@aristokrat
|
(Göknur)-Tü-Türkiye mi? (Ayaz)-Evet. İstersen dönebilirsin. Senin yardımına daha fazla ihtiyacım kalmadı. Ayaz'ın söylediği şeyler acı vericiydi. Ama bunu pek umursuyormuş gibi görünmüyordu. Göknur parçalanmış görünmesine rağmen Ayaz'ın yüzünde en ufak bir duygu göstergesi bile yoktu. Kesinlikle şaka yapmıyordu. (Göknur)-A-ama... (Ayaz)-Aması maması yok Göknur. Yardımına ihtiyacım yok. Gitmekte serbestsin. Kendini yormana gerek yok. Ayaz net bir şekilde gözünü karartmış gibiydi. Göknur'dan bir saniye bile ayrı kalmak istemeyen çocuk şu anda kendi isteğiyle bile isteye Göknur'a "git" diyordu. Göknur'un kalbini kırmaktan çekinmiyordu. (Ayaz)-En iyisi bu, gerçekten. Eve git. Ve sakın kimseye haber verme. Kimsenin yanıma gelmesini istemiyorum. Göknur hiçbir şey söylemedi ve başını öne eğip odadan dışarı çıktı. (Ayaz)-Birkaç gün sonra taburcu oluyorum nasıl olsa. Ayaz, Göknur çıktıktan sonra yataktan kalkmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Ameliyattan çıkalı çok olmadığı için hareket etmekte zorlanıyordu. Yine de basit hareketler yapabiliyordu. O yüzden ayağa kalkamamış olsa bile ellerinden destek alarak oturur pozisyona geçmeyi başarmıştı. *** Göknur ne yapacağını bilemeden öylece hastane içinde dolanıyordu. Ayaz'dan ayrılmak istemiyordu. Ama yanına giderse de Ayaz'ı sinirlendirecekti. Ne yapabileceğini düşünüyordu ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Gerçekten gitmeli miydi yoksa kalmalı mı karar veremiyordu. Ayaz kimseye haber verme dediği için diğerlerini aramakta istemiyordu. Aslında onları araması daha iyiydi ama Göknur Ayaz'ın inatçılığını biliyordu. Onları şimdi ararsa ve onlar yine gelirlerse Ayaz Göknur'a daha fazla yüklenip iyice arayı açabilirdi. Şu noktada zaten birkaç ay sonra öleceğini bildiğinden her şeyi silip atabilirdi ve geriye bile bakmazdı. Göknur olsa bile. (Göknur)-Offf. Ne yapmam gerek? Göknur ıslak gözlerle gördüğü ilk sandalyeye oturdu ve ağlamaya başladı. Elinden gelen tek şey Ayaz'ın yanında olmaktı. O an susabilirdi. Ayaz'ı kurtardıktan sonra Ayaz'a sarılıp öylece bekleyebilirdi. Onu kurtardığı için sessizce ağlayabilirdi. Neden ona bağırmak zorundaydı ki? Psikolojisi kötü durumda olan birine bağırıp çağırmak ve ona o sözleri söylemek hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Küçüklüğünden beri yalnızlıkla savaşan Ayaz için o sözler belki de dünyanın yok olmasından daha ağırdı. Göknur durmadan gözyaşlarını silerken insanlar ve dakikalar geçip gidiyordu. O ise hiçbir şey yapmadan yerleri izleyerek sessizce oturuyordu. Dakikalar o kadar yavaş geçip gidiyordu ki sanki Göknur günlerdir olduğu yerde oturuyormuş gibi hissediyordu. Zamanın akışı bile ona vicdan azabı yaşatmak istercesine yavaşlamıştı. (Göknur)-Neden öyle söylemek zorundaydım ki? Kalbini dolduran pişmanlık hissi onu bir kara delik gibi içine çekiyor ve eziyordu. Kırılmış bir parçayı düzeltmek yerine üstüne basmış ve bir kez daha kırmıştı. Bu noktadan sonra kırık parçaları eski haline çeviremeyeceğinden emindi. O yüzden mümkün olan en iyi şekilde tamir etmek istiyordu. Tabii kırık parçalar onu kesmek için beklediğinden şimdilik parçalara dokunamıyordu. (Göknur)-Off Göknur off. Tutsana kendini biraz. Ne olacak şimdi? Kendine lanet okumaya devam ederken yapabileceği şeyleri düşünüyordu ama aklına en ufak bir şey bile gelmiyordu. Sadece burada kalıp Ayaz'a gözükmeden bekleyebilirdi. Ayaz'ın kendisi görmesi durumu daha da kötüleştirebilirdi. Ayaz'ın keçi inadı onları bir kez daha kavgaya sürükleyebilirdi ve bu her şeyi iyice kötü bir pozisyona sürüklerdi. *** Ayaz eline telefonunu almış bir şeyler yazıyordu. Şimdi bile boş durmamaya çalışıyordu. Her ne kadar yarım saattir notlarda olup sadece 5 kelime yazabilmiş olsa da elinden geleni yapıyordu. Kafası çok doluydu. (Ayaz)-O kadar doluyum ki en iyi yaptığım şeyi başaramıyorum. Sikeyim. Ayaz telefonu fırlatmak istedi ama bunu yapmadı. Telefon yataktan aşağı düşerse tekrar alamazdı. Hala düzgünce hareket edemiyordu. Telefonu almak için çabalarken yataktan düşerse tekrar yatağa çıkamazdı. Vücudu işte bu kadar zayıftı. Şu noktada sadece kollarını hareket ettirebiliyordu. Kısmi felç olmuş gibi hissediyordu. (Ayaz)-Her şeyden nefret ediyorum. Neden yaşıyorum ki zaten? Eninde sonunda ölmeyecek miyim? Öleceğini bile bile yaşamanın ne anlamı var? Kendi kendine söylenirken şu anki duygu durumunu kelimelere dökmek istedi. (Ayaz)-Nefretimi kelimelere kusabilir miyim ki? Ya da hüznümü? Denemeden bilemem değil mi? Bakalım nefret ve hüznümü aynı anda kusarsam ortaya nasıl bir şey çıkar. Ortaya çıkan şeyin bir kısmı ise şu oldu: "-Göz bebeklerim kuruyup parçalanana dek ağlamakağlamakağlamak istiyorum. -Benim dışımda kimse acı çeksin istemiyorum! -Acı çeken tek kişi ben olmalıyım! -Yalnız olmalıyım! Yalnız kalmalıyım! Yalnız hissetmeliyim! Yalnızlığı bilmeliyim! Yalnızlığı sevmeliyim! Yalnızlığı tatmalıyım! Yalnızlığı yaşamalıyım! -Sessiz ve yalnız bir çocuk olarak ölmeliyim! -Abim haklıydı! Abim haklıydı! Abim haklıydı! -Abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim abim haklıydı... -O, dediği her şeyde haklıydı! -Ben sevmemeliydim! -Ben sevilmemeliydim! -Ama, en başında neden sevmiştim ki!? -Peki neden sevildiğime inandım!?" ... "-O zaman ben... -Neden en başından beri kendimi tutuyordum ki? -Daha en başından tüm gücümü salıp herkesi yok etseydim daha iyi olmaz mıydı? Başlıyor. -Artık üzülmeme gerek yok. Başlıyor. -Artık hiçbir şeyi dert etmeme gerek yok. Başlıyor. -Artık hiç kimseyi dert etmeme gerek yok. Başlıyor. -Nasılsa artık dert edebileceğim hiçbir şey kalmadı. Başlıyor. -Nasılsa artık dert edebileceğim hiç kimse kalmadı. Başlıyor. -İşte oyunun son perdesi... Başlıyor. -Ana karakter kendisi de dahil olmak üzere her şeyi ve herkesi yok eder. Başladı. -Ve perde kapanırken herkesin aklında şu kelime belirir. -Son." Ayaz telefonu elinden bıraktığında nedense yorulmuş gibi hissediyordu. (Ayaz)-Ejderha İmparator'a nasıl bağladım ben bu hisleri peki? Ayaz farkında bile olmadan Ejderha İmparator romanına bir bölüm çıkartmıştı. Epey uzun bir bölüm. (Ayaz)-Biraz daha yazmak istiyorum. "Ejder ayaklarından itibaren karanlıkla kaplanmaya başlamıştı ancak bu önceki seferlerde olduğu gibi vücudu görünmeyecek kadar karanlık ve yoğun bir aura değildi. Vücudu direkt olarak siyaha, karanlığa dönüşüyordu. Ayak bileklerinden hızla yukarı tırmanan karanlık kıyafetlerini parçalayarak ilerliyordu. Bacakları tamamen karanlığa dönüştükten sonra ise üst vücudu büyük bir hızla karanlığa dönüştü ve aynı anda saçları dikleşmeye başladı. Ejder'in göğsü tamamen karanlıkla kaplanırken Ejder'in uzun zamandır yerinde olmayan kalbi de iyileşmiş ve olması gereken yerde belirmişti. Karanlık boynunu kaplayıp kafasına tırmanırken saçları tamamen dik bir hale geldi ve karanlık, saçları da dahil olmak üzere tüm bedenini kapladı. Ne gözleri vardı ne burnu ne de ağzı. Tıpkı simsiyah bir vitrin mankeni gibi görünüyordu. Tek farkı çok daha korkunç ve ölümcül görünmesiydi." (Ayaz)-Karanlığa dönüşmek ha? O kadar da kötü gibi görünmüyor. Sanki karanlığa karışırsam her şeyi sona erecek gibi değil mi? Haha. Uzun zamandır olmayan kalbi de cabası. Benim kalbim oldu da ne oluyor? Sadece canım yanıyor. Ejder kadar güçlü olabilseydim eğer... Ne saçmalıyorsun Ayaz? Ejder kurgusal bir karakter. O senin sayende doğdu. Ayaz telefonunu kenara bıraktı. (Ayaz)-Normal bir çocuk olmayı dilerdim. Herkes gibi... normal... Ayaz gözlerinden düşen göz yaşlarını silmeye çalıştı ancak ağlamasını durduramıyordu. Elinden geleni yapmış ancak ağlamasına bir çözüm bulamamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlarken kendi kendine şu sözleri mırıldanabilmişti. (Ayaz)-Ben ölmek istemiyorum. Sadece Göknur'la daha fazla zaman geçirmek istiyorum.
|
0% |