@aristokrat
|
O günün akşamı Baran eve gitmek yerine bir otele gitmiş ve Atakan'a ilk yardım yapmıştı. Mevcut yaralarıyla Atakan'ı eve götürmesine imkân yoktu. Hem Ayaz hem de anneleri kesinlikle olay çıkartırdı. Endişeli olduğu kadar gururluydu da. (Baran)-Sana Krav Maga ve Boks öğretmediğim halde nasıl öğrendin sen? (Atakan)-Sen çalışırken seni izliyordum. Her zaman. Sonra da kendim çalışmaya başladım. Atakan babası antrenman yaparken sürekli olarak onu izliyordu ama gözüne görünmüyordu. Babasının yaptığı antrenmanlar bile tehlikeli olduğu için Atakan'ın bunları görmesini istemiyordu. Yani en azından isteği bu yöndeydi ama işler istediği gibi olmamıştı ve kendisi bunu yeni öğreniyordu. (Atakan)-Yine de senin kadar etkili yapamıyorum. (Baran)-O kadarı önemli değil. Henüz kas gelişimini tamamlamadın. Yaşın küçük olmasına rağmen bu kadarını yapabilmen bile başlı başına mantık dışı bir şey zaten. Gerçekten de öyleydi. 13 yaşında bir çocuğun bu denli güçlü olması gerçekten akla mantığa sığar bir şey değildi. Bu durumu sadece mükemmel gen aktarımıyla anlatmak mümkündü ama o bile bu noktada yetersiz kalıyordu. (Atakan)-Hahahah. Yine de iyi dövdüm çocuğu. Gerçi kolunun altına girip onu havaya fırlattıktan sonrasını hatırlamıyorum ama olsun. O an için adrenalin beni kurtardı diyebilirim. Merak ediyorum da baba. Çocuğun babası dahil olmak isteseydi ne olurdu? (Baran)-Bilmem ki. Krav Maga'yı canlı birisinin üzerinde kullandığımı görürdün sanırım. (Atakan)-Yani bir albayı öldürürdüm diyorsun ha. (Baran)-Haksızlık yapmak gibi olacak ama çocuklarıma kimse dokunamaz. Orgeneral olabilirim ama her şeyden önce ben bir babayım. Görevim size bakmak ve ne olursa olsun sizi korumak. (Atakan)-Küçükken senden korkmadan nasıl büyüdüm merak ediyorum doğrusu. Atakan küçük bir şaka yapıp gülmüş ve babasını da güldürmüştü. (Baran)-Şimdilik dinlen sen. Bende annene ve kardeşine ne söyleyeceğimizi bir düşüneyim. (Atakan)-Bir grup serserinin olduğunu söyleriz geçer. İnanacaklardır. Benim atılganlığımı bildiklerinden yaralarımın sebebinin bu olduğuna inanırlar. Sana zaten kimse dokunamaz o yüzden senin görüntüne de inanırlar. (Baran)-Sen bize yalan söyleye söyleye iyice şeytan oldun ha ufaklık. Olur tamam. Ama kişi sayısını biraz abart. 3 - 4 kişi olursa annen kimseyi sana dokundurmayacağımı bilir. (Atakan)-9 – 10 kişi yeterli olur. Serseriler şu zamanlarda çok fazla zaten. Sorun çıkmaz yani. Bu olayı da atlatmanın bir yolunu bulduktan sonra Atakan uyumuştu ve Baran tuttuğu odanın balkonunda oturuyordu. "Atakan için uzun bir gündü. Beni kopyalamış olması hala inanılmaz geliyor. Bu işlere yatkınlığı mı var ki? Yaptığı hareket o kadar basit değildi. Ki bu yaşta bu kadar güçlüyse bir dahi olabilir. Yarın onunla gelecekte ne yapmak istediğini bir konuşsam iyi olacak. Eğer dövüş sporlarıyla ilgilenmek istiyorsa ona destek olabilirim." Baran bu gibi düşüncelerle saatlerin akıp gitmesine izin verirken uyuyakalmıştı. Atakan'ın bir dahi olabilme ihtimali onu germiyor değildi. Eğer dövüş sanatlarıyla uğraşmak isterse elbette ki ona destek olacaktı ama bu iş tehlikeliydi ve gerçekten sorunlu zamanları olabiliyordu. Baran'ın okuldaki başarısına bakınca böyle bir şey istemeyeceği kesindi ama Baran'da küçükken öğretmen olmak istiyordu. Şimdi ise emekli bir orgeneraldi. Yani işler her zaman istendiği gibi gitmiyordu. *** Ertesi günün sabahı olduğunda eve dönmüşler olayı kısaca açıklayarak paçalarını kurtarmışlardı. Ayaz sanki bir şeyler hissetmiş gibi abisini sorguya çekmişti ama Atakan hiç açık vermemişti. Ayaz ise onlara yardım edebileceğini söylemiş ve abisine farklı noktalardan saldırılar düzenleyerek sahte darbelerle kendini göstermişti. (Ayaz)-Ça ça çaçaça. İşte böyle böyle hepsini döverdim. (Atakan)-Sen dövüşmeyi ne zaman öğrendin bakalım? Atakan Ayaz'ı koltuk altlarından kaldırarak göz hizasına getirmişti. (Ayaz)-Az önce. Ayaz oldukça gururlu bir şekilde dövüşmeyi az önce öğrendiğini dile getirmişti. Havada tutulurken bile göğsünü germeye unutmamıştı. (Atakan)-Bakalım ne kadar şey öğrendin ufaklık. Atakan Ayaz'ı taşıyarak oda değiştirdi ve Ayaz'ı ilk gördüğü koltuğa atarak üzerine çıktı ve onu gıdıklamaya başladı. Ayaz kahkahalar içinde çırpınırken Atakan onu gıdıklamaya devam ediyordu. (Ayaz)-Hahahahahahahahaha!!!!!!! Abiii. Tamam. Pes ediyorum. Pes. Sen kazandın. Ayaz pes ettiğini söylese de Atakan bir süre daha onu gıdıklamaya devam etmişti. (Atakan)-Rakiplere acımak yok. Kötü çocuklara gıdıklama cezası. Ama madem pes ediyorsun... Atakan Ayaz'ı serbest bırakmış ve susadığı için mutfağa gitmeye başlamıştı. Ayaz ise arkadan abisinin boynuna atlamış ve... (Ayaz)-Yakaladım seni. Ceza sırası sende. Bana dondurma almak zorundasın. (Atakan)-İkinci bir gıdıklama cezası istiyorum diyorsun yani. (Ayaz)-Hayır. Sadece dondurma istiyorum. (Atakan)-Hay haay. Tırman bakalım. Atakan'ın tırman demesiyle birlikte Ayaz Atakan'ın omzuna tırmandı ve yerine oturdu. Düşmemek içinde abisinin kafasını tuttu. (Atakan)-Unutma ufaklık bu haftaki son dondurman bu. (Ayaz)-Annemlere söylemezsen son olmaz. Hmph. Ayaz bu durum karşısında burun kıvırmıştı. Dondurma yemeyi çok seviyordu ama abisi dahil kimse onun çok dondurma yemesine izin vermiyordu. (Atakan)-Ne yazık ki ufaklık, bu konuda annemlerin tarafındayım. Hasta olmana izin yok maalesef. (Ayaz)-Al sana. Kötü abi. Hıh. Ayaz abisinin kafasına hafif bir yumruk atmıştı ve yüzünü ekşiterek diğer tarafa çevirmişti. (Atakan)-Gıdıklarım bak. (Ayaz)-Tamam özür. (Atakan)-Ufaklık. Sana verdiğim o kitap bitti mi? (Ayaz)-Bitti abi. Ama çok sıkıcıydı. En sonu öyleydi daha doğrusu. Ayaz kitaba büyük bir hevesle başlamış ama sonlara yaklaştıkça olayların gerçekten sıkıcı olduğunu fark etmeye başlamıştı. Bu da kitabın sonunu onun için çok değersiz kılmıştı. (Atakan)-Neden ki? O kitabın sonu güzeldi diye hatırlıyorum. (Ayaz)-Hayır. Çok çocuksu bir sonu vardı. Ayaz artık büyüdü. Çocuk kitapları istemiyor. Daha yetişkin şeyler okumak istiyorum. Çocuk kitapları değil. Ayaz gerçekten artık düzgün kitaplar okumak istiyordu. Abisinden aldığı her kitap güzel başlayıp finalde batırıyordu. Bu durum Ayaz'ı sıkmaya başlamıştı. Eve kilitli olduğu çoğu zaman yüzünde o kadar fazla kitap okumuştu ki çocuklar için yazılan şeyler artık ona aptalca gelmeye başlamıştı. (Atakan)-Bak sen. Ufaklık büyüdü demek. Pekâlâ. Dondurmanı bitirdikten sonra bendeki "büyük" kitaplarından birini almana izin vereceğim. Ama beğenmezsen ya da korkarsan hemen geri getiriyorsun. Anlaşıldı mı? (Ayaz)-Emredersiniz abi yani şey... efendim. *** Ayaz dondurmasını bitirdikten sonra abisinin omzunda onun odasına kadar gitmişti. Odaya girdiklerinden abisinin omzundan atlamış ve abisinin gösterdiği raflardaki kitaplara bakmaya başlamıştı. Yaklaşık yarım saat kitaplara bakıp durmuş ve istediği gibi bir kitap bulamamıştı. (Ayaz)-Offf. Hiçbiri istediğim gibi değil. (Atakan)-Üzgünüm ufaklık ama elimdekiler bunlar. Bunlardan biriyle yetinmen gerekecek. Ayaz kitapların hiçbirini istemeyip kendini abisinin döner sandalyesine atıp bir iki döndükten sonra masanın üzerinde duran kitaba gözü ilişti. (Ayaz)-Chutul... Çutul... Çağrısı. Ayaz o an için nedensiz bir çekim hissetti ve aradığı kitabın bu olduğuna karar kıldı. (Ayaz)-Abi, ben bunu istiyorum. (Atakan)-Ha? Hangisi o? (Ayaz)-Bilmiyorum adı çok garip. Bir şeyin çağrısı yazıyor. (Atakan)-Cthulhu'yu mu diyorsun? Onu okumana izin veremem ufaklık. Hem o bir korku gerilim kitabı hem de senin anlayabileceğin bir dilde yazılmamış. Daha doğrusu ağır bir dilde yazılmış. Senin anlayamayacağın bir sürü kelime içeriyor. Ayrıca onu ben okuyorum. (Ayaz)-Beklerim. Bilmediğim şeyleri de araştırabilirim. (Atakan)-Ayaz daha 9 yaşındasın. (Ayaz)-Evet ve bedenim 70 yaşındaki bir adam kadar eskimiş durumda. (Atakan)-Sen bunu... (Ayaz)-Hastanede düşündüğünüz kadar sessiz değildiniz abi. Özellikle de hemşireler. (Atakan)-Hemşireler mi? "Soktuğumun dedikoducu karıları!" (Ayaz)-Yani benden sakladığınızı düşündüğünüz her şeyi biliyorum. 20 yaşını görmeyecek olduğumda dahil. Ayaz bu kadar şeyi biliyorsa Atakan'ın daha fazla bir şeyler saklamasına gerek yoktu. (Atakan)-Peki. Ama bunları biliyor olman sana o kitabı okutacağım anlamına gelmiyor. Hala senin yaşın için fazla ağır bir kitap o. (Ayaz)-Fark etmez abi. Yaşantım daha ağır. Dışarı adım attığım her an birileri benimle uğraşıyor. Dünkü kavganda birkaç serseriyle değildi. Annemi buna inandırmış olabilirsiniz ama 9 ya da 10 kişiyi babamın halledemeyeceğini söyleme bana. Babam öyle bir durumda kalsaydı o serserilerin bir tanesi bile bırak sana dokunmayı yaklaşamazdı bile. Babamın bizim önümüzde girdiği ilk ve tek kavgayı hatırla. Trafikteki 3 kişiyi arabanın üzerine öyle bir çarpmıştı ki adamları kaputtan ayırmak için kaputu kesmeleri gerekti. 10 kişilik bir grup babam için çerez bile sayılmaz. Fark ettiğinizden çok ama çok daha zekiyim ben. Ayaz'ın tüm bu sözleri onun 9 yaşında değil de 59 yaşında gibi görünmesine sebep olmuştu. Bu yaşta bu kadar geniş bir farkındalık mantıklı değildi. Ya da belki de yaşadıkları daha bu yaşta onun gözünü açmasını sağlamıştı. (Atakan)-Tamam. Bu farkındalığın biraz korkutucu açıkçası. Yani ille de o kitabı okumak istediğini söylüyorsun ha? (Ayaz)-Evet. Ve inan bana çocuk kitaplarından daha çok zevk alacağımdan eminim. (Atakan)-İyi o zaman. Kitap senindir. Ama beğenmezsen ya da hoşuna gitmeyen şeyler olursa derhal geri getiriyorsun haberin olsun. (Ayaz)-Tamam abi. Böylelikle Ayaz'ın içindeki yazarlık ateşini harlayacak olan o kitap Ayaz'ın ellerine geçmiş oldu ve 10 yıllık uzun bir yazarlık serüveninin ilk adımları atılmış oldu.
|
0% |