@aristokrat
|
(Ayaz)-Şimdi. Gerekli ayarlamaları yaptığıma göre yurt dışı işleriyle uğraşmama gerek kalmadı demektir. Asahi şerefsizi beni kullandığını düşünüyor, ki bu güzel bir şey. O benim yurt dışına çıkış biletim. Şimdi, sanırım diğer planlarımın üzerine düşme vaktim geldi. Yarım kalan romanlarımın hepsini bitirirsem eğer elimde final vermiş yaklaşık 7 seri olacak. Ayaz kafasında küçük bir planlama yaparak geleceğe yatırım olacak bir şeyler ayarlamıştı. (Ayaz)-Toplam 9 seri. Birçok yazarın yazdığından daha fazla. Kitaplarımın farklı kitap sayılabilecek ciltlerini ele alırsak en az 30 kitap yazmışım demek oluyor. Ortalamanın çok üstündeyim. Neyse. Şimdilik bunlar bir kenarda dursun. Önce Baran'a "Ejderha İmparator"un kalan ciltlerini göndermem gerek. Ayaz hemen yapımcı şirketiyle iletişime geçti ve Baran'ı aradı. (Baran)-Sence de biraz geç bir saatte aramadın mı Ayaz? Aradığı saat ele alındığında Baran'ın açmama ihtimali bile vardı ama Ayaz Baran'ın geç saatlere kadar oturduğun bildiğinden bunu hiç sorun etmemişti. (Ayaz)-Saatte ne varmış ya? (Baran)-Saat gecenin 2 buçuğu. Ee, ne istiyorsun bakalım? (Ayaz)-4'ten önce uyumadığın gerçeğini düşünürsek sorun olmamalı diye düşünüyorum. Ayrıca iyi haberlerim var. Ayaz romanını bitirdiği haberinin yanında dünyaya açılışının da haberini vermeyi planlıyordu. İşleri büyüttüğünü herkese duyurmak istiyordu ama şimdilik buna gerek yoktu. Henüz aralarındaki buzlar erimemişti o yüzden kimsenin bunu bilmesine gerek yoktu. (Baran)-Bu saatte aradığına göre elinde gerçekten iyi şeyler var demektir. Seni bu saatlerde uyanık görmek zor nasıl olsa. Baran'ın olan olaylardan haberi olmadığı için Ayaz'ın uykusuzluk çektiğini hatta ölümden döndüğünü bile bilmiyordu. Ayaz'ın bunları anlatma niyeti de yoktu. O yüzden kestirip atmayı tercih etti. (Ayaz)-Son zamanlarda günlerim biraz değişik işlemeye başladı. Hafiften gececi birisi olmaya başladım. Ama neyse. İlk haberim şu, Ejderha İmparator'un bütün ciltlerini atıyorum sana. Final verdirdim seriye. Gerisi sende. (Baran)-Tamam. Şimdi asıl önemli haberi duyalım. Baran önemli haberin bu olmadığının farkındaydı. Ayaz için bir romanı bitirmek hiçbir önem arz etmiyordu desek yeriydi. Bir makineden daha çılgınca işleyen beyninde kim bilir kaç tane bitmiş proje vardı da kelimelere dökülmeyi bekliyordu. (Ayaz)-Asıl haberlerden birisi şu. Elimde yarım yarım 7 tane seri var. Kendimi biraz zorlayarak önümüzdeki birkaç ay içinde hepsini bitirmeyi planlıyorum. Ve merak etme hepsi haftalık olacak. Yani uzun bir süre başın dolu olacak haberin olsun. Ama asıl önemli olan şey artık dünyaya açılıyorum. Senden önce Asahi'yle konuştum. Japon temsilcisi olan adamla. Romanlarımı dünyaya açacaklarını söyledi. (Baran)-Asahi'yle olanlardan haberdarım. Ayaz bunu duyunca küçük çaplı bir şok geçirmiş olsa da kendini hemen toparlamıştı çünkü Baran'ın bunu bilmesinin bir önemi yoktu. (Ayaz)-Ney? Niye? (Baran)-Japonya'ya giden ciltleri kim gönderiyor sanıyorsun evladım sen? Bütün ciltleri bizzat ben denetliyorum. O yüzden dünyaya açılacağından zaten haberdarım. Japonya'yla yapılan anlaşmadan sonra Baran Ayaz'ın romanını denetleme işini kendi üzerine almış ve bu durumun her şeyiyle kendisi ilgilenmişti. Yani Amerika ve İtalya'dan haberdar olması kadar normal bir şey yoktu. Fakat... (Ayaz)-Hoy. Kastettiğim açılma Amerika ve İtalya değil bilesin. Baran bunu duyunca şaşırmadan edememişti. Ayaz'ın kendisine söyleyebileceği şeyleri hızlıca bir kafasından geçirmiş fakat bir sonuca ulaşamamıştı. (Baran)-Nasıl yani? (Ayaz)-Haberin olan şey romanlarımın Amerika ve İtalya tarafından istendiği değil mi? (Baran)-Evet. Baran hala Ayaz'ın ne söylemeye çalıştığını anlamaya çalışıyordu ama bir türlü kafasında uygun bir şeyler canlandıramıyordu. (Ayaz)-Diyorum ki, öyle bir şey yok. Asahi'yle tam olarak bunu konuştum. Asahi'nin çalıştığı firma Japonya'nın en büyük firması bunu biliyorsun ve tam 43 ülkeye manga ve novel satıyorlar. (Baran)-Bunun anlamı... (Ayaz)-Evet. Asahi'yi harika bir şekilde kafaladım. Ve artık 43 ülkeye satılan noveller arasında benim romanımda olacak. Hatta romanlarımda olacak. Ona henüz söylemedim ama sizin ve onların arasında bir anlaşma yapmak istiyorum. Sizin bünyenizde yayınlanacak olan bütün romanlarımı onlara göndermenizi ve onlarında bütün dünyaya yaymasını istiyorum. Ve istediğimi elde edeceğimden şüphen olmasın. (Baran)-Reddetsem bile bir yolunu bulacaksın yani ha. Bu bize biraz pahalıya patlayabilir. Çünkü bizimle iletişime geçen başka Japon yayınevleri de oldu. Senin romanı zaten verdiğimiz için onlarla da paylaşmak istemedim ama ilgilerini çekebilecek başka romanlar olduğunu da söylemeyi unutmadım tabii. Sanırım yazarlık sektörünü bir kez daha değiştireceksin. Önce insanların farklı konular yazmasını sağladın şimdi de yurt dışına açılmamızı sağlıyorsun. (Ayaz)-Başkaları umurumda değil. Önemli olan benim. Herkes adını dünyaya duyursa bile unutulmaz olmak herkesin haddi değil. Ve ben unutulmayı reddediyorum. Bütün dünya Ayaz Gündoğdu adını beynine kazımalı. Yarın şirkete geleceğim. Müdür orada olur sanırım. (Baran)-Müdür hep burada Ayaz. Yurt dışıyla olan görüşmeleri kim yapıyor sanıyorsun. Biz sadece dahil oluyoruz. Her şey onda bitiyor. Hem şirket hisselerinin yüzde 51'i sende değil miydi? İstediğin gibi gelip gidebilme hakkın var. (Ayaz)-Doğru gerçi. Ama yarın gelmesem daha iyi olur. Abimin boş olduğu bir gün daha iyi olur sanırım. (Baran)-Kafanda bir şeyler var gibi. (Ayaz)-Var elbette. Buluşma şimdilik bekleyebilir. Neyse. Rahatsız ettiğim için özür dilerim. İyi geceler. (Baran)-İyi geceler. Ayaz telefonu kapattı ve yatağına fırlattı. Bilgisayarındaki "Yarım Kalanlar" adlı dosyayı açıp elindeki 7 romana baktı. Elini çenesine yerleştirdi. (Ayaz)-Sanırım işleri biraz hızlandırmam gerekiyor. Hepsini 1 ayda bitirirsem bitmemiş 2 serim kalacak gibi. 6 buçuk aydan daha az sürem var ha? Bekle. 6 buçuk ayım yok. Kalp değerlerimin giderek kötüleştiğini varsayarsak 1 belki de 2 ay güçten düşmüş halde kalabilirim. Yani en kötü ihtimalle 4 ayım var. Hahahah. İşe bak. Bana biçilen yaşam süresine göre hayatımı şekillendiriyorum. Ayaz bilgisayarını kapattı. (Ayaz)-Sanırım işleri biraz değil çok hızlandırmam gerekiyor. 1 hafta. Sadece 1 hafta ailemle ve Göknur'la vakit geçirebilirsem... hayır... Ayaz yine karamsar düşüncelerle doluyordu. (Ayaz)-Eğer şimdi yazmaya başlar ve elimdeki her şeyi bitirirsem son aylarımı onlara ayırabilirim. Önümüzdeki birkaç ay yalnızlıktan delirecek bile olsam kendimi romanlara vermeliyim. Ayaz koltuğundan kalktı ve odasındaki banyoya giderek ayna karşısına geçti. (Ayaz)-Pekâlâ Ayaz. Son bir kez daha kendinden ödün verme vaktin geldi. İnadın seni buralara kadar getirdi. Göknur'dan bile uzak kalmayı başardın. Biraz daha uzak kalırsan ölmezsin sanırım. Sanırım. Ayaz ayna karşısında bu konuşmayı yaptıktan sonra derin bir nefes aldı ve... (Ayaz)-Sikeyim ya. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Ayaz kararsızdı. Ailesiyle daha fazla vakit geçirmek istiyor ama bir yandan da yaptığı planları hayata geçirmek için çabalıyordu. Sürekli olarak seçenekler arasında kalmak onu gerçekten yoruyordu ve karar verme kabiliyetini bozuyordu. Uzun süreli planlar yapabilecek kadar vakti yoktu. Hızlı planlarla çabuk zaferler elde etmeliydi. Ölüm, onun planları önündeki en büyük engeldi. Tabii ölüme karşı gelmesi mümkün olmadığından planlarını kısıtlı zamanlar içinde gerçekleştirmek zorundaydı. O yüzden yapması gereken planları planlama konusunda mantıklı davranmalıydı ama artık kafası birçok şeyi kaldırmıyordu. Sadece kendisini zorluyor ve ilerlemeye çalışıyordu. Yakın bir noktada bedenini çok zorlamaktan beklediğinden daha erken bile ölebilirdi. Hiçbir şey belli değildi. Tek isteği planlarını gerçekleştirebilmek ve Göknur'a rahat bir hayat sunabilmekti. (Ayaz)-Yatsam iyi olacak. Yorulmaya başladım gibi. Ayaz'ın uykusuzluk sorunları hala devam ediyordu ve bu kendisini zorlayan bir başka konuydu. O yüzden artık kendini zorlamadan elinden geleni yapacaktı ve bir şeyleri başarmaya çalışacaktı. Başaramadığı şeyler için ise elinden gelen bir şey yoktu. "En azından denedim" diyebilecek kadar çok denemişti. O yüzden Ayaz'ın hiçbir pişmanlığı yoktu.
|
0% |