Yeni Üyelik
71.
Bölüm

Bölüm-68 Zihin Hapishanesi

@aristokrat

Atakan'ın haykırışından sonra Melisa daha fazla dayanamadı ve Göknur'u da çekerek Atakan'ın yanına gitti.

(Melisa)-Aşkım?

(Atakan)-Ne var!?

Atakan ani bir yükselişle Göknur ve Melisa'yı korkutmuştu. Sonra da alnını karışlayarak derin bir nefes vermişti.

(Atakan)-Özür dilerim. Sinirlerime pek hâkim olamıyorum şu an.

Atakan ani çıkışı için özür dilemişti çünkü bunu yapması gerekiyordu. Sakin olmadığı için karısına bağıramazdı. Gerginliği onu düzgün düşünmekten alıkoyuyor olsa da karşısındaki kişi karısıydı.

Melisa Atakan'a sarıldı. Hemen ardından Göknur'da onlara yapıştı.

(Melisa)-Önemli değil hayatım. Ne kadar gergin olduğunu biliyorum.

Melisa bu çıkışma için Atakan'a hiç kırılmamıştı. Şu anda bile sakin durmak için ne kadar çabaladığını biliyordu. Atakan'ın Ayaz'ı ne kadar sevdiğini ve hatta gerçek hayatta değil de bir romanda olsalardı Atakan'ın Azrail'e kafa tutacağını da biliyordu. Ama olmadıkları için yapabileceği tek şey kardeşinin yanında olmaktı. Eli kolu bağlı, hiçbir şey yapamadan onun yanında durmaktan başka çaresi yoktu.

Bu konuşma gerçekleşirken sakinleştirici getirmeye giden hemşire geri döndü ve kızlar Atakan'dan ayrıldılar. Hemşire Atakan'a iğneyi yaptı. Sonra da hep birlikte Ayaz'ı kaldığı odaya döndüler. İçeri girişleri yasak olduğu için camdan izlemekle yetiniyorlardı.

Fakat odaya doğru ilerlerken camın önünde duran bir kız gördüler. Hepsi kızı gayet yakından tanıyorlardı.

(Atakan)-Çağla.

Kız gözleri ıslak bir şekilde adının söylendiği tarafa döndü ve onları gördü. Burnunu çekti ve koşarak Göknur'a sarıldı. Göknur Çağla'yı gördüğü için şok olmuştu ve ne tepki vereceğini bile bilememişti.

***

Olanları biraz konuşup ona her şeyden biraz biraz bahsettikten sonra Çağla gerçekten yıkılmıştı. Hem idolü hem de akın bir arkadaşı olan Ayaz'ın böyle bir hayatı olduğunu ve bunca şeyle uğraştığını bilmiyordu. O her zaman gülümsediği için keyfinin yerinde olduğunu düşünüyordu. Gerçi Ayaz herkesin böyle düşünmesini sağlamıştı ama Çağla şu anda böyle düşündüğü için kendinden nefret ediyordu.

(Çağla)-Yanına giremiyor muyuz peki?

(Melisa)-Yarına kadar giremiyoruz. Doktor gözetim altına aldı.

Çağla derin bir nefes aldı. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu ve yanlış bir şey söyleyip onların acısını deşmekte istemiyordu.

***

Aydınlık bir bahçe. Bembeyaz saçları olan bir genç. Bahçenin tam ortasında harika bir ev. Ve gencin kolunda dünyalar güzeli bir kız. Önceki akşam yağan yağmurun toprakta bıraktığı yumuşaklık ve toprağın o kokusu.

Sonsuzluğa uzanan çimenler. Etrafta sadece doğa sesleri var. Doğanın sade güzelliğine aykırı hiçbir şey yok. Binalar, sesler, insanlar...

Sadece o ve ilk aşkı var.

Ama bir sorun var.

Bahçenin etrafı geçilmez bir uçurumla çevrili. Uçurumun dibini görmek imkânsız. Dünyaya aşık olan bu çocuğun o bahçenin dışına çıkması ve dünyayı görmesi imkansız. Fakat kız için aynısı geçerli değil. Kız istediği zaman bu bahçenin dışına çıkabiliyor. Gerçek dünyanın güzelliğinin farkına varabiliyor.

Ama çocuk bunu başaramıyor. Onun dünyası bu bahçeden ibaret. Gördüğü dünyaya aşık olmasının sebebi o kız. İçine kapanık olduğu o bahçeyi katlanılır kılan şey o kız. Bomboş yollar onun güzelliğiyle hayat buluyor ve canlanıyor.

Çocuğun dünyasını renkli tutan şey o kız.

Aslında orada bir uçurum yok. Uçurum sadece çocuğun kendi gördüğü bir şey. Kız bahçe kapısından çıkıp gidiyor ve çocuğun dünyasının renkleri yavaşça solmaya başlıyor. Çocuk bacaklarını kendine çekip bu renksiz dünyaya bakmayı reddediyor.

O kızın olmadığı bir dünya onun için çok karanlık ve o karanlıktan korkuyor. Kendi sınırlarından dışarı çıkamıyor. Sahi neden çıkamıyordu bahçeden dışarıya. Sadece bir kez o bahçeden dışarı çıkmaya çalışmıştı. O zamanlar o uçurum orada değildi. O kızda onun hayatında değildi.

Bahçe kapısını aralayıp karanlıktan korkmasına rağmen dışarı çıkmıştı. Yüzüne vuran soğukluk gözlerini açmış ve ona dış dünyayı göstermişti. Hayallerinde kimsenin olmadığı sessizlikle kavrulan o sakin dünya hiçte hayallerindeki gibi değildi.

Dışarıya adımını attığı ilk anda kendisiyle dalga geçen silüetler ortaya çıktı. Binlerce silüet aynı anda farklı şeylerle onun zihnini doldurmaya başladı. Sürekli şekilleri değişen korkunç silüetler çocuğun iç dünyasını bir anda karartmaya başladılar ve bahçenin içi de kararmaya başladı. Çocuk hemen bahçeye geri kaçtı ama artık çok geçti.

Karanlık çoktan kapısından içeri girmişti ve çocuğun güzel bahçesini doldurmuştu bile. Fakat tam o anda bir erkek çocuğu belirdi ve kapıdan içeri girmeye çalışan bütün karanlık silüetler yok oldu. Yeni silüetler ortaya çıktı ve o erkek onları da yok etti.

Çocuğu koruyor gibi görünüyordu. Ortaya çıkan bütün silüetlerle nefes bile almadan savaşıyor ve hepsini yok ediyordu. Her bir yumruğu güneş gibi parlıyor ve karanlığı delip geçiyordu. Ama çocuk buna rağmen kendisinin korunmasını istemedi ve bahçenin kapısı kapandı.

Sonra da bahçenin çevresi parçalanmaya başladı ve saniyeler içinde orada kocaman bir uçurum oluştu. Çocuk dizlerini kendine çekti ve dünyaya bakmayı bıraktı. Çocuk kendisi için savaşırken silüetlerin hepsini yok etmek adına uzaklara ilerledi ve gözden kayboldu. Böylece çocuk bir daha asla bahçesinden dışarı çıkmama kararı aldı.

Yıllar boyunca o karanlık bahçede kapalı kaldı ve artık kendisi de karanlığın bir parçası olmaya başladı. Ta ki...

Kızın biri uçurumun üzerinden yürüyüp geçene ve kapıyı kendi isteğiyle açana kadar. O anda bahçeyi dolduran bütün karanlık parçalandı ve her şey eski güzel renklerine kavuştu.

Çocuk dünyasını renklendiren bu kızın kim olduğuna bakmak için başını kaldırdı ve kızı gördüğü anda kendi bedenini kaplayan karanlıkta parçalanarak yok oldu.

Kızın geçtiği yerlerde çiçekler büyüyor ve attığı her adım dünyayı, bahçeyi, renklendiriyordu. Kız çocuğun elinden tuttu ve onu zorla ayağa kaldırıp sarıldı.

-Seni seviyorum.

-Ama ben sevmiyorum.

Tam o anda kızın arkasında çocuğa birebir benzeyen her tarafı kanla kaplanmış bugüne kadar gördüğü en korkunç silüet belirdi ve elindeki bıçağı çocuğa fırlattı. Bıçak tam çocuğun kalbine saplanacakken...

***

Ayaz o kadar güçlü bir şekilde uyanmıştı ki neredeyse yataktan düşecekti. Hemen göğsünü tuttu ve orada bir bıçak olup olmadığını kontrol etti. Kan ter içinde kalmıştı ama göğsünde bir bıçak olmadığını görünce yutkundu ve arkasına yaslandı.

Hemen önündeki pencerede bir hareketlenme olduğunu anlaması çok uzun sürmedi. Ve tabii vücudunun inanılmaz bir ağrı içinde olduğunu anlaması da.

Anılarını hızlıca yokladı ve son hatırladığı şeyin çocuk parkından kendisine bakan silüeti olduğunu hatırladı.

(Ayaz)-O lanet silüet. Çok fazla görmeye başladım.

Ayaz'ın düşüncelerini bölen şey doktorun ve hemşirelerin odaya dalması olmuştu.

(Ayaz)-Son zamanlarda çok fazla doktor görmeye başladım.

(Doktor)-Pek hoş bir manzara değil sanırım ha. Daha yakışıklı doktorlarımız var. Ve daha genç.

(Ayaz)-Hayır. Çocukluğum aklıma geliyor.

Ayaz doktorun esprisine çok takılmadan içinden geçeni söyledi.

(Doktor)-Çocukluğu boyunca hastane gören birçok insan hastaneden korkar. Sende herhangi bir korku varmış gibi durmuyor.

(Ayaz)-Yapma ama. Şurada birkaç ay sonra ölüp gideceğim. Ölüm bile beni korkutmuyorken sıkıcı bir hastane beni korkutur mu sence?

(Doktor)-Psikolojik olarak güçlü müsün yoksa dipte misin kestiremiyorum açıkçası.

Ayaz'ın doktoru pek salladığı söylenemezdi. Sadece buradan kurtulup gitmek istiyordu. Göknur'la konuşması gereken şeyler vardı. Ama vücudunun acı içinde olduğunu ve bacaklarını hareket ettiremediğini göz önüne alırsa bir süre daha burada kalmak zorunda kalacağı kesindi.

(Ayaz)-İkisi birden olabiliyor muyuz? Çünkü dipte olan birine göre oldukça iyi dayanıyorum.

(Doktor)-Espritüeliz bakıyorum. Ama hayır. İkisi birden olamazsın.

(Ayaz)-O zaman buradan ne zaman çıkacağımı söyleyin bana.

(Doktor)-Sadece gelelim diyorsun ha? Peki. Bir süre daha buradasın. En azından 3 gün diyebilirim.

Doktor Ayaz'ın bacaklarına dokundu.

(Doktor)-Hareket ettirebiliyor musun?

(Ayaz)-Hayır.

(Doktor)-Yüksek anestezinin yan etkisi. Kısa süreliğine felç kaldın diyebiliriz. Ameliyatın ortasında uyandığın için anestezini artırmak zorunda kaldık.

(Ayaz)-Bir o eksikti. Başka bir bela var mı başımda? Bekle, ameliyat sırasında uyandım mı?

(Doktor)-Evet uyandın. Ve doktorluk hayatımda ilk defa birisinin ameliyat sırasında uyandığına şahit oldum. Felç durumunda yarına kadar geçer muhtemelen. Dediğim gibi, yaklaşık 3 gün sonra seni taburcu edebiliriz. Ameliyatın iyi geçti ve bir şeyin yok. Öleceğini bilmene rağmen inanılmaz bir yaşama azmin var. Öyle bir kazadan sağ çıkman bile başlı başına bir mucize.

(Ayaz)-Kaza? Ne kazası?

(Doktor)-Sanırım bunu sana onar açıklayabilir çünkü daha ne kadar odanın dışında kalabilirler bilmiyorum.

Doktor daha fazla konuşmadan dışarı çıktı. Ayaz'ın bir şeyi olmadığını görmek onu rahatlatmıştı.

(Doktor)-Kazayı hatırlamıyor gibi görünüyor. Üstüne çok gitmeyin ve olanları sorgulamayın. Sadece yanında olan yeter. Normalde böyle büyük kazadan sağ çıkmayı başaranları en az 1 hafta burada tutuyoruz ama Ayaz'ı 3 gün sonra taburcu edebiliriz. Diğer kazazedelere ters bir şekilde Ayaz çok hızlı iyileşiyor. Sanki vücudu yaşama hırsına ayak uydurup onu destekliyormuş gibi.

(Atakan)-Yanında ne kadar durabiliriz?

(Doktor)-Yarım saati geçmeyin. Tekrar geçmiş olsun.

Hiçbiri doktorun geçmiş olsun dediğini duymamış ve doğruca Ayaz'ın yanına doluşmuşlardı.

 

Loading...
0%