@aristokrat
|
Ayaz şirket binasından ayrılıp otele döndükten sonra direkt olarak Göknur'un yanına gitmişti. Göknur ise kendisini görünce sarılmış ve hoş geldin demişti. Sonra da neden öyle bir konuşma yaptığını söylemişti. Ayaz ise niyetini ve planını ona anlatmıştı. Göknur Ayaz'ın anlattıklarını duyunca... (Göknur)-Bazen gerçekten sevdiğim adam mısın yoksa içine canavar mı kaçmış tahmin edemiyorum. (Ayaz)-İnsan psikolojisi basit güzelim. Herkesin dikkatini üzerime çektim. Biraz merak ve biraz nefret beni daha yukarılara taşıyacak olan şey olacak. (Göknur)-Sanırım bunu iyi bir şey olarak kabul etmeliyim. (Ayaz)-Elbette. De neyse, abimler hazır mı? Önümüzdeki 1 hafta boyunca bütün Japonya'yı gezeceğiz. *** Genel hatlarıyla 1 hafta boyunca Japonya'nın her tarafı didik didik edip tonla hatıra eşyası ve bir şeyler aldıktan sonra gitme vakti gelmişti ve onlar bir gün öncesinden hazırlanmışlardı bile. (Atakan)-Ayaz. Gerçekten o kadar mangayla mı döneceksin? Uçağa almayacaklar seni. (Ayaz)-Ne var ya? Alt tarafı 300 tane manga aldım. Hem bunları önden eve postalayacağım. Yoksa harbiden uçağa binemem. (Atakan)-Bazen senin paranı sana vermek istemiyorum. Oğlum ne yapacaksın 300 mangayı? Atakan haklı olarak bu tepkiyi vermişti. Ayaz'ın Japonya'yı sevdiğini biliyordu ama sırf orijinal cilt oldukları için toplamda 300 manga almış olmasını anlamıyordu. Tek aldığı şeyler mangalarda değildi. Cosplay yapacakmışçasına tonla kıyafet almıştı. Hepsini evin farklı köşelerinde sergilemek ve eve güzel bir hava katmak istiyordu. (Ayaz)-Hepsini önden gönderiyorum ya. Daha ne istiyorsun? Uçakla sadece biz döneceğiz. Eşyalarımız çoktan evde olacak. (Atakan)-Amaaan. Niye nefes harcıyorsam? Atakan hızlı bir vazgeçişle Ayaz'a nefes harcamaktan vazgeçti. Ne derse desin Ayaz'ın karşıt bir şeyler bulacağını biliyordu ve Ayaz'ın bulacağı alakasız nedenlerle kesinlikle uğraşamazdı. (Ayaz)-Hehe. Ben kazandım. Ayaz göğsünü gerip zaferini yaşarken Atakan arkasını döndü ve Melisa'nın yanına gitti. Göknur'da Ayaz'ın yanına geçti. (Ayaz)-Eve döndüğümüzde iyice dinlen. Fransa'da otel falan her şeyimiz hazır. Bugünü de sayarsak 8 gün sonra Fransa'dayız. (Göknur)-Tammam. Şu an sadece eve dönüp yatmak istiyorum zaten. Bol bol dinlenmeye ihtiyacım var. Bir haftadır oturmadık adam akıllı. Her yerim ağrıyor. 1 hafta boyunca Japonya'nın neredeyse her tarafını gezmiş olmak hepsini darmaduman etmişti. Hepsi öylesine yorulmuşlardı ki bir an önce eve dönmenin hayalini kuracak hale gelmişlerdi. Ayaz için durumlar biraz farklıydı tabii. Ayaz gezdikçe daha fazla enerji doluyor ve daha fazla gezmek için diğerlerini taciz ediyordu. Diğerleri de hem onu kırmamak hem de gerçekten 1 haftada her yeri görmek istedikleri için ona eşlik ediyorlardı. Ha, şöyle de bir şey vardı. Bu gezide ne yapıldıysa her şey Ayaz tarafından karşılanmıştı. Ayaz böyle bir şey için diğerlerine para harcatmayı inatla reddetmişti. Sadece abisi biliyor olsa da şirket gerçekten iş yapıyordu. Ayaz şu anda sattığı romandan para kazanıyordu hem de aldığı yüzde 51'lik hisseden para kazanıyordu. Yani kazandığı para öncekine göre çok daha fazlaydı. Ayaz para harcamayı seviyordu. Pekâlâ bazen görgüsüz gibi harcadığı doğruydu ama elde para olduktan sonra cimrilik yapmanın bir anlamı olmadığını düşünüyordu. Ki zaten parasını harcadığı insanlar ailesiydi. Abisinden ve yengesinden para saklayacak değildi. Hele Göknur'dan hiç para saklayacak değildi. Şu anda Göknur Ayaz'ın tüm parasını istese Ayaz hiç düşünmeden ve ne yapacağını bile sormadan her şeyi ona verirdi. Ona olan sevgisi ve güveni tarif edilemezdi. (Ayaz)-Benim sadece ayaklarım ağrıyor ya. Ama 1 hafta daha baştan gezebilirim burayı. İşler herkes için farklı Ayaz için farklı işliyordu. Ayaz sevdiği şeylere karşı sonsuz bir enerjiye sahip oluyordu. Hayatında yer alan neredeyse her şeyi sevdiği için de her günü sonsuz enerji taşıyıp bunu etrafa yaymakla geçiyordu. (Göknur)-Sen ne zaman yoruldun ki zaten. Hiç bıkmıyorsun sevdiğin şeylerden. (Ayaz)-İnsan senin gibi nadide bir bebekten bıkar mı ya? Ayaz yine konuyu çevirip Göknur'a getirmişti. Göknur Ayaz'ın bu hallerini çok seviyordu. Ayaz neredeyse her konuyu Göknur'a olan sevgisine getirebiliyordu. Göknur'da buna yükselmeden edemiyordu tabii. İster istemez Ayaz'ın sözlerine ve aurasına kapılıyordu. (Göknur)-Bıkmıyorsun demek ha? Gel bakalım şöyle yakışıklı. Göknur Ayaz'ı kolundan tuttu ve odaya çekti. Kapıyı kapattı. Yatağa geçti ve Ayaz'ı çekerek bacağına yatırdı. Elini Ayaz'ın beyaz saçlarına geçirdi ve saçlarıyla oynamaya başladı. (Göknur)-Saçlarınla oynamayı çok seviyorum biliyor musun? (Ayaz)-Belli oluyor canım o. Bende kokuna bayılıyorum. Diyen Ayaz biraz dikeldi ve Göknur'u sararak boynundan öpüp kokusunu derince içine çekti. Elinden tuttu ve birkaç kez daha boynundan öperek yatağa yatırdı. Kendini narince Göknur'un üzerine bıraktı ve kollarını başının arkasından geçirerek sıkıca sardı. (Ayaz)-Hala benim olduğuna inanamıyorum. Ayaz hala Göknur'un kendisini kabul etmiş olmasının hazzını yaşıyordu. Hiç geçmeyecek bir zafer sarhoşluğu varmış gibiydi. (Göknur)-Aslında bende inanamıyorum. Küçükken çok sinir bozucuydun. (Ayaz)-Hahaha. Hala öyleyim bebeğim. Benimle uğraşmak zordur. (Göknur)-Küçükken sorumluluk bilinci olmayınca senin ne kadar ciddi olduğunu kestiremiyordum. (Ayaz)-Ben küçüklükten beri hep ciddiydim ya. Aklım hep sendeydi. (Göknur)-Az mı defterlerimi kaçırıp aşk notlarıyla donatmadın? (Ayaz)-Hehe. Bir şekilde sana olan aşkımı duyurmam lazımdı. Bende elimden gelen her yolu deniyordum işte. Ama yine de garip değil mi? Aşkın ne olduğunu bilmeyecek kadar küçükken seni seviyordum. Sanki sadece senin için yaratılmış gibiyim. Kendimi bildim bileli aklımda senden başka kimse yok. Hiç dönüp bir başkasına bile bakmadım. Ayaz bunu çok düşünmüştü. Göknur'u gördüğü ilk andan beri hiç başka bir şey hissetmemişti. Sahip olduğu şey saf aşktı. Çocukluktan başlayıp Ayaz büyüdükçe büyüyen ve dallanıp budaklanan bir ağaç. Tabii ilk başlarda Ayaz güneşe aşık bir vampir gibiydi. Göknur onu sürekli reddediyordu ya da zamanı olduğunu söylüyordu. Yakın zamana kadar Göknur Ayaz için imkansızken şimdi her şey bambaşkaydı. Şimdi Ayaz Göknur'a istediği gibi ulaşabiliyordu. Bunun getirdiği rahatlık onu cezbediyordu. Göknur'un her zerresine ayrı bir aşk besliyordu. (Göknur)-Bilmez miyim? Her gün bizdeydin. O değil de çocuk sen hayatının yarısını bizim evde geçirdin. Ben 1 hafta bizde kalıp kendi evine dönmediğini hatırlıyorum. (Ayaz)-Ne güzel günlerdi ya. Şimdi her gün beraberiz gerçi ama. Çocukluk ayrı bir güzeldi. O günler benim için çok değerliydi. (Göknur)-Şimdi düşününce, benim için de çok değerli. O günler bulunmaz bir nimet gibi sanki. O günlerin sahip olduğu komedi ve zevk şu andan çok daha ayrıydı. Büyümenin getirdiği sorumluluklar olmadan işler gerçekten çok daha güzeldi. Sanki sorumluluk bilinci işin içine girince birçok şeyin eğlencesi kaçmış gibiydi. Ayaz'ın emin olduğu bir şey varsa o da evlenseler bile Göknur'la aralarındaki eğlencenin değişmeyeceğiydi. Zaten kafaları birdi. Evlilik ciddi bir şey olsa da onlar bunu değiştirebilirlerdi. (Ayaz)-Yine de şu anın tadını çıkartmak yetiyor bana. Biliyorsun geçmişim eğlenceli olduğu kadar karanlıkta. (Göknur)-Geçti o günler aşkım. Artık birlikteyiz. Senin aydınlığın olmak istiyorum. Göknur'da kollarını Ayaz'ın boynuna doladı. (Göknur)-Seninle birlikte parlamama izin verir misin? (Ayaz)-Eğer parlamak istiyorsan bütün karanlığımı yok edeceğim. Hayır. Ayaz Göknur'un üstünden kalktı ve kazağını çıkartıp kenara fırlattı. Ona olan isteklerine dayanamıyordu. Kazağını kenara fırlattıktan sonra Göknur'un dudaklarına yapışıp geceyi ateşe vermeden hemen önce ise... (Ayaz)-Benim karanlığımı yok etmeni istiyorum.
|
0% |