@aristokrat
|
Ayaz bilgisayarına kavuşalı yaklaşık 1 hafta olmuştu ve zamanının büyük çoğunluğunu onunla geçiriyordu. Sürekli yeni şeyler yazmayı deniyor ve yazmayı bıraktığı zamanlarda da kitap okuyordu. Bu durumun kısa süreceğinden ve uzun bir süreliğine yazarlıktan kopacağından haberi bile yoktu. Şimdilik keyfine göre takılıyor ve günlerini eğlenerek geçiriyordu. Kendisini her koşulda destekleyen ailesi yüzünden yazarlığa ara vereceğini bilmeden her gün keyfine bakıyordu. Tabii daha sonraları bu aranın onun yazarlığına etkisi iyi mi yoksa kötü mü olmuştu bilinmez ama o yaştaki Ayaz için kötü olduğu kesindi. (Atakan)-Ayaz, aç mısın abim? O gün hafta sonuydu ve anne babaları başka bir yere misafirliğe gitmişlerdi. Atakan ve Ayaz yalnızlardı. Atakan acıkmıştı ve kardeşinin acıkıp acıkmadığını merak ediyordu. Hiç değilse eve bir şeyler söyleyebilirlerdi. (Ayaz)-Aç değilim abi. Sen ye acıktıysan. Ha birde senden aldığım kitabı masana bıraktım. Ayaz Lovecraft'ın kitabını bilerek uzun zamana yaymış ve yedirerek okumuştu. Arada farklı kitaplar okuyarak Lovecraft'a olan sevgisini diri tutmuştu. Direkt kitabı bitirerek kitaba duyduğu sevgiyi harcamak istememişti. Kitap okuyup kendini ve kelime dağarcığını geliştirdikçe yazdığı şeyler giderek daha ileri gidiyordu. Kendi yaşına uymayan bir okuma zevki ve yazma yeteneğiyle birlikte elinden bir sürü güzel iş çıkıyordu. Yani kendi çapında diyelim. (Atakan)-Tamam abim. O gün Atakan yemek söyledikten sonra ev oldukça sessizleşmişti. Atakan Ayaz'ın ne yaptığına bakmak için odasına çıkmıştı ve... (Atakan)-Ayaz. Abim hiç sesin çık-mı...yor... Ayaz!!! ... gördüğü şeyle birlikte kendinden geçti. Ayaz ağız kısmı kanla kaplı şekilde yerde yatıyordu. Direkt olarak Ayaz'ı kucakladı ve evin dışına fırladı. Anne ve babası evde değildi. Taksi ya da ambulansı bekleyecek zamanı da yoktu. Aklına gelen ilk şeyle birlikte en yakınlarında oturan komşularına koştu. Yani çok sevdiği Melisagilin yanına. (Atakan)-Siktir siktir siktir. Dayan abim! Kendini kasarak koşusunu biraz daha hızlandırdı. (Atakan)-O piçle yaptığım kavganın yorgunluğu hala mı geçmedi amına koyayım!? Koşusunu hızlandırmış olsa da bacakları sızlıyordu. O gün gerçekten fazla hasar almıştı. Tüm gücüyle koşup evlerine vardıktan sonra tekmeleyerek kapıyı açtı. Üstü Ayaz'ın ağzından akan kanla kaplanmıştı. (Atakan)-Hadi hadi hadi. Açın artık! Atakan ardı ardına kapıyı tekmelerken Melisa kapıyı açtı ve... (Melisa)-Atakan ne oluy... Ayaz!? (Atakan)-Melisa annenler evde mi!? Acil! (Melisa)-Değiller! (Atakan)-Sikeyim! Atakan ikinci bir kelime bile etmeden tekrar koşmaya başladı. Bütün mahalleyle kavga ettiği için kime gidebilir bilmiyordu ama onlardan birine gitmek zorundaydı. Koşarken gördüğü ilk evin bahçesine daldı ve evin kapısını tekmelemeye başladı. Evin sahibi kapısı tekmelendiği için kapıyı hınçla açtı ve sinirli bir ifadeye sahipti. Atakan'ı görünce biraz sarsıldı. Ayaz'ın haline baktı ve durumu kavramaya çalıştı. (Adam)-Ne istiyorsun!? (Atakan)-Hastaneye gitmeyi! Çabuk ol! (Adam)-Ne olduğunu söyle bir? Araba kolay. Atakan'ın durumu açıklayacak vakti yoktu. Kardeşi elden gidiyordu ve bir an önce hastaneye gitmeleri gerekliydi. (Atakan)-Yolda anlatırım sen arabanı hazırla. (Adam)-Önce anlat dedim. Bana şaka yapmadığını nereden bileceğim? Bizi sevmiyorsun nasıl olsa. Atakan bu sözlerden sonra bir anda delirdi ve farkında bile olmadan kardeşini yere indirdi. Aniden adamın üzerine atlayıp boğazına sarıldı. (Atakan)-BANA BAK OROSPU EVLADI!!! EĞER KARDEŞİM VAKTİNDE HASTANEYE YETİŞEMEZ VE ONA BİR ŞEY OLURSA SEN VE O LANET KARIN KENDİNİZE YENİ BİR MAHALLE DEĞİL KALACAK YENİ BİR ÜLKE ARAMAK ZORUNDA KALIRSINIZ ANLADIN MI LAN BENİ!? BÜTÜN TÜRKİYE'Yİ DAR EDERİM SİZE!!! ŞİMDİ DEFOL GİT VE O SİKTİĞİMİN ARABASINI GETİR! ANLADIN MI LAN BENİ!?!?!? ANLADIN MI!?!?!? Atakan adamın üstünden kalktı ve adam hem korku hem de endişeyle içeri koşup arabasının anahtarlarını aldı. Atakan ise hemen kardeşini kucakladı ve adamın arabasına koştu. Adam arabanın kapısını açar açmaz Atakan Ayaz'ı koltuğa yatırdı ve yanına oturdu. Telefonunu çıkardı ve babasını aradı. -Baba hızlıca ... Hastanesine gelin. Ayaz bayılmış. Babasının bir şey demesine bile izin vermeyip telefonu kapatmıştı. Ayaz'ın başını bacaklarına yaslamış ve... (Atakan)-Biraz daha dayan abim. Biraz daha. Adam elinden geldiğince hızlı bir şekilde arabayı sürüyordu ve 10 dakika bile geçmeden hastaneye varmışlardı. Yaklaşık 5 kırmızı ışıktan geçmişti ve ceza yiyeceği kesindi. Ama sevmiyor bile olsa bir çocuğun hayatından daha önemli değildi. O yüzden onları hızlıca hastaneye yetiştirmişti. Çok geçmeden Baran ve Alev de hastaneye yetişmişlerdi. Ayaz çoktan yoğun bakıma alınmıştı ve Atakan yoğun bakım kapısında bekliyordu. Alev Baran'dan bile hızlı koşarak Atakan'ın yanına koşmuş ve ona sarılmıştı. Aradan çok bir süre geçmeden Melisa ve Göknur'da yanlarına gelmişti. Herkes durgundu ama Atakan ekstra durgundu. Üstü başı kardeşinin kanıyla kaplanmıştı. Kardeşi ise bir kez daha canıyla cebelleşiyordu. Bu Ayaz'ın toplamda 6. kez yoğun bakıma yatışıydı. Her seferinde doktorlar en kötüyü bekleyin demesine rağmen kendine gelmeyi başarmıştı. Ama ölüme kafa tutuyormuş gibi olmak onun psikolojisini darmadağın ediyordu. Ölümün ara sıra kendisini hatırlatması o yaştaki bir çocuk için inanılmaz derecede rahatsız edici bir şeydi. Hayır. Bütün yaştaki insanlar için inanılmaz derecede rahatsız edici bir şeydi. Çevresindeki çocuklarında kendisiyle dalga geçmesi Ayaz'ın zaten zayıf olan psikolojisini iyice dağıtıyordu. Ayaz kendisine söylenen ya da yapılan her şeyi unutmak için deliler gibi çabalıyor olsa da hiçbir gelişme kaydedemiyordu. Bazen kendini yazmaya kaptırdığında farkında bile olmadan kendi dertlerini yazıyordu. Yazdığı şeylerin konusu bambaşka bir şey olsa bile ister istemez bunu yapıyordu. Aslında bu yüzden yazmak kendisini sıkmaya başlamıştı. O okuduğu diğer kitaplar gibi güzel şeyler, eğlenceli şeyler ya da her neyse işte, sadece kendi dertlerini yazmak istemiyordu. Ama klavye başına geçtiğinde ya da eline kalemi aldığında her seferinde kendini içini dökerken buluyordu. Bu durum onu gerçekten yormaya başlamıştı. Ki ne kadar zaman daha hayatta kalacağını bilmediğinden dolayı da yazma isteği kırılıyordu. Her an başına bir şey gelme ihtimaliyle yaşamak onu değerli değersiz birçok şeyden soğutuyordu. Resmen kısır bir döngü içerisindeydi. Sürekli başka şeylere canı sıkılıyordu ve istemeden onları yazıyordu. Onları yazdıkça da canı daha çok sıkılıyordu. Bu döngüden kurtulmak için ne yapması gerektiğine dair en ufak bir fikri bile yoktu. Zihni bedeninden daha çok acı içindeydi. Kurtulmaya çalıştığı hiçbir şeyden kurtulamıyordu. *** Gözlerini açtığında hastanede olduğunu çok sürmemişti. Bir kez daha gözlerini hastanenin boğucu kokusu ve bıktıran beyazlığı içinde açmıştı. Bu hissi hiç özlemediğinden emindi. Bir daha bu kokuyu almak bile istemiyordu ama Azrail'e karşı verdiği savaşlardan sağ çıkmaya devam ediyordu. 9 yaşında bir çocuk olarak ölümü dilediği zamanlar olmuştu. Bunun ağırlığı ona gerçekten fazla geliyordu. Bedenini hareket ettirebilecek kadar kendisine geldiğinde başını çevirip odasına bakındı. Yoğun bakım odasında değildi. Ama yanında kimse de yoktu. Muhtemelen doktor onu yalnız bırakmalarını istemişti. (Ayaz)-Yine insanları endişelendirmekten başka bir işe yaramadın Ayaz. Sürekli çevrendekileri üzüyorsun, endişelendiriyorsun. Onlar üzüldükçe sende üzülüyorsun. Ayaz yatağında dik pozisyona geçti ve titreyen ellerine baktı. Yumruklarını sıktı. (Ayaz)-İnsanları güldürmek daha eğlenceli olmalı. İşte tam bu an Ayaz'ın her şeyi tamamen değiştirme kararı aldığı andı.
|
0% |