@aristokrat
|
Rüzgâr hafifçe esip kırmızı saçlarını okşayarak savururken gümüş gözlerini ona dikmişti ve bedeninin her bir zerresini bir daha unutmamak isteyerek süzüyordu. İnsanı baştan çıkaran bu kıvrımlı bedenin kendisine ait olduğunu biliyordu. O bedenin sahibi ruhunu bedenini her şeyini gümüşler içindeki çocuğa adamıştı ve bunda hiçbir sorun görmüyordu. Kalbinin bir tek o gümüşler içindeki çocuk için attığına inanıyordu. Attığı her bir adım onu etkilemek içindi ve başarılı da oluyordu. Gümüşler içindeki çocuk yavaşça ayaklandı ve kızıllar içerisindeki kadına yaklaştı. Kadın eliyle saçlarını düzeltti fakat gümüşler içindeki çocuk kadını durdurdu ve şu sözleri söyledi. (Canavar)-Yapma. Dağınıkken daha güzeller. Bu sözler kadın öylesine değerliydi ki bir daha saçlarını hiç düzeltmeyebilirdi. Tüm kalbiyle bağlı olduğu bir adamdan gelen bu isteğe uymaktan başka bir derdi yoktu. Adam sadece onu arzuluyor ve istekleri doğrultusunda kadını yönetiyordu. Kadın, adamın kendisini yönetmesinden ayrı bir zevk alıyor ve onun kölesiymişçesine dediklerini yapıyordu. Adamın dominantlığı kadını zevkin yepyeni doruklarına çıkarıyor ve sakinleşmesine izin vermiyordu. Sadece ona dokunmak bile onu garip duygulara sürüklüyor, zihnini bulandırıyordu. Kokusunu duymak bile heyecanlanmasına sebep oluyordu. Yapacağı herhangi bir hareket bile onu etkiliyordu. Kaldı ki kocası kendisine inanılmaz düşkündü ve yanından hiç ayrılmıyordu. Beraber yemek yapıyorlar, vakit geçiriyorlar hatta beraber duş alıyorlardı. Adam kadını bir an bile yalnız bırakmıyordu. Kadın ise bundan şikayetçi değildi. Yemyeşil çimenlerin arasında avlanmayı bekleyen dişi bir ceylan gibi bekliyordu. Adam ise onun her şeyinden yararlanacak vahşi bir hayvan gibi sessizce ilerliyor ve ona yaklaşıyordu. Ceylanı ürkütmemek için nefes bile almıyordu. Avının kaçmasına izin vermeyecekti. Ona zarar vermeyecekti. Onun her şeyini kendine alacak ama ona zarar vermeyecekti. Vahşi hareketleriyle onu çevreleyecek fakat acı hissetmemesini sağlayacaktı. Sessiz adımlarla arkasına kadar geldi. Eğildi ve ileri atılmaya hazırlandı. Sessizce nefesini aldı ve pozisyonunu düzenledi. Avı hala kendisini hissetmemişti. Öylece avlanmayı bekliyordu. Gümüşler içindeki vahşi canavar kendisini tutmayı bıraktı ve kızıllar içindeki avının üstüne atılarak onu belinden kavradı. Avına sıkıca yapıştı ve doğruca boynuna yapıştı. Dudaklarını boynuna sapladı ve ruhunu emmeye başladı. Kızıllar içindeki kadın ruhu emiliyor olmasına rağmen mutluydu. Zevk alıyordu. Gümüşler içindeki bu vahşi canavarın avı olmak onun için çok zevkliydi. Kolayca her şeyini ona teslim etti ve canavarın kendisini esir almasına izin verdi. *** Günün devamında gümüş kaplı canavar ve kızıllar içindeki kadın yemek yapıyorlardı. Küçük bir evin mutfağında beraber vakit geçiriyorlardı. Yemek hazırlamak için gerekli malzemeleri doğruyorlardı. İkisi de bıçak kullanmada birer ustaydılar ve işlerini oldukça profesyonel bir şekilde yapıyorlardı. Gümüşler içindeki canavarın açlık hissi yoktu ama yine de yemek yemeyi seviyordu. Daha doğrusu kızıllar içerisindeki kadının yaptığı yemekleri seviyordu. Onun yaptığı şeyler dışında hiçbir şey yemiyor ve içmiyordu. Bu şekilde bile ona olan sadıklığını gösteriyordu. Kızıllar içindeki kadın gümüşler içindeki canavardan sonuna kadar memnundu. Gümüşler içindeki canavar bazen aşırılıklar yapıyor olsa bile kızıllar içindeki kadın ona kızmıyordu. Küçük bir canavarı sürekli olarak baskılamak mümkün değildi ve ara sıra da olsa gerçek doğasını ortaya çıkartması gerekiyordu. Yani ara sıra yapılan o aşırılıklarda hiçbir sorun yoktu. Zaten gümüşler içindeki canavarın aşırılıkları başkalarına karşıydı. Ya da gezegenleri ve evrenleri yok etmek gibi büyük ama basit şeylerdi. Gümüşler içindeki canavar önündeki malzemeleri doğrarken farkında bile olmadan kendi parmaklarını kesmeye başlamıştı. Ama yüzündeki gülümseme hiç değişmiyordu. Sanki beyni yaptığı şeyi algılamasına izin vermiyor gibiydi. Kızıllar içindeki kadında çok geçmeden bu durumu fark etmişti ama nedensizce hiçbir şey söylemiyordu. Gümüşler içindeki canavarın canının yanmadığını biliyordu. Ama bunu bilse bile duruma müdahale etmesi gerekiyor olmasına rağmen yerinden bile kıpırdamadan sessizce izliyordu. Gümüşler içindeki canavarın kendi parmaklarını kopartmasını izliyordu. Hatta onu izlemekten zevk bile alıyordu. Kesme tahtasını dolduran kanlar olması gerekenden çok daha fazlaydı ve sanki açık kalmış bir musluk gibi yere akıyordu. Kızıllar içindeki kadın daha fazla dayanamadı ve gümüşler içindeki canavara yaklaştı. Parmağını kan şelalesine değdirdi ve ağzına götürüp küçük canavarının kanının tadına baktı. Sonra da kesme tahtasının üzerinde duran parmaklardan birini alıp ağzına attı ve çiğnemeye başladı. Bunu yaparken o kadar sakindi ki kimse onun bir parmak yediğini düşünmezdi. Sakin sakin parmağı çiğniyor ve zevkten deliriyordu. Bacak arasından akan parlak sıvılar ne kadar zevk aldığını belli ediyordu. Sevdiği adamın vücut parçalarını yemek onda derin bir aşk hissini tetiklemişti. Gümüşler içindeki canavarın her bir parçasını tatmak ve hissetmek istiyordu. Onu tamamen kendine ayırmak ve hareketlerini kısıtlamak istiyordu. Yapacağı her şey için kendisine yalvarmasını istiyordu. Efendisinin emirleri olmadan harekete geçemeyecek aciz bir canlı olmasını istiyordu. Ama gümüşler içindeki canavar bu isteklerini gerçekleştiremeyeceği kadar vahşiydi. Onun vahşi görüntüsü karşısında cezbedilen kişi kendisi oluyor ve istekleri aklından uçup gidiyordu. Kendisi onun kölesi olmak ve ona yalvarmak istiyordu. Onunla birlikte ulaşabileceği her türlü zevke ulaşmak ve daha da ileri giderek yepyeni zevklere erişmek istiyordu. Ama şimdilik yapabileceği tek bir şey vardı. Onu daha fazla tatmak istiyordu. Onun tadını, sıcaklığını bedeninin tamamında hissetmek istiyordu. Her bir zerresiyle onu hissetmek için deliriyordu. O yüzden de gümüşler içindeki canavarın kullandığı bıçağı aldı ve küçük canavarının karnına sapladı. Ağzından kanlar akmaya başlayan gümüş canavar yüzünde şehvetli bir gülümsemeyle kızıllar içindeki kadına bakıyordu. Kadın bıçağı karnından çıkardı ve gümüşler içindeki canavara verdi. Canavar bıçağın üzerini kaplayan kanını diliyle yaladı ve bıçağı tahtaya sapladı. Kadın ise elinde nereden geldiği belli olmayan bir kadeh tutuyordu ve kadehin kanla dolmasını bekliyordu. Gümüş canavar bu durumdan hiç çekinmiyordu ve sevdiği kadının kendisine istediğine yapmasına izin veriyordu. Onun için böyle bir şeyin hiçbir zararı yoktu. Nasılsa ölümsüzdü ve delicesine aşıktı. Gerçi ölümsüz olmasa bile böyle bir şeye izin verecek kadar takıntılıydı o kadına. Kadeh dolduktan sonra kızıllar içindeki kadın yaptığı şeyin iğrenç olup olmadığını umursamadan gümüş canavarın kanını içmeye başladı. Tek nefeste bütün kanı içti ve gümüş canavar hareketlenerek kadının dudağının kenarında kalan kanı baş parmağıyla silerek kendi ağzına götürdü. Yani gümüş canavar kendi kanının tadına bakmış oldu. Daha önce yüzlerce kez yaptığı gibi. Fakat o andan sonra işler değişmeye başladı. Dünya aniden karardı ve içinde oldukları ev aniden yok oldu. Çimenler kara taşlara dönüştü ve çatlaklar açıldı. Çatlaklardan içeri kanlar dolmaya başladı ve gökyüzüne yoğun, kızıl bir sis çöktü. Çatlakların bazı noktalarından koyu kırmızı ışık hüzmeleri gökyüzüne yükselmeye başladı. Hava ağırlaştı. Harika manzarası olan bölge saniyeler içinde cehenneme dönüşmüştü. Yerden yükselen kan denizi diz hizasına gelene kadar yükselmeye devam etti ve durdu. Sonra da gümüş canavar kızıl kadına baktı ve... (Ejder)-Zihnimin içine hoş geldin bebeğim.
|
0% |