@aristokrat
|
Yeni gelen tanrıya geçmeden önce az önce yaşanan patlamanın etki alanı aşırı büyük olduğu için savaşa katılan herkes bu patlamanın içinde kalmıştı. Eğer Lucifer onları patlamadan birkaç saniye önce yakınlarda bir yere ışınlayıp enerjisiyle sarmasaydı hepsi kesinlikle ölmüş olurdu. Lucifer, Sayk'ı, Scarlet'i, Dia'yı ve bütün melekleri yakın bir noktaya ışınlamıştı. Hepsi yaşanan bu hadisenin şoku içindelerdi ve konuşamıyorlardı. Savaşın seviyesi onların hayal edebileceğinden çok daha öteydi ve akılları bunu kaldıramıyordu. (Wukong)-Beklediğimden daha dayanıklısın Lucifer. Kendini savunmayıp enerjini diğerlerini korumaya harcamana rağmen çizik bile almadın. (Lucifer)-... Wukong kendisini övmüş olsa da Lucifer hiç oralı olmamış ve tepki vermemişti. Sadece susmuştu. Cevap vermek istemediğinden değildi. Bu formdayken konuşarak aklını boş kelimelerle doldurmak istemiyordu. Lucifer ve Wukong'u bir kenara bırakırsak tanrıların tarafından önemli bir gelişme vardı. Boyut kapısından Zeus'un en çok beklediği kişi gelmişti. Bu kişi kafasında bir ibiş kuşunun kafasını taşıyordu. Daha doğrusu bir maske gibi giymişti. Normal boyutlarda kaslı bir vücuda sahipti. Bir elinde dolmakalem diğer elinde ise bir parşömen taşıyordu. (Zeus)-Hoş geldin. Bilgeliğin Tanrısı Thoth. Adı buydu. Kapıdan giren tanrının adı buydu. Thoth. Zeus kendisine hoş geldin dedikten sonra kafasına takmış olduğu ibiş kuşu kafasını çıkartmış ve yakışıklı suratı gözler önüne serilmişti. Siyah saçları ve mavi gözleriyle aşırı yakışıklı birisiydi. Bakışları soğuk ve öldürücüydü. Gözlerine bakıldığı zaman insanın içi anlamsız bir huzursuzlukla doluyordu. (Thoth)-Burası beklediğimden daha fazla zarar görmüş Zeus. Sesi de aynı bakışları gibi soğuktu. (Zeus)-Bir şeyler oldu diyelim. Sen istediğim şeyi ayarlayabildin mi? (Thoth)-Ayarladım. Ama onu uygulamam için onlara ihtiyacım olduğunu biliyorsun. Hepsi nereye gitti? Thoth birkaç saniyeliğine etrafı süzdü ve aradığı şeyleri bulamadı. (Zeus)-Hoy Zeus! (Zeus)-Sus biraz. Önemli bir şey konuşuyoruz burada. Her neyse, sen araya giren o aptalın kusuruna bakma. Aradıkların biraz önce öldüler. Ancak merak etmene gerek yok. İstediğin an onları buraya getirebiliriz. (Thoth)-100 tane yeter. Daha fazlasıyla başa çıkamazlar. (Zeus)-Ah anlıyorum. Onları birleştirmek düşündüğümüzden daha etkili olacak ha? Zeus'un ağzı kulaklarına varmak üzereydi. Thoth'la yaptıkları plan beklediğinden çok ama çok daha iyi gitmişti. Daha doğrusu Thoth'un tepkisinden anladığı şey buydu. (Zeus)-Madem 100 tane yeter... Zeus'un ayakları altında bir boyut kapısı açıldı ve içeriye bir anda 100 tane ışık formu girdi. Işık formlarının dünyaya girdiğini gören herkes şaşırmıştı. Sonuçta ışık formları ve canavarlar çok güçsüzlerdi. (Rose)-Bir şeyler yanlış. (Medusa)-Değil mi? Işık formlarından 100 tanesi kolaylıkla öldürülebilir. Hele de Wukong ve Lucifer buradayken. Bir şeyler planlıyorlar. (Rose)-Mantıklı. (Medusa)-Wukong! Dikkatli ol! Bir şeyler planlıyorlar! (Kyriel)-Rose! Medusa Wukong'u uyardıktan hemen sonra Kyriel bir anda ortaya çıktı ve koşarak Rose'nin üzerine atlayarak ona sarıldı. (Kyriel)-Şükürler olsun ki iyisin! Başına bir şey gelecek diye çok korktum. Kyriel fazlasıyla endişeliydi. Zaten Rose'yi öldürecekmişçesine sıkıyordu. (Rose)-Kyriel. Nefes alamıyorum. (Kyriel)-Ah, özür dilerim. Bir an kendimi kaybettim. Kyriel çabucak Rose'yi bıraktı ve kenara çekildi. (Rose)-Ah, herkes burada. Buraya ne zaman geldiniz? (Kyriel)-Bilmiyoruz. Bir anda kendimizi patlamanın ortasında bulduk. Etrafımızda bir enerji kalkanı vardı. (Rose)-Enerji kalkanı mı? Bizdeki gibi yani. (Hades)-Merak etmeyin. Lucifer hepinizi buraya ışınladı ve korudu. (Kyriel)-Ah öyle mi? Çok teşekk... (Zeus)-Boş yapmayı kesip buradaki eğlenceye odaklanır mısınız artık!? Boş laflarınız midemi bulandırıyor! Diğerleri konuşurken Zeus aniden bağırarak araya girmiş ve dikkatlerini oraya toplamalarını istemişti. Thoth'un yapacağı şeye gerçekten önem veriyordu ve herkesin bunu görmesini istiyordu. (Zeus)-yap şovunu Thoth. Thoth Zeus'a tepki vermedi ve birkaç adım öne çıktı. Elindeki parşömeni hızla çekerek açtı ve parşömen anında havada süzülmeye başladı. Sonra da dolmakalemini kaldırdı ve kalemin ucu altın renginde parlamaya başladı. Ardından Thoth havada asılı duran parşömenin üzerine bir şeyler yazmaya başladı. O yazdıkça kalemin ucunun parlaklığı artıyordu. Tabii parşömende bu parlaklıktan nasibini alıyor ve görkemli bir şekilde parlıyordu. Thoth yaklaşık olarak 15 saniye boyunca parşömene bir şeyler yazdıktan sonra parşömen kendi kendine hareket etmeye başladı ve ışık formlarının üst kısmına gelince durdu. Ve olabilecek en kör edici düzeyde parlamaya başladı. Ancak aniden yok oldu ve 100 ışık formundan aynı anda altın renginde auralar yükselmeye başladı. Auralar sadece bedenlerini kaplamakla kalmıyor, gökyüzüne doğru çıkıyordu. Yüz tane aura aynı anda, aynı genişlikte, aynı yüksekliğe çıkıyorlardı. Hepsi aynı tonda parlıyor ve biri bile diğerinin önüne geçmeye çalışmıyordu. Auralar belirli bir yüksekliğe eriştikten sonra durdular ve tam ortada birleştiler. Sonra da arada kalan boşlukları kapatarak bütün ışık formlarını içinde tutan bir kubbe haline geldi. Altın renkli kubbenin içi net bir şekilde görülüyordu ve ışık formlarının normal olmayan bir şekilde parladığı anlaşılıyordu. Işık formlarının parlamaları devam ederken hepsi birden kubbenin tam orta noktasına çekilmeye başladılar. Birkaç saniye boyunca o halde kaldıktan sonra ise beyaz bir ışık tüm kubbenin içini kapladı ve hemen ardından kubbe dağılmaya başladı. Kubbe dağıldıktan sonra ışık formlarından geriye kalan sadece 1 taneydi ve öylece ortaya dikiliyordu. Diğerlerinden daha kaslı görünüyordu. (Zeus)-Ahhh, bebeğim benim. İşte sanat budur. (Hades)-Tam tahmin ettiğim gibi. (Medusa)-Ne oldu Hades? (Hades)-Parşömenin sahibi Thoth. Tam olarak düşündüğüm kişi. (Medusa)-Yani? (Hades)-Size anlattığım hikayedeki bilge tanrının öz soyundan gelen ve şu anda onun soyunu devam ettiren tek tanrı. Bilge Thoth. Yasak Mühür Tekniğini mükemmelleştiren kişi o olmalı. Ama şu anda tekniği mükemmelin bile ötesine taşımışlar ve başkalarına uygulamanın yolunu bulmuşlar. Tabii farklı vücutların birleşmesine imkan tanıyan "füzyon" tekniğini de geliştirmişler. (Medusa)-Yani diyorsun ki şurada duran ışık formu mühürleri kaldırılmış 100 ışık formunun birleşimi. (Hades)-Aynen öyle. (Zeus)-Vay vay vay. Bu kadarını çözebileceğini tahmin edemezdim Hades. Seni içtenlikle tebrik ediyorum. Zeus, tahminlerinden ötürü Hades'i yavaşça alkışlamıştı. (Zeus)-Ama bunları bilmeniz sizi kurtarmayacak. Işık formu bir anda atıldı ve kimse göz bile kırpamadan arkasından devasa bir rüzgar patlaması bırakarak gözden kayboldu. Bir an sonra Lucifer'in sağ eli suratının önünde belirdi ve ışık formunun tekmesini durdurdu. Lucifer'in yaptığı bu basit hareket bile sol tarafa doğru bir enerji dalgalanması yaşanmasını sağlamış ve toprağı parçalamıştı. Tekmeyi durdurduktan sonra ise kolunu hafifçe savurarak ışık formunu fırlatmıştı. Ve yine, bu basit ve güç gerektirmeyen hareket sonucunda toprak parçalanmıştı. Lucifer'in gücü gerçekten ama gerçekten çok korkutucuydu. (Hades)-Yine de kafama yatmayan bir şeyler var. Işık formları bize göre zaten çok güçsüz. Yani 100 tanesinden bu kadar fazla güç çıkmasının hiçbir mantığı yok. Mühürleri kaldırılmış olsa bile hem de. Bana dürüstçe cevap ver Zeus. Işık formları aslında ne? Ve nasıl tanrılardan bile güçlü olabiliyorlar? Hades hiç çekinmeden kafasından geçen soruları sormuştu ve Zeus'tan düzgün bir cevap alabileceğine inanmıştı. Ve şanslıydı da. Çünkü Zeus ona cidden doğru cevabı verecekti. (Zeus)-Madem işler bu noktaya geldi, sanırım bunu söylemekten bir zarar gelmez. Işık formları aslında... -ULAN SİKİK!!! Zeus tam ışık formlarının gerçekte ne olduğunu söyleyecekti ki bütün boyutta yankılanan bir ses duyuldu. -NE BOK YEMEYE BENİ MİLYARCA BOYUT UZAĞA GÖNDERDİN LAN!? -SENİN YÜZÜNDEN KAÇ YILIM BOŞA GİTTİ BİLİYOR MUSUN KÖPEK!? Ardından aynı şekilde bu sözler de bütün boyutta yankılandı. Çoktan anlamışsınızdır ama bu sesin sahibi tabii ki de... (Rose)-Ejder! Ejder'di. Bütün boyutta yankılanan bu sözlerden sonra bir anda gökyüzünde gümüş bir parlama belirdi ve Ejder tüm gücüyle yeryüzüne çakıldı. Ancak yeryüzü en ufak bir hasar bile almamıştı. Bunun nedeni ise Ejder'in dünyayı kendi enerjisiyle korumuş olmasıydı. Ejder'in geri gelmesi ve dünyanın hala sağlam olması güzeldi ancak Ejder'in gelişinin kötü bir kısmı da bulunuyordu. Hiç kimse fark etmemiş olsa da Ejder dünyaya çarptığı saniye bütün evren... Evet yanlış duymadınız. Bütün evren dedim. Bütün evren koca bir oyuncak gibi yerinden oynadı ve milyonlarca kilometre aşağı itildi. Ejder'in bu noktadaki hızı tahmin bile edilemezdi. En basit örnekle açıklanacak olursa Ejder, boyutun bir ucundan dünyaya kadar 1 saniyeden bile kısa bir sürede varmıştı. Yani 1 saniyeden kısa bir süre içerisinde katrilyonlarca ışık yılı mesafeyi kat etmişti. Boyut dediğimiz kavramın ne kadar büyük olduğunu düşünecek olursak Ejder'in mevcut hızı her şeyin üstünde sayılır. Gerçi bir noktada boyutlar bile basit bir toz tanesinden farksız olmuyordu. Sonuçta varoluş çok büyüktü. Size varoluşu açıklayacak olursam da... İçinde bulunduğumuz galaksiyi düşünün. Oldukça büyük. Ve içinde bulunduğumuz evrende milyarlarca galaksi bulunuyor. Şu anda evrenin büyüklüğü hakkında bir fikre sahipsiniz. Pekala. Şimdi de içinde "sonsuz" sayıda evren barındıran bir küre düşünün. Bu küre ise boyut dediğimiz kavramı oluşturuyor. İçinde sonsuz adet evren bulunduran devasa bir küre. Şimdi o küreden "sonsuz" tane alın ve bir kutunun içine koyun. Sonsuz sayıdaki boyutu içine koyduğunuz bu kutu ise "Gerçeklik" dediğimiz şey oluyor. Aklınızda, "gerçekliğin" ne kadar geniş bir kavram olduğu hakkında ufakta olsa bir fikir olduğunu düşünüyorum. Şimdi de gelelim en sona, içine sonsuz tane küre koyduğunuz bu kutulardan sonsuz tane alın ve sonsuz sayıda odası olan bir evin içine yerleştirin. İşte bu sonsuz odalı ev, bizim "Varoluş" diye adlandırdığımız şey. Sadece 1 tane "Varoluş" bulunmakta. Ama 1 tane bulunması sizi aldatmasın. Büyüklük olarak ciddi anlamda sonsuz. Başı ya da sonu yok. İçine istediğiniz büyüklükte, istediğiniz sayıda, istediğiniz her şeyi sığdırabilirsiniz. Ama asla dolduramazsınız. Ev, küre ve kutu sadece hayali birer sınır oluşturuyor. Yani boyut, gerçeklik ya da varoluşun belirli bir şekli yok. Sadece daha iyi anlamanız için kullanılmış terimler o kadar. Ejder ise içinde sonsuz sayıda evren bulunan bir boyutun sınır noktasından dünyaya, 1 saniyenin altında bir sürede ulaştı. (Kral)-Bakıyorum da beklediğimden daha hızlısın. "Siktir git! Milyarlarca boyut uzaktan buraya gelebilmiş olmanın imkanı yok! Bu kadar kısa bir sürede hem de. Böyle bir şeyin yaşanmaması gerekiyordu. Eğer gücü de hızı kadar aşırıysa hepimiz öldük demektir." Ejder, Kral'ın dediklerini hiç umursamadı hatta yüzüne bile bakma zahmetine girmedi. Yüzüne her zamanki şeytani gülümsemesini takındı ve yumruklarını sertçe birbirine vurarak... (Ejder)-Eğlence zamanı geldi sürtükler!
|
0% |