@aristokrat
|
Yeşim Taşı Kralı hemen sesin geldiği yere döndü ve boyut kapısından giren tanrıyı gördü. (Horus)-Etrafa bir bakınca gecikmekle gecikmemek arasındaki noktada gelmişiz gibi görünüyor. Kapıdan giren kişi Horus'tu ve yanında yüz kadar daha tanrı vardı. Horus antik mısırlılar gibi giyinmişti ve alnının ortasında tıpkı Kral'da olduğu gibi üçüncü bir vardı. (Kral)-O kadarda gecikmiş sayılmasınız. Gerçi Hera parçalandı ve Zeus delirmek üzere ama. Kral çok kısa bir durum özeti geçmişti. (Kral)-De, söyle bakalım saymayı kaçta bıraktın? Kral'ın kastettiği şey Ejder'in, ışık formuna yaptığı vuruş sayısıydı. (Kral)-Ben 10 binden sonra saymayı bıraktım. (Horus)-Yaptığı bütün saldırılar hücresel boyutta olmakla birlikte 57 binden sonrasını sayamadım. Bunun anlamı da Ejder'in, 1 saniyenin altında bir zaman diliminde 57 binden fazla vuruş yaptığıydı. Bir kez daha Ejder'in üstün hızı gözler önüne serilmişti. Saliselik zaman dilimleri içerisinde binlerce vuruş sayısına ulaşabiliyordu. Bu da Ejder'den darbe yiyen düşmanların neden iyileşemediğinin kanıtıydı. Ejder'in hücresel boyuttaki saldırıları hem hücreleri parçalıyordu hem de aşırı hızlıydı. Yani rakiplerinin iyileşme hızları aldıkları hasarın hızına yetişemiyor ve etkisiz kalıyordu. (Ejder)-Cık cık cık. Korkarım ki senin gözünde bir işe yaramıyor Horus. Gerçi vuruş sayıma çokta uzak sayılmazsın. Az önceki darbem sadece 0.3 saniye sürdü ve tam olarak 93.581 vuruş içeriyordu. O saldırıyı yaparken ne kadar sıkıldığımı anlatamam. Sonuçta hızımı kullanmaya başladığımda zaman öylesine yavaşlıyor ki gerçek dünyada geçen 1 saniye bile benim algılarıma 1 günden uzun sürüyor. Ejder yalansız bir şekilde olanları dile getirmişti. Yine de gücü gittikçe daha saçma bir hale geliyordu. 0.3 saniyede 93 binden fazla vuruş yapabilmek artık mantıklı değildi. Ejder'in gücü çoktan akıl dediğimiz şeyin kavrayabileceği sınırları aşmıştı ve hızla mantık sınırlarından uzaklaşmaya devam ediyordu. O yaşayan en güçlü varlıktı. (Horus)-Yine de sana karşı gelebilecek bir şeylere sahip olduğumuzdan eminim. Sonuçta Yeşim Taşı Kralı'yla baş başa verip olabilecek bütün olasılıkları değerlendirdik. (Ejder)-Ve bulduğunuz şey arkanda getirdiğin 100 tanrıyı birleştirmek mi? Planlarınız gerçekten çok can sıkıcı. Ejder, ejderhalar sayesinde Horus'un aklından geçenleri okumuştu ve Horus'tan önce dile getirmişti. Yine de bu planı engellemek gibi bir niyeti yoktu. Sonuçta tanrılar her seferinde daha güçlü bir rakip getiriyorlardı ve bu da Ejder'in hoşuna gidiyordu. Tanrıların bitmek tükenmek bilmeyen boş çabaları onu azdırıyordu. (Ejder)-Ama, bunu yapmanıza izin vereceğim. Yani için rahat olsun. Karşıma getirdiğiniz her yeni rakip canımı yakma adayım olacak. Sana söz veriyorum Zeus. İstediğiniz şeyi yapmanıza izin veriyorum. İstediğiniz kişiyi getirmenize de izin veriyorum. Eğer bana fiziksel hasar verip "acı" dediğimiz şeyi hatırlatabilirseniz, eğer bunu yapabilirseniz, hayatımı kendi ellerimle sana sunacağım. Ejder'in söylediği şey sadece tanrıları değil herkesi şaşırtmıştı. (Lucifer)-Sanırım kafayı yemeye başladı. (Medusa)-Sıkıntı büyük gibi görünüyor. Akli dengesi yerinden oynamaya başlamış olmalı. "Aklını yitirmeye yeni başlamış gibi görünse de muhtemelen Hera'yı parçalamaya başladığında çoktan yoldan çıkmaya başlamıştı. Savaşın bundan sonraki kısmı +21 olacak gibi." (Zeus)-Hayatını kendi ellerinle bana mı sunacaksın? Hahah. Güldürme beni. Senin gibi manyağın tekine inanır mıyım sandın? (Ejder)-Siz beni öldürmeyi bilmiyor olabilirsiniz ama ben biliyorum. Sonuçta bu benim bedenim. (Medusa)-Ha? O anda Medusa'nın aklında Ejder'in sözleri yankılandı. "Ben bile kendimi yenecek kadar güçlü değilim." "Ejder bu zamana kadar kendisi çok defa öldürmeyi denedi. Ama hiçbirinde başarılı olamadı. Sahip olduğu düşünce yapısıyla birlikte eğer gerçekten kendisini öldürmenin bir yolunu biliyor olsaydı bunu kesinlikle yapmış olurdu. Kalbini söktükten sonra bile hayatta kaldı. Ejder bir şeyler planlıyor olmalı." (Zeus)-Diyorsun. (Ejder)-Evet. Diyorum. Siz şerefsizlerin aksine ben sözlerimi tutan biriyim. Etrafına bir bak. Bütün tanrıları yok edeceğimi söylemiştim ve adım adım hedefime yaklaşıyorum. Ama dediğim gibi, bana "acıyı" hissettirebilirseniz hayatım senin olur. (Zeus)-Bunun ne kadar büyük bir kumar olduğunun farkındasın değil mi? (Ejder)-Evet. Ama... Ejder'in dudakları kıvrıldı ve korkunç gülümsemesi belirdi. (Ejder)-Aksi halde hiç eğlenceli olmazdı değil mi? (Zeus)-Tch! Deli piç! Pekala! Kabul ediyorum! Ama unutma! Biz istediğimiz kadar sana saldıracağız ve canın yanmazsa bizden bir isteğin olmayacak. Yani bu tek tek taraflı bir anlaşma. (Ejder)-Aynen öyle. Zaten canımı yakamazsanız en sonunda hepiniz yok olacaksınız. En başından beri öyleydi. Sadece şu anda bu kumara bir yenilik getirdim ve hayatımı sunuyorum o kadar. Ejder 13 yıl öncesinden beri tanrıları yok etmeyi planlıyordu ve buraya, bu savaş alanına adımlarını attıkları ilk an planı başlamıştı. Ama Ejder hala tatmin olmamıştı. Tanrıların daha fazla kibirlenmesini istiyordu. Onların egolarını ayakları altında ezmek için atıyordu ancak Ejder'in gözünde tanrıların egoları hala bir karınca boyutundaydı. Sadece basit, küçük bir karınca. Ejder'in isteği ise egolarının bir dağ büyüklüğüne ulaşmasıydı. Böylece onları ezerken bin kat daha fazla zevk alabilecekti. (Ejder)-Şimdi bu teklifi kabul ettiğine göre, şu tanrıları birleştirin de görelim. *** Ejder'in teklifinin ardından Zeus 100 tanrının mühürlerini kaldırmış ve onları birleştirmişti. Birleşmiş tanrılar basit anlatımla ışık formunu andırıyordu. Sadece verdiği his daha kutsaldı ve daha ağırdı. Işıktan saçları dalgalanıyordu ve bembeyaz bedenleri kutsal bir şekilde parlıyordu. Siyah gözleri bir canavarın gözleri gibi duruyordu. (Ejder)-Oldukça güçlü görünüyor. Dünya standartlarında yani. Ejder bir anda atağa geçti ve sert bir yumruk salladı. Ancak tanrı tek hareketle yumruğu durdurdu. Yine de Ejder'in yumruğunun taşıdığı güç aşırı fazlaydı ve yumruk durdurulmuş olmasına rağmen peşinden gelen enerji dalgası bütün dünyayı titretmişti. Tanrı, yumruğunu durdurduğu Ejder'i sertçe fırlatmış ve peşinden koşmuştu. Hızlıca koşmuş ve Ejder'in karnına bir tekme atarak havalanmasını sağlamıştı. Havalandıktan sonra ise zıplamış ve arkasında belirerek omurgasına bir topuk darbesi indirmişti. Ejder yere bile yaklaşmadan altında belirmiş ve diziyle Ejder'i bir kez daha gökyüzüne fırlatmıştı. Sonra da olduğu yerde gerilerek Ejder'in olduğu noktaya doğru ellerini savurmuştu. Bu savurmanın ardından ise 2 farklı pençe izi belirmiş ve çapraz şekilde Ejder'e doğru ilerlemeye başlamıştı. Ejder ise tek elini savurarak aynı saldırı yapmış ve 3 pençe izi havada çarpışmıştı. Galip gelen pençe izi tabii ki de Ejder'e ait olan pençe iziydi ve diğer iki pençe izini yok ederek yoluna devam etmişti. Tanrı zıplamış ve havaya bir tekme savurarak Ejder'den gelen pençe izinin yok olmasını sağlamıştı. Bir an sonra karnına bir darbe yiyerek yere gömülmüştü. Yediği darbenin nereden geldiğini bile görememişti. Ama Ejder'le olan dövüşüne başka kimsenin girmeyeceğini bildiğinden direkt olarak havaya bakmıştı. Başını kaldırdığında ise Ejder'in olduğu yerde kırmızı bir ışık görmüştü. Bir an sonra ise devasa bir ejderha silueti kendisine doğru hareketlendi. Tanrı bu duruma tepkisiz kaldı ve sağ elini ejderhaya doğru kaldırdı. Elinden beyaz bir ışık hüzmesi çıktı ve ejderha siluetini delip geçti. Sonra da bir anda ejderhadan daha büyük bir hale gelerek silueti yok etti. Siluet yok olduktan hemen sonra ise yeniden zıpladı ve Ejder'e saldırdı. Bir tekme atarak Ejder'i gökyüzüne fırlattı ve ardından yumruğunu gerdi. Gerdiği kolu hızla elektrikle kaplanmaya başladı. Kolu elektrikle kaplanırken yumruğu suyla çevrelendi ve tanrı daha fazla beklemeden yumruğunu savurdu. Yumruğunu çevreleyen su Ejder'e doğru harekete geçti ve Ejder'e doğru ilerlerken elektrikle kaplandı. Tanrının amacı Ejder'i ıslatarak elektriğin etkisini artırmaktı. Ama işler beklediği gibi olmadı ve Ejder suyu daha kendisine ulaşmadan dondurdu. Su donunca da elektrik dağıldı ve saldırı iptal oldu. Ancak tanrı vazgeçmedi ve bu sefer aynı yumruğun ateşli halini kullandı. Ejder ise ateş kendisine tam değecekken önüne sudan bir duvar çekti ve ateşin kendisine değmesine izin vermedi. Sonra da o mesafeden havayı yumrukladı ve ezilen hava bir mermi gibi tanrıya çarparak onu yere kapakladı. Hızla ayağa kalktı ve ayağını yere vurarak toprağın parçalanmasını sağladı. Sonra da ellerini parçalanan toprağa soktu ve bütün dünyayı sarsan bir harekette bulunarak dağ büyüklüğünde bir toprak parçasını kaldırarak Ejder'e fırlattı. Ejder ise çok basit bir şekilde karşılık verdi ve sadece parmaklarını şıklattı. Şıklayan parmaklarından çıkan ses dalgaları dağ büyüklüğündeki toprak parçasını anında paramparça etti. Ancak tanrının asıl saldırısı bundan sonra başlıyordu. Ejder dağ büyüklüğündeki toprak parçasını yok ettikten sonra tanrı bir anda önünde belirmiş ve kendisini tekmelemişti. Sonrada havada fazla uzaklaşmasına izin vermeden bir tekme daha atmıştı. Bu tekmeyi de on binlerce yumruk takip etmişti. Ejder bir anda on binlerce yumruğa maruz kalmıştı ve karşılık vermemişti. 5 saniyede yaklaşık olarak 120 bin yumruk yedikten sonra tanrı bir tekme atarak Ejder'i iyice yükseğe fırlatmış ve bir anda arkasında belirerek ellerini birleştirmiş ve o şekilde Ejder'e vurmuştu. Darbeyi yiyen Ejder gökyüzünde savrularak uzaklara gitmişti ve en sonunda okyanusa çakılmıştı. (Zeus)-Bunun canını acıttığına eminim. (Kral)-Acıtmış olmasa bile sızlattığına eminim. Savaşı kenardan izleyenler kendi aralarında durum değerlendirmesi yaparlarken aniden bulundukları noktaya okyanus suları gelmeye başladı. (Zeus)-Su mu? Su ne alaka lan şim...di... (Horus)-Zeus bak! (Zeus)-O ne lan!? Zeus suyun orada bulunmasının ne alaka olduğunu düşünürken Horus'un bağırmasıyla birlikte gösterdiği yere baktı. Yani Ejder'in okyanusa çakıldığı noktaya. Su yüzeyinde bir şey var gibi görünüyordu. (Zeus)-O şey, bir bina mı yoksa bana mı öyle geliyor. (Kral)-Şimdi öğreniriz. Kral böyle söylemişti çünkü gördükleri şey her neyse yavaşça yükselerek suyun altından çıkıyordu. (Zeus)-Hmm. O yapıyı bir yerden tanıyorum ben san...ki. Hassiktir lan! (Kral)-Ne oldu!? (Zeus)-Bu mimarı yapıyı biliyorum ben! Bu yapı sadece tek bir yere ait olabilir. Zeus konuşurken yapı iyice ortaya çıkmaya başlamıştı. Yüzeye çıkan şey bir yapıdan çok yapılaşmayı andırıyordu. Uzun uzun binalar vardı ve hepsi yosun tutmuştu. Yüzey alanı ise inanılmaz derecede büyüktü. (Zeus)-Atlantis! (Kral)-Atlantis mi!? Emin misin!? (Zeus)-Eminim! (Kral)-İyide Atlantis binlerce yıl önce yüzeyde bulunan en büyük ülke. Hayır, Atlantis başlı başına bir kıta! (Zeus)-Farkındayım! Ve o şerefsiz şu anda koca bir kıtayı kaldırıyor! Bu konuşma gerçekleşirken Ejder bütün Atlantis Kıtasını yüzeye çıkartmıştı. Bir zamanlar dünyanın yüzeyinde bulunan ve hem o zamanların hem de şimdiki zamanın en büyük ülkesi ya da kıtası olan, siz ne derseniz deyin, Atlantis'i kaldırmıştı. (Lucifer)-Deli herif bizi de öldürecek bu gidişle! Ejder, bütün bir kıtayı kaldırdığı yetmezmiş gibi birde gerilmiş ve... (Ejder)-Yiyin bunu!!! Bütün kıtayı savaş alanına fırlatmıştı.
|
0% |