@aristokrat
|
(Cenk)-Raaaaaggghhh. İyi ki geldim. Geberiyordum evde sıkıntıdan. (Ayaz)-Boşa mı çağırdım lan seni? Biliyorum sıkıldığını. Ayaz sırf evde eğlenceli vakit geçirebilmek adına Cenk'i de çağırmıştı. Artık evde daha fazla kişi olduklarına göre her şey daha eğlenceli olabilirdi. Oyunlar oynanabilir, sohbetler edilir ve eğlenceli vakit geçirilirdi. (Cenk)-İyi oldu iyi oldu. Zaten kızla aram kötü şu ara. Harbi çok sıkılıyordum. (Ayaz)-Kızla ne oldu lan? (Cenk)-Boş ver. Sonra anlatırım. Şimdi keyfim kaçmasın. (Ayaz)-Sen bilirsin. Ama kesin anlat bak. Merakta bırakma beni. (Cenk)-Anlatırım anlatırım. Şimdilik içeri geçelim. Bugün eğlence günü. Bu kısa konuşmanın ardından Cenk ve Ayaz diğerlerinin yanına geçtiler. Cenk herkesle selamlaştıktan sonra kenara oturdu. (Atakan)-Daha gelecek var mı? Çağırdınız mı kimseyi? (Ayaz)-Yok abi. Bu kadarız. Aslında Ayaz Çağla'yı da çağırmıştı ama Çağla ev işlerinde annesine yardım ettiği için gelemeyeceğini söylemişti. O yüzden an itibariyle bütün ekip toplanmıştı. (Atakan)-Tamamdır. Ee, ilk planımız ne şimdi? (Ayaz)-Bir şey planlamadım. Boş muhabbet çeviririz diyordum. (Atakan)-Bir yerden başlamazsak nasıl muhabbet edebiliriz ufaklık. Bul bir şeyler. (Ayaz)-Hep ben mi bir şey bulacam be? Siz bulun bu kez. Grubun palyaçosu benim diye her şeyi ben mi yapayım? Ne dandik adamlarsınız. (Atakan)-Yani balonumu patlat diyorsun. Atakan tek kaşını kaldırıp Ayaz'a baktı ve Ayaz anında geri adım atarak... (Ayaz)-Doğruluk mu cesaret mi oynayalım. (Atakan)-Güzel. Böyle seri fikirler bul. Ama daha güzel olsun. Doğruluk cesaret oynamak için birbirimiz hakkında fazla bilgiliyiz. (Ayaz)-Daha ne bulayım ya? Aklıma ilk o geldi. Ayaz yüzünü buruşturup karanlık bir ruh haline bürünürken Cenk elini Ayaz'ın omzuna attı. (Cenk)-Sanırım ben ne konuşacağımızı biliyorum. Öhöm. Neden Japonya'daki röportajda bana selam yollamadığını öğrenebilir miyim acaba? Ayaz kendinden daha karanlık bir aura görünce geri adım attı ve cevap verecek bir şeyler düşünmeye başladı. (Ayaz)-Şey, o an yazarlığım üzerimde etkileri olan insanlara teşekkür etmem gerekiyordu. (Cenk)-Peki ben seni desteklemek dışında ne yaptım? Cenk Ayaz üzerindeki baskısını artırarak üzerine doğru yürümeye başladı. (Ayaz)-Git lan. Gelme. Ayaz kaçacak yeri kalmayana kadar geri gitti ve sonra kenara sıkıştı. Cenk ona iyice yaklaştı ve elini yeniden omzuna attı. (Cenk)-Şimdi anlat bakalım değerli arkadaşım. Ulan Japon kızları çok güzel niye adımı anmıyorsun lanet köpek!? (Ayaz)-Ha? O sözlerle birlikte Ayaz'ın yüzü düzeldi ve ifadesiz bir hale geldi. (Ayaz)-Tüm derdin bu muydu lan!? Offf. Geri zekalı benzin pompası mekanizması, böyle dert mi olur? Hem senin sevgilin yok mu zaten? (Cenk)-Birkaç tane ateşli Japon beni takip etse çokta kötü olmazdı be! Alt tarafı güzel Asyalı kızlar tarafından takip edilmek istedim. (Ayaz)-Katıksız mal bu çocuk. Abi benim katanam nerede? (Atakan)-Üst katta. Benim odamdaki dolabın üstünde. (Cenk)-Katana ne alaka be? (Ayaz)-Önemli değil ya. Aptallığına son vereceğim o kadar. Kafanı keseceğim alt tarafı. Acıtmam merak etme. (Cenk)-Acıtmazmış götüm! Uzak dur lan benden! (Ayaz)-Kaçmaaa!!! Ayaz odanın içinde Cenk'i kovalarken herkes onlara bakıp gülüyordu. Kısa süreli bu kovalamacanın ardından Ayaz kendini odadaki koltuklardan birinin üzerine bıraktı ve... (Ayaz)-Offf. Yoruldum. Yaşlı bir adam olmak çok zor. (Cenk)-Sen mi ben mi? Oy kemiklerim sızlıyor. Cenk'te kendini yere bırakıp öylece uzandıktan sonra... (Cenk)-O konuşmada anlamadığım tek bir şey var. Herkes okey ama Elisa ne alaka? Üstelik seni vazgeçmekten vazgeçiren kişi olduğunu söyledin. (Ayaz)-Ah o mu? 3 yıl kadar önceye dayanıyor. İlk defa yazdıklarımı bir yayın şirketine gönderdiğim zamanlar yani. *** Ayaz bilgisayar başında oturmuş bir şeyler yazmakla meşguldü. Yıllardır yazarlık yapıyordu ama ilk defa gerçekten bir şirketle iletişime geçeceği bir şeyler yazıyordu. Ama artık ara vermesi gerektiğinin farkında olduğu için 5 saatin ardından bilgisayarın başından kalktı. 5 saattir aralıksız roman yazdığı için parmakları uyuşmaya başlamıştı. 3 yıl sonraki haline göre biraz daha kalıplıydı ve siyah saçlarında yer yer beyazlar vardı. Mavi gözleri hala her zamanki gibi çocuksu bir mutlulukla parlıyordu. (Ayaz)-Off, bugünde işim bitti. Bu bölümü de bitirirsem ilk cilt bitmiş olacak. Böylece yayınevine gidebilirim. Ayaz daha ilk defa bir yayıneviyle görüşecekti. Şimdiye kadar yayınevlerine başvurmak gibi bir niyeti olmamıştı, o yüzden de yazdığı şeyleri internet üzerinden yayınlıyordu. İnternette çok fazla ilgi gördüğü ve birkaç kişi kitabını bastırması gerektiğini söylediğinden o da böyle bir işe girişmek istemişti. Hem böyle yaparsa bu işten para da kazanabilirdi. Ailesine de daha fazla yük olmazdı. Ama şimdilik biraz dinlenmesi gerekliydi. Çok fazla bilgisayar başında durunca başı ağrımaya başlıyordu. O yüzden çok uzun süreler bilgisayar başında durmuyor ve ara sıra kalkıp farklı şeylerle ilgileniyordu. Henüz aile evinde olduğu için genelde anne babasına ya da abisine sarıyor ve onlarla uğraşıyordu. (Ayaz)-Anneee!!! Yemek hazır mı? (Anne)-Hazır hazır. Gel acıktıysan. (Ayaz)-Aç olmaz mıyım be? Sen yaparsın da ben aç olmaz mıyım? Ayaz yine klasik şovunu yaparak mutfağa dalış yapmıştı. Babası kenarda gazete okuyordu ve dönerek mutfağa giren Ayaz'a göz ucuyla bakmıştı. (Baba)-Moralin yerinde bakıyorum. Romanlarında ilerleme mi var? (Ayaz)-Var var. Bugün yayınevine gideceğim gün unuttun mu? Ayaz'ın bu sözleriyle birlikte anne ve babası aniden bir farkındalık yaşamışlardı. (Baba)-O gün bugün müydü? Tamamen aklımdan çıkmış. Babası gazeteyi yerine bırakıp Ayaz'a bakmaya başladı. Ayaz başıyla babasını onayladı. (Baba)-Kaçta gitmemiz gerekiyor. (Ayaz)-2 saate falan çıkmamız gerekli. (Baba)-Neyse daha varmış. Yemekten sonra götürürüm seni. (Ayaz)-Teşekkür ederim. *** Yemek yendikten ve aradan biraz daha zaman geçtikten sonra Ayaz ve babası hazırlanmışlardı. Ayaz gitmeden önce son defa annesine sarılmış ve yanağına kocaman bir şans öpücüğü aldıktan sonra evden çıkmıştı. Arabaya binip yola çıktıklarında babası Ayaz'ın gergin olduğunu görmüş ve... (Baba)-Gidip yayınevine gerçek bir roman göstermeye hazır mısın? Diyerek Ayaz'ı gazlamıştı. Ayaz hala gergindi ama nedense içi biraz rahatlamış ve cesaretlenmişti. Kısa süreli bir sessizliğin ardından Ayaz derince nefesini aldı. (Ayaz)-Hazırım baba. Yayınevi benim için yalvaracak. Tabii bu sözler sadece kendisini rahatlatmak içindi. Şu anda yıllar sonraki hali gibi kibirli değildi ve olamazdı da. Romanının durumu belli olmadan öylece konuşamazdı. Yoksa kibirlendiğiyle kalır ve çevresinin yüzüne bir daha bakamazdı. (Baba)-Rahatla. Yazdıklarını okuyan herkes çok beğeniyor. Eminim onlarda beğenecektir. Babası elini Ayaz'ın başına attı ve saçlarıyla biraz oynayıp oğlunu rahatlattı. Ayaz bu rahatlamayla birlikte arkasına yaslandı ve sessizce yolu izlemeye başladı. İlk cildin tamamını bitirmeden yayınevine götürüyordu ama ona göre cildin tamamını okumalarına gerek yoktu. Ayaz'ca cildin giriş kısmı romanın yayınlanıp yayınlanmayacağına karar verilmesine yetecek kadar güzeldi. (Ayaz)-Offf. Gerginliğimi aşamıyorum. (Baba)-Merak etme. Yıllardır yazarlık yapıyorsun. Eminim başarılı olacaksın. Ayrıca daha 16 yaşındasın. Önünde uzun bir yol... özür dilerim. Boşluğuma geldi. (Ayaz)-Önemli değil baba. Önümde gerçekten de uzun bir yol var. Ve aşmam gereken ilk basamak bu. Ayaz gözlerini yoldan ayırmazken babasıyla konuşuyordu. Ama az öncenin aksine şu anda arabanın içinde soğuk bir hava hakimdi. *** (Baba)-Geldik. Çok geçmeden gidecekleri yere varmışlardı. (Baba)-Git bakalım ufaklık. Güzel haberlerle geri dön. Ayaz hiç sesini çıkartmadan arabadan inmiş ve romanını yayınevine doğru götürmeye başlamıştı. Babası da öylece arkasından izlemekle yetinmişti. Bir yandan da oğlunun başarılı olması için dua ediyordu. Aradan 15 20 dakika geçtikten sonra Ayaz binanın kapısında belirmişti. Ama sorun şu ki, yere bakarak yürüyordu ve elindeki kağıtları var gücüyle sıkıyordu. Ağır ağır adımlarla arabaya doğru yürüyordu. Babası Ayaz'ın öyle görünce derin bir nefes aldı ve direksiyonu sıktı. Oğlunun şu anda çok hassas olduğunu bildiğinden tek kelime bile etmedi ve Ayaz arabaya bindikten sonra doğruca eve sürdü. Eve vardıklarında Ayaz tek kelime bile etmeden odasına çıktı ve kendisini yatağına attı. Annesi Ayaz'ı öyle görünce olayı hemen anladı ve kocasına dönerek... (Anne)-Reddedildi değil mi? (Baba)-Maalesef. Bırakalım da biraz yalnız kalsın. (Anne)-Bugün için çok heyecanlıydı. Yıkılmış olmalı. Pekâlâ. Yarın oğlumun en sevdiği yemekleri yapacağım. Akşam yemeği saatleri yaklaştığı için şu anda sıfırdan yemek yapmaya gerek yoktu. Yarın kahvaltıdan itibaren Ayaz'ın en sevdiği şeyleri pişirecek ve mükemmel anne yemekleriyle oğlunun moralini düzeltecekti. (Baba)-Atakan gelince söyle de Ayaz'ın üstüne gitmesin. Ayaz şu anda şaka bile kaldıramaz muhtemelen. (Anne)-Söylerim. Merak etme sen.
|
0% |