@aristokrat
|
Ayaz sokaklarda boş boş birkaç tur attıktan sonra işleri bu kadar zora koşmaması gerektiğini düşünerek babasının yanına sürdü. Çok geçmeden eve vardı ve kapıyı çaldı. (Baran)-Kim o? (Ayaz)-Benim baba. Baran Ayaz'ın sesini duyunca direkt kapıyı açtı. O kadar heyecanla kapıyı açmıştı ki kapının menteşelerini titretmişti. Aralarında bir sarılma yaşanacak gibi görünmüyordu. O yüzden Ayaz doğruca içeri girdi. Ve daha holden bile çıkmadan lafa girdi. (Ayaz)-Bunca zamandır gelmediğim için özür dilerim. (Baran)-Önemli değil oğlum. Ben hep buradayım. Her zaman... tam ihtiyacın olan yerde... Baran kapıyı kapatıp oğlunun peşinden gitti. Oturma odasına geçip karşılıklı olarak oturdular. (Ayaz)-Bazı şeyleri söylemek için çok geç biliyorum. Kendimi sizden bilinçli olarak kopardığımı da biliyorum. Ama sorun şu ki... (Baran)-Yapman gereken şey buymuş gibi hissediyorsun. (Ayaz)-Maalesef. (Baran)-Anlıyorum oğlum. Anlıyorum. Ama sormak istediğim bir şey var. Bizi bir kenara bırak. Biz bir şekilde katlanabiliriz buna... bizden uzak kalmana... bize kızmana... Sonuçta gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş. Ya sen oğlum? Ya sen? Bizi düşündüğün için kendine eziyet etmeye nereye kadar devam edeceksin? Bu şekilde yaşamaya daha ne kadar devam edebilirsin? Daha ne kadar kendini yorabilirsin? Ayaz sen... doğduğun günden beri elimizde ölüyorsun ve biz bunu durduramıyoruz. Ayaz o anda bu konuşmanın ne kadar iç parçalayıcı olduğunu anlamıştı. Belki de zor olan şey onun yaptığı değildi. Tüm bunlara rağmen hala kendisine hak veren ailesinin yaptıkları daha zordu. (Baran)-Küçüklüğünden beri en ufak bir öksürüğünde bile anneden abinde bende başına üşüşürdük. Bir sorun var mı diye. Şükürler olsun ki birkaç sefer kriz geçirmen dışında yıllarca hiçbir şey olmamıştı. Ama zaman geçtikçe... (Ayaz)-Ve çevremdekiler durumumu öğrendikçe... (Baran)-İşler sarpa sarmaya başladı. Abin bırak kavga etmeyi o kalıbına rağmen yumruk atmayı bile bilmezdi. Hatta abinin sinirlendiğini bile görmemiştim ben. Ta ki ilk kez birisi seninle uğraşana kadar. Abin ilk defa o gün kavga etmişti. Ve kendini bile koruyacak kadar gücü olmayan bir çocuğun ailesi için bir şeytana dönüşebileceğini o gün gördüm ben. Bütün gücüme rağmen abini çocuğun üstünden zorla almıştım. Abin seni sevmeseydi bunu yapmazdı. Seni düşünmeseydi bunu yapmazdı. Seni düşünmeseydik bunca şeyle uğraşmazdık. Kavga etmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu bilecek kadar çok kavgaya girdim, hatta görevim gereği insanları bile öldürdüm. Aklımı yitireceğimi düşündüğüm noktalar bile olmuştu. Yani, ben hiçbir zaman abini kavgacı biri olarak yetiştirmedim. Abin tamamen koruma içgüdüsüyle böyle birine dönüştü. Benim hiçbir zaman işlerin içine girmeme sebebim ise... (Ayaz)-Çıplak ellerinle bile kolayca insanları öldürebilecek olman. (Baran)-Bir adamı kaputa yapıştırdığım zamanı hatırlıyor musun? O an kendimi tutmasaydım o adamın kaburgaları paramparça olurdu. (Ayaz)-Başında belaya girerdi tabii. (Baran)-Biz hep sessiz kaldık Ayaz. Annende bende... Tabii abinin adalet duygusu oldukça ağırmış. Bizim yerimize her zaman o konuştu. Ama zor olan neydi biliyor musun? (Ayaz)-Susmak değil mi? Sizinki kadar derin olmasa da Göknur'a söylemek istediğim o kadar şey var ki bazen sessiz kalmak beni delirtiyormuş gibi hissediyorum. (Baran)-Peki biz oğlum? Biz sen doğduğundan beri susuyoruz. Seni kırmamak için, sana zarar vermemek için, kendinden nefret etmemen için. Ölmeni bizde istemiyoruz oğlum. Hangi anne baba evladının ölmesini ister ki? (Ayaz)-Bütün bencilliğime rağmen susuyorsunuz. Ayaz buruk bir gülümseme sundu. (Ayaz)-Ve sizi buna iten benim. Gerçekten aptalım değil mi? İşleri her zaman yaptığım gibi berbat ettim. (Baran)-Verdiğin kararlardan asla cayma Ayaz. Alacağın yeni karar bir önceki kararının tamamen tersi olsa bile cayma. İnsanların fikirleri asla sabit kalamaz. İnsanlar sürekli öğrenirler. Gelişirler. Ben orgeneral olana kadar sadece dövüşmedim. İyi kavga edebilmek ya da dövüş sanatı bilmek beni o rütbeye götürmedi. Kendimle ters düştüğüm seferlerin sayısını bile bilmiyorum. Bugün benden nefret mi ediyorsun, yarın beni sevebilirsin. Bugün beni seviyorsan yarın benden nefret edebilirsin. Asla... ama asla kararlarının arkasında durmamak gibi bir hata yapma. İstediğin şey her neyse, asla onun peşini bırakma. (Ayaz)-Peki ya istediğim şey buysa... (Baran)-Eğer şu anda bizden uzak durmanın doğru fikir olduğunu düşünüyorsan... Baran sanki devamını getirmek istemiyormuşçasına duraksadı ve nefes aldı. (Baran)-... o zaman dediğimi yap ve bu fikrinin arkasında dur. Sakın geri adım atma. Biz ne yaparsan yap, ne söylersen söyle, bizim için ne hissedersen hisset senin arkanda durmaya devam edeceğiz. Senin ölmeni engelleyemiyorsam sana destek olmaktan başka yapabileceğim bir şey yok. Benden, bizden nefret etsen bile... Ayaz sanki içine bir öküz oturmuş gibi hissediyordu. Babasıyla yaptığı bu konuşma bütün fikirlerini darmadağın etmişti ve her şeyi birbirine sokmuştu. (Ayaz)-Baba... Baran masayı izleyen gözlerini Ayaz'a çevirdi ve Ayaz'ın ağlamak üzere olduğunu gördü. (Ayaz)-... bazı şeyleri düzeltmek için hala vaktim var değil mi? Ayaz ağlamamak için direnirken sesi titriyordu. Gözleri dolan Baran sıcacık bir gülümsemeyle... (Baran)-Elbette. Elbette vaktin var. Ayaz afallayarak masadan kalktı ve babasına sarıldı. (Ayaz)-Teşekkür ederim. Ve özür dilerim. Bu kadar bencil ve kötü bir evlat olduğum için özür dilerim. (Baran)-Sen doğru olduğunu düşündüğün şeyi yaptın oğlum. Yaptıklarından pişmanlık duyma. *** Ayaz babasının yanından ayrılır ayrılmaz direkt abisine mesaj atmış ve bugünkü buluşmayı iptal etmek istediğini belirtmişti. Göknur'la konuşması gereken bir şey olduğunu da eklemeyi unutmamıştı. Sonra da arabayı çalıştırmadan hemen önce Göknur'a bir konum göndermiş ve orada buluşmak istediğini belirtmişti. Sonra da gaza basmıştı. Ağlıyordu. Gözleri kızıl bir akşamüzeri gibi kıpkırmızıydı ama karanlık bir gece kadar ıslaktı. Yolu görmek için sürekli gözlerini silmek zorunda kalıyordu ama ağlamasını da durduramıyordu. Tabii kafası Göknur'a söylemek istediği şeylerle o kadar doluydu ki bazı şeylerin farkında bile değildi. Mesela Göknur'a attığı konuma gitmek için 100'ün üzerinde sürdüğünün ve deliler gibi makas attığının. Yolu görüyordu, gaza bastığını biliyordu, solladığını da biliyordu ama algılayamıyordu. Her şey birbirine girmiş haldeydi. Beyni neyle uğraşması gerektiğini bile bilmiyordu. Hızla ilerlerken bir çocuk parkı gördü ve bakışları bir anlığına oraya kaydı. Bakışlarının kaymasıyla birlikte de zaman yavaşlarcasına durgun bir hale geldi. Orada oynayan çocukların arasında silüet hali kendini izliyordu. Ve silüeti bu kez kendi çocukluğuydu. Suratında bir çocuğun suratına uymayacak büyüklükte ve kesinlikle bir insana ait olmayan lanet olasıca bir gülümseme vardı. Bir an sonra ise etrafta oynayan koşturan çocuklar aynı anda yere yığıldılar. Sadece silüet ayakta duruyordu. Karanlık bir boşluk olan gözleri Ayaz'ı yok etmek istercesine kilitlenmişti. -Oynamak ister misin? (Ayaz)-Ha... ah? -Hahaha. Hadi gidelim. Göknur yakala beni. -Koşma Ayaaz. Çok hızlı koşuyorsun. Ayaz aniden kendi gerçek çocukluğunu ve Göknur'u gördü. Geçmişten bir anı aniden zihninde parlamıştı. -Koşmayın çocuklar! Ayaz özellikle sen. -Ama anneee... -Lütfen Ayaz. Koşma dedim. -Çocukluğum güzel mi? Silüet bir anda camın önünde belirerek bu anıyı böldü. Ayaz tepki bile veremeden silüet eski yerine döndü ve ellerinde tuttuğu iki oyuncakla oynamaya başladı. Bir elinde şu anda Ayaz'ın sürdüğü araba vardı. Diğer elinde ise... Aniden yere yığılmış olan çocuklar kanamaya başladılar ve Ayaz'ın dünyası kanla kaplanmaya başladı. Arabasının içi kanla dolmaya ve Ayaz'ın nefes almasını engellemeye başladı. Ciğerlerine nüfuz eden kanla birlikte nefesi kesilen Ayaz'ın gözlerinden de kanlar akmaya başladı ve gözleri tamamen kanla kaplandı. Ama saçma bir şekilde hala görebiliyordu. Arabanın içi kanla dolmuş olmasına rağmen dışarıyı görebiliyordu. Ve gördüğü tek şey silüetin diğer elinde duran kamyondu. Silüet bir arabayla ve de bir kamyonla oynuyordu. Silüet iki oyuncağı birbirine vurmadan yarım saniye önce tanıdık bir ses kulak parçalayıcı bir çığlıkla birlikte Ayaz'ın beyninde patlak verdi ve... -AYAZ!!! Ayaz o anda kendine gelerek kendi refleksleri mi yoksa ilahi bir yardım mı bilinmez ama direksiyonu sağa kırarak devasa bir kamyonla kafa kafaya girmekten son anda kurtuldu. Duyduğu o çığlık kamyonun kornasıydı ve gerçekten bir çığlık duymuş gibi hissetmişti. Fakat kamyondan kurtulmasıyla hiçbir şey bitmemişti. Ayaz sağa kırdıktan sonra anlık bir rahatlama yaşamış ve hala yolda olduğunu unutmuştu. Sağa dönük şekilde ilerleyen araba yol kenarındaki bariyerleri parçalayıp geçmiş ve önündeki yarım metrelik çukurdan geçerek zıplamıştı. Ayaz kafasını tavana vurmuş ve anlık olarak bilincini kaybetmişti. Fakat bilinci geçici olarak kapanmadan önce arabanın ibresinin 180'de olduğunu görmüştü. Çukurdan geçtikten sonra araba tüm hızıyla birlikte kocaman bir ağaca çarpmıştı ve Ayaz'ın dünyası karanlığa gömülmüştü. Gördüğü ve duyduğu son şey ise silüetinin, elinde atan bir kalp tutarak gülümsüyor oluşu ve... -Sana ensende olduğumu söylemiştim.
|
0% |