@aristokrat
|
(Lucifer)-Ne maymun ama. (Herkül)-Ha? (Atlas)-İkimizle aynı anda mı? Kafayı mı yedin? (Herkül)-Vücudun çok kötü halde. (Wukong)-Benim vücudum lan bu. Uzatmayın da mühürlerinizi kaldırın lan! İkinizi de paketleyip Kral'a sokacağım. (Kral)-İddialı sözlerin var Taş Maymun. Güzel. İkisini yenmen için bekliyor olacağım. Kral, Wukong'un sözlerinden zerre etkilenmemişti ama ikisini yenme ihtimali olduğunu biliyordu. Yani eninde sonunda onunla dövüşmek zorunda kalacaktı. O yüzden o iki aptal Wukong'u yorarken kendisi enerji toplayacaktı. (Herkül)-Tch! Seninle kapışırken bu kadar kibirli değildin. Diyen Herkül elini şakağına dayadı ve mühürlerini açtı. (Atlas)-Madem böyle oynamak istiyorsun... Atlas'ta mühürlerini kaldırdı. Wukong'da ikisinden uzaklaştı ve görünmez moda geçmiş olan kafa bandı yeniden belirdi. (Wukong)-Şimdi... Wukong bir anda ikisinin arkasında belirdi ve... (Wukong)-Hoşça kalın. Tam o anda hiç beklenmeyen bir şey oldu ve Atlas ile Herkül aynı anda yere yığıldılar. Daha harekete bile geçmeden, geçemeden öylece yere yığılmışlardı. Nefes alıyor gibi de görünmüyorlardı. Wukong'un nefes alıp "şimdi" demesinin ardından 1 saniye ya geçmişti ya da geçmemişti. O küçücük zaman diliminde ne yapmıştı? (Wukong)-Pekala hayatım. Dövüşmeye başlayalım mı? Wukong kan donduran buz gibi gözlerle Kral'a bakıyordu. Kana susamışlığı açıkça hissediliyordu. (Wukong)-Lucifer. Kızları tüm gücünle korusan iyi edersin. Çünkü şu andan itibaren kendimi tutmak gibi bir niyetim yok. (Lucifer)-Keyfin bilir. Soğuk sesi, donuk bakışlarıyla birleşince daha da korkutucu bir hale gelmişti. Az önce gülüp şakalar yapan kişinin havası bir anda değişmişti ve yerini deliliğe bırakmıştı. Hatta sadece kendi havası değil, bütün ortamın havası değişmişti. Lucifer ise Rose ve Medusa'nın etrafına büyükçe bir enerji kalkanı açmıştı. Sonra da sanki çocuk oyunu oynuyorlarmışcasına yere uzandı ve... (Lucifer)-Bitince uyandırın beni. (Wukong)-Şu andan itibaren, Kral ölene kadar dinginlik diye bir şey olmayacak Wukong. Kendiyle konuşmasına rağmen sanki Kral'ı öldüremezse kendine işkence edecek gibi görünüyordu. (Kral)-Hahahaha. Deli piç! Beni öldürmeyi bu kadar çok mu istiyorsun!? Gel bakal... Kral'ın lafını bitirmesine hiç gerek olmadan Wukong ileri atılmış ve bir tekme savurmuştu. Kral ise refleksleri sayesinde eğilerek bu saldırıdan kurtulmuş ve kafasının kopmasını engellemişti. Ardından elinde tuttuğu kılıcı savurmuştu. Ancak Wukong kılıcın üstüne basmış ve kendisini havaya fırlatmıştı. Havada takla atmış ve Kral'ın kafasına bir topuk darbesi indirmişti. Kral ise koluyla bu darbeyi karşılamıştı. Ancak darbe o kadar güçlüydü ki ayakları toprağa saplanmıştı. Hatta yer içine çökmüştü ve enerji dalgası patlak vermişti. Saldırısının ardından Wukong zıpladı ve bir kez daha aynı saldırıyı yaptı. Bunun sonucunda da Kral iyice toprağa saplanmış oldu. (Wukong)-Alt Kademe İmparator Maymun Dövüş Sanatı: Safi Yıkım. Wukong gerildi ve olduğu yerden bir yumruk attı. Yumruk havayı ezdi ve devasa bir rüzgar patlaması meydana getirerek yeryüzünü sarsan bir fırtına oluşmasını sağladı. Oluşan fırtına öylesine güçlüydü ki bir matkap gibi toprağı delerek devasa boyutlarda ve oldukça derin çukur açtı. Fırtına dağıldığında ise çukurun ortasında havada süzülmekte olan Kral duruyordu. (Kral)-Tüm gücüm bu deme bana. İkisi tekte öldürdüğünde heyecanlanmıştım oysaki. (Wukong)-Tüm gücüm derken? Ben sana ne zaman güç kullandığımı söyledim. Sadece basit açma germe hareketleri yapıyorum o kadar. (Kral)-Hmph. Saldırın bir işe yaramayınca bahanelere mi başvuruyorsun? Acınası. (Wukong)-Hayır hayır. Gerçekten geriliyordum. Sonuçta, bunu kafama göre kullanırsam bedenim zarar görebilir. (Kral)-Kullanacak kozların var demek. Güzel. Göster bakalım. (Wukong)-Memnuniyetle. O anda Wukong'un ayakları yerden kesildi ve birkaç santim yükseğe çıktı. Bedeni fazla belli olmayan beyaz bir aurayla kaplandı ve tırnakları uzadı. Göz bebekleri silindi ve geriye sadece bembeyaz fer kaldı. Ardından da Kral'ı şoke eden asıl gelişme yaşandı ve Wukong'un kafa bandı silinmeye başladı. (Wukong)-Yeni Nirvana. "Demek son kozun buydu piç kurusu! Sınırlayıcını etkisiz hale getirmenin bir yolunu bulacağını hiç düşünmemiştim. Özellikle de onu sana takan kişi Gaia iken. Gerçi Gaia öldükten çok sonra doğdun ama, sadece o sınırlayıcıyı takabilmek için bir bedende yeniden hayat buldu. Sonra da sınırlayıcıyı takip yeniden yok oldu. Yine de, bununla beni yenebileceğini dalan mı düşünüyorsun!? Absürt gücün yüzünden sınırlandırılmış olabilirsin, ancak beni yenemezsin!" (Kral)-Gel bakalım şerefsiz herif. Yer çekimi: 1000 kat! Bir anda Wukong'un tepesine 1000 katlık bir yer çekimi çöktü ancak Wukong bunu hiç umursamadan uçtu ve Kral'a bir tekme attı. Tekmeyi yiyen Kral bir anda kendisini dünyanın dışında buldu. Bir an sonra ise bedeni aniden binlerce darbeyle çevrelendi ve olduğu yerde acı içinde çığlık attı. (Kral)-Ne olu-yor lan!? Varlığını hissetmiyorum bile. Bir tekmeyle bu kadar çok darbe mi atmış bana!? Kolay olmayacaktı zaten değil mi Kral!? Kral'ın bedenini sarsan darbeler biterken Kral yer çekimini kullanarak kendisini ittirdi ve hızla dünyaya döndü. Döndüğünde ise tekmeyi yediği yerde devasa bir yarık gördü. Kral, bu yarığın derinliğini bilmiyor olsa da çok derin olduğu kesindi. Ayrıca yarık tüm dünyayı sarıyordu. Dünya yüzeyinde uzaydan bile rahatlıkla görülebilecek efsanevi boyutta bir yarık mevcuttu. Dünya bıçakla ortadan ikiye kesilmeye çalışılmış gibiydi. Dünyayı çevreleyen bu yarık 10 bin metreden biraz daha derindi. (Kral)-Tek tekmeyle verdiği hasara bak. Kral'ın yüzüne heyecan dolu bir gülümseme oturdu ve gözlerinin içi parlamaya başladı. (Kral)-Dünyada olduğumuz sürece tüm gücünü göstermeyecektir. Hadi uzak bir yere tatile gidelim. Kral elini Wukong'a doğru kaldırdı ve ışınlandılar. *** Geldikleri nokta yaklaşık olarak 5 evren uzaklıktaydı. Wukong burada tüm gücünü rahatlıkla gösterebilirdi. (Kral)-Hadi durma ve lanet gücünü bana göster! Wukong bir tekme daha savurdu ve arkalarında bulunan bir gezegen patladı. (Kral)-Hah. 1 milyon kat yer çekimini delemeyecek kadar zayıfsın. Kral kendisini korumak için 1 milyon kat yer çekimi kullanmıştı ve saldırıdan zarar görmemeyi başarmıştı. Koca bir gezegeni yok edecek kadar güçlü bir saldırıdan hasar almamış olması onun ne kadar güçlü olduğunu kanıtlar nitelikteydi. (Kral)-Şimdi benim sıram! Kral, kılıcını kaldırdı ve güçlü bir şekilde salladı. Kılıçtan fırlayan keskin enerji dalgası Wukong'un içinden geçip gitti ve giderken de evreni kesmeyi ihmal etmedi. İçinde bulundukları evren üzerinde koca bir yarık açmıştı. Bir an sonra ise Wukong, Kral'ın dibinde belirdi ve o anda Kral'ın kafası uzayarak büküldü ve bir sarmak şekli oluşturarak geri eski haline döndü. (Kral)-Lan! Şerefsiz herif bütün evreni büktü. Bir an daha sonra ise Kral'ın tüm bedeni, tuttuğu kılıç, yanındaki sopa, ek olarakta arkasında kalan ve gözle görülebilen her şey sarmal bir şekle girerek paramparça oldu ve yeniden birleşti. Tüm bu değişim sadece bir anlığına olmuştu. Göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşmişti. Kral az önce şaşkınlıktan öyle demişti ancak Wukong bu sefer ciddi anlamda bütün evreni bükmüştü. Hem de paramparça edecek kadar yüksek bir baskıyla başarmıştı bunu. Ares'e karşı kullandığı gücün binlerce kat daha fazlasını kullanıyordu şu an. Ve dediği gibi kendisini tutmayacaktı. Kral'ı yok edene durmayacaktı. (Kral)-Pekala. Madem işleri bu noktaya taşımak istiyorsun. O zaman bende tüm gücümü kullansam iyi olur. O anda Kral'ın, en başından beri hareketsiz duran üçüncü gözü hareketlenmeye başladı ve Kral'ın aurasında bariz bir artış yaşanmaya başladı. *** -Kral ve Wukong'un Evren Değiştirmesinden Birkaç Dakika Sonra- Kral ve Wukong gittikten birkaç dakika sonra kapılardan bir tanrı daha çıkmıştı ve bu tanrı elinde bir kılıç tutuyordu. Kılıcı gören Sayk bir anda kılıcına sarıldı ve heyecanla titremeye başladı. (Sayk)-Dövüş benimle Kılıç Tanrısı! Kılıcını çekip kapıdan giren tanrıya doğrulttu ve haykırdı. Kılıçlı bir tanrı gördüğü için aşırı heyecanlanmış ve kendisine hakim olamamıştı. Heyecanlanan tek kişi kendisi değildi. Kılıcı bile titremeye başlamıştı. Savaşmak istiyordu. Aralarındaki kılıç savaşının çok epik olacağı kesindi. Karşısında duran kılıçlı tanrı neredeyse 2 buçuk metreydi ve 193 kiloydu. Üzerine giymiş olduğu zırhla beraber kilosu 300'ü aşıyordu. Tuttuğu kılıç tanrının kendisinden bile uzundu ve kocamandı. 3 metre uzunluğunda ve 135 kilo ağırlığında bir kılıçtı. Kılıç tanrısı bir kenara kılıcın kendisi bile Sayk'tan daha büyük ve daha ağırdı. Giydiği zırh tüm vücudunu kapattığı için yüzü görünmemişti. Yani kız mı yoksa erkek mi henüz belli değildi. (Kılıçlı Tanrı)-Ha? Sen de kimsin be? Ses tonuna bakıldığında erkek olduğu anında anlaşılmıştı. Oldukça tok bir sese sahipti ve çelik maskenin ardından metalik bir şekilde yankılanıyordu. (Sayk)-Benim adım Sayk SunFire! Kılıç kullanıcısıyım ve benimle dövüşmeni istiyorum. (Kriyus)-Sanırım rakip seçmenin bir anlamı yok. Pekala. Seninle dövüşeceğim. Adım Kriyus. Kılıç Tanrısı'yım. Adı buydu. Kriyus. Rakibinin adını duyan Sayk'ın heyecanı biraz daha artmıştı. İçinde nedensiz bir sevinç vardı ve bu sevinç istemsizce yüzünü güldürüyordu. Sanırım güçlü rakiplerle dövüşüyor olması onu etkilemeye başlamıştı. Daha güçlüsüne denk geldikçe heyecanı artıyordu. Bu yüzden de bu savaşta elinden gelen her şeyi yapacak ve yeni rakibini ezecekti. (Sayk)-Pekala! İşte geliyorum! Sayk bu şekilde haykırdı ve tüm gücüyle Kılıç Tanrısı Kriyus'un üzerine atıldı.
|
0% |