@aristokrat
|
(Cenk)-Hah. Yaptın yapacağını yine. (Ayaz)-Gecikmemin sebebi buydu. Kapıya getirmeleri bir haftayı bulacağından gidip kendim getirdim. Göknur koşarak Ayaz’a sıkıca sarıldı ve onu dudaklarından öptü. (Göknur)-Yaaa. Seni çok seviyorum. (Ayaz)-Bende seni seviyorum bebeğim. Deneme sürüşü için saat geç olduğundan Göknur arabayı sürebilmek için yarına kadar beklemek zorundaydı. Ki zaten şu an sahip olduğu sevinç ve heyecanla arabayı sürebileceğinden emin değildi. (Baran)-Sanırım hediye konusunda Ayaz’ın bayağı bir gerisindeyiz. Daha azını beklemiyordum gerçi. Doğum günün tekrardan kutlu olsun kızım. *** Geceye birkaç saat daha devam edip günü kapattıktan sonra saat 2’e geliyordu ve yedikleri o kadar şekerli şeyden sonra ne Ayaz’ın ne de Göknur’un biraz bile uykusu yoktu. Ayaz’ın odasındaki balkonda öylece oturup soğuk havanın keyfini çıkartırlarken Ayaz sessizliği bölmeyi tercih etti. (Ayaz)-Baksana. İçelim mi? Göknur bacaklarının arasına aldığı ellerini yerinden çekti ve cebine koydu. (Göknur)-İçemezsin Ayaz. Bunu biliyorsun. İçki içebilecek bir durumda değilsin. (Ayaz)-Hadi ama. İçmesem de öleceğim zaten. Ayaz garip bir havaya sahipti şu an. Mutlu gibi görünmüyordu ama üzgün gibi de görünmüyordu. Sadece düşünceliydi. (Ayaz)-Hem seninle uzun zamandır içmedik. Ayaz Göknur’la içtiği zamanları özlemeye başlamıştı. Eskiden, en azından şu anki halinden daha iyiyken az da olsa içebiliyordu. İçmesi yine yasaktı tabii ama o buna çok aldırış etmiyordu. Zaten fazla da içmiyordu. (Göknur)-Yapmanı hiç istemiyorum Ayaz… Ayaz Göknur’un yüzünü avuçları arasında aldı ve… (Ayaz)-Hadi be aşkım. O kadar kavga ettik. Böyle anları çok özledim. Ayaz Göknur’la baş başa kalıp zaman geçirmeyi hep sevmişti. Onunlayken boş oturmak bile zevkliydi ama eğlendikleri zamanlar ekstra zevkliydi. İçip içip delirdikleri anları düşününce belki de en çok zevk aldığı anlar kafasının yerinde olmadığı anlardı. Sonuçta kafası yerinde değilken ölümünü düşünmek zorunda kalmıyordu. (Göknur)-İnat edeceksin değil mi? (Ayaz)-Elbette. Sana nazım geçiyor sonuçta. (Göknur)-Kalk o zaman. Ama bunun tekrarı olmayacak anlaşıldı mı? (Ayaz)-Hay hay. Sen nasıl istersen. Aslında Göknur içten içe endişeliydi. İçki içmesinin Ayaz’da bir şeyleri tetikleyebileceğinden korkuyordu ve şu anda ona içme izni veren kişi kendisiydi. (Ayaz)-Bu kadar endişeli durmasana. Bir şey olmayacağının garantisini veriyorum. Ayaz Göknur’un yüzündeki endişeyi net bir şekilde görebildiğinde onu rahatlatmak istedi. Kendine güvenli durduğu kesindi. Yine de kolay kolay Göknur’un içindeki endişeyi bitiremeyecekti. En ufak bir terslikte Göknur’un kendini suçlayacağı kesindi. (Göknur)-Yapmasak aslında… Göknur’un endişesi onu rahatlıkla esir alıyordu. (Ayaz)-Şhhh. Sorun yok dedim. Bir şey olmayacak merak etme. Ayaz inatla onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Göknur’u anlıyordu ama gerçekten bir şey olmayacağından emindi. Kendini çok iyi tanıyordu. (Ayaz)-Gözlerime bakar mısın? Bugün, o gün değil. Biraz içmek bana kesinlikle zarar vermeyecek. (Göknur)-Hafif bir şey içeceksin. Tamam mı? Kırmızı şarap ya da bira… belki. (Ayaz)-Tamam. İçelim yeter. (Göknur)-Tek kadeh ya da tek kutu. (Ayaz)-Tamaaam. Sadece 1 tane içeceğim ve hafif olacak. Tamam. Anlaşıldı. Lütfen bu kadar endişelenme artık. Ayaz Göknur’u dinleme sözü verdikten sonra Göknur tamamen içinden gelmeyerek de olsa kabul etti ve çıktılar. (Ayaz)-Senin arabayla gidelim mi? (Göknur)-Neden olmasın. *** Saat 3’e doğru yaklaşırken içkileri almışlar ve eve dönmüşlerdi. Ayaz sadece 1 tane bira almakla kalmıştı çünkü Göknur daha fazlasına izin vermemişti. Ama Göknur’un kendisi oldukça fazla içki almıştı. Kafasını dağıtmak istediği belliydi ve Ayaz buna sesini bile çıkartmamıştı çünkü Göknur’un buna hakkı olduğunu düşünüyordu. Özellikle onu maruz bıraktığı durumlardan dolayı Göknur’un kafası fazlasıyla dolu olmalıydı. Zaten son birkaç gündür enerjik olsa da iyi uyuyamadığı göze çarpıyordu. Göz altlarında hafif karartılar vardı ve gözlerinin kızardığı ya da yersizce yaşardığı anlar oluyordu. O yüzden Göknur’un kendini sakinleştirmek için yapacağı herhangi bir şeye karışma hakkı olduğunu düşünmüyordu. Özellikle de Göknur’u bu hale sokan kişi kendisiyken. O yüzden aldıklarına hiç karışmamıştı. Göknur’un odasının balkonuna kurulmuşlardı ve Göknur ilk içkisini açmıştı. Ayaz ise birasını kenara bırakıp kendini gecenin soğuğuna bırakmıştı. (Ayaz)-O gün… Göknur elindeki kutuyu kenara bırakıp Ayaz’a dönmüştü. (Ayaz)-Seninle birlikte ölmeyi bile düşündüm derken ciddi miydin? Ayaz bir anda beklenmedik bir konu açmıştı. Gözlerindeki ve sesindeki ciddiyet bu konuşmanın ciddi bir şekilde ilerleyeceğinin garantisiydi. (Ayaz)-Bunu gerçekten düşündün mü? Göknur hiç beklemediği bu soru karşısında durulmuş olsa da çabucak kendine gelmişti. (Göknur)-Evet. Düşünmüştüm. (Ayaz)-Seni o kadar kötü bir psikolojiye mi soktum? Ayaz Göknur’un bu düşüncesinin kendi suçu olup olmadığını merak ediyordu. Aslında kendi suçu olduğunu düşünüyordu ama içten içe Göknur’u bu raddeye getirmiş olmak istemediği için bu sorusuna “hayır” cevabı almak istiyordu. (Göknur)-Yani, hem evet… hem de hayır. Ayaz aldığı cevapla birlikte uzaklara dalmıştı. Sorunun cevabının bir kısmının hayır olması onu rahatlatmıştı ama diğer kısmının evet olması onu üzmüştü. Üzülmeye hakkı olmadığını biliyordu ama yine de kırılmıştı işte. Ama asıl kırgınlığı Göknur’a değildi. Onu bu hale getiren kendineydi. (Ayaz)-Aramızı açmadan önceydi değil mi? En çok yakın olduğumuz zamanda. (Göknur)-Hayır. Her şey yavaşça gelişti. Seni ilk kabul ettiğim ana kadar dayanıyor aslında. Akşam yemeğinden döndüğümüz zamanı hatırlıyor musun? (Ayaz)-Beni öpüp kabul ettiğin o geceyi nasıl unutabilirim ki? Ayaz o geceyi düşününce istemsizce gülümsemişti. (Göknur)-Biliyorsun ki… Göknur sustu. Devam etmek istemediği bir yola girmişti. (Göknur)-Siktir etsene. Ben kötü bir insanım. Göknur kenara bıraktığı içki kutusunu aldı ve kafasına dikti. Sonra da onu kenara fırlatıp yenisini açtı. (Aya)-Kötü bir insan değilsin sen. (Göknur)-İyi de… değilim işte. Boş ver gitsin. (Ayaz)-Gök. İçinde biriken şeyleri daha da büyütmene gerek yok. Bu noktadan sonrası için her şeyi söylememiz gerekli zaten. (Göknur)-Yapamam. Ne olur bunu benden isteme. (Ayaz)-Gök. Lütfen. Ne düşünüyorsan bilmek istiyorum. Üzücü olup olmaması önemli değil. (Göknur)-Ayaz yapamam. Bunu söyleyemem işte. Her şeyi söyleyebilirim ama bunu sana söyleyemem. Kimseye söyleyemem. Göknur ağlamak üzere gibi görünüyordu. Gözleri dolmuştu. Ayaz ise onun neyi sakladığını merak ediyordu. Göknur’u ağlatacak kadar derin olup inatla saklamaya devam ettiği şey neydi öğrenmeliydi. (Göknur)-Yapamam işte. Anla beni. Tam o anda Ayaz beklenmedik bir şey yaptı ve Göknur’u bileklerinden tuttu. Göknur’un elindeki kutu yere düşüp içindeki içki dökülürken Göknur şaşkınlıkla Ayaz’a bakıyordu. Ayaz ise gözlerini Göknur’un gözlerine dikmişti. (Ayaz)-Gözlerime bak. Sadece gözlerime bak. Birbirimizden daha fazla bir şey saklamamızı istemiyorum artık. İnan bana. İşin sonunda en çok sen üzülüyorsun. Bunu en önden deneyimledim. Ayaz gerçekten Göknur’un söyleyeceği şeyi merak ediyordu ama bir şeyleri içinde tutmanın getirdiği daralmayı da bildiğinden merakından daha çok Göknur’un kendi psikolojisi için anlatmasını istiyordu. (Göknur)-Ayaz yapamam dedim! Bırak beni! Sana bunları söyleyemem! (Ayaz)-İçinde bir ur gibi büyütüp seni kemirmesine izin mi vereceksin!? Anlat işte! Beni kırmaktan mı korkuyorsun!? Hem de yapman gereken ve hak ettiğim buyken!? Bırak içindekiler kendini göstersin! O duyguların kalbinde bir ur gibi büyümesi ne demek çok iyi biliyorum! Şu anda söylemek istememeni de anlıyorum ama söylemek zorundasın! Benden çok kendi iyiliğin için! Ayaz Göknur’un kaçamayacağı bir nokta yaratmaya çalışıyordu ve onu hem fiziksel hem de duygusal olarak baskılıyordu. Bir şeyleri içinde büyütüp kimseye anlatmamanın ne kadar zorlayıcı olduğunu ilk elden tattığı için ne kadar boktan bir duygu olduğunu adı gibi iyi biliyordu. (Göknur)-Ayaz yalvarırım bırak beni! Söyleyemem işte! Beni buna zorlama! Bunu sana yapamam! Yapamam işte! Yapamam! (Ayaz)-Yaparsın Göknur! Söylememek için direttiğin şey her neyse söyleyene kadar bu şekilde kalmaya devam edeceğiz! Bu noktadan itibaren işler kavga olmasa da benzeri bir hal almıştı. Göknur’un bu kadar diretmesi Ayaz’ı daha da meraklandırıyordu ve içindeki öğrenme isteğini artırıyordu. Göknur söylemek istemediği bu şey yüzünden ağlıyordu. Güzel gözleri bir kez daha ıslanmıştı. O gözlerin üzüntüyle değil heyecanla ıslanması gerekiyordu. (Göknur)-Ayaz bırak ellerimi! Göknur kendini çekmeye çalışsa da Ayaz buna izin vermemişti. (Ayaz)-Sadece konuş işte! Benimle ilgili olup da seni ağlatacak kadar ağır olan şeyin ne olduğunu bilmem gerekiyor!!! (Göknur)-Ayaz ne olursun bırak beni! Yapamam işte! (Ayaz)-Göknur sadece anlat! Benimle ilgili sana bu kadar acı veren şey ne!? O anda Göknur daha fazla bu baskıya dayanamadı ve Ayaz’ı tüm gücüyle ittirerek kendini kurtardı ve üstüne çıktı. (Göknur)-Ölmeni istedim Ayaz! Senin ölmeni istedim ben! Anlıyorsun musun beni!?
|
0% |