@aristokrat
|
Uçaktan indiklerinde kendilerini Ayaz'a mesaj atan şirketin özel arabası karşılamıştı. Yanlarında bir çevirmen getirmeyi de unutmamışlardı tabii. Takım elbiseli adamlardan birisi Japonca bir şekilde kendisini tanıttı. (Çevirmen)-Japonya'ya hoş geldiniz. Bendeniz sizin her şeyinizle ilgilenecek olan Asahi Hiroto. Bu da çevirmenim Takamura Yamamoto. Çevirmende onları selamladı. (Asahi)-Bugünlük dinleneceğiniz için sizi otelinize kadar götüreceğiz. Yarın sabah saat 11'de röportaj yapılacak. O yüzden lütfen iyice dinlendiğinizden emin olun. Birkaç şey daha konuşulduktan sonra arabaya bindiler ve kalacakları otele bırakıldılar. Götürüldükleri otel oldukça lüks bir oteldi. Değerli misafirlerine iyi bakmak istedikleri kesindi. (Ayaz)-Odalar beklediğimden büyükmüş. Ayaz Japon kültürüne daha çok uyan odalar beklemişti. Daha doğrusu anime ve mangalarda o şekilde gördüğü için hayallerinde olan şey oydu. Tabii bu odalarda kötü değildi. Tamamen yeni mimariyle yapılmış büyük odalar. Onlara çift kişilik iki oda tesis edilmişti. Banyo gerçekten kocamandı. Koca bir küvet, ekstra bir duşakabin. Tuvalet zaten harika görünüyordu. Ayaz ve Göknur eşyalarını kısa süreli olacakta olsa dolaplara yerleştirdiler ve Ayaz kendisi yatağa bıraktı. (Ayaz)-Pekâlâ. Abimlerle sabah görüşeceğimize göre bütün geceyi birlikte devirebiliriz. Burada içki satıyorlar mı ki? (Göknur)-Aşağıda bir bar görmüştüm. İçki satıyorlardır. (Ayaz)-İnelim mi? (Göknur)-Olur aşkım. (Ayaz)-Aşkım diyen dillerini yerim. Ah, çeviriyi nasıl halledeceğiz lan? Şu noktada çeviri onlar için büyük problemdi. Ayaz'ın bildiği Japonca birkaç kelimeden ibaretti. Göknur zaten hiçbir şey bilmiyordu. Belki içki isimlerinden anlaşabilirlerdi ama Ayaz ondan da emin değildi. (Ayaz)-Çeviri kullansak? İşimizi gördüğü kadar. İçki almamıza olanak sağlar herhalde. (Göknur)-Olabilir. (Ayaz)-Güzel. İnelim o zaman. *** Gecenin ardından Ayaz enerjik olmak istediği için erken yatmak istediğini söyledi ve 1 buçuk saat kadar aşağıda takıldıktan sonra odaya geri çıktılar. Sabah olduğunda Ayaz hızlıca bir duş aldı. Saçlarını düzeltti. Parfümünü sıktı ve güzelce giyindi. Takım elbise giymeyi özlemişti ve bu durum onun işine gelen bir durumdu. Saat 10'a gelirken Asahi kapıyı çaldı. Takamura'yla birlikte gelmişti. (Asahi)-Hazır mısınız? (Ayaz)-Hazırız. (Asahi)-Güzel. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğumuz var. Birde, hanımefendi de bizimle gelecek mi? (Ayaz)-Hayır. Kendisi burada kalmak istediğini söyledi. (Asahi)-Tamam. Gidelim isterseniz. (Ayaz)-Olur. Akşama görüşürüz artık bebeğim. Dikkatli ol. Abimin yanından ayrılma. (Göknur)-Tamam aşkım. Böylelikle Ayaz oradan ayrıldı ve Asahi'yle birlikte arabaya gitti. *** Her şey çoktan kurulmuş ve bütün mikrofonlar değerli misafirin geleceği anı beklemeye koyulmuştu. Ayaz biraz gergin hissediyordu. Daha önce küçük çaplı röportajlara katılmıştı ama ilk defa bu kadar büyük bir röportaja katılıyordu. Heyecanı ver gerginliği hat safhadaydı. İşi batırmaktan korkuyordu. "Sakin ol. Kendin olman yeterli." Kendi kendini sakinleştiremeye çalışırken derin derin nefesler alıp veriyordu. Mikrofon karşısına çıkma zamanı geldiğinde ise titreyen bedenini bir şekilde sakinleştirmeyi başararak kendisi için ayrılan koltuğa doğru ilerledi ve oturdu. O yürümeye başladığı andan itibaren bütün kameralar flaşlarını patlatmaya başladılar. Ayaz ilk koltuğa oturduğunda hiç beklemeden bir kişiden soru geldi. Gelen ilk soru elbette ki basitti. Soru geldiğinde Takamura hızlıca Ayaz için soruyu çevirdi. (Gazeteci)-Öncelikle ülkemize hoş geldiniz. Sizin gibi bir yazarı ağırladığımız için memnunuz. Soruma gelecek olursak, klasik bir soruyla başlamak istiyorum. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ve yazarlığa nasıl başladınız? (Ayaz)-Teşekkür ediyorum. Ve ben şu anda burada durabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Davetinizi içinde teşekkürlerimi sunuyorum. Benim adım Ayaz Gündoğdu. 1 yıldır profesyonel bir şekilde yazarlık yapıyorum. Yaklaşık olarak 9 yıldır da kendi çapımda bir şeyler yazıyorum. Yani 10 yıldır bu işin içindeyim diyebilirim. Yazarlık yapmaya başlama sebebim ise, aslında çok basit bir sebepten kaynaklanıyor. Hala ara sıra kitaplarını okuduğum korku yazarı olan H.P. Lovecraft'ın "Cthulhu'nun Çağrısı" adlı kitabını okuduktan sonra bende bir şeyler yazmak istediği fark ettim. Ayaz kısaca yazarlığa başlama nedenini anlatmıştı. Aradan çok geçmeden de başka bir gazeteci soru sormaya yeltendi. (Gazeteci)-Peki Ayaz Bey. Yazarlık konusunda ilham aldığınız birileri var mı? (Ayaz)-Aslına bakarsanız yok. Yani, artık yok. Ama ilk başladığımda, küçüklüğün getirdiği saçma yazıları bir kenara bıraktığımda ve gerçekten bir şeyler yazmaya başladığımda Japonya'daki en sevdiğim yazarlardan biri olan Nagatsuki Tappei'nin etkisindeydim. Şimdi ise kendi yazma tarzım oluştuğu için kimsenin etkisinde değilim. Konular konusunda da hiç kimseden ilham almıyorum. (Gazeteci)-Böyle bir başarı yakalayacağınızı hiç düşünmüş müydünüz? (Ayaz)-Aslına bakarsanız işleri ciddiye bindirmeye başladığım ilk andan itibaren bu seviyelere geleceğimi düşünüyordum. Sadece resmi bir şekilde yayınlamaya başladığım ilk romanımın bana bu başarıyı getireceğini düşünmemiştim. (Gazeteci)-Yazarken nelere dikkat ediyorsunuz ve bir cilt yazmanız ne kadar sürüyor? (Ayaz)-Yazarken dikkat ettiğim çok fazla şey yok aslında. Sadece küçük detayları aklımda tutmaya çalışıyorum. Yazdığım romana ya da romanlara belirli bir yaş kısıtlaması ve doğru etiketleri verdiğim için içeriği hakkında da endişelenmiyorum. Cilt yazma sürem ise değişiyor. Bu konuda gerçekten kutsandığımı düşünüyorum. Yazdığım ciltler en az 40 bin kelimeden oluşuyor. Günde 4 ya da 5 saat bilgisayar başında kalarak 3 gün civarında bir cildi yazabiliyorum. Biraz da isteğe bakıyor tabii. 1 haftada ucu ucuna bitirdiğim ciltlerim de oldu. Aynı gün oturup bitirecek kadar ileri gittiğim ciltler de. Ayaz nedense soruları cevaplamaya başladığında bütün gerginliği silinip gitmişti ve kendini cevaplara adamıştı. Sanki uzun zamandır birilerine kendinden bahsetmek istiyor ama bunu yapamıyor ve şimdi de kendini tanıtma fırsatı yakalamış gibiydi. (Gazeteci)-Peki romanlarınızı yazarken gerçek hayatta yaşadığınız şeylerden esinleniyor musunuz? Yoksa her şeyi hayal gücünüze mi teslim etmiş durumdasınız? (Ayaz)-Güzel soru. Öncelikle sorunuz için teşekkür etmek istiyorum. Buna cevabım hem evet hem de hayır. Evet esinleniyorum. Karakter fark etmeksizin bir şeyleri başaramayıp denemeye devam ettiklerinde kendi hayatımdaki başarısızlıklarım ve denemelerim aklıma geliyor. İşe yaramadığımı düşündüğüm ve pes etmek istediğim anlar zihnimi dolduruyor. Hayır kısmı ise yazdığım şeyler fantastik şeyler olduğu için karakterimin başarısızlıkları aşırı absürt şekillerde oluyor. O başarısızlık durumları gerçek hayatta yaşanma ihtimali olmayan şeyler. (Gazeteci)-Genelde okuduğunuz kitap türleri nelerdir ve neden o türü tercih ediyorsunuz? Okumaktan en çok zevk aldığınız roman ve manga nedir? Birde, aileniz sizin seçimlerinize karşı çıktılar mı? Sonuçta başarılı olamama ihtimaliniz de vardı. (Ayaz)-Sanırım etkili sorularla devam edeceğiz. Pekâlâ. Öncelikle, genel olarak aksiyon, gerilim ve korku kitapları okumayı seviyorum. Ama favorilerim hala H.P. Lovecraft'ın kozmik korku kitapları. Onlar benim için her zaman en üst sırada kalacak. Ama dediğim gibi, özellikle şu sıralar gerilim, aksiyon ve korku romanları okumayı seviyorum. Nedeni ise, korku kitaplarındaki bilinmezliği seviyorum. Gerilmek bana büyük bir haz veriyor. Aksiyon kitaplarından bahsetmeye zaten gerek yok. Okumaktan en çok zevk aldığım roman "Bir Yazarın Hayatı" romanı. Sevdiğim türlerin hiçbirini barındıran bir roman değil evet ama okurken gerçekten çok gülmüştüm. En sevdiğim manga ise çok farklı bir cevap vermek isterdim ama favorim "One Piece". One Piece'nin işleniş şeklini çok seviyorum. Ayaz su içmek için konuşmasını yarıda kesti. (Ayaz)-Son sorunuza gelecek olursam da, aileme bu konuda inanılmaz bir teşekkür borçluyum. Beni her zaman desteklediler ve her şeyime yardımcı oldular. Para anlamında her zaman arkamda durdular. İstediğim kitapları aldılar, bir işe girip çalışmıyor olsam da hiçbir şey demediler. Kısacası beni her zaman destekleriyle şımarttılar ve arkamda durdular. Bu yüzden onlara çok büyük saygı duyuyorum. Tabii anne babamla birlikte sevgili eşim "Göknur", değerli abim Atakan ve güzel ablam Melisa'nın da etkisi çok büyüktü. Ve, beni vazgeçme noktamdan geri çeviren, eskiden yaşadığım yerdeki "Küçük Melek Elisa". Hepsine çokça teşekkür ediyorum. Ayaz bu konuşmasını da yaptıktan sonra Asahi yanına gitti ve Ayaz'ın önündeki mikrofonlardan birine eğilerek... (Asahi)-Pekâlâ beyler. Şimdilik kısa bir ara vereceğiz. Yarım saat sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz. Lütfen bu arada bütün işlerinizi halledin. Gidelim Ayaz Bey. Asahi Ayaz'a eşlik etti ve yemek yemek adına kafeteryaya doğru indiler. Bu yarım saatlik ara Ayaz'ın sakinleşmesi için de çok iyi olacaktı. Hem de biraz dinlenmiş ve karnını doyurmuş olacaktı. Yani röportajın devamında çok daha enerjik olabilecekti.
|
0% |