@aristokrat
|
(Ayaz)-Hayır ya. Gerçekten İngilizce biliyor muydun başından beri? Boşa mı çeviriyle acı çektik ikimizde? (Anais)-Hiç sormadın ki çocuğum. İngilizce öğretmeniyim ben. Yaptıkları konuşma sırasında yanlışlıkla birbirlerinin İngilizce bildiklerini fark etmişlerdi. Günlerdir çeviri yardımıyla birbirleriyle konuşuyorlar ve zaman kaybediyorlardı. (Ayaz)-Of ya. Neyse. Bugün sana bir şey danışmak için geldim. Daha doğrusu tartışmak için. (Anais)-Söyle çocuğum. Anais Hanım yaşı gereği kamburlaşmaya başlamış, yüzü kırışıklıkla dolmuş, küt kesim siyah saçlı tatlı mı tatlı bir kadındı. Mahallede tüm gençlerin sevdiği herkesle arası iyi olan kadın tipiydi tam olarak. Sohbet etmeyi çok severdi. (Ayaz)-Peki. Sanırım sana da bunu söyleyebilirim. Aşağı yukarı 8 ay sonra öleceğim. Yani doktorların söylediği şey bu. O anda Anais Hanım şok geçirerek donakaldı. Bu kadar gen bir çocuğun bun söylemesi onu biraz korkutmuştu. Ama hayat herkese adil bir şekilde davranmıyordu. Herkesin hayatı farklı şekillerde dallanıp budaklanıyordu. (Anais)-Kötü olmuş çocuğum. Peki bana söyleyeceğin şey ne? (Ayaz)-Şey, çevreme olan davranışlarım. Yani, onlar hakkında konuşmak istiyorum. Çok sevdiğim bir kız olduğunu söylemiştim. Tanıştınız zaten. Onunla evleneceğim, ama emin değilim. Onu her şeyden daha fazla istiyorum ama... (Anais)-Yeni evlenmiş bir kadının bir anda dul kalmasını istemiyorsun değil mi? Ayrıca ondan ayrılmakta istemiyorsun. (Ayaz)-Evet. Onu yalnız bırakmak istemiyorum. Ama şu aralar kafam çok karışık. Onu etkileyebilmek için her şeyi yaptım. Başardım da. Güzel bir ilişkimiz var. Ama eninde sonunda bu ilişkinin biteceğini bilmek gerçekten çok kötü. Onun da benim kadar acı çektiğini biliyorum. Her an ölebilecek birisini sevmek onun için de zor olmalı. (Anais)-Öyle söyleme çocuğum. Sevgi bu dünyadaki en güçlü duygudur. Aşk ondan bile güçlüdür. Aşkın gözü kördür diye boşa söylemiyorlar. Aşk fedakârlık yapabilmektir. Ve sanırım aşık olduğun kız yeterince fedakarlık yapıyor gibi görünüyor. Sanırım bunu söylersem bana darılmazsın. Öleceğini bile bile seni seviyor olması onun için büyük bir fedakârlık olabilir. Ahh, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Evlendikten 1 yıl sonra bir trafik kazasında eşimi kaybettim. Ama bir yıl kadar sonra başka birisiyle tanıştım. Hayat böyledir evlat. Karşına ne çıkacağını asla bilemezsin. Ayaz dikkatini bir an bile ayırmadan kadını dinliyordu. Çok önemli şeyler söylemeyeceğini, hatta kendi bildiği şeyleri söyleyeceğini de biliyordu ama yine de sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi onu dinliyordu. Çünkü bazen bazı şeyleri bilseniz bile, birçok şeyin farkında olsanız bile bir şeyleri yaşamanız ya da başkalarından görmeniz gereken durumlar olabiliyor. Ve Ayaz şu anda tam olarak öyle bir durumun içindeydi. (Ayaz)-Ben öldükten sonra Göknur'un kimseye aşık olmasını istemiyorum. Sevdiği ilk ve tek kişi ben olmak istiyorum. Bencilce olduğunu biliyorum ama elimden başka bir şey gelmiyor. Ona çok seviyorum. (Anais)-Ne yaparsan yap kadere karşı gelemezsin evlat. Onun kaderinde başka birisi varsa ne yaparsan yap onu engelleyemezsin. Hem, sonsuza kadar seni düşünüp mutsuz olmasındansa hayatına odaklanıp mutlu olmasını daha çok istemez misin? (Ayaz)-İsterim evet ama, bilmiyorum işte. Bu bencilliğimi aşamıyorum. Ayaz ne yaparsa yapsın Göknur'dan vazgeçemezdi ve bunu da istemiyordu. Ama elinden gelen tek şey kalan zamanını onunla birlikte geçirmekti. (Ayaz)-Daha ne kadar bu şekilde devam edebilirim bilmiyorum. Kafam patlamak üzere. Ona iyi bir gelecek bırakmak istiyorum ama sürekli olarak beni hatırlatacak şeylere maruz kalırsa ne kadar üzüleceğini kestiremiyorum. Üzülmesini de istemiyorum. (Anais)-Ay çocuğum ay. Böyle şeyleri düşünmek için henüz çok küçüksün. (Ayaz)-Biliyor musun ben çocukluğumdan beri okula gitmedim. Kalbim çok zayıf olduğu için hiçbir zaman istediğim gibi koşup oynayamadım. Eğlenemedim. Böyle şeyleri düşünmek için çok küçüğüm evet ama büyümek zorunda kaldım. Küçüklükten beri ne zaman öleceğim hakkında ortalama bir fikrim vardı. Bunun stresi saçları bembeyaz yaptı. O zamanlar yanında mutlu hissettiğim, birlikte eğlenebildiğim tek kişi Göknur'du. Ona olan bağlılığım hafife alınacak türden değil. (Anais)-Evet ama çocuğum, insanlara bağlı olman onlardan vazgeçemeyeceğin anlamına gelmiyor. Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Bunu asla unutma. İnsanlar yalnızca kendi çıkarları ve istekleri için var olmayı sürdürürler. Yaşlılara bir bak. Herhangi bir amaçları ya da hedefleri kalmamış. Artık var olmalarının çokta bir anlamı yok. Bende yaşlıyım. 91 yaşındayım artık. Benimde çok vaktim kaldığı söylenemez. Ama gel gör ki artık insan hayatının öneminin farkındayım. Yani demem o ki, hazır hala vaktin varken sevdiklerinle geçirebildiğin kadar vakit geçir. 8 ay dediğin süre uçup gider, sen zamanın ardından kalırsın. Anais sakinliğini hiç bozmadan sıcak bir gülümseme sunarak bu konuşmayı yapmış ve Ayaz'ın saçlarını karıştırmıştı. Ayaz ise onun demek istediği her şeyi açık açık anlamıştı. Bu konuşmanın ardından bir şeyler söylemeli mi emin değildi. O yüzden susmayı seçti ve başını eğip yeri izlemeye başladı. (Anais)-Peki. Sanırım konuşmanın devamına onunla devam edeceksin. Ayaz bu sözlerden sonra kafasını kaldırıp kiminle konuşmaya devam edeceğine bakmak istedi ve odanın kapısında dikilen Göknur'u gördü. Göknur'u görünce başını çevirdi ve yüzüne bakmadı. Anais yavaşça odayı terk etti ve kapıdan çıkmadan önce elini Göknur'un omzuna koydu. (Anais)-Çocuk sana sırılsıklam aşık. Dedi ve odayı terk etti. Göknur ise buruk bir gülümsemeyle bu sözleri karşıladı ve Ayaz'ın yanına gitti. Ellerini yanaklarına yerleştirdi ve... (Göknur)-Aşkım. (Ayaz)-Sana o şekilde çıkışmamalıydım özür dilerim. (Göknur)-Önemli değil hayatım. Ne kadar gergin olduğunu biliyorum. O kadar plan yapmıştın. Düşündüm ki, seni anlamak için daha fazla çabalamalıyım. Sonuçta, dediğin gibi psikolojik açıdan iyi bir dönemde değilsin. (Ayaz)-Şey, bende sizi anlamak için daha düşünceli davranabilirim. Bu kadar bencil olmama gerek yok. Ama biliyorsun, küçüklüğümden beri etrafımda sadece siz varsınız. Nazım bir tek size geçiyor. Ayaz kendi kendine gülümsedi ve çenesini kaşıdı. Ne yapacağını bilmediği her halinden belli olurken elini saçlarına götürdü ve saçlarını dağıtıp derin bir nefes al ver yaparak gülümsemeyi bıraktı. (Ayaz)-Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum Göknur. Psikolojim giderek daha fazla hırpalanıyor. Adım adım ölüme ilerlediğimi bilmek beni paramparça ediyor. Ayaz artık ciddi anlamda mental sağlığının sınırlarındaydı. Bundan kurtulmak için bir yol düşünemiyordu. Artık şaka yapası bile yoktu. Tek isteği Göknur'la birlikte olmak ve ona güzel zamanlar yaşatmaktı. Birde elinden geldiğince fazla roman yazıp Göknur için haddinden bile fazla para kazanmaktı. (Göknur)-Sorun değil hayatım. Ne olursa olsun, ne düşünürsen düşün, ne yaparsan yap ben daima arkanda olacağım. Her şeye rağmen seni sevmeye devam edeceğim. Elimden gelen tek şey bu bile olsa en azından elimden geleni yapmış olacağım. O yüzden hiçbir şeyi dert etmene gerek yok. Sen sadece ileriye odaklan. Her şeyi birlikte yapabiliriz. Her şeyin... Göknur aslında burada "üstesinden gelebiliriz" demek istemişti ama ölümün üstesinden gelemeyeceğini hatırlayıp Ayaz'ı üzmemek için susmuştu. (Ayaz)-Benden nefret etmiyorsun değil mi? Ayaz şu anda küçük bir çocuk kadar masumdu ve düşüncelerini saklamadan direkt dile getiriyordu. (Göknur)-Elbette hayır. Neden senin gibi tatlı bir çocuktan nefret edeyim ki? Ayaz gerçekten de Göknur'un gözünde küçük bir çocuk gibi görünüyordu. Ayaz bu durumdan faydalanmak isteyip küçüklüğünü kullandı ve kollarını kocaman açarak... (Ayaz)-Kucağına al beni. (Göknur)-Gel hadi başımın belası gel. Göknur çocuk Ayaz'ı kucakladı ve sıkıca sararak odasına götürmek üzere hareketlendi. O sırada da Ayaz çok yorulmuş olacak ki hızlıca Göknur'un omzunda uyuyakaldı. Göknur kapıyı açıp Ayaz'ın odasına girdikten sonra kendi annesiyle karşılaştı. (Anne)-Uyuyor mu? Küçük bir çocuğa gibi duruyor. (Göknur)-Uyudu anne uyudu. Çok yorgun belli. (Anne)-Yatır onu yatağına da benimle gel. Sana bir şey söylemem lazım.
|
0% |