Yeni Üyelik
51.
Bölüm

Bölüm-49 Göklerden Gelen Bir Emir Vardır

@aristokrat

Ayaz yeni romanını alıp okumaya başlamıştı ve tam olarak abisinin dediği şeyler olmuştu. Okuduğu şeylerin büyük çoğunluğunu anlamıyordu. Mecburen internetten bilmediği şeyleri araştırıp duruyordu. Ama daha önceden okuduğu kitaplarla karşılaştırdığında bu kitap ona çok daha fazla zevk veriyordu.

Yazarın kelimelere karşı olan tutumu ve onları kullanış biçimi onu gerçekten etkiliyordu. Şimdiye kadar okuduğu bütün kitaplar artık gözünde birer çocuk kitabına dönmüşlerdi. Ve nedense Ayaz kitabı okumaya başladığından beri içinde bir şeyler yapma isteği oluşmaya başlamıştı. Kitabı okudukça nedensizce içinde bir kıpırtı oluyordu. Ama henüz bu hissin ne olduğuna bir karar verememişti.

Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra kitaba ara vermiş ve odasını terk ederek küçük bir mutfak ziyareti gerçekleştirmişti. Kendine biraz yemek alıp odasına geri dönmüş ve video izlerken yemeğini yemişti.

(Ayaz)-Hala geçmedi.

Ayaz içindeki kıpırtının ne olduğunu merak ettiği için bir şeyler deneme kararı almış ve acıkmış olabileceğini düşünmüştü. Ama daha sonra yaptığı şeye gülerek...

(Ayaz)-Aç olsan farkına varmaz mısın aptal avarel?

Aç olsa kesinlikle aç olduğunun farkında olurdu. İçindeki bu hissin ne olduğunu kavrayamıyordu. Gergin değildi. Herhangi bir şeyden de korkmuyordu. Heyecanlı sayılmazdı. Canının sıkkın olması mümkün bile değildi çünkü okuduğu kitap harikaydı.

(Ayaz)-Dur biraz.

Kitap?

Ayaz bir an için kafasında dönüp duran kelimelerin zincirlerini kırmasına izin verdi. Zihni nereden geldiğini bilmediği kelimelerle doldu ve

(Ayaz)-Buldum.

Diyerek hemen masasının çekmecesine uçtu. Çekmeceden bir kağıt ve kalem çıkarttı. Kitabı açtı ve bilmediği kelimeleri bu sefer yazarak öğrenmeye çalıştı. 20 30 kelime yazdıktan sonra kalemi kenara bıraktı.

(Ayaz)-Hayır. Öğrenmeye de hevesli değilim. Lan ne bu his o zaman? Derdim ne benim durup dururken?

Ayaz kendisini sorguluyordu. İçinde dönüp duran bu hissin ne olduğuna dair en ufak bir fikri bile yoktu. İşin kötü yani işine yarar bir fikir de bulamıyordu. Aniden ortaya çıkan bu hisse karşı resmen bir savaş açmıştı ama karşıt bir saldırı tekniği bulamıyordu.

İşine yaramayan mevcut teknikleri deneyip duruyordu. Ona yeni bir şeyler lazımdı.

(Ayaz)-Abimde okulda şimdi. Annem arkadaşlarının yanına gitti. Babam da asker arkadaşlarıyla buluşmaya gitti. Televizyon mu izlesem ki?

Diye düşünen Ayaz kalemi kağıdı yemeği her şeyi bırakıp kafasını dağıtmak için televizyon başına koşmuştu. Televizyonu açınca ise gördüğü ilk şey ne hikmetse bir kitapevinin reklamı oldu.

Reklamda yeni yazarlar aradıklarını ve yeni romanlara önem verdiklerini söylüyordu. Acemi yazarları desteklemek istediklerini de eklemişlerdi.

(Ayaz)-Yazarlık ha? İnsanlar yazarken eğleniyor olmalı.

Ayaz bu kelimeleri dile getirirken aklında yazar olmak gibi bir düşünce hala yoktu. Fakat bu düşünce o farkına bile varmadan aklının bir kenarına yerleşmiş oldu.

***

Sonraki günlerde ise Ayaz ne zaman dışarıya çıksa afişlerde yazarlıkla ilgili şeyler görmeye başlamıştı. Sanki bir anda ülkenin kitap zevkleri değişmişte farklı şeyler okuma isteğiyle güne başlamışlar gibiydi. Gittiği her yerde kitaplıklar, kitaplık yoksa bile raflar dolusu kitap duvara yerleştirilmiş oluyordu.

Parklarda kafelerde kitap okuyan insanlar bile görmeye başlamıştı.

(Ayaz)-Lan daha önce bunlar vardı da ben mi dikkat etmiyordum yoksa ülkeye toplu bir güncelleme mi geldi. Ne oluyor?

Ayaz gerçekten sorgulamaya başlamıştı. Ama hala yazmayı planlamıyordu. O sadece okuduğu kitabı bitirmek ve benzer kitaplara geçiş yapmak istiyordu. Ta ki internette gezerken bir yazı görene kadar...

"Yazmak, size kimsenin bilmediği şeyleri bambaşka evrenlerde sergileyip kendinizi fark ettirmeden anlatma ve kurduğunuz evrenler istediğiniz gibi dizayn ederken içine sevip sevmediğiniz her şeyi yerleştirme fırsatı sunar. Sizde yazmayı deneyin. Ne olduğu önemli değil. Yeter ki içinizi döküp kendinizi rahatlatın. Kimseyle konuşamıyorsanız yazmayı deneyin. Belki de aradığınız şey budur."

Ayaz bu yazıyı okurken gözleri aydınlanmaya başlamış ve içindeki kıpırtı yeniden baş göstermişti. Bugüne kadar abisine onlarca defa içini dökse de hiçbir zaman tam olarak rahatladığını hissetmemişti. Belki de aradığı şey buydu. Yazmak. Her zaman okuyarak zaman geçirmiş birisi olarak yazabileceğine olan inancı an itibariyle tamdı.

Ama ne yazacağını bilmiyordu. Derken içini dökmek istediğini hatırladı. Abisine anlattığı, anlatsa bile içini rahatlatmayan şeyleri yazmak istiyordu. O yüzden elindekileri bir kenara atıp yeniden kağıt kaleme geçti ve aklına gelen her şeyi yazdı.

Yazdıkça gözleri önündeki kağıt alevlenmeye içindeki kıpırtı bir yıldız gibi parlamaya başladı. Elindeki kalem sanki özel olarak aklından geçenleri biliyormuşçasına sertçe kağıdı dövüyor ve beyaz kağıda içindeki karanlığı işliyordu.

Ama tabii yazdığı şeyler tamamen birbirinden bağımsız şeylerdi. İnsanlara söylemek isteyip de söyleyemediği şeyler, yüzlerine vuramadığı gerçekler. Zaten kalp hastalığı yüzünden okula da gidemiyordu. O yüzden hiç arkadaşı yoktu. Arkadaşları olsaydı yapabilecekleri şeyleri bile yazmıştı. Ha birde Göknur'a olan aşkını ona iletmesi yetmiyormuş gibi kağıda da iletmişti.

Ayaz kendine geldiğinde aradan yarım saat kadar bir süre geçmişti ve 3 tane kağıt arkalı önlü yazıyla dolmuştu. Ayrıca terlediğini ve elinin uyuştuğunu fark etti. Elini uyuşmadan kurtarmak için sallarken kapıya yaslanmış olan abisini gördü.

Küçük çaplı bir şokla birlikte hemen önündeki kağıtları saklamaya çalıştı ama başarılı olamadı.

(Ayaz)-Ne zaman geldin abi?

(Atakan)-Yeni geldim ufaklık. 5 dakikadır da buradayım. Seslendim ama duymadın.

(Ayaz)-Bir şey mi oldu?

(Atakan)-Annem ve babam daha gelmeyeceklermiş. Hamburger yemeye gidelim mi diyecektim? Ama işin varsa erteleyebiliriz.

(Ayaz)-Yok yok. Gidelim. Bende acıkmaya başlamıştım zaten.

Ayaz abisine yakalandığı için biraz utanmıştı ama abisi ne yaptığını sormamıştı bile. Gerçi zaten ne yaptığını görmüştü ama yine de sormamıştı. Ayaz fark etmemiş olsa da abisinin sormama nedeni kendisini daha fazla utandırmaması içindi.

(Atakan)-Uç o zaman. Kapıda bekliyorum seni.

Atakan odadan çıkınca Ayaz alelacele yazdığı kağıtları kaldırıp bir kenara sıkıştırdı.

(Ayaz)-Yazı doğruymuş. Gerçekten rahatlamış hissediyorum.

Kağıtları kenara sıkıştırırken kendi kendine konuşmuş ve hızlıca üstünü değişip abisinin yanına koşmuştu. Oradan da yemek yemek için yola koyulmuşlardı.

***

Gece saat 1'e gelirken Ayaz odasında mışıl mışıl uyuyorken kapısı yavaşça açılmış ve Atakan odaya girmişti. Ayaz'ın yazdığı kağıtları sıkıştırdığı yerden çıkartıp yumuşak ama hızlı adımlarla odadan çıktı. Kağıtlarda yazan her şeyi okumuş ve Ayaz'ın anlatsa bile içine oturan şeyleri fark etmişti.

Ayaz'ın kendisine bile söylemediği şeylere ve saklı tuttuğu zorbalıklara geldiğinde suratındaki ifade değişmiş ve dişlerini sıkmaya başlamıştı. Yumruklarını sıkmış ve kağıtları ezmişti.

(Atakan)-Hepinizi siktim orospu çocukları!

***

Sabah olduğunda hep birlikte mutlu bir kahvaltının ardından...

(Ayaz)-Size bir şey söylemek istiyorum.

Bu sözlerle birlikte herkesin gözleri bir anda kendisine çevrildi.

(Ayaz)-Aslında bu konuyla ilgili görüşlerinizi tek tek almak istiyordum ama bugüne kadar zaten bana fazlasıyla destek oldunuz. O yüzden bana destek olmak konusunda kendinizi tutmayacağınızı biliyorum.

Kimse sesini çıkartmıyor ve sadece Ayaz'ı dinliyorlardı. Ayaz'ın gözlerindeki çekince ve cesareti kırmak istemiyorlardı. Özellikle de Atakan. Dün gece Ayaz'ın yazdıklarını okuduğu için Ayaz'ın ne söyleyeceğini tahmin edebiliyordu.

(Ayaz)-Kalp hastalığım yüzünden zaten okula gidemeyeceğim. Kolay kolay arkadaşta edinemeyeceğim. Zaten yaşıtlarımın benimle uğraşmaktan başka yaptığı bir şey yok. O yüzden anne, baba, abi...

Ayaz derince bir nefes aldı ve kendi hayat döngüsünü başlatacak olan o sözleri söyledi.

(Ayaz)-Ben yazar olmak istiyorum.

 

Loading...
0%