Yeni Üyelik
38.
Bölüm

Bölüm-36 Uyandıktan Sonrası

@aristokrat

Aradan ne kadar zaman geçtiği bilinmemekle birlikte Ayaz sanki bir şok yemiş gibi birden gözlerini açtı ve dikildi. Ama o anda nedensiz bir ağrı bedenini ele geçirdi ve yeniden sırt üstü düşmesini sağladı.

(Ayaz)-Siktir ne oldu? Her yer niye karanlık?

Ayaz bir şeyler görebilmeyi umarak etrafa bakındı ve odanın köşe taraflarında bir yerden içeriye sızan ışık hüzmelerini gördü.

(Ayaz)-Ah, sadece geceymiş. İyi de ben neredeyim ki? En son evlenme teklif ediyordum. Lan!? Teklif!

Ayaz birden ne yaptığını hatırlayınca şaşırmıştı. Arada bir şeyler eksikti. En son evlenme teklifi ediyordu ve şu anda evdeydi.

(Ayaz)-Rüya mı gördüm acaba? Ayrıca niye yatağım bu kadar küçük benim? Hala mı rüyadayım lan acaba?

Ayaz yaşananları hatırlamadığı için aklına gelen fikirleri dile getirip duruyordu. Hala rüya görüyor olma ihtimali olduğunu bile atlamamıştı. Ama o anda hiç beklemediği bir şey yaşandı.

(??)-Ayaz.

Ve ışıklar açıldı. Atakan kapının hemen yanında duruyordu. Işığı açan kişi kendisiydi. Ayaz hala bir şeylerin farkında olmadığı için abisini görmeyi beklemiyordu o yüzden de şaşırmıştı.

(Ayaz)-Abi? Senin ne işin var burada ya? Otelde değil miyim ben?

Ayaz abisine sorular yöneltirken abisi bir anda üzerine koşmuş ve kendisine sıkıca sarılmıştı.

(Ayaz)-Ne oluyor? Neyin karşılaması bu? Yakın zamanda iyi bir şey yapmamış olmam lazım.

Ayaz gerçekten neler olduğunu bilmediği için işin dalgasındaydı. Ama abisinin ağladığını fark ettiğinde işler değişti.

(Ayaz)-Abi? Sen... niye ağlıyorsun?

(Atakan)-Ayaz. Yine kriz geçirdin. 3 gündür uyuyorsun.

(Ayaz)-Ne!?

Ayaz o anda şok olmuştu. Bu hiç beklediği bir şey değildi. 3 gün? Uyumak? Kriz? Şimdi bir düşününce... Ayaz gerçekten de evlilik teklifine dair bir şey hatırlamıyordu. Hatırladığı son şey yüzüğü çıkartmak için elini cebine attığıydı. Gerisini hatırlamıyordu.

(Ayaz)-Bekle. Sen ciddisin. Göknur nerede!?

(Atakan)-Şhhh. Bağırma fazla. Herkes uyuyor. Göknur 3 gündür sakinleştiriciyle uyuyabiliyordu. Bugün normal bir şekilde uyudu.

(Ayaz)-Peki. Bırak uyusun. Çok endişelenmiş olmalı. Bu yüzden yıllardır onunla evlenmek konusunda git gel yaşıyordum. Ne zaman öleceği belli olan birisini sevmek zor olmalı.s Sokayım. Abi doktorlar ne kadar zamanım kaldığını söyledi mi?

(Atakan)-Doktorla konuştum. 5 ay önce sisteme 13 ay olarak girilmiş.

(Ayaz)-Yani 8 ay kadar bir sürem var.

(Atakan)-7 buçuk diyelim. 2 hafta boyunca buradasın. Gözetim altında tutulacaksın.

Atakan dışarıdan bakıldığında sakin gibi görünüyordu ama aslında bu konuşmayı yaparken söylediği her bir cümle kalbini paramparça ediyordu. Ayaz'ın öleceğini bile bile ona bunları söylemek zoruna gidiyordu.

Zaten bu kalp hastalığı ve hastalığın ona getirdiği kötü psikoloji ve stres işleri her zaman zora koşmuştu. Saçları aşırı stresten bembeyaz olmuştu. Hiçbir zaman kendini zorlayamamıştı. Vücudu zayıf olduğu için kilo bile alamıyordu. Zamanla zayıflamaya devam ettiği için artık çok zayıf birisiydi. Her anlamda.

Ama çok uzun zamandır hiç kriz geçirmiyor oluşu onda bazı korkuların yok olmasına neden olmuştu. Bu korkuları unutmaya başladığı zamanla aynı zamanda Göknur kendisini kabul ettiği için geçmişini ve hastalığını unutmuştu bile. Ta ki 4 gün önceye yani Paris'e gelene kadar.

Aşırı heyecan yüzünden sürekli kalbinin hızlı atmasından mıdır yoksa tamamen şansına mı bilemiyordu ama bir şekilde tekrar kriz geçirmişti. Zamanı giderek daha çok azalıyordu. Doktor ona hayatta kalma şansının %13 olduğunu söylemişti. Yani %87 ihtimalle ölecekti.

(Ayaz)-Abi. Senden bir şey isteyebilir miyim? Daha doğrusu iki.

(Atakan)-Söyle ufaklık söyle.

(Ayaz)-Bu durumdan yayınevinin haberi olmasın istiyorum. Ve bir de laptopumu.

(Atakan)-Bu durumdayken gerçekten roman yazmaya devam etmek mi istiyorsun?

(Ayaz)-Abi zamanım azalıyor. Elimden geldiğince fazla roman yazmalı ve Göknur için o kadar fazla para kazanmalıyım. Bu onun için yapabileceğim tek şey. Lütfen abi. Senden son isteğim bu.

(Atakan)-Son isteğin ha? Kirli oynuyorsun ufaklık. Beni suistimal ediyorsun.

(Ayaz)-Özür dilerim abi ama bunu yapmak zorundayım.

(Atakan)-Tamam öyle olsun. Şirketten birine söylerim.

Ayaz abisinin kendisini kıramayacağını bildiği için onun duygularını biraz suistimal etmek zorundaydı. Bunu yaptığı için kötü hissediyordu ama şu anda bundan başka çaresi yoktu.

(Atakan)-Siktir ya. Ufaklık.

Ayaz abisine baktı.

(Atakan)-Senin suçun değildi. Yani bir şeyleri mahvettiğini düşünme lütfen.

Ayaz bu sözleri duyunca aklının okunduğunu bildi. Küçük ve buruk bir gülümseme sergiledi ve...

(Ayaz)-Mesaj alınmıştır. Birde abi, kafeteryadan bir şeyler alabilir misin? Midem kazınıyor.

(Atakan)-Hemen dönerim.

Atakan sessizce odadan ayrıldı ve kapıyı kapattı. Sonra ise omuzunu duvara yasladı. Daha fazla kendisini tutamayacaktı. Gözünden tek damla yaş döküldü ve gerisi göz yaşı seline bıraktı.

(Atakan)-İyice kilo verdi. Göz göre göre eriyor!

Yumruğunu sıkıp duvara geçirdi.

Duvardan gelen sesle birlikte Ayaz sanki o sesin abisinin yumruğundan geldiğini biliyormuş gibi oraya odaklandı ve sadece kendi duyabilecek şekilde konuştu.

(Ayaz)-Özür dilerim abi. Size her zaman yük olduğum için özür dilerim.

Ayaz'da abisi ve diğerleri için zor olduğunu biliyordu. Herkesin sevdiği ve değer verdiği bir çocuk olarak onların gözü önünde yavaş yavaş ölüyor olmak diğerlerini de Ayaz kadar çok etkiliyordu.

***

Sabah olduktan sonra herkes Ayaz'ın uyandığını görmüş ve bir kez daha ağlamalar yükselmeye başlamıştı. Herkes Ayaz'ın etrafına doluşmuş ve onunla ilgileniyordu. Ayaz ise içten içe onları bu kadar yorduğu için kendinden nefret ediyor olsa da bunu yüzüne yansıtmıyordu.

Ama Ayaz'ı en çok üzen şey Göknur'un durumuydu. Diğerlerinin dediğine göre Göknur o günden beri tek lokma bile yemek yememişti. Günlerini sadece su içerek geçiriyordu. Göknur herkesten daha fazla hırpalanıyordu.

Sevdiği adamın öleceğini bilmek onun için de çok zordu. Hele de ölümü için gün saymak daha da kötüydü. Ayaz'ın çocukça mutlu olduğu zamanları düşündüğünde kahroluyordu. İlk öpüştüklerinde Ayaz'ın girdiği tipler, heyecanlanışı, yüzüne bile bakamıyor oluşu... Göknur bunları düşündüğünde acı içinde kıvranıyordu.

Göknur her zaman Ayaz'ın bu konulardan ne kadar istekli olsa bile kendisini geri çekmeye çalıştığını biliyordu. Her zaman farkındaydı ama hiç belli etmemişti. Ayaz ölecek olduğu için Göknur'un hayatına girme konusunda sıkıntılar yaşıyordu. Sonuçta evlenseler bile aradan 1 yıl bile geçmeden Göknur yalnız kalacaktı.

Aya bunu kesinlikle istemiyor ama elinden onu sevmekten başka bir şey gelmiyordu. Sevmek ve sevilmek. Sahip olmak ve sahip olunmak. Hep bu ikilemlerde kalmıştı. Ama artık işler ciddiye binmişti. Konu artık aşk ya da türevleri değildi. Artık işin içinde hayat vardı.

"Ölmek ya da ölmemek."

İşte bütün mesele bu. Ayaz ya ölecek ve her şey sonlanacaktı. Kendisi sonsuz huzura kavuşurken herkese derin bir huzursuzluk bir bırakacaktı. Ya da ölmeyecek ve herkesle birlikte, en çokta Göknur'la birlikte bu dünyada cenneti yaşayacaktı.

(Göknur)-Ne olur beni bırakma Ayaz?

"Ama sen böyle söylersen, ruhum bile rahatça solmaz ki."

Ayaz bu düşüncelerini dile getirmemişti, getiremezdi.

(Ayaz)-Merak etme bebek. Uzun bir süre daha yakandan düşmeye niyetim yok. Birde gençler, sizden ricam biraz açılabilir misiniz acaba? Pekâlâ, sanırım benim için bir istisna yapıp bazı formaliteleri atlayabiliriz. Öhöm. Sayın Göknur Aysever. Bu sefer herkesin önünde...

Ayaz bu sefer yarım bıraktığı işi tamamlayacaktı. Fazla zamanı olmadığı için bir şeyleri aceleye getirmek zorundaydı ama kimsenin bunu sorun edeceğini düşünmüyordu. O yüzden Göknur'un elini tuttu ve masada duran yüzüğü aldı.

(Ayaz)-Benimle evlenir misin?

 

Loading...
0%