@aristokrat
|
(Göknur)-Ne oldu anne? (Anne)-Biliyorsun acil olduğundan işlerimizi bırakıp geldik. Şimdi mecburen dönmemiz gerekiyor. Onu söyleyecektim. (Göknur)-Tamam anne. Siz dönebilirsiniz. (Anne)-Sen tek başına iyi olacak mısın? Biraz endişeliyim. (Göknur)-Sorun yok anne. Tek başıma halledebilirim. Annesi doğal olarak Göknur için endişeleniyordu. Göknur'un Ayaz'la baş edebileceğini biliyordu ama Ayaz'ın agresif olabilme durumuna karşın yine de düşünceliydi. Hasta insanların agresif davranışlar sergilemeleri doğaldı. O yüzden Ayaz'ın da agresifleşebileceğini düşünüyordu. Ama Göknur'la Ayaz az önce anlaşmış ve aralarında geçen küçük tartışmayı çözmüşlerdi o yüzden hiçbir sorun olmayacaktı. (Göknur)-Burayı bana bırakın ve işinize dönün siz. Sanırım Ayaz'ınkilerde sizinle dönüyordur değil mi? (Anne)-Öyle kızım. Hepimizin işi gücü var. Elimizden gelen maksimum bu kadarı. Şerefsiz patronlar hastalık dinlemiyor. (Göknur)-Biliyorum annem biliyorum. İçiniz rahat olsun. Ne zaman dönüyorsunuz peki? (Anne)-Yarın. Atakan şirketinin özel uçağıyla aldıracakmış bizi. (Göknur)-Güzel güzel. Bilet parasından kurtulmuş oldunuz. (Anne)-Öyle oldu diyelim. *** Aradan geçen 2 günün ardından etraf sessizdi. Ayaz elinde bir bardak kahveyle odasından içeri sızan ay ışığı altında ayı izliyordu. Zihni bomboştu. Bir şey düşünmek istemiyordu. Artık gerçekten yorulmaya başlamıştı. Bir an önce buradan çıkıp evine dönmek istiyordu. Hastanede geçirdiği şu birkaç günde romanlarına dalış yapmış olsa da kendine zaman ayırmaya da fırsat bulmuştu. Yapmayı planladığı bazı şeyleri tekrar tekrar düşünmüş ve bazı kararlarında değişikliğe gitme kararı almıştı. Değiştirdiği ilk kararı eve döndüğünde kendini romanlara gömmek yerine sevdiklerine vakit ayırmak olacaktı. Aynı anda da Göknur'a yatırımla ilgili şeyleri öğretecek ve parasını nasıl artıracağını öğretecekti. (Ayaz)-Siktir ya. O kadar çok roman planı var ki kafamda. Hepsi benimle birlikte mezara girecek. 8 ay ha? İstediğim şeyleri yapabilmem için sadece 8 ay. Göknur şimdi hamile kalsa çocuğumun doğduğunu göremeyeceğim. Bu çok can sıkıcı be. Ayaz bu sözleri ifadesiz bir surat ve ses tonuyla mırıldanıyordu. Şu an garip bir psikoloji içindeydi. Sanki aydınlanma yaşıyormuşçasına her şeyin farkında varıyor ve sakince gözden geçiriyordu. 20 yıldır düşünmediği her şeyi şimdi sakince beyin süzgecinden geçirip ayıklıyordu. (Ayaz)-İyi de yok ya. Çocuk yapma kısmına girmesek mi? Göknur'u bir çocukla tek başına bırakmak istemiyorum, bir çocuğu da babasız bırakmak istemiyorum. Göknur başkasıyla evlenebilir gerçi. Salak! Böyle bir şey istemiyorsun ki. Senin çocuğunun bir başkasına baba demesini hiç istemiyorsun zaten. Nerenin malısın sen? Ayaz kendi düşünceleriyle kavga ederken birden durdu. (Ayaz)-Sanırım delirmeye başladım. Dedi ve pencereyi açıp kafasını çıkardı. Rüzgar saçlarını okşarken derince nefesler aldı ve zihnini boşaltmaya çalıştı. Soğuk hava tenini döverken kendisi bu soğuğa aldırış etmedi. (Ayaz)-Her şeyi kelimelerle anlatan birinin şimdi doğru kelimeleri bulamıyor olması çok acınası. Ayaz gerçekten şu anki hislerini nasıl ifade edeceğini bilmiyordu. (Ayaz)-İçimde bir şeyler ölüyormuş gibi hissediyorum. Ancak bu şekilde, şu an hissettiği duygu bile sayılmayacak olan duyguyu açıklayabilirdi. Aklının, ruhunun ve bedeninin aynı anda yavaş yavaş parçalanıyor ve sona yaklaşıyor oluşu onu gerçekten korkutuyordu. Ama hepsinden önce Ayaz, içinde ipler bir bir kopuyor ve kendinden uzaklaşıyormuş gibi hissediyordu. Sanki kendi kendini terk ediyor gibiydi. Tarifsiz bir histi bu. Ne bir anlamı vardı ne de bir anlamı yoktu. Sadece... ... boştu. Boşluktan başka bir şey hissetmiyordu. Ruhunun derinliklerinde kendini kendi yapan şeyler çoktan dağılmıştı. Koca bir boşluğun ortasında kimsesiz bir çocuk gibi dikiliyordu bedeni. Ve sessizce huzuru bekliyordu. Aslında huzuru hemen kenarda duruyordu. Kafasını ona çevirdi. (Ayaz)-Göknur. Ve adını sayıkladı. (Ayaz)-Hayatına girebilmek için o kadar çabaladıktan sonra bu şekilde çıktığım için özür dilerim. Umarım beni affedebilirsin. (Göknur)-A... yaz... Göknur o an neden bilmiyordu ama içinden yükselen bir dürtüyle birlikte gözlerini açtı ve Ayaz'a bakındı. Ayaz penceredeydi. Fakat pencerenin başında dikilmiyordu. Pencerenin üstündeydi. Sanki... (Göknur)-AYAZ!!! Göknur'un ani çığlığıyla birlikte Ayaz kafasını çevirdi aniden dengesini kaybederek pencereden içeriye geri düştü. Göknur hemen ayaklandı ve Ayaz'a yapışarak... (Göknur)-Ayaz ne yapıyorsun sen!?!? Delirdin mi!? İntihar mı edecektin gerçekten!? (Ayaz)-İnti... har? Ayaz ne yaptığının farkında değilmiş gibiydi ama Göknur için işler farklıydı. Gözleri dolmuştu. (Göknur)-Ne yaptığının farkında mısın sen!? Aklından ne geçiyordu öyle!? (Ayaz)-Bir şey... yapmadım... Sadece kafamdaki düşüncelerden kurtulmak istemiştim. (Göknur)-Pencereden atlayarak mı!? 9. Kattayız ulan! Neredeyse 30 metre! 30! Metre! Herkes senin için çabalarken sen kendini öldürmek için mi çabalıyorsun!? Ayaz kendini savunmak için çabalamıyordu bile ve aklına gelen şeyleri söylüyordu. (Ayaz)-Her şeye... son vermek istemiştim... Eğer ben olmazsam... (Göknur)-Eğer sen olmazsan ne!? Sen olmazsan her şeyin biteceğini mi düşündün!? Bize bir yük olduğunu ve sen olmazsan her şeyin çözüleceğini mi düşündün!? Sen... sen... DELİRMİŞSİN!!! Kendine bunu nasıl yapmaya kalkarsın!? (Ayaz)-En iyisi bu değil mi? Benim yüzümden hepiniz uğraşıp duruyorsunuz. Size yazık değil mi? Göknur o anda dayanamadı ve tüm gücüyle Ayaz'a sağlam bir tokat attı. Yediği tokatla birlikte sarsılan Ayaz ne yapacağını bilemeden donup kalmıştı. Göknur ise onu sarmayı bırakmış ve kendini geriye bırakmıştı. Sırtını yatağa yaslamış ve alnını sıvazlamaya başlamıştı. Bir yandan da ağlıyordu. (Ayaz)-Gök... (Göknur)-Sana ne lan bize yazık olup olmadığından!? Bir kere bile bizi düşündün mü ki sen şimdi bizi düşünmeye kalkıyorsun!? Bugüne kadar benim, abinin ya da diğer herkesin, hangi birimizin seninle uğraşmaktan yakındığını gördün lan!? Sen kendini ne sanıyorsun!? Ha!? Bunca insan senin için çabalayıp uğraşırken sen ne cüretle kendin için çabalamayıp her şeyi bitirmeye kalkarsın!? Zaten her şey bitmeyecek mi!? Ha!? Cevap ver bana! Zaten her şey bitmeyecek mi!? Seninle geçirdiğim her saniye benim için bir altın değeri taşırken ve bu siktiğimin zamanı kısıtlıyken gerçekten kendini öldürmeye kalktın! (Ayaz)-Öz... (Göknur)-Konuşma! Tek kelime bile etmeye hakkın yok senin! Bencil herifin tekisin! Eğer gerçekten beni ya da bizi seviyor olsaydın bizimle kalmak için elinden geleni yapardın! Ama yaptığın tek şey her şeye son vermeye çalışmak! Senin bize olan sevgin bu kadar mı!? Senin kendine olan sevgin bu kadar mı lan!? Verdiğin onca söz, onca şey... hepsini bu kadar kolay mı bir kenara atıyorsun sen!? (Ayaz)-Sanki tüm sözleri tutabilirmişim gibi. Bunu benim için kolay mı sanıyorsun? Tüm hayatını ölüm stresi altında geçirmenin ne demek olduğunu biliyor musun ki? Göknur'un bağırtılarına karşın Ayaz oldukça sakindi. (Ayaz)-Ya da bir şey olur mu acaba diye her saniye tetikte olmanın. Bir şey olurda kenarda bir yerde ölüp gider miyim diye düşünerek koca bir hayat bir geçirmek kolay mı sanıyorsun? Tükendim artık. Hiçbir şey yapacak enerjim kalmadı. (Göknur)-Bilmediğimi mi sanıyorsun? Göknur yavaşça ıslak gözlerini sildi ve öfkeli bakışlarını Ayaz'ın gözlerine dikti. (Göknur)-Sence ben bunların ne demek olduğunu bilmiyor muyum? Sana yeni aşık olduğumu mu düşünüyorsun? Senin bana aşık olmandan çok daha öncesinden beri seni seviyorum Ayaz ben. Sen benim kaç gece dualar ederek uykusuz kaldığımı, ağlamaktan gözlerimin kızardığını, kaç kez ablamın kucağında şişmiş gözlerle uyandığımı biliyor musun? Ben çok mu mutluyum zannediyorsun? Ha? Köpek gibi aşık olduğum adamın gözlerimin önünde, yavaş yavaş eriyişini seyretmek kolay mı sanıyorsun sen? Öleceğini bile bile seni sevmek benim için ne kadar zor biliyor musun? Tamam belki söylediğin şeyleri senin kadar iyi bilmiyorum. Ama çok iyi bildiğim bir şey var. O da bir gün bile olsun seninle uğraştığımı düşünmedim. Yaptığım her şeyi içimden gelerek yaptım. Ama sen bunu bile düşünmeden her şeyi hiçe sayıp öylece kendini öldürmeye kalktın? Bencilsin Ayaz. Bencilsin. Sen sevilmeyi hak etmiyorsun. Göknur o anda elleriyle ağzını kapattı. Bir anlık sinirle söylemek istemediği bir şey söylemişti. Son sözü söylemenin verdiği şaşkınlıkla Ayaz'a baktı ve suratındaki çökmüş ifadeyi gördü. Az önceden beri tamamen haklıydı, ama tek bir lafıyla... (Göknur)-Ayaz ben... öyle demek... (Ayaz)-Haklısın. Bencil bir insanım. Ve yine haklısın. Sevilmeyi hak etmiyorum. Her şey için özür dilerim. Umarım ben öldükten sonra düzgün birisini bulup onu seversin. Sevilmeyi hak etmeyen birine bağlı kalmanın bir anlamı yok ne de olsa öyle değil mi?
|
0% |