@aristokrat
|
Ayaz'ın yürek parçalayan yakarışlarından sonra Göknur nefes bile alamayacak duruma gelmişti. Ağlaması daha da artmış ve gözleri önünü bile göremeyeceği kadar ıslanmıştı. Ablasına sıkı sıkıya sarılmış ve ona, onu hiç bırakmayacakmış gibi tutunmuştu. Melisa daha fazla kendini tutamayıp kardeşinin bu haline ağlamaya başlamıştı. Artık o da kardeşini bu şekilde görmeye dayanamıyordu. Kardeşinin göz göre göre mahvoluşunu izlemek onu darmadağın ediyordu. Onun üzülmesini istemiyordu ama elinden gelen bir şey yoktu. (Göknur)-Ayaz bu kadar acı çekerken biz onu yargılamaya devam ettik. İğrenç biriyim. İğrenç biriyim. Ona sevgiyi hak etmediğini söyledim. Ben iğrenç biriyim. (Melisa)-Şhhh. Öyle söyleme ablam. Öyle söyleme. Sen onu sevdiğin için öyle söyledin. Melisa bu durumu nasıl toparlayacağını bilmediği için saçmalıyordu. Öyle bir şeyin sevgiyle söylenme ihtimali yoktu ama şu anda Melisa kardeşini nasıl sakinleştireceğini bilemediği için bir şeyler deniyordu. Her ne kadar her zaman kardeşinin yanında olsa da şu anda söyleyecek tek bir söz bile bulamıyordu. Tıpkı Atakan gibiydi. Atakan'da Ayaz'ı rahatlatmak için söyleyecek en ufak bir şey bile bulamıyordu. Karı koca ellerinden gelen hiçbir şey yoktu. Şu anda şükrettikleri tek şey ailelerin evde olmamasıydı. Böyle bir senaryo büyüklerin karşısında yaşansa neler olurdu kim bilir? Atakan ve Melisa için bile durum bu kadar iç parçalayıcıyken ebeveynler için ne kadar yıkıcı olacağını tahmin bile edemezlerdi. Özellikle Ayaz'ın anne babası için geçerliydi bu. Az önce Ayaz'ın söylediği şeyleri duysalar ne kadar büyük bir darbe yerlerdi, nasıl tepkiler verirlerdi, böyle bir durum karşısında söyleyecek bir şeyleri olur muydu bilinmez ama yıkılacakları kesindi. Özellikle Alev o sözler karşısında paramparça olurdu. Zaten ölecek olan oğlundan birde bunları duymak onun narin kalbini geri toparlanamayacak şekilde zedelerdi. Ama onlar evde olmadıkları için böyle bir sorun yoktu. Sorun sadece şu anda evde olanlar için geçerliydi. Ve Ayaz'la Göknur'un psikolojik durumları düşünüldüğü zaman büyükler eve gelmeden toparlanabilirler miydi emin değillerdi. Şu anda onları dışarı götürmekte iyi bir fikir olmayabilirdi. Ama denenebilirdi. (Göknur)-Ablaaa. Bana yardım et lütfen. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Göknur şu ana kadar bir şekilde ilerlemeye devam edebilmiş olsa da şu andan itibaren ne yapması gerektiğine dair en ufak bir fikri bile yoktu. Artık Ayaz'a ne demeliydi, ona nasıl yaklaşmalıydı bilmiyordu. Özellikle de konuştuklarını duyduktan sonra iyice boşluğa düşmüştü. Bugüne kadar hep Ayaz kendisi için çabalamıştı. Şimdi çabalama sırası kendindeydi ama elinden gelen bir şey yoktu. Ayaz'a ölmeyeceğini söylemek istiyordu ama ölüme karşı gelemezdi. Ayaz'ı yaşatamazdı. Yapabileceği tek şey son ana kadar onun yanında kalmaktı. Ona delicesine yapışmak ve kalan zamanının tamamını mutlu geçirmesini sağlamaktı. Tabii bu saatten sonra Ayaz ne kadar mutlu olabilirse. Melisa'da kardeşine ne diyeceğini bilmiyordu. Hiç kimse Ayaz'ın ölümünü engelleyemezdi. Bir mucize olmadığı sürece tabii. (Melisa)-Özür dilerim ablacım. Özür dilerim. Bu sefer benimde elimden bir şey gelmiyor. *** Ayaz bir süre abisinin göğsünde ağladıktan sonra ayağa kalktı. Göz yaşlarını sildi ve kızaran gözlerini ovuşturdu. Odasına gitmek için hareketlendi ancak bir anlığına başı döndü ve kalçasının üstüne çakıldı. Dengesini sağlamakta zorlanmıştı. Şimdiye kadar kendini zorladığı ve şu anda kendisini saldığı için vücudunda biriken bütün yorgunluk ve üstüne çöküyor ve kendini ele geçiriyordu. (Ayaz)-Abi. Hareket edemiyorum. (Atakan)-Yorgunsun değil mi? (Ayaz)-Bilmiyorum. Sadece hareket edemiyorum. Ayaz kendisini ne kadar yorduğundan habersizdi. Öfkesi ve inadı onu ayakta tutan şeydi ve şimdi öfkesi de inadı da azalmıştı. Tamamen gitmesi imkansızdı ama azalması bile önemli bir gelişmeydi. Atakan yavaşça ayağa kalktı ve yerde oturan Ayaz'ı sırtladı. (Atakan)-Odana mı? (Ayaz)-Aslında... biraz hava almak istiyorum. Tek başıma gidecektim ama şu anda tek başıma gidecek durumda değilim. (Atakan)-Bence dinlensen daha iyi ol... (Ayaz)-Abi. Lütfen. Temiz hava almak istiyorum. Bu ev beni boğuyor artık. Ayaz hala boğulduğunu hissediyordu. Bir an önce bu evden uzaklaşmak istiyordu. Eninde sonunda geri dönecekti ama şu anda buradan kurtulmaya ihtiyacı vardı. (Ayaz)-Ve lütfen sadece sen ve ben olalım. Şu anda Göknur'un yüzüne bakacak yüzüm yok. Ayaz Göknur'un yüzüne bakmak istemiyordu. Nedeni belliydi. Onca laftan sonra yüzüne doğrudan bakacak cesareti de yoktu yüzü de. Ayrıca şu anda gerçekten tek kalmaya ihtiyacı vardı. Adam gibi hareket edemediği için kenarda köşede düşüp kalmasın diye mecburiyetten abisini yanında götürüyordu. *** Evden çıktıktan sonra Atakan Melisa'ya kısa bir mesaj atarak durumu bildirmişti. Melisa ise o fikirden etkilenip... (Melisa)-Ablam. Biraz hava almak ister misin? Göknur burnunu çekerek ablasına baktı ve başını aşağı yukarı salladı. Bu evet demekti. Onun da temiz hava almaya ihtiyacı vardı. Melisa Göknur'un sırtını biraz sıvazladıktan sonra ayağa kalktı ve elini uzatarak Göknur'unda kalkmasına yardım etti. (Melisa)-Daha iyi misin? (Göknur)-Değilim abla. Değilim. Hiç iyi değilim. Hatta hiç bu kadar kötü olmamıştım. Görünüş olarak biraz daha sakin görünüyordu ama içinde hala fırtınaların koptuğu kesindi. Yine de kafasını dağıtabilecek olmak şu anda onun için büyük bir nimetti. *** Onlarda dışarı çıktıktan sonra Melisa Göknur'a yemek yemek isteyip istemediğini sormuştu ve "hayır" cevabı almıştı. Melisa Göknur'un kafasını dağıtmak için çabalıyordu. Göknur ablasının bu çabasının farkındaydı ama ona karşı bir şeyler yapamıyordu çünkü gerçekten kendini çok bitik hissediyordu. Kaç gündür uyumuyor ve adam gibi beslenmiyor oluşunu ele aldığımız zaman kesinlikle bitkin olmakta haklıydı. (Melisa)-Ablam hadi ama. Bari simit falan alalım. Kaç gündür tek lokma yemedin. (Göknur)-İstemiyorum abla. Ayaz bir şey yemeden bir şey yemek istemiyorum. Göknur hala Ayaz'ı düşünüyordu. O duyduklarından sonra kendine gelebilir miydi gerçekten emin değildi ama uğraşacaktı. Ayaz bunca şeye katlanıp zorla bile olsa gülmeye devam ederken kendisinin mutsuz olma hakkı yoktu. Buna inanıyordu. Ayaz nasıl kendisini gülmeye zorladıysa Göknur'da gülmek zorundaydı. Şu andan itibaren ne olursa olsun gülmeliydi. Ayaz'ın kalan zamanlarını gerçekten eğlenerek geçirmesini istiyordu. Sahte kahkahalar, sahte gülümsemelerle değil gerçek ve içten gülümsemelerle yaşamasını istiyordu. Ama hala bir sıkıntı vardı. Ayaz tekrardan kendisine dönecek miydi? Yani onca şeyden sonra Ayaz kendisine eskisi gibi ilgi gösterecek miydi? Uğruna kan ağlayacak bile olsa kendini ondan uzaklaştırmayı başarmıştı. Bu noktadan geri dönebilirler miydi? Eskisi gibi olabilirler miydi kestiremiyordu. Ayaz'ın ne kadar inatçı birisi olduğunu çok iyi biliyordu ve nedense aşkları bile onun inadını aşabilirmiş gibi hissetmiyordu. Öyle hissetmese de Ayaz'ın aşkına güvenmekten başka çaresi yoktu. Yıllarca peşinden koşturan o deli dolu aşka güvenmek zorundaydı. Hayır. Güvenmek zorunda değildi. Ayaz kendisini istemese bile bu sefer sıra ondaydı. Ayaz ne kadar çabaladıysa artık kendisi de çabalamak zorundaydı. Bir şeyleri değiştirmek istiyorsa onun uğruna çaba göstermeliydi. Artık Ayaz'ın çabalamasına gerek yoktu. Göknur, çok ama çok geç bile olsa artık bazı şeylerin farkında varmaya başlamıştı. Hala yaşlarının genç olmasın sebebiyle ister istemez birçok şeyle ilgili geniş bir bakış açısına veya derin bir düşünce şekline sahip değillerdi. O yüzden bazı şeylerin farkına varmaları uzun sürebiliyordu. Yine de bazen süre kısıtlı olsa bile büyük şeyler başarılabilirdi. Hatta insanlar süreleri kısa olduğu için bazen normalden çok daha absürt şeyler başarabiliyorlar. Çünkü insanların asıl güçleri köşeye sıkıştıkları zaman ortaya çıkar. Ve şu anda Ayaz ve Göknur kesinlikle köşeye sıkışmış durumdalar. Ayaz'ın geriye kalan süresi oldukça az ve Göknur'un bu süre içinde bir şeyler başarması lazım. Ayaz için artık çok geç olabilir ama Göknur hala bir şeyler başarabilecek bir konumdaydı. O yüzden başarabileceği o şey çabalayacaktı. Hiç değilse Ayaz'ın son zamanlarını harika bir şekilde geçirmesini sağlayacaktı.
|
0% |