@aristokrat
|
Aradan birkaç gün geçtikten sonra Ayaz'ın taburcu olma vakti gelmişti ve yavaştan toparlanıyordu. Bu birkaç gün boyunca Göknur'la tek kelime bile etmemişti. Göknur Türkiye'ye dönmediği için sinirli değildi ama biraz huysuz olduğunu söylemeden geçmek olmaz. Ve şu anda bile Göknur'la konuşmamaya kararlı. Göknur defalarca kez onunla konuşmaya çalışmış olsa da her seferinde susarak cevabını vermiş ve onu def etmişti. İnatçılığı keçileri bile aşıyordu. Göknur'da elinden bir şey gelmeyerek her seferinde geri dönüyordu. Ama bugün Türkiye'ye geri dönecekleri için önce otele dönmeleri gerekiyordu. Yani eninde sonunda iki kelimede olsa konuşacaklardı. Zorundalardı. Ayaz çoktan uçak biletlerini halletmiş ve gidiş saatlerini Göknur'a mesajla iletmişti. Evet mesajla. Bunu bile gidip söylememişti. Kafasında ne kurduğu belli değildi ama aşılmaz bir inadı vardı. Hastaneden çıktıktan sonra bir taksi çevirdi ve kaldıkları otelin adresini verdi. Hızlıca gidip eşyalarını hazırlamak için odasına çıktı ve her şeyin çoktan hazırlanmış olduğunu gördü. (Göknur)-Ben çoktan düzenledim eşyaları. Ayaz dönüp Göknur'a baktı. (Ayaz)-Teşekkür ederim. Başka bir şey söylemeden valizlerini aldı ve odadan çıkmak için hareketlendi. O anda Göknur kolundan tuttu. (Göknur)-Ayaz lütfen konuş benimle artık. Delirmek üzereyim. Ayaz boş gözlerle hiçbir şey demeden Göknur'a baktı. Uzunca bir nefes verdi ve... (Ayaz)-Ne söylememi istiyorsun? ... diye karşılık verdi. Gerçekten ne söyleyebilirdi ki? Konuşacak bir şeyi olduğunu düşünmüyordu. (Ayaz)-Deli birinin yanında kalırsan sende delirirsin. Sana gitmeni söylemiştim. Bunu sen seçtin. (Göknur)-Ayaz parçalandığımı görmüyor musun? Ne kadar pişman olduğumu. Ne kadar acı çektiğimi. Ne kadar çabaladığımı. Daha ne kadar bana eziyet edeceksin!? Göknur direkt ağlamaya başlamıştı. Artık dayanamıyordu. Ayaz kendisine bağırsın çağırsın istiyordu. Hatta ise vurabilirdi ama sussun istemiyordu. Ayaz'ın susup hiçbir şey söylememesi onu her şeyden daha çok parçalıyordu. (Ayaz)-Göknur. Uzatma lütfen. Hiçbiriniz benim çektiğim kadar eziyet görmediniz. Yaşadığın her günün acı günün acı içinde geçmesi ne demek bilmiyorsun. Attığın her adımın seni ölüme bir adım daha yakınlaştırması ne demek bilmiyorsun. Ne kadar çabalarsan çabala elinden bir şey gelmiyor oluşunun ne olduğunu bilmiyorsun. 20 yıl boyunca her Allah'ın günü acaba bugün kriz geçirecek miyim diye diken üstünde yaşamanın getirdiği paranoyadan haberin bile yok. Sen sadece acı çektiğini söylüyorsun. Gerçekten acı çeken insanların nasıl hissettiğine dair hiçbir fikrin yok. Gerçekten acı çekenler dışında kimsenin haberi yok. (Göknur)-Bırakta o acıyı seninle birlikte sırtlanayım işte. Her şeyi tek başına sırtlarsan kendine daha çok eziyet etmiş olacaksın. (Ayaz)-Göknur ne olursun beni anlamaya çalışmayı bırak. Beni anlayabileceğin seviyeyi çoktan aştım. Ölüme yürüyen birinin zihninden geçenleri anlayamazsın. Ben öleceğim Göknur farkında mısın? Ölümün getirdiği korkuyu ve acıyı sırtlanabilecek birisi değilsin. Kimse değil. Ölüm korkusu paylaşılabilecek bir şey değil. Bırakta nasıl öleceğime ben karar vereyim. Hayatım boyunca yapacağım şeyler hep başkaları tarafından kontrol edildi. Kendime zarar vermemem için. Başıma bir şey gelmemesi için. Olurda bir yerde ölür kalırsam beni bulacak birisi olsun diye. Hayatımda ilk defa bir şeyi kendi isteğimle yapmak istiyorum. Lütfen bırakın da nasıl öleceğime ben karar vereyim. Ayaz acı dolu, titreyen ses tonuyla bu konuşmayı yaptı ve Göknur'un yüzüne bile bakmadı. Göknur çaresince onu izlerken valizlerini aldı ve odayı terk etti. Göknur ne derse desin Ayaz geri adım atacak gibi görünmüyordu. Göknur acı içinde kıvranıyordu ama Ayaz'ında dediği gibi, Ayaz'ın acısının yanında çektiği acı hiçbir şey değildi. Ölüme yürüyen birini sevmek yürek isteyen bir durumdu ve onun ölümü Göknur'u da parçalayacaktı ama Ayaz'ın 20 yıl boyunca öleceğini bilerek yaşadığını düşününce psikolojisinin ne halde olduğunu tahmin bile edemezdiniz. Göknur yine de elinden geleni yaparak ona destek olmak istiyordu ama Ayaz kendini bir kere kapatmıştı. Onu geri açmak imkansıza yakın bir şeydi. Göknur bunu iyi biliyordu. Ayaz'ın inatçılığı onu kapalı bir kutu haline getirecek kadar ileri gittiğinde Ayaz'ın anahtarını kimse bulamazdı. Ta ki Ayaz kendi isteğiyle anahtarı insanlara verip ona yardım etmelerine izin verene kadar. (Göknur)-Sana nasıl yardımcı olabilirim bilmiyorum ki... Göknur hıçkıra hıçkıra ağlayarak olduğu yere bir kez daha çöktü. Ayaz ise kapattığı kapıya yaslanmış sessizce ağlıyordu. (Ayaz)-Daha ne kadar böyle devam edebilirsin Ayaz. Ölme korkundan daha fazla acı çekiyorsun bu şekilde. Ayaz hiçbir şeyden emin olmadığı gibi şu anda ne yaptığından da emin değildi. Kafasında bir şeylerin olduğu kesindi ama ne olduğundan kendisi de emin değildi. O sadece deniyordu. Yolun sonunda ne olacağını bilmeden deniyordu. *** Aradan geçen yarım saat kadarlık bir sürenin ardından Ayaz toparlanmış ve yeni bir taksi çağırıp Göknur'a seslenmişti. (Ayaz)-Çık hadi. Taksi çağırdım. Ayaz'ın soğuk ses tonu devam ediyordu. Demek ki az önceden beri hiçbir şey değişmemişti. (Göknur)-Geliyorum. Göknur'un sesi hala titrekti. Gözleri kıpkırmızıydı ve göz altları şişmişti. Ayaz'ın karşısına bu halde çıkmak istemiyor olsa da başka çaresi yoktu. Kapıyı açtığında Ayaz'ın soğuk bakışlarıyla karşılaştı. Ayaz ağlamış gibi görünmüyordu. Göknur elindeki valizleri zar zor sürükleyerek kapıdan çıkardı. Ayaz tek kelime bile etmeden valizlerden ikisini aldı ve taksiye götürdü. Kendi valizini çoktan bırakmıştı. En azından ona yardım ediyordu. Bu bile içinde bulundukları şu durumda yeterince pozitiflik sağlıyordu. Tabii Ayaz'ın soğuk bakışlarının altında ezilen ve sessizce onu takip eden Göknur'u saymazsak. Taksiye bindikten sonra havaalanına çok geçmeden yetiştiler ve uçağa bindiler. Sessiz bir yolculuğun ardından bir taksi daha tutup evlerine doğru yol almaya başladılar. Evde herkes büyük bir mutlulukla onları bekliyordu. Hiçbir şeyden haberleri olmadan tabii. Çocuklar eve yetiştiklerinde... (Herkes)-SÜRPRİZZZZZZZ!!!!!!! Herkes kutlamaya hazır bir şekilde gülerek Ayaz'ı karşılarken Ayaz kimsenin suratına bile bakmadan, etrafta hazırlığı yapılmış olan kutlamayı zerre kadar takmadan ve tek kelime bile etmeden aralarından geçip gitmiş ve odasına geçip valizini yere fırlatmıştı. Sonra yine aynı şekilde hiçbir şey söylemeden evden çıkmış ve Göknur'un iki valizini kapıya kadar getirip odasına geçmişti. Kimse ne olduğunu anlayamadan yaşananları izlerken Atakan hareketlendi ve Ayaz'ın kapısına gitti. (Atakan)-Ayaz. Abim ne oldu? Neden odaya kapattın kendini hemen? (Ayaz)-Git Göknur'la konuş. Çünkü benim konuşacak daha fazla şeyim kalmadı. (Atakan)-Ne diyorsun oğlum? Ne konuşması ne fazlası? (Ayaz)-Sadece dediğimi yap abi. Canım konuşmak istemiyor. Göknur size her şeyi anlatsın. Benim daha fazla harcayacak nefesim kalmadı. Kusura bakma ama sana bile. (Atakan)-Ne oluyor lan? Ayaz başlatma nefesine de bana da. Aç kapıyı. Beni zor kullanmak zorunda bırakma. (Ayaz)-Dediğimi yapar mısın? Kapıyı kafama bile yıksan umurumda değil. Git her şeyi Göknur anlatsın. Göknur o sırada aşağıda ablasına sarılmış hüngür hüngür ağlıyordu. Herkesin büyük bir mutlulukla beklediği gün bir anda tüm neşesini kaybetmiş ve terk edilmiş bir viraneye dönmüştü. (Atakan)-Ayaz salaklaşma abim. Aç şu kapıyı. (Ayaz)-Abi. Yeter artık. Yapacağım şeylere karar vermekten vazgeç. Eğer ne olduğunu öğrenmek istiyorsan git ve Göknur'la konuş. O her şeyi anlatacaktır. Beni daha fazla uğraştırmayın. (Atakan)-Tamam çocuk tamam. Gene bir boklar dönmüş Fransa'da. Ayaz inadıyla abisine karşı kazanmayı başarırken abisi neler olduğunu sormak üzere aşağı inmişti ama Göknur'un hüngür hüngür ağladığını görünce ona sormaktan vazgeçmiş ve sakinleşmesini bekleme kararı almıştı. (Atakan)-Yine neler dönüyor bakalım. Ayaz'ın bana karşı bile bu kadar katı olması beklendik bir durum değil. Bugünlük yırttınız. Bakalım neler oldu Ayaz Bey. Seni bu hale getiren şeyi merak ediyorum doğrusu.
|
0% |