@aristokrat
|
Aradan 3 gün kadar geçtikten sonra Ayaz romanının yeni cildini yazmaya konulmuştu ve odasından çıkmıyordu. Finale yaklaştığı için yazması yavaşlamıştı çünkü romanı bitirmek istemiyordu. Ama elinden gelen bir şey yoktu. Her hafta yeni cildi yayınlamak zorundaydı. Ekstrem bir durum olmadığı sürece yayınevinden izin almazdı. Zaten öyle bir durum olmadığı sürece Ayaz izin alma işine girişmezdi. İşin güzel tarafı Ayaz şimdiye kadar yalnızca 1 defa izin almıştı. Onda da Göknur'la beraber 5 günlük bir tatile çıkmışlardı. Şimdi ise Ayaz azalan yazma isteği dolayısıyla bilgisayar başında daha fazla zaman geçiriyordu. Ne yazacağını biliyordu ama parmakları klavyenin tuşlarına vurma konusunda tereddüt ediyordu. Daha yayın gününe 2 gün vardı yani Ayaz'ın oldukça fazla zamanı vardı ama yine de 43. cildi yetiştirmek konusunda endişeliydi. Çok uzun zamanını ayırdığı bu seriyi bitiriyor olmak onu fazlasıyla üzüyordu. Ama bu üzüntüsü bir yana mutluydu da. Çünkü bu romanı bittiğinde başka romanlarda yazabilecekti. (Ayaz)-Off. Kafam çatlıyor! Kelimeler ağır gelmeye başladı. Sokayım. Ayaz ellerini klavyeden çekti ve havaya kaldırdı. Sonra da elleri boşa düştü sandalyenin iki yanında sallanmaya başladı. Gerçekten de söylediği gibiydi. Sanki yazacağı kelimeler parmaklarının kaldırabileceğinden daha ağırdı. Derince bir nefes alıp gerildi ve yeniden ellerini klavyeye yerleştirdi. (Ayaz)-Hadi bakalım Ayaz. "O geceki curcunanın ardından herkes sineye çekilmişti. O ise istediğini başarmanın verdiği mutluluğu yaşıyordu. Gelin görün ki son savaşta her şeyini ortaya koyup felç olduğu için mutluluğu o kadar da büyük değildi. Rakibini devirip herkesi kurtarabilmek adına kendini o kadar zorlamıştı ki artık göremiyor duyamıyor ve hareket edemiyordu. Bedeni kendisini kapatmış ve sonsuz bir dinlenmeye çekilmişti. Bundan sonra ayağa kalkması için mucizeler bile yetersiz kalırdı. Herkesin şu anda yaşadığı bu mutluluk için bedenini ortaya koymuştu. Tabii herkesin bildiği şeyler bu yöndeydi. Arka planda gerçekleşen hiçbir şey kimsenin haberi yoktu. Yaşanan son savaşta güneş sisteminin yörüngesi değişmişti. Kendisi ve rakibi o kadar fazla güç kullanmışlardı ki güneş sistemi bile bu durumdan etkilenmişti. Ortada bir rakip kalmamıştı. Kendisi artık sakattı ve başkalarına ihtiyaç duyuyordu. Bu durum onu derinden parçalıyordu ve geceleri yalnız başına kaldığında sürekli ağlıyordu. Herkesi tek başına kurtaracak kadar gücü olan birinden herkese ihtiyaç duyan birine dönüşmüştü. Kendi kendine yetemeyecek olması onu kırıp geçiyordu. Yaşlı gözlerini silecek kadar bile hareket edemiyordu. O yüzden de karısı ara sıra gelip onu kontrol ediyordu. Yaşanan her şeye rağmen, yaptığı her şeye rağmen, aldığı onca cana rağmen karısı sayesinde düzgün bir insan olmayı başarabilmişti. Bütün dünyaya nefret kusan ve hepsini yok etmek isteyen biriyken karısı sayesinde dünyayı kurtaracak bir adama dönüşmüştü. Felç olmuş olsa da karısı onu yalnız bırakmayacaktı. Sonuçta o, karısının değerli kocasıydı. Bütün dünya onu reddedip bakmak istemese bile o bakacaktı. Kocasının kendisini feda etmesi beklediği bir şey değildi elbette ama o hareketinden sonra ona biraz daha aşık olmuştu. Kana susamış bir caniyle evlenmeyi kabul ettiği için ilk başlarda gerçekten kötü hissetmiş ve korkmuştu. Bana da bir şeyler yapar mı acaba diye çok düşünmüştü ama işler hiç öyle olmamıştı. Kocası gerçek bir cani değildi. Sadece geçmişinde yaşadığı şeyler yüzünden kendini korumak için karşısındakilere zarar veren biriydi. Bu tabii ki doğru bir şey değildi ama geçmişi onu böyle birisi olmaya itmişti. Dışarıya karşı bu kadar gaddar olmasına rağmen sevdiği insanlara karşı çok nazik birisiydi. İlk evlendikleri zaman günlerce konuşmadıkları olmuş ya da sürekli terslendiği olmuştu. Ama zaman ilerledikçe birbirlerine alışmaya başladıkça aslında kocasının oldukça iyi birisi olduğunu öğrenmişti. İlişkinin başlarında sürekli somurtan o adam zamanla hep gülümseyen birisine dönüşmüştü. Ev işlerine bile yardım ettiği zamanlar olmuştu. İşte tam da şimdi, insanların hayatlarını kurtarabilmek adına kendi bedenini feda etmişken onu yalnız bırakamazdı. Onun her şeyiyle ilgilenecek ve elinden geldiğinde moralini düzeltmeye çalışacaktı." (Ayaz)-Biraz dinlensem iyi olacak. Gerçekten bitirmek istemiyorum. Ayaz derince bir nefes vererek sandalyesinden kalktı ve su içmek için mutfağa hareketlendi. Yorgun değildi ama anlam veremediği bir isteksizlik hissediyordu. Bunu da romanının bitmesine bağlamak istemediği için üzerine fazla düşünmüyordu. Odasından çıkıp aşağı kata indi ve mutfağa doğru hareketlendi. Mutfağa girdiğinde Cenk'i sigara içerken gördü. (Ayaz)-N'aber? Düşünceli gibisin. Ayaz mutfağa girer girmez Cenk'in yüz ifadesinden biraz moralinin bozuk olduğunu anlamıştı. Normalde Ayaz'ı görünce yüzü gülen çocuk bu kez sakin kalmıştı. O yüzden de Ayaz meraklanmıştı. (Cenk)-Orta haldeyim diyelim. Yakında gidiyorum. Cenk sigarasını söndürürken konuşmuştu. Ayaz'da aynı anda mutfak dolabını açıp bir bardak çıkartmıştı. Bardağa su doldururken ise... (Ayaz)-Nereye lan? (Cenk)-Aile evine. Yavaştan arayı düzeltmeye başladık. (Ayaz)-Ne güzel kanka işte. Niye düşüncelisin bu kadar? Ayaz Cenk'in bu konu hakkında neden düşünceli durduğunu anlamamıştı. Birkaç ay önce ailesiyle kavga ettiği için Ayaz'ın yanına taşınıp taşınamayacağını sormuş ve olumlu cevap almıştı. Hatta Ayaz bu soruyu duyduğunda çok sevinmişti. Koskoca bir villada yaşayıp sadece Göknur'u görmek bazen ikisi için de sıkıcı oluyordu. Ayaz her ne kadar Göknur'a deliler gibi aşık olsa da insan bazen gerçekten birilerini arıyordu. O yüzden Ayaz büyük bir memnuniyetle bu isteği kabul etmişti. (Cenk)-Bilmiyorum. Aylardır sadece birkaç defa iletişime geçtik ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi evime döneceğim. Biraz garip hissediyorum doğrusu. (Ayaz)-Yersiz bir düşünceye sahipsin. (Cenk)-Ne gibi? (Ayaz)-Onlar senin ailen salak. Kanlı bıçaklı bile olsanız seni seve seve geri kabul ederler. Tabii sen de aynı şeyi yapacaksın. Onlar seni büyüttüler. Sen de onlara yardımcı olacaksın. Tabii bu sözlerim aile denmeyi hak etmeyecek yaratık bozuntularına değil. Ama senin durumunda hiçbir şey olmamış gibi eve dönebilirsin çünkü ailen seni seviyor. Her ailede kavga olur. Benim bile bizimkilerle kavga ettiğim çok zaman oldu. Tabii şu an ayrı evde olduğum için kavga edebilecek bir şeyimiz yok ama olsun. Demek istediğim, her zaman aile için kavgalar yaşanabilir. Bu kadar takılmana gerek yok. Ayaz'ın bu sözleri Cenk'in içine su serpmişti ve biraz rahatlatmıştı. Ama tabii Cenk tamamen düşünmeyi bırakmış değildi. Eve ilk girdiğinde ne diyeceğini bilemiyordu. Ya da ne yapacağını. Her zaman ki gibi girse olur muydu? Garip karşılanır mıydı? "Ailen onlar senin salak. Neden garip karşılasınlar. Zaten bu hareketlerini biliyorlar." Cenk Ayaz'ın sözlerini düşündü ve kendi düşünceleriyle destekledi. Az biraz daha rahatlamıştı ama hala gergindi. Ama eve gidene kadar bu gerginliğini de yenebilirdi. Derin bir nefes alıp verdi ve... (Cenk)-Teşekkür ederim. ... diyerek teşekkürünü dile getirdi. (Cenk)-Ee, sen de biraz sıkılmış görünüyorsun? Sende ne var? Cenk'in durumu kenara bırakıldıktan sonra sıra Ayaz'ın durumuna gelmişti. Açıkçası Ayaz bu konuyu pek konuşmak istemiyordu çünkü can sıkıntısının tam nedenini bilmiyordu. Romanının finaline yaklaşmış olmasının onu bu kadar sıkacağını düşünmüyordu. Ama yine de Cenk'le konuşmayı seçmişti. (Ayaz)-Benim durum biraz karışık ya. Romanım finale yaklaştığı için biraz canım sıkkın ama sanki tek nedeni bu değilmiş gibi hissediyorum. Romanımın finale yaklaşması beni bu kadar sıkamaz diye düşünüyorum. (Cenk)-Orası belli olmaz oğlum. Romanına çok bağlı bir insansın sen. Romanının bitiyor olması seni bu kadar sıkabilir. Cenk'in diyebileceği tek şey buydu. Roman yazma konusunda iyi değildi. Okumaktan da öyle inanılmaz bir keyif aldığı söylenemezdi. Ama yine de Ayaz'ın romanına ne kadar bağlı bir insan olduğunu söyleyebilirdi. Kaldı ki bu kadar emek verdikten sonra romanını bitiriyor olması onu gerçekten sıkıyor olabilirdi ve bu şaşırtıcı olmazdı. (Ayaz)-Ama yine de farklı bir şeyler varmış gibi geliyor. Benim kuruntum olma ihtimali çok fazla ama bilmiyorum. Yine de kafamı karıştırıyor ve yazasım gelmiyor. Seriyi gerçekten bitirmek istemiyorum. Ama bir yandan da bitirip başka bir seriye başlamak istiyorum. (Cenk)-Al sana çelişki. Bu işlerden hiç anlamayan biri olarak sana tavsiyem, bir şeyleri bitirmekten asla çekinme. Bir şey planlandıysa ve bitmesi gerekiyorsa bitir ve yoluna devam et. Bunu sadece romanlar için söylemiyorum tabii. Hayatının her alanında yapman gereken şey bu. Bir şey bitmeliyse bırak bitsin. Sen daima ileri odaklan. Cenk'in bu sözleri Ayaz'ı gerçekten gaza getirmişti. Nedense rahatlamış hissediyordu. Hala romanı bitirme konusunda isteksizliği vardı ve bu roman bitene kadar kesin olarak devam edecekti ama şimdi, en azından Ayaz bunu daha az düşünecekti. (Göknur)-Selam beyler. Ne oluyor bakalım burada? İkili konuşurken Göknur dışarıdan gelmişti ve nerede olduklarına bakarken ikisini de mutfakta bulmuştu. (Ayaz)-Dertleşiyoruz. Benimkine ne kadar dert denirse tabii? (Cenk)-Herkesin derdi kendine kanka. Takılma fazla. Dediğimi yap geç. (Göknur)-Hee. İyiymiş. Bu arada Cenk. Dışarıda güzel bir kız var ve seni soruyor. (Cenk)-Güzel bir kız beni mi soruyor? Cenk bu duruma şaşırmıştı. Bugün biriyle buluşmayı planlamamıştı. (Ayaz)-Pişt. Yakala. Ayaz hiçbir şey demeden direkt olarak arabanın anahtarını atmıştı. Bugün evden dışarı çıkmak gibi bir planı olmadığı için sorun değildi. Evden dışarı çıkmak istese bile taksi çağırabilirdi. (Cenk)-Teşekkür ederim. Cenk anahtarı cebine attı ve mutfaktan ayrıldı. (Ayaz)-Ee şekerim, sen ne yaptın bakalım? Cenk mutfaktan çıkınca Ayaz bakışlarını direkt Göknur'a çevirdi ve ne yaptığını sordu. (Göknur)-Kızlarla buluştum işte. Bir şeyler yedik biraz dedikodu yaptık sonra bir şeyler içip dağıldık. Göknur yaptıklarını kısaca özet geçerken buzdolabından bir şişe soğuk alıp içmişti. Ayaz ise tekrar susadığını hissedip bir bardak daha su içti ve... (Ayaz)-Yarın akşam boş musun? Boşsun. Yemeğe çıkmaya ne dersin? Ayaz sorduğu sorunun cevabını duymayı bile beklemeden cevaplamış ve asıl sorusuna gelmişti. Uzun zamandır Göknur'la baş başa yemeğe çıkmamıştı. Zaten canı sıkılıyordu. Kafasını biraz toplayabilmek adına onunla baş başa bir yemeğe çıkmak istiyordu. Göknur'la baş başa kalabileceği durumlar yaratmayı seviyordu. Ona aşık olduğu için onunla yalnız kalmak çok değerliydi. O yüzden de ara sıra onu yemeğe davet ediyordu. (Göknur)-Yarın akşam doluyum... diyerek seni dumura uğratmayı çok isterdim ama yarın akşam boşum evet. Yani gidebiliriz. (Ayaz)-İstemesen de gelecektin zaten. Çoktan yerimizi ayırttım. Ayaz gülümseyerek karşılık verdi. (Göknur)-Sen... ne... vay çakal. Çoktan yer ayırttın ha. Peki ya gerçekten yarın akşam boş olmasaydım. (Ayaz)-Çok sevgili kız ortamınıza girip seni oradan alır ve bütün arkadaşlarını kıskançlık krizine sokardım. (Göknur)-Kızlarla olmasaydım? (Ayaz)-Benden sakladığın bir erkek arkadaşın olmadığına göre bir sorun yok. Ayaz çoktan her şeyi hazırladığı için reddedilse bile bir sorun olmayacaktı. Sonuçta ret yese bile gidip onu bir şekilde arkadaşlarından kaçırıp yemeğe çıkartacaktı. Yani plan en başından beri hazırdı. Göknur'un ne cevap vereceği sadece Ayaz'ın izleyeceği yolu değiştirecekti. (Göknur)-Gerçekten bu konularda sınırın yok değil mi? Ama cevabı olumlu olduğu için ekstra bir yola girme ihtiyacı kalmamıştı. (Ayaz)-Konu sensen elbette ki sınırım yok. Pekala! Yarın akşam küçük bebeğimi harika bir yemeğe götürüyorum. Diyen Ayaz kendi etrafında bir tur döndü ve kutlamasını yaptı. Göknur ise kıkırdadı ve odasına doğru hareketlendi. "Küçük bebek ha? İyiymiş."
|
0% |