordu. Ama yeni romanlar yazabileceği için de çok mutluydu. Durmadan aklını dolduran farklı senaryolar ve olayları en sonunda kullanmaya başlayabilecekti. Tabii bir yandan girmek istediği bu ağır tempoya ayak uydurabilmesi lazımdı. Daha şimdiden bilgisayar başına geçeli 5 saat olmuştu ve oldukça mesafe kat etmişti. Yeni romanı için planladığı şeyler öyle derin şeyler değildi. O sadece basit bir intikam hikayesi yazmak istiyordu. Sadece absürt sahneler ve gerçekten okuyanları iğrendirecek sahneler yazmak istiyordu. İlk romanında bu tür şeylere fazla yer vermemişti. Tamam serisi resmen bir karakter mezarlığı olup 49 cildin toplamında yaklaşık 300 önemli karakteri öldürmüş olabilirdi ama bu romanda işler biraz daha farklı olacaktı. O gerçekten "en güçlü" olan bir karakter yazmak istiyordu. "Herkes büyük bir merakla toz bulutuna bakıyordu. Hiçbiri bir şey görmüyordu ama yine de oraya bakıyorlardı. Bakmak istiyorlardı. Bakmazlarsa bir şeyleri kaçıracaklarmış gibi hissediyorlardı. Aniden toz bulutu içinde bir hareketlenme oldu ve binlerce toprak parçası etrafa savruldu. Bu, devin öldüğünün kanıtıydı. Dev ölmüş olsa da Ejder hala o toz bulutunun içindeydi. Herkes hala toz bulutuna bakarken, toz bulutunun içinde, göze benzeyen, kıpkırmızı bir yuvarlak gördüler. Aradan geçen bir saniyenin ardından da Ejder toz bulutunun dışına çıktı. Herkesin gördüğü o kırmızı yuvarlak, Ejder'in sağ gözüydü. Ejder toz bulutundan uzaklaştı ve devlere yaklaştı. Olduğu yerde dururken vücudu değişime uğramaya başladı. Tırnakları daha uzun ve daha keskin bir hale geldi. Sadece parmaklarını kaplayan karanlık dirseklerine kadar yükseldi ve şişkin damarları biraz daha genişleyerek renk değiştirdi. Elini kaplayan damarlar altın sarısı bir renge sahipken, bileğinden dirseğine kadar uzanan damarları kan kırmızısıydı. Diğer bir yandan dişleri dudaklarına batacak noktaya kadar uzadı ve korkunç bir hal adı. Hafif kamburlaştı ve omurga kemikleri daha belirgin hale geldi. Vücudu tamamen karanlık bir aurayla sarıldı ve en sonunda da sol gözü de sağ gözüyle aynı renge gelerek korkunç bir kızıllığa büründü. Herkesin şaşkın bakışları altında Ejder değişim geçiriyordu. Kimse Ejder'in bu haline diyecek tek kelime bile bulamazken... (Rose)-Hayır hayır hayır. Bunun olduğunu tahmin etmeliydim. Rose korku dolu gözlerle bunları mırıldanmıştı. (Kyriel)-Rose? İyi misin? (Rose)-Değilim değilim değilim. Rose dediği şeyleri tekrar eden birisi değildi ama nedense şu anda böyle konuşuyordu. (Rose)-Kyriel durdur onu durdur onu durdur onu!!! (Kyriel)-Neden!? O formu elde etti işt... (Rose)-Durdur dedim sana!!! Durdur işte durdur!!! Yoksa geri dönüşümüz olmayacak! Ben bunu nasıl düşünemedim! O damarlar! Uzayan dişler!" (Ayaz)-Çok mu absürt bir güçlenme olur ki? Yoo niye olsun ki. İçinde canavar olup ona güç vermesinden iyidir. 2. bir kişilik durumu akıl sağlığı yerinde olmayan birisi için gayet mantıklı bence. Gerçi teknik olarak içinde bir şeyler var ama. E daha iyi lan. Hem canavar hem iki kişilik. Güç üstüne güç. En güçlü karakter planı için gayet mantıklı. Ayaz kendi kurduğu planların mantıklı oluşunu bir kez daha keşfederken romana ara vermişti. 5 saattir aralıksız bir şekilde bilgisayar başında olmak onun için basit bir şeydi ama yine de yoruluyordu. Daha doğrusu sürekli yazdığı şeyleri değiştirip duruyordu. Nasıl ilerleyeceğini biliyordu ama vahşet dolu bir seri planladığı için yazarken aklına daha delice fikirler gelince değiştirmek için zaman harcıyordu. Tabii bu seri ayda bir yayınlanacağı için bir sorun yoktu. İstediği gibi yavaş olabilirdi. Ama, Ayaz'ın yavaş olmak gibi bir niyeti yoktu. Bu seriyi hızlıca bitirip boşta kalan zamanlarında farklı romanlara girişecekti. Elinden geldiğince fazla roman yazmak istiyordu. Kafasının içini doldurup sürekli onu taciz eden binlerce fikri kelimelere dökmek için can atıyordu. (Ayaz)-Pekâlâ. Hadi devam edelim. Bu form için güzel bir şeyler bulsam iyi olur. Ah. Ayaz o anda aklına gelen bir fikirle gülümsemeye başladı. (Ayaz)-Serinin sonlarına kadar bunu açıklamama gerek yok. İkinci kişiliğinin gerçek kaynağı tam olarak bu olmalı. Ayaz parmaklarını çıtlattı ve ellerini klavye üzerine yerleştirip seri bir şekilde kafasında biriken kelimeleri parçalamaya ve klavye üzerinde birleştirmeye başladı. *** (Göknur)-Ablaaa. Göknur kendi odasından çıkmış ve merdivenden eğilerek televizyon başındaki ablasına seslenmişti. (Melisa)-Efendim ablam. Ablası yüz maskesi yapmış bir şekilde televizyon başında oturmuş zaman harcıyordu. (Göknur)-Yemek söyledin mi? (Melisa)-Söylemedim ablam. Söyleyeyim istersen. (Göknur)-Yok hallediyorum ben. (Melisa)-Ayaz'a sorayım mı ne istiyor diye? (Göknur)-Gerek yok ablam. Romana kilitlenmiştir şimdi o. Ben söylerim onun için bir şeyler. Atakan abi için ne söyleyeyim? (Melisa)-Atakan bugün şirkette kalacakmış güzelim sen üçümüze söyle yeter. (Göknur)-Tamam abla. Aralarında bu küçük konuşma geçtikten sonra Göknur odasına çekilip yemek siparişi verdi. Yarım saat kadar sonra bütün yemekler geldi. Ablasıyla birlikte masayı hazırlamışlar ve sonra da Ayaz'ı çağırmak için odasına gitmişti. Kapıyı çaldığında Ayaz'dan ses çıkmamıştı. Birkaç kez daha çaldı. Sonra da kapıyı açmaya karar verdi. Kapıyı açtığında gördüğü manzara her zamankiyle aynıydı. Ayaz bilgisayar başında romanın yazıyordu. Sadece şu an normalden biraz farklıydı. Normalde Ayaz kapısı açıldığında durur ve kimin geldiğine bakardı. Ama şimdi bakmamıştı. Göknur o anda Ayaz'ın uzun bir aradan sonra bir kez daha dalgınlığa yakalandığını anlamıştı. Ayaz dalgınlığa girdiği zaman gerçek dünyadan tamamen kopuyor ve sadece önünde gördüğü beyaz ekranı kelimelerle doldurmaya moduna geçiyordu. İşin kötü tarafı Ayaz o an aklından geçen şeyleri sesli bir şekilde dile getiriyordu. Ne kadar saçma olurlarsa olsunlar. Ve şu anda aklından geçen şeylerin pek iç açıcı olmadığı kesindi. Göknur Ayaz'ın vahşet içerikli bir roman yazacağını biliyordu ama Ayaz'ın aklını bu gibi şeylerle dolduracağını hiç düşünmemişti. (Ayaz)-Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. (Göknur)-Ayaz. (Ayaz)-Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Parçala. Yok et. Kır. Ez. Bitir. Ayaz Göknur'u yine durmamıştı. Kendisini felaket derecede romana kaptırmıştı. (Ayaz)-Öyle olmamalı. Biraz daha güçlü olabilir. Tanrılara karşı savaşacak güce erişmeli. Parçalamalı. Yok etmeli. Daha fazla yazmalıyım. Daha fazla para. Göknur için. O anda söylediği şeyler Göknur'un durmasını sağlamıştı. Ayaz'ı kendine getirmeden önce on biraz dinleyebilirdi. (Ayaz)-Ejder daha güçlü olabilir. Gerçekliği yarıp geçmesini istiyorum. Sadece henüz erken. Daha heyecanlı olmalı. Göknur'a rahat ettirmem için daha fazla kazanmalıyım. Yok etmeliyim. Bütün roman piyasası özgür olmalı. Aşka yer yok. Sadece yıkım getirmeliyim. İnsanlar korkak yazmamalı. Ayaz'ın zihninin karmakarışık olduğu kesindi. Şayet gerçek düşünceleri olmayan şeyleri bile dile getiriyordu. Muhtemelen roman sırasında gerçekleşecek vahşet planları ve gerçek hayat hakkındaki düşünceleri çelişiyordu. (Ayaz)-Göknur rahat etmeli. Ayaz ölmemeli. Karakterler ölmemeli. Ayaz'ın klavye üzerindeki yazma hızı giderek artıyordu ve gerçekten kendinden geçmeye başlıyor gibi görünüyordu. O yüzden Göknur duruma el atma zamanının geldiğine karar verdi ve... (Göknur)-Pekâlâ bu kadar yeter. Ayaz! ... Ayaz'ı omuzlarından tutup sarsmış ve Ayaz aniden derin nefes alarak romandan koparak gerçekliğe geri dönmüştü. Ellerini klavyeden çeken Ayaz başını çevirip gelen kişiye baktı. (Ayaz)-Ne zaman geldin? (Göknur)-Birkaç dakika oldu. (Ayaz)-Anladım. Yine mi dalmışım? (Göknur)-Dalmıştın evet. Uzun zaman oluyor. (Ayaz)-7 aydır bu olmamıştı. Sanırım fazla heyecanlandım. Göknur Ayaz'ın söylediği şeyleri sorgulama gereği duymadı. Ayaz'ın her zaman kendisini rahat yaşatmak istediği biliyordu. Ayaz'ın bilinçaltında sadece kendisinin ve romanların olduğunu biliyordu. O yüzden o sözlerin üzerine fazla düşmeyecekti. (Göknur)-Neyse neyse. Yemek söyledim. Gel hadi. Oturma odasındayız ablamla. (Ayaz)-Tamam. Git sen geliyorum hemen. (Göknur)-Çabuk gel. (Ayaz)-Tamaam. Göknur odadan çıktıktan sonra Ayaz bilgisayara baktı ve ne kadar şey yazdığını kontrol etti. (Ayaz)-Bu cildin yüzde 60'ını yazmıştım. Ama 1 buçuk saat öncesini hatırlamıyorum. Ayaz dalgınlığa şu andan tam 1 buçuk saat önce girmişti. (Ayaz)-1 buçuk saatte... cildi bitirdim. 20 bin kelime yazmışım. Yaptığı şeye Ayaz bile şaşırmıştı. Bu kadar ciddi bir ilerleme kaydetmeyi beklemiyordu. (Ayaz)-Haha. Delilik lan bu. Kafayı yemiş olmalıyım. Ayaz bilgisayardan kalkma vaktinin geldiğinden kesinlikle emin olmuştu ve yazdıklarını kaydedip bilgisayarını kapatmıştı. Bugün bir daha bilgisayarını ellemeyecekti. Bilgisayarını kapattıktan sonra yemeğe indi ve kızlara eşlik etmek için masaya oturdu.
|
0% |