@aristokrat
|
O günden sonra Ayaz tamamen saçma bir kişiliğe büründü. Zaman zaman harika espriler yapan bir çocuk, zaman zaman ise ne yapacağını bilemeyen kayıp bir çocuk gibiydi. Çok fazla git gel yaşıyordu ve bu git gel durumları kendisini fazlasıyla yoruyordu. Yazmayı bıraktığından beri iyice içine kapanmıştı ve hiç kimseye hiçbir şey belli etmeden hayatına devam etmeye çalışıyordu. Her şeyini açıkça anlattığı abisine bile hiçbir şey anlatmıyordu artık. Abisi o gün olanları babasından öğrendikten sonra Ayaz'ın odasını basmış ve onunla konuşmaya çalışmıştı ama hayatında ilk defa Ayaz'la konuşma konusunda başarısız olmuştu. Ayaz'ın buz gibi soğuk ve bıçak gibi keskin bakışları altında kendisi bile ne yapacağını bilememişti. Ayaz'ın durumu ise daha vahimdi. Her zaman her şeyi anlattığı ailesi bile artık ona yardım edemiyordu. O bu duruma alışmak için çaba gösterirken bir yandan da yazarlığı bırakmış olmanın kırgınlığını yaşıyordu. Yazarlık en sevdiği şeyken onu bırakmak zorunda olmak onu altüst etmişti. Ayaz o gün bıraktığı yazarlığı tam 9 yıl sonra tekrar eline alacaktı ama o an için ara verdiği bu sürenin ne kadar olacağından haberi yoktu. *** Cenk'le girdiği kavganın üstünden bir gün kadar bir süre geçmişti ve Ayaz hala soğuk davranıyordu. En başından beri kendini sürekli espriler yapmaya ve türlü komiklikler sunmaya zorladığı için artık pili tamamen bitmişti ve eski eğlenceli Ayaz kaybolmuştu. Artık aslında her zaman olması gereken her şeyden bıkmış ve hiçbir şey için hevesi olmayan, yazarlık konusunda kibrinden geçilmeyen o kişi olacaktı. Gerçek Ayaz buydu işte. İsmi gibi soğuk. Dondurucu ve boğucu bakışlara sahip, hayattan hiçbir beklentisi olmayan, ölümün soğuk nefesini üzerine taşıyan bir çocuk. En başından beri olması gereken Ayaz buydu. Ama Ayaz kendisini zorlayarak inatla yormuş ve gülmeye çalışmıştı. Son zamanlarda zaten zihnen direnemeyeceği bir seviyeye erişiyordu. Ve son yaşananlar onu tamamen eskiye döndürmüştü. Cenk'le kavga ettikten sonra odasının kapısını açık bırakmış fakat dışarıya adım bile atmamıştı. O andan sonra tam olarak 17 saat boyunca bilgisayar başından kalkmamış ve sadece romanıyla ilgilenmişti. Uyumayı bile reddetmiş ve sadece romanını bitirmeye odaklanmıştı. Kalan zamanında sadece romanını yazmak ve ne kadar iyi olduğunu göstermek istiyordu. O en iyisi olmalıydı ve her zaman da öyle kalmalıydı. Öldükten sonra insanlar tarafından anıldığında bile o gelmiş geçmiş en iyi yazar denmesini istiyordu. Japonya'daki satışları aktif bir şekilde takip ediyordu ve dünyaya açılmasından önceki son kapı olan Japonya'da yükselişi canlı bir şekilde izliyordu. Japonya standartlarında birçok sevilen roman serisini geride bırakmıştı. En sevilen serilere yaklaşmıştı. Belki biraz daha erken parlama fırsatı bulsaydı Japonya'nın bile tarihine geçebilirdi. Tabii şu anda yapabileceği tek şey romanın tamamının Japonya genelinde satışa sunulmasıydı. Onlarca cildin satışa çıkması 1 yıla yakın bir süre alacaktı ve o süreç tamamlandığında Ayaz çoktan ölüp gitmiş olacaktı. Tüm istediği ölmeden önce tüm dünyanın kendisiyle tanıştığını görmekti. Bu isteği yerine gelmeden ölmek istemiyordu. Tüm dünyada adını duyurup kendini en çok bilinen yazar haline getirmek istiyordu. (Ayaz)-Siktir etsene. Ölüp gittikten sonra başarsam ne olacak? Başarılı olduğumu göremedikten sonra ne anlamı var ki? Ayaz her ne kadar yazarlığa aşık olsa da ölüp gittikten sonra isteklerinin başarmış olmasının bir anlamı yoktu. Ne kadar çabalarsa çabalasın dünya çapında ünlü olduğunu göremeyecekti. Belki Japonya çapında ünlü olduğunu görebilirdi ama dünya çapını göremeyeceği kesindi. Geriye kalan yaklaşık 8 aylık süresinde neler yapabileceğini kendisi de bilmiyordu. Gezip tozmak istemiyordu. Yemek yemek istemiyordu. Bir şey içmek istemiyordu. Söylemesi acı verici ama Göknur'u bile istemiyordu. Sadece yazmak istiyordu. İçinde biriken, kalan her şeyi... Nefretini, üzüntüsünü, mutluluğunu... Her şeyini sonsuzca yazmak istiyor ve sonsuz arzularını kelimelerle süsleyip inşaların bilinçaltına bir kılıç gibi saplamak istiyordu. Bencilce bir istekti bu. Kimse tarafından unutulmamayı istemek. Ama bugüne kadar hiç hatırlanmamış birisi olarak başka çaresi yoktu. Bu bencil isteği uğruna aşkından bile vazgeçebilecek kadar gözünü karartmıştı. Elbette ki aşkından tamamen vazgeçmiyordu ama yine de Göknur'dan ayrı kalabilecek kadar gözünü karartmış olması onun ne kadar kararlı olduğunu gösteriyordu. (Ayaz)-Çocukça hayaller kuruyorsun Ayaz. Kimse seni hatırlamak zorunda değil. İşler sarpa sardığında çocuklaşma huyunu hala aşamadın. Hala o zamanlarda olduğun gibi işe yaramazsın. Nefretini yenememiş bir çocuk olduğunu düşünüyordu. Yazdıklarına döktüğü her şeyde kendisinden bir parça vardı. Hem de her şeyde. Yazdığı kitabın ana karakterinin önce kötü olup sonradan insanlığı ve sevdiğini kurtarmak için kendisini feda etmesi de bunun en büyük göstergelerinden birisiydi. Pekâlâ yazdığı karakter seri sonunda ölmüyordu ama ölüden bir farkı da kalmıyordu. Kafasında patlak veren darmadağın düşüncelerden kurtulmaya çalışmayı bırakmıştı artık. O bunların hepsini içselleştirmiş ve benimsemişti. Bir kaçış yolunun olmadığını bilmesine rağmen uzun süre kaçmaya çalışmıştı ama artık buna gerek kalmamıştı. Zaten geriye çok bir zamanı kalmamıştı. Ne yaparsa yapsın pişmanlık duymak istemiyordu ama pişmanlık duyacağı çok fazla şey vardı. Bazıları kendi suçu değildi ama yine de pişmanlık duyuyordu. Özellikle de çevresindekileri sürekli uğraştırmaktan pişmanlık duyuyordu. Öz ailesinin bile kendisinden sıkılacağını düşünecek kadar pesimist bir insandı. (Ayaz)-Sanki içimde bir şeyler eksilmeye devam ediyormuş gibi. Daha ne kadar karanlığa gömülebilirim acaba? Of. Karanlığa dönüşmek istemiyorum. "Uzun süre uçuruma bakarsan uçurum da sana bakar." (Ayaz)-Uçurum ha? Ölüme çok fazla baktığımdan o da bana bakmaya başladı sanırım. İnceldiği yerden kopup gitsin ya. Artık sıkmaya başladı. Ayaz her şeyin sona geldiğini artık iyice hissetmeye başlamıştı. O yüzden de birçok şeyi akışına bırakıyordu. (Ayaz)-Gidip uyusam iyi olacak. Yarın biraz daha yazarım. *** "(Shin)-Bunca zaman nerelerdeydin çocuk? (Ejder)-Geçmişte. Uzayda. Hiçlikte. Birçok yerdeydim. Ama sonunda geri döndüm. Shin meraklı olsa da bu konuları daha sonra konuşabilirlerdi. Şimdi bu konulardan daha önemli şeyler vardı. (Kai)-Bunları detaylıca konuşacağız. Ama önce görmen gereken şeyler var. (??)-Ejder. Kai'nin o sözlerinden sonra duyulan ses üzerine hem Ejder hem de Medusa sesin geldiği yöne doğru döndüler ve o anda Ejder taş kesildi. Gözleri sonuna kadar açılmıştı ve titriyordu. Anlamsız duygular içerisindeydi. (Ejder)-N-n-n-n-ne..? O anda Ejder ikinci kişiliğinin solduğunu ve ruhundan ayrıldığını hissederek dizleri üzerine çöktü. Karşısında duran kişiyi çok iyi tanıyordu. Gümüş saçları, kırmızı gözleri ve dirseklerine kadar yükselen karanlıklarıyla o, karşısında duruyordu. Ejder'in ikinci kişiliği, hayır, Ejder'in ölmüş olması gereken abisi kanlı canlı bir şekilde karşısında dikiliyordu. (Ejder)-A... bi..? (Kuzgun)-N'aber ufaklık?" *** Ayaz "Ejderha İmparator" serisinin sonlarına doğru koşar adım ilerliyordu. Bu seriyi bitirmek ve kalan süresinde daha farklı şeyler yazmak istiyordu. Yani eskiden isteği buydu. Şimdi ise... (Ayaz)-Siktir etsene. Artık daha fazla yazmak istemiyorum. Elimde olan parayla kalan 7 ayımı güzelce değerlendirebilirim. Ayaz çoktan yazarlıktan vazgeçmişti bile ve sadece elindeki seriyi bitirmek istiyordu. (Ayaz)-Göknur'a da fazlasıyla yetecek kadar param var. Abim benim paramla yatırım yapmaya devam ederse Göknur hiçbir sorunu olmadan yaşamaya devam edebilir. Hala Göknur'u düşünüyordu ama eskisi kadar istekli değildi. Zaten Göknur'a bile karşı gelip kendini ondan uzak tutması bunun göstergesiydi. (Ayaz)-Offf. Çok yorgunum. Uykusuzluk yavaş yavaş bedenini ele geçirirken Ayaz uykusu açılsın diye bir kez daha mutfağa gitmiş ve kendine kahve hazırlamıştı. Uyuyacağını söylediği andan sonra sadece 3 saat uyumuştu ve şu anda gecenin 4'üydü. Mutfağa girdiğinde Göknur sandalyenin üzerinde uyuyakalmıştı. Önünde yarısı dolu bir kahve bardağı vardı. Uyuyakalmış gibi görünüyordu. O günden sonra kendisi de Ayaz kadar az uyumuştu ama şimdi vücudu buna dayanamayıp zorla uyku moduna geçmişti. (Ayaz)-Neden uğraşmaya devam ediyor ki? Nasılsa öleceğim? Ayaz Göknur'un neden bu kadar çaba sarf ettiğini anlamıyordu. Aslında anlıyordu ama kabul etmek istemiyordu. Sonuçta kendisi de aynı yollardan geçmişti. Gerçi Göknur daha ağır bir yoldan geçiyordu ama Ayaz yine de bunu kabul etmek istemiyordu. Ayaz zamanında onu çok kovalamış ve en sonunda Göknur'un kalbini kazanmayı başarmıştı. Şimdi ise Göknur onun peşinden koşuyordu. Ama Ayaz bu durumla beraber bir şeyi fark etmişti. İstemeyen bir kişinin peşinden koşmak sadece vakit kaybıydı. Ona deliler gibi âşık olsanız bile. Tabii bu düşünce onun karamsar yapısını yansıtan bir cümleydi. Durum gerçekten böyle olsaydı Ayaz yıllarca Göknur'un peşinde koşmazdı. Ki zaten Göknur'u uyur halde görünce aklına küçükken yaptığı bir haylazlık gelmişti. Annesiyle babasını öpüşürken görmüş ve onları açıklama yapmak zorunda bırakmıştı. İnsanlar sevdiklerini öperler cevabını alınca da gidip Göknur'u öpmüştü ve o an için durumu anlayamayan Göknur ağlayarak Ayaz'ı ablasına şikâyet etmişti. Melisa'da gidip kardeşini öptüğü için Ayaz'a kızmış ve onu ağlatmıştı. Ayaz'da gidip Melisa'yı abisine şikâyet etmiş ve Atakan'da Melisa'yla kavga etmek için onların evine gitmişti. Fakat gittiğinde hem dayak yemiş hem de Melisa'ya âşık olup geri dönmüştü. Ayaz bunu hatırlayınca gülümsedi. (Ayaz)-Aptal abi. Benim için gidip dayak yedin birde üstüne aşık oldun. Gülümsemesi yavaşça soldu. (Ayaz)-En azından birimiz mutluy... öğh! Sikeyim. Ayaz cümlesini bitirmeden öksürdü ve kan tükürdü. Kahve işini bir kenara bırakıp lavaboya gitti ve ağzını temizledi. Kafasını kaldırıp aynada gördüğünde bir anlığına gözleri oyuk gibi simsiyah hale geldi. (Ayaz)-Siktir. Ayaz irkilirken aynadaki yansıma kıpırdamadı ve gözleri aniden kanamaya başladı. Sonra ise her şey düzeldi. Uykusuzluk fazla gelmeye başlamıştı. (Ayaz)-Uykusuzluk yüzünden halüsinasyon göreceğimi de hiç düşünmemiştim. Ayaz gözlerini ovuşturdu ve mutfağa gidip kahvesini hazırladı. Her ne kadar boktan bir durumun içinde olsa bile kendi kafasının dikine gitmeye devam ediyordu. Kahvesini aldıktan sonra odasına çekildi ve bilgisayarının başına geçti. Gözlerinin kan çanağına döndüğünden haberi yoktu. Onları kendini bu kadar zorlamaya iten şey inadıydı. Her ne kadar yazmaktan bıkmış olsa da yine de kafasına koyduğu bir şeyi başarmadan bırakmazdı ve keçi inadı bu konuda bile onu ileri itmeye devam ediyordu. (Ayaz)-Neyse. Biraz daha yazıp adam gibi uyurum. Böyle giderse performansımı düşüreceğim yoksa.
|
0% |